İZMİR - İzmir Ticaret Odası'nda düzenlenen toplantıda İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Sabri Ünlütürk, Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk, İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Zekeriya Mutlu, Ege Sanayici ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Güçlü, Ege Genç İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Seda Kaya, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği İzmir Şubesi Başkanı Ümit Ülkü, Türk- İş 3. Bölge Temsilcisi H. Hüseyin Karakoç, Hak - İş İzmir İl Temsilcisi Hamiyet Boyacı, TİSK İzmir İl Temsilcisi Doğan İnceman ve DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı biraraya gelip Türkiye'de son günlerde yaşanan şiddet olaylarını değerlendirdi. Kurumların temsilcileri toplantı sonunda sözlü açıklama yerine ortak metine imza atıp kamuoyuna açıkladı. Katılımcı tüm başkanların imzasıyla şu bildiri yayınlandı:
"Suriye'nin Kobani bölgesindeki çatışmalar nedeniyle ülkemiz kentlerinde ve sokaklarında yaşanan şiddet olaylarını, büyük üzüntü ve endişe ile izliyoruz. Aynı olaylar ne yazık ki güzel İzmir'de de yaşandı. 40'a yakın vatandaşımızın hayatını kaybettiği olaylarda, dükkânlar yağmalandı, okullar başta olmak üzere kamu binaları kullanılamayacak kadar zarar gördü. Tüm bu şiddet olaylarını kınıyoruz. Elbette, Anayasal bir hak olan gösteri ve yürüyüş hakkının kullanılması herkesin hakkıdır, bu hakkın kullanılması demokrasilerin vazgeçilmezidir, demokratik hakların kullanılmasının engellenmesi söz konusu olamaz. Ama bu demokratik hakların kullanılmasının kamu düzeni, mal ve can güvenliğini tehlikeye atan şiddet eylemlerine dönüşmesi kabul edilemez. Bu olaylar hepimize sokakta yaşanan şiddetle birlikte bizi bir ülke ve bir millet yapan değerler etrafındaki birlikteliğimizin yıpratılmaya çalışıldığını göstermektedir. Semtlerin, mahallelerin, sokakların ayrılmasının da ötesinde, bir işyeri yemekhanesinde farklı görüşlerin farklı masalarda oturup ayrışmaya başlaması, ülkemizin duygu coğrafyasında derin çatlaklar oluşabileceğine dair çok büyük bir tehlikenin sinyalidir.
Oysa bizim ayrışmaya değil aksine her zamankinden daha fazla kaynaşmaya ihtiyacımız var. Gün ayrışma değil, kaynaşma günüdür. Yumruk sıkan ele değil, tokalaşan ele ihtiyacımız var. Ötekileştirmeye değil kucaklaşmaya ihtiyacımız var. Yakılan değil yapılan okula ihtiyacımız var. Herkesi, karşısındakini anlamaya ve dinlemeye davet ediyoruz. Dinlemeden harekete geçmenin etkisinin karşı tepkiyi doğuracağı unutulmamalı. Farklı düşünceleri çatıştırarak değil bunları birleştirerek yaratacağımız sinerjiyi ülkemiz ve halkımızın yararına dönüştürmeliyiz. Bizim için vazgeçilmez olan ülkemizin birlik ve bölünmez bütünlüğünün korunmasıdır."
Ülke insanının 'huzur, istikrar ve barış' isteğinin altının çizildiği açıklama şöyle devam etti:
"Bunu sağlamak için de izleyeceğimiz ilkemiz Büyük Atatürk'ün 'Yurtta barış, dünyada barış' sözüyle ortaya koyduğu düşüncedir. Bunun için de her şeyden önce tüm tarafların söylemlerinde, açıklamalarında çok daha dikkatli olup, toplumsal gerilimi arttıracak, çatışmalara neden olabilecek söylem ve eylemlerden kaçınmasıdır. Toplumsal barış için yumuşak bir siyasi üslup kullanılması, siyasetçilerin de sağduyulu ve duyarlı hareket etmesi gerekiyor. Bugün her ne kadar olaylar bir parça durulmuş olsa da toplumda bir gaz sıkışmasını andıran bir gerilim, bir enerji birikimi olduğu gerçeğini de göz ardı etmemeliyiz. Bu enerjinin kötü şekilde boşalmasını, toplumsal hayatımızda derin fay kırıklarına yol açacak kırılmaların yaşanmaması için de söylemlerin yumuşatılması ve gerilimden uzak durulması gerekiyor. Aynı zamanda, bu olayların ekonomik, sosyolojik ve psikolojik nedenleri analiz edilmeli ve bu nedenleri ortadan kaldıracak çalışmalara hemen başlanmalıdır. Ülkemiz ekonomisinin temelini oluşturan işveren ve işçi kesimlerinin temsilcileri olarak enerjimizin şiddet olaylarına değil, üretime, ekonomik kalkınmaya ve büyümeye harcanması gerektiğine inanıyoruz. Daha çok üretip, daha hızlı kalkındığımız zaman bu tip olayların nedenlerinden olan işsizliğin azaltılmasında, düşük eğitim seviyesinin yükseltilmesinde yol alabiliriz. Yıllardır demokrasi ve hoşgörünün simgesi olmuş güzel İzmir'in, bundan sonra da aynı hoşgörü kültürü ve demokratik anlayışın yaşandığı kent olmasını, İzmirlilerin de bu değerlere geçmişte olduğu gibi bugün de sahip çıkmasını, İzmirlilik ruhu ile hareket etmesini istiyoruz.
İzmir'in kanaat önderleri olarak bizler, kendisinde söz söyleme yetkisi gören herkesi ortamı sakinleştirici ve yatıştırıcı bir söylem kullanmaya, tüm üyelerimizi, İzmirlileri ve halkımızı sağduyu ile hareket etmeye davet ediyoruz."