Ege Postası
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Alaybey vapuru
Hüseyin Günlü
YAZARLAR
15 Şubat 2018 Perşembe

Alaybey vapuru

Çocukluğumdan beri belki yüzlerce kez yolculuk yaptığım Alaybey vapuru, Karşıyaka’ya gitmek için Konak iskelesinden ayrılıp körfeze açılır açılmaz azgın dalgalarla boğuşmaya başlamıştı. Yarı yarıya boş olan üst kattaki salonda yolcular, söz birliği etmişçesine suskundu. Herkes vapurun bordosuna vuran şiddetli dalgaların sesine ve vapuru takip eden inatçı martıların çığlıklarına kulak kesilmişti.

Karşımda, orta yaşlı, saçları ve bıyıkları beyazlaşmaya yüz tutmuş, kılığı kıyafeti düzgün, elindeki gazeteyi, etrafa nefis bir koku saçan piposunu, keyifli, keyifli içerek okuyan bir yolcu vardı. Yanı başındaki Bond çantasına bakılacak olursa, ya bir avukat, ya da bir doktor olduğu anlaşılıyordu. Her haliyle işi düzeni yerinde bir beyefendiye benziyordu. Gıpta edilecek, imrenilecek bir görünüşü vardı. O’na baktıkça, işi düzeni yerinde olmak, dertleri, sıkıntıları, kaygıları olmamak, acaba nasıl bir şeydi diye düşünüyordum. Gelecekten endişe duymadan yaşamak güzel bir yaşam biçimi olmalıydı…

İnsanların yaşamlarındaki farklılıklara, kaderlerinin değil kendiliğinden gelişen bir tesadüfler zincirinin neden olduğuna inanıyordum hep. Yaşamımız bir pınarın ay ışığında uyuyan dingin suyu gibi durmaksızın akıp giderken, kimimiz için bir türlü gerçekleşmeyen bir mutluluğu umutsuzda olsa beklemesi, bitmeyen bir senfoni gibi hüzün vericiydi nedense.

Karşıyaka İskelesinde Alaybey vapurundan inince aniden bastıran sağanak yağmurda sırsıklam olmamak için kendimi iskelenin hemen karşısındaki, gençliğimizin anılarıyla dolu eski Atlas Sinemasının girişinde bulunan santral kahvesine atmıştım. Buraya her gelişimde, çay ocağının duvarında yıllardır, aynı yerde asılı duran, Bülent Ecevit’in, kırmızı fon üzerindeki rengi iyice solmuş büyük boy posteri gözüme ilişirdi hep.

1970'li yıllarda sosyal demokratların ikonu olan bu ünlü posterin üzerindeki “Umudumuz Ecevit” yazısı, ünlü yazar Samuel Beckett’in “Godot’u beklerken” adlı oyunundaki, Godot’tan farkı yoktu. O oyunda, Godot, kendisini bekleyenlere bir ulak vasıtasıyla her gün, bir sonraki gün geleceğinin haberini gönderiyordu. Fakat hiçbir zaman gelmeyecekti. Sadece, gelecekmiş gibi kendisini beklettiriyordu.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu yazı henüz yorumlanmamış...

Yazarın Diğer Yazıları
Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege Postası