Ermiş, “Silah çekmedim, arbede yaşanmadı. Komutana ‘Sizi güvenli olan Akıncı Üssü’ne götüreceğiz’ dedim. Komutanın yüzüne bakamam diye ona görünmeden ayrıldım” dedi.
Mendi, ifadesinde “Timurcan Ermiş, Akıncılar Kışlası’na gidinceye kadar silahı doğrultulmuş şekilde durdu. Bu esnada ben, ‘Siz çetesiniz. Allah belanızı versin. Vuracaksan şimdi vur’ diye sürekli bağırarak söylenmeye devam ettim” demişti. 15 Temmuz’da saat 15.00 sularında Jandarma Harekât Merkezi’nden ismini ve rütbesini bilmediği bir kişinin kendisini aradığını söyleyen ve TSK’dan ihraç edilen tutuklu Ermiş, ifadesinde şunları söyledi:
HASTA ZİYARETİ İÇİN GELDİM
13 Temmuz 2016 Çarşamba günü resmi izne ayrılmıştım, 17 gün iznim vardı, 13 Temmuz 2016 günü akşamı ailemle birlikte Konya’dan Ankara’ya geldim. Merkez Orduevi’nde kalmaya başladım. Giresun’da helikopter kazasında yaralanan tanıdıklarımı ziyaret etmek amacıyla Ankara’ya gelmiştim. Ertesi gün GATA’da yaralıları ziyaret ettim, 15 Temmuz’da öğleye kadar ailemle birlikte Ankara’da dolaştık, 15.00 gibi orduevine geri döndük.
‘KRİTİK BİR DURUM VAR’
Otel odamdaki dahili hattan Jandarma Genel Komutanlığı Harekât Merkezi’nden bana telefon açtılar. Bir subay telefonda benimle görüştü ancak rütbesini ve ismini şu an hatırlamıyorum. Bana ‘Kritik bir durum var, Genelkurmay’dan talimat aldık. Jandarma Genel Komutanı’nın korunması lazım. Akşam kritik bir durum olabilir, komutanı alıp emniyetli yer olan Akıncı Üssü’ne getireceksin’ dedi. Ben bu tür bir emrin şifahi verilemeyeceğini söyledim. Ancak telefondaki kişi ‘Çok gizli’ deyip beni ikna etti.
EMİR SUBAYINDAN YERİNİ ÖĞRENDİM
Eski emir astsubayım Tuncay Nergiz’in orduevine yakın olan Anıttepe’deki evine tek başıma taksiyle gittim. Saat 17.30 gibiydi. Kendisine çok güvendiğim için bana telefonla verilen emri onunla paylaştım. Emirden onun haberi yoktu. Çok güvendiği 1-2 arkadaşıyla birlikte komutanı güvenli bir yere götürebileceğimizi söyledi. Onları eve çağırdı. Eve genel komutanlıkta görevli 4 astsubay geldi. Önce komutanın nerede olduğunu öğrenmemiz gerekiyordu. Komutanın emir subayı ile telefon görüşmesi yaptım. Emir Subayı Yarbay Murat, saat 19.00 sularında komutanın Gazi Orduevi’nde düğünde olduğunu söyledi.
MAKAM ARACIMI GETİRTTİM
15-20 dakika sonra Anıttepe civarında silah sesleri geldi. Eski emir astsubayı karargâhtan tanıdıklarını aradı. Genelkurmay’da çatışma gibi bir durum olduğunu söylediler. Komutanı hemen uzaklaştırmamız gerektiğini düşündük. Komutanın emir subayı Yarbay Murat’ı aradım. Silah sesleriyle ilgili onu uyardım. Emir verildi- ğinde kullanmak için Konya’dan makam arabamı çağırdım. Şoförüm izinde olduğu için başka bir personel getirip aracı Ankara’ya Anıttepe’deki evin yakınlarında bir yere bıraktı. Anıttepe’deki evden ayrıldık. Ben, eski emir astsubayım ve çağırdığı 2 kişi benim makam arabama bindik. Makam arabasını Ertuğrul isimli astsubay kullandı. Gazi Orduevi’ne gittik.
'SEN İZİNDE DEĞİL MİYDİN'’
Orduevine vardığımızda arabalardan indik. Jandarma Genel Komutanı da silah sesleri konusunda bilgi almış, çıkmak üzereydi. Ben ona ‘Genelkurmay’dan silah sesleri geliyor, muhtemelen çatışma var, hemen ayrılmamız gerekiyor’ dedim. Bana ‘Sen izinde değil miydin, niye geldin'’ dedi. Ben de karargâhtan emir geldiğini kendisine bildirdim. Ona da normal gelmemiş olacak ki ‘Ne gerek var'’ dedi. Sonrasında komutanın arabasına birlikte bindik. Ayrıca komutanın emir subayı da arabanın sağ ön koltuğuna bindi. Korumalar da arkadan arabayla bizi takip etti.
TAKİP ETTİLER
Birlikte geldiğim ekip de bizi arkadan takip etti. Bu buluşma anında herhangi bir direnme tartışma ya da bir olay olmadı. Arabanın içindeyken komutan karargâha gitmek istedi. ‘Orası güvenli değil, sizi Akıncılar Üssü’ne götüreceğiz’ dedim. Bana kızdı.
SİLAHIMI ALMAYA ÇALIŞTI
Komutanın üzerinde silah yoktu. Ancak benim üzerimde kamuflaj, elbise ve silah vardı. Kamuflaj elbisemi makam arabasıyla birlikte istemiştim. Komutan bana kızıp hamle yaptı. Silahımı almaya çalıştı ve silahımı çekip arkama sakladım. Sadece kızıp bağırdı, ancak aramızda herhangi bir arbede olmadı. Bu şekilde Akıncılar Üssü’ne vardık. Komutanın korumalarını içeri almadılar. Pistin yanında belli bir yere gelince havacılar bizi binaya davet ettiler. Sadece komutanı içeri aldılar. Bizi içeri sokmadılar. Havacıların içinde en rütbeli kişi yüzbaşıydı. Etrafta özel tedbirli silahlı teçhizatlı personel de vardı. Sabaha kadar orada arabaların içinde bekledik.
47 ÖZEL HAREKAT POLİSİNİN ŞEHİT EDİLDİĞİNİ ÖĞRENİNCE...
(16 Temmuz Cumartesi günü) Saat 13.00 sularında benimle birlikte gelenler geldi. ‘Bir tuhaflık var. Binadaki nöbetçiler çekildi. Komutan yalnız mı kalacak'’ diye sordular. ‘Binanın içerisine girip bakın komutana ihtiyacı olup olmadığını sorun’ dedim. Komutanın yanında başka bir komutan olduğunu, ellerinde plastik kelepçe olduğunu, sığınak benzeri oda içerisinde olduklarını, kapısının açık olduğunu, içeride kimsenin olmadığını söylediler. O arada cep telefonunun internetinden 47 özel harekât polisinin şehit edildiğini öğrendim. Hata yapıldığını geri dönülmez bir yola girdiğimi düşündüm. Arkadaşlara ‘Derhal komutanı, yanındaki komutanı dahil nezaketli bir şekilde alın, genel komutanlık karargâhına emniyetli bir şekilde götürün’ dedim. Sonrasında komutanın yüzüne bakamam diye ona görünmeden oradan emir astsubayımla birlikte yürüyerek ayrıldım.
"TSK İÇİNDEKİ GRUBU DUYURDUK"
Ermiş, ifadesinde şunları da söyledi:
“Darbecilerin atama listesinden haberim yok. Orada benim için belirtilen Jandarma Genel Komutanlığı Denetleme Başkanlığı pasif bir görevdir. Darbe teşebbüsüne ilişkin önceden haberim yoktu, sonradan haberim oldu fakat pişman oldum gecikmiştim. En azından komutanı kurtarayım, hesabını kendi adıma veririm diye düşündüm. TSK içinde Fethullahçı bir grup olduğunu duyuyorduk. İsim olarak net bilmiyorum. Darbeyi TSK içinde kim organize etti, planladı onu da bilmiyorum.” Habertürk / Fevzi Çakır