AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İdlib'den üzücü haberler geldiğini, şehit ve yaralılar bulunduğunu hatırlatarak şehitlere Allah'tan rahmet, yaralılara şifa dileyen Çelik, "Kahraman ordumuzun orada yürüttüğü faaliyetlerde başarılı olması için buradan hepsine dualarımızı, selamlarımızı gönderiyoruz" diye konuştu.
MKYK toplantısında İdlib'deki saldırı başta olmak üzere Suriye'deki durum ve dış politika gelişmelerinin kapsamlı bir şekilde değerlendirildiğini söyleyen Çelik, "Gelinen noktada kararlılık en üst düzeydedir" bilgisini paylaştı.
Çelik, İdlib'deki çatışmaları önlemek, insani durumun daha da kötüleşmesine mani olmak, Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamak ve göçü engellemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadele çerçevesinde üzerine düşeni uzun zamandır başarıyla gerçekleştirdiğine işaret etti.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarının bunun göstergesi olduğunu dile getiren Çelik, İdlib'de bulunan gözlem noktalarının görevinin gözlem yapmak ve durumu rapor etmek olduğunu hatırlattı.
Gözlem noktalarının Astana ve Soçi süreçleri çerçevesinde meşru bir yapı olarak bulunduğunu anımsatan Çelik, "Buraya dönük olarak rejimin oradaki manevra alanımıza ve gözlem noktalarımıza dönük sistemli bir şekilde saldırıları söz konusudur. Bu saldırı gerçekleştiği andan itibaren de en yoğun şekilde saldırıyı gerçekleştiren hedefler ateş altına alınmıştır. Hedeflerin imhası için yoğun bir şekilde bu hedefler ateş altına alınarak gerekli karşılık verilmiştir. Hedefler tahrip edilmiştir, şehitlerimizin kanı yerde kalmadı. Tabii karşı tarafa verilen zaiyat geçen seferde de olduğu gibi katbekat fazladır ve yoğun bir şekilde ateş altına alma faaliyeti kesintisiz bir biçimde sürmektedir" değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, ateş altına alınan hedefler ve karşı tarafa verilen zaiyatla ilgili Milli Savunma Bakanlığının gereken bilgileri kamuoyuna açıklayacağını belirterek, şöyle konuştu:
"Gelişmeler tabii ki yakın bir şekilde takip ediliyor. Cumhurbaşkanımız ilgili bütün kurumlara gerekli talimatları vermiştir. Bu çerçevede İdlib'de gerginliği azaltma bölgesinin statüsünün korunmasına Türkiye açık ve güçlü bir biçimde bağlıdır. Bölgedeki insani felaketin önüne geçilmesi için orada bulunan varlığımız bir teminattır. Fakat rejim çok uzun zamandan beri, yaklaşık olarak Mayıs 2019'dan beri yoğunlaşmaya başlayan bir şekilde sivillere ve sivil altyapıya dönük saldırıları gerçekleştirerek şimdiye kadarki tüm mutabakatları ihlal etmekte ve burada sivillere dönük bu saldırılarıyla insani bir felaketin oluşmasına yol açacak bir saldırganlık içerisine girmektedir."
Rejimin 12 Ocak 2020'de yapılan ateşkese de riayet etmediğini ve Rusya'nın açık bilgisine rağmen saldırılarını sürdürdüğünü anlatan Çelik, Türkiye'nin 3 Şubat'ta saldırıların önlenmesi maksadıyla oraya takviye birlikler gönderdiğini, o zaman da ateş edildiğini, şehit ve yaralıların olduğunu hatırlattı.
"TÜRKİYE'NİN KARARLILIĞI TAMDIR"
Ömer Çelik, bugün olduğu gibi o zaman da saldırılara misliyle karşılık verildiğini dile getirerek, "Bugün de ortaya çıkan tablo rejimin saldırganlığının aynı şekilde devam ettiği, çatışmasızlık bölgesinin statüsünün yok edilmesine dönük olarak bütün kuralları, mutabakatları ihlal eden yaklaşım içerisinde olduğudur. Burada Türkiye'nin kararlılığı tamdır, gözlem noktalarımız görevlerine verilen emirler doğrultusunda kararlılıkla devam edecektir. Herhangi bir şekilde gözlem noktalarından çekilme gibi bir şey söz konusu değildir. Silahlı Kuvvetlerimiz, aziz milletimiz müsterih olsun, kendisine yapılan her saldırıya misliyle karşılık verecek teçhizata ve altyapıya sahiptir" ifadelerini kullandı.
Çatışmaların durdurulması için tedbirlerin alındığını, gözlem noktalarının herhangi bir saldırıya uğraması ihtimaline karşı gereken takviyelerin yapıldığını bildiren Çelik, "Son günlerdeki takviyeler yoğun bir şekilde tartışma konusu oldu. Bu takviyelerin sebebi de aslında gözlem noktalarımızın görevini icra etmesiyle ilgili faaliyetler konusunda Türkiye'nin kararlılığını göstermektedir. Gözlem noktalarının bu faaliyetlerini icra etmesi karşısında rejim bunu engellemek için saldırılar gerçekleştiriyor, çeşitli şekillerde bu saldırganlıkla gözlem noktalarımızı, oradaki manevra alanlarımızı hedef haline getirmeye çalışıyor. Bu misyonun, bu fonksiyonun korunması için son günlerde hepinizin izlediği takviyeler gerçekleştirilmiştir" dedi.
Çelik, bazı muhalefet çevrelerince "Sınırlarımızın ötesinde ne işimiz var'" eleştirilerinin yapıldığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Daha önce de gördük, sınırlarımızın hemen hizasındaki bir koruma alanı sınırlarımızı korumaya yetmemektedir. Sınırlarımızın içine doğru, Hatay ilimize, oradaki çeşitli ilçelerimize dönük olarak Suriye tarafından yapılan atışları hep beraber hatırlıyoruz. İnsanlarımızın ölmesine, yapıların zarar görmesine dönük o saldırganlığı hepimiz hatırlıyoruz. Terör örgütleri sınırımızın dibine kadar geldiği zaman kendi şehirlerimiz hedef olmaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin orada yaklaşık 30 kilometrelik bir derinliği tutması sınırlarının güvenliğini sağlaması, sınır illerinin, sınır illerinde yaşayan vatandaşlarımızın güvenliğinin sağlanması bakımından son derece elzemdir. Yani 'sınırlarınıza çekilin ve oradan bu çalışmaları yapın' diyenler aslında ne coğrafyayı biliyorlar ne sahadaki gerçekliği biliyorlar ne de karşımızdaki terör unsurlarının ne yapmak istediğinin farkındalar."
Derinliğin yaratılmasının Türkiye'nin sınır güvenliği ve terörle mücadelesinin güçlü bir şekilde devam etmesi açısından zorunlu olduğunu vurgulayan Çelik, Türkiye'nin herhangi bir şekilde yeni bir pozisyon almayacağını, şimdiye kadar aldığı pozisyonu kararlılıkla sürdüreceğini ve bu kararlılıktan en ufak bir taviz verilmeyeceğini söyledi.
Çelik, rejimin saldırılarının, rejime daha çok alan kazandırma ve Türkiye'yi geriletme gibi birtakım amaçlara dönük olarak gündeme getirildiğini bildiklerini dile getirerek, şunları kaydetti:
"Burada kimsenin toprağında gözümüzün olmadığını, amacımızın terörle mücadele olduğunu, sınır güvenliğimizi korumak olduğunu, oradaki insani felaketi önlemek olduğunu, terörle mücadele olduğunu defalarca ifade ettik. Bunu bir kere daha ifade ediyoruz. Bu misyon kararlı bir şekilde icra edilecektir ve yapılan saldırılara da misliyle karşılık verilmeye devam edilecektir. Cumhurbaşkanımız gelişmeler üzerine ilgili kurumlara gerekli talimatları vermiştir, faaliyetlerin nasıl icra edileceği, kararlılığın yeni duruma göre nasıl ortaya koyulacağı tekrar netleştirilmiştir."
"EN SON YAPMASI GEREKEN ŞEY, TÜRKİYE'YLE KARŞI KARŞIYA GELMEK"
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın önceki açıklamaları hakkında "Sözlerim arkasındayım" ifadesini kullanmasına ilişkin değerlendirmesi sorulan Çelik, bunun son derece üzüntü verici bir dunum olduğunu dile getirdi.
KKTC Cumhurbaşkanlığı makamının son derece onurlu ve saygın bir makam olduğunu vurgulayan Çelik, "O makamda konuşan kişinin de makamın değerlerine uygun şekilde temsil etmesi beklenir." değerlendirmesinde bulundu.
Yapılan açıklamaların her birinde Türkiye Cumhuriyeti tarafını rencide etmeye dönük ama Yunan gazetelerine sevinç manşetleri attıran sonuçların ortaya çıktığını belirten Çelik, Akıncı'nın bunu bir kere değil, daha önce de yaptığını söyledi.
"Akıncı, bunu bir iç siyaset sebebiyle yapıyor" değerlendirmelerinin yapıldığını aktaran Çelik, "Türkiye karşıtlığı gibisinden bir siyasi dalga oluşturmaya çalışmak, Avrupa'daki aşırı sağ gibi bir takım yapıların daha çok ortaya koyduğu bir modelleme çerçevesinde gerçekleşiyor. Bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. KKTC Cumhurbaşkanı'nın en son yapması gereken şey, Türkiye'yle karşı karşıya gelmektir" ifadelerini kullandı.
Akıncı'nın daha önce de yaptığı gibi kimsenin farketmeyeceğini düşündüğü tuzak katmanları kurarak konuşmaya özen gösterdiğini anlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Mesela siz, Hatay'ın Türkiye'ye bağlanması konusundaki açıklamasını eleştirdiğiniz zaman o hemen diyor ki, 'Benim açıklamam ilhakla ilgiliydi', buna tepki gösterenlerin sanki ilhaktan yanaymış ya da ilhakla ilgili bir gündemleri varmış gibisinden bir duruma sokmaya çalışıyor. Bunlar tabii bilerek yapılan gri ajanda dediğimiz bizim pek çok yerde maalesef Türkiye'nin hasımları tarafından tanışık olduğumuz bir yaklaşım. Kendisine bir soru sorulmuşsa Kırım'ın ilhakı gibi bir konu, yani Rusya'nın Kırım'ı ilhakını gayrimeşru kabul ediyoruz ve bunu tanımıyoruz. Kendisine böyle bir soru sorulmuşsa kendisinin bunu gündemine bile almaması gerekir. Yani olmayan bir gündemi, mantıken herhangi bir şekilde söz konusu olmayan bir şeyi gündemine alarak cevaplaması burada herkesin aklına 'danışıklı dövüş' dediğimiz konuları getiriyor. Oradan çıkarak bizim gayrimeşru kabul ettiğimiz Rusya'nın Kırım'ı işgali konusunda Türkiye ile Rusya'yı, KKTC ile Kırım'ı yan yana getiren bir anoloji yapmak bile mantığa aykırı bir şey. Yapılması gereken nedir böyle bir şey sorulduğund? Böyle bir gündem yokken olmayan gündemle ilgili bir soruya niye cevap vereyi? gibisinden bir yaklaşımdır."
Çelik, Akıncı'nın açıklamalarının bununla kalmadığını, Hatay'ın Türkiye'ye bağlanmasının sanki olumsuz bir şeymiş gibi bir yaklaşım ortaya koyduğunu söyledi.
Akıncı'nın, Hatay'ın Türkiye'ye bağlanmasında büyük fedakarlık göstermiş Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen'in durumunu olumsuzlayarak, "Kendisinin ona benzemeyeceğini" söylediğini belirten Çelik, "Keşke merhum Sökmen'in o fedakarlığı, vizyonu ve o zamanki kahramanlığı çerçevesinde daha çok devlet adamımız olsa, daha çok bu tip sözler duysak, etrafımızdaki coğrafyalarda Türkiye ile ilişkisi olanlar açısından baktığımızda" diye konuştu.
Çelik, "Neden Hatay'ın Türkiye'ye bağlanması olumsuz bir durum olsun" diyerek, bu söylemlerin iç siyaset sebebiyle yapıldığı ya da oradaki solcu söylemin böyle olduğu yönündeki değerlendirmelere değindi.
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İç siyaset sebebiyle baktığınızda bile Hatay'ın Fransız mandasında kalması daha solcu bir yaklaşım mı olurdu onlara göre ya da daha doğru bir yaklaşım mı olurd? Hatay'ı Fransız mandasından kurtaran bir yaklaşım ve buna liderlik eden oradaki bir devlet adamının vizyonu niçin negatif bir vizyon olsu? Sayın Akıncı, dolayısıyla bütün bunları bile bile, sanki buna tepki verildiği zaman tepki verenlerin ilhakla ilgili bir gündemi varmış gibisinden bir atmosfer oluşturmaya çalışıyor. Biz bunu kasten yaptığını görüyoruz ve bunu görebilecek kadar kendisini tanıyoruz. Ama yanlış olan şudur; Sayın Akıncı'nın bilmesi gerekir, Hatay'ın Türkiye'ye bağlanması son derece doğru ve meşru bir milli kazanımdır. Ona katkı sağlayan Sayın Sökmen'i rahmetle anıyoruz her zaman. Kendisi konuşmasında Atatürk ilkelerine, Atatürk'ün vizyonuna atıf yapıyor. Hatay'ın Türkiye'ye katılması, aynı zamanda Atatürk'ün vizyonu çerçevesinde gerçekleşen bir durumdur. Yani Kırım meselesinden tutup da Hatay meselesine getirerek oradan 'Türkiye ile nasıl karşı karşıya gelirim' gibisinden, olabilecek en mantık ötesi açıklama nasıl yapılır deseydik, Sayın Akıncı'nın açıklaması olurdu."
Çelik, Akıncı'nın sözlerine ilişkin, "Türkiye'nin milli kazanımına saldırmak, Hatay'ın Türkiye'ye bağlanmasına saldırmak, aynı zamanda o kazanıma katkı sağlayanları olumsuzlamak dışında tezini anlatacak bir kelime ya da bir örnek bulamıyor mu'" dedi.
Türkiye'nin en büyük gayretinin KKTC'nin bağımsız ve hür bir devlet olarak ayakta kalması, Rum ve Yunan tarafından yutulmaması, Kıbrıs Türkü'nün iki devletli çözüm çerçevesinde hür bir varlık olarak iki toplumlu yapı çerçevesinde yaşaması olduğunu ifade eden Çelik, buna karşı tezlerli ilgili Türkiye'nin tezlerini dillendirdiğini anlattı.
Akıncı'nın sözlerine ilişkin "İç siyaset meselesi" değerlendirmelerini hatırlatan Çelik, "İç siyaset meselesi nasıl gelişiyor biz onu bilemeyiz. Neden KKTC Cumhurbaşkanı, neden Türkiye karşıtlığı yapar ya da siyasette herhangi bir durumu anlatmak için niçin Türkiye'nin milli kazanımlarına saldırı? Bunu bilmek mümkün değil" dedi.
"HATAY'IN TÜRKİYE'YE BAĞLANMAMASI GEREKTİĞİ TEZİ, ESAD REJİMİNİN TEZİDİR"
Çelik, Akıncı'nın, Hatay'ın Türkiye'ye bağlanmasından duyduğu rahatsızlığın, Suriye'deki milli çıkarları, hudutları korumak için Suriye'de operasyon yapılan zamana denk geldiğine işaret etti.
Daha önce de Akıncı'nın Barış Planı Harekatı döneminde benzer bir şey yaptığına işaret eden Ömer Çelik, şöyle konuştu:
"Hatay'ın Türkiye'ye bağlanmaması gerektiği tezi, Suriye'deki Esad rejiminin tezidir. KKTC Cumhurbaşkanı buna niye giriyor k? Ayrıca sürekli olarak ilhak, diğer meselelerden bahsederken tam da Doğu Akdeniz'de hepimizin bir ve bütün olarak hem Türkiye'nin milli çıkarlarını hem KKTC'nin milli çıkarlarını korumak için beraber hareket etmemiz gereken bir dönemde bunu gündeme getiriyor. Bütün bunları alt alta koyduğumuzda, maalesef son derece üzüntü verici bir şekilde bu gri alanda bu tuzak gündemlerin içerisinde bilerek dolaştığını, belli tepkileri hesaplayarak davrandığını görüyoruz. Tabii bu çok büyük bir güven sorunu, çok büyük bir güvenilirlik sorunu oluşturmaktadır."
"TÜRK TARAFINDA BÜÜYK BİR HAYAL KIRIKLIĞI YARATAN BİR YAKLAŞIM İÇİNDE"
Farklı fikirlerde, farklı partilerde KKTC'de Cumhurbaşkanlığı makamında görev yapmış çok sayıda siyasetçi tanıdıklarını ve onlarla çalıştıklarını belirten Çelik, "İlk defa böyle bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. İlk defa böylesine bir güven bunalımı ortaya çıkmıştır. Açık söyleyeyim, tam bir güvensizlik durumu söz konusudur" dedi.
Akıncı'nın sözlerine ilişkin Çelik, şunları kaydetti:
"Türk tarihindeki milli kazanımlara saldıran, sürekli olarak Rum, Yunan tarafının tezlerini Türkiye'ye karşı dillendiren, her açıklamasıyla Rum ve Yunan tarafında sevinçle karşılanan ama Türk tarafında büyük bir hayal kırıklığı yaratan bir yaklaşım içindedir. Umarız, çok fazla umudumuz kalmadı ama KKTC Cumhurbaşkanlığı makamının sahip olduğu milli değerlere uygun, Kıbrıs Türkü'nün davasını savunacak bir yaklaşım içerisinde yoluna devam eder, aksi takdirde Türkiye'nin gündeminde olmayan konuları gündeme getirerek bu şekilde bir saldırganlık içine girmesi, rencide edici cümleler kurmaya devam etmesi, tabii başka cevapları da gerektirecektir. Bugün de Dışışleri Bakanımız, ileriki dönemlerde bazı açıklamalar yapacağını söyledi."
Bazı illerde verilen kar tatillerine ilişkin Çelik, "Bu tabii ki insanımızın çeşitli yerlerde karşı karşıya kaldığı zorlukların engellenmesiyle ilgili bir durum. Özellikle soğukta kalan kimselerle ilgili bazı haberler duyduğumuz oluyor. Bu konularla ilgili illerde böyle bir durumla karşılaşıldığı zaman herhangi bir vatandaşımızın böylesi bir sıkıntılı durumda karşı karşıya olduğu görüldüğü zaman bunun derhal valiliklere bildirilmesini arzu ediyoruz. Valilikler bu konuda gereken ilgiyi her vatandaşımıza tabii ki gösterecektir." ifadesini kullandı.
Libya meselesine ilişkin de konuşan Çelik, şöyle devam etti:
"Masada ateşkes konuşulurken bir yandan da kimliklerini ve adlarını çok iyi bildiğimiz bazı ülkelerin Hafter'e silah göndermeye devam etmesi buradaki siyasi çözüm arayışlarını baltalamaktadır. Bir yandan siyasi çözüm arayışları Hafter tarafından baltalanmaktadır öte yandan Hafter'e silah gönderen ülkeler de bunu cesaretlendirmektedir. Biz buradan uyarımızı yapıyoruz. Dünya bir tane Suriye meselesindeki kaos yüzünden bütün bir küresel güvenliği ve insanların hayatını tehdit eden birtakım gelişmelerle karşı karşıya. Bu şekilde birilerinin bazı ülkelerin bazı hesaplarla Libya'yı ikinci bir Suriye haline getirmesine müsaade edilmemesi gerekir. Burada Hafter'in saldırganlığına göz yumulması demek Libya'nın ikinci bir Suriye haline gelmesi demektir."
Elazığ'da yaraların sarılmasıyla ilgili olarak bazı bakanların bölgede bulunduğunu belirten Çelik, "Vatandaşlarımızın yaralarının sarılması, bundan sonra oluşabilecek insani felaketlere karşı tedbir alınması için bütün çalışmalara güçlü bir şekilde arkadaşlarımız tarafından bizzat orada kalarak bu çalışmaları orada takip ediyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, Van'daki çığ felaketiyle ilgili AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya'nın bölgeye giderek gelişmeleri yakından takip ettiğini ve MKYK toplantısında ayrıntılı bir şekilde sunum yaptığını söyledi.
"CUMHURBAŞKANIMIZIN PUTİN İLE GÖRÜŞMESİ HER ZAMAN MÜMKÜNDÜR"
Rusya'dan gelen heyetin görüşmelerinden somut bir adımın çıkıp çıkmadığı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le yüz yüze ya da telefonla bir görüşme yapıp yapmayacağı yönündeki soru üzerine Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımızın Putin ile görüşmesi her zaman mümkündür. İhtiyaç duyulduğu takdirde bizim buradan da talep olabiliyor onlardan da talep olabiliyor. Bu her zaman mümkündür gelişmelere göre, geçtiğimiz günlerde de Sayın Cumhurbaşkanımız bir görüşme gerçekleştirmişti. Gelen heyetle ilgili görüşmeler devam ediyor şu ana kadar varılan somut bir netice yok. Türk tarafı kendi somut pozisyonunu açık ve net bir şekilde söylemiştir. Görüşmeler devam edecektir." yanıtını verdi.
Çelik, şöyle devam etti:
"Burada şundan hiçbir kuşku ve tereddüt yoktur. Rejim, Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği yere çekilinceye kadar, bu saldırganlıkla ihlal ettiği çizginin gerisine çekilinceye kadar TSK bu çekilmeyi sağlamak için gereken çalışmaları yapacaktır. Buradaki kararlılık rejimin o çizgiye çekilmesidir. Rejimin o çizgiyi ihlal ederek İdlib'i ya da diğer alanları yutmaya çalışması karşısında müsamaha gösterilmeyecektir. Rejim sözde terörle mücadele diye bir şeyden bahsediyor bu ihlalleri yaparken ama rejimin yaptığı şeyin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Asıl rejimin kendisi terör örgütleriyle iş birliği içerisindedir. İhlal ettiği bu çizgiden geriye çekilinceye kadar da TSK bu görevi icra edecek ve rejimi bu çizgiye çekip bu çatışmasızlık bölgesinin statüsünü koruyacak şekilde sahadaki sükuneti sağlayıncaya kadar çalışmalarına devam edecek."
"Yeni gelişmeler ışığında bir güvenlik zirvesinin toplanması söz konusu mudur'" sorusu üzerine Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımız ihtiyaç duyduğu takdirde ilgili birimleri toplayarak talimatlarını veriyor. Sahadaki bilgileri alıyor dolayısıyla bu konudaki güvenlik takibi sürekli ve kesintisiz bir şekilde yapılmaktadır." ifadelerini kullandı.
"VERİLEN KARŞILIKLAR ZATEN BİR OPERASYONDUR"
Çelik, "Yeni bir operasyon gündemde mi'" şeklindeki soru üzerine şöyle konuştu:
"Zaten şu anda gönderdiğimiz bu takviyeler ve bu tahkimat esasında rejimin ihlal ettiği sınırların gerisine çekilmesine dönük olarak bir operasyondur. Orada gözlem noktalarımıza yapılan saldırı, askerlerimize yapılan saldırı, buna karşı bir operasyonu gerekli kılmıştır ve şu anda zaten operasyon yapılmaktadır. Verilen karşılıklar zaten bir operasyondur ama biz bunu herhangi bir yeri ele geçirmek için, mutabakatların dışındaki bir mevziyi ele geçirmek için, bir hedefe ulaşmak için yapmıyoruz. Yapılan bu saldırıya meşru müdafaa hakkımız çerçevesinde karşılık vermek için yapıyoruz. Bu karşılık kesintisiz, tereddütsüz ve sürekli olacaktır."
Yenikapı'daki Kudüs mitingine ilişkin soru üzerine ise Çelik, şunları kaydetti:
"Kudüs meselesindeki tezlerimizi savunmakla ilgili olarak 24 saat çalışma yürütüyoruz. Cumhurbaşkanımız BM'de yaptığı konuşmada Kudüs konusundaki sözleri çok uzun zamandır en güçlü şekilde dile getiriyor. Gerek Golan Tepeleri konusundaki kararlarda, gerek yeni yerleşim birimlerinin açılması ile ilgili kararlarda, gerek İsrail'in başkentinin Kudüs'e taşınması ile ilgili kararlarda Cumhurbaşkanımızın bütün dünya ile yürüttüğü diploması herkesin gözünün önünde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla bu zaten bizim sürekli olarak yürüttüğümüz bir faaliyettir, Kudüs konusu bizim açımızdan ilgilendiğimiz en önde gelen konulardan bir tanesidir onunla ilgili çalışma zaten sürekli olarak yapmaktayız burada başka bir çalışma yapılmış. Kudüs'e verilen her destek kıymetlidir. Biz kendi çalışmalarımızı yürütüyoruz."
"SALDIRILAR ÇERÇEVESİNDE NATO İLE SÜREKLİ İSTİŞARE EDİLİYOR"
Çelik, Türkiye'ye yönelik saldırıların devam ettiği takdirde NATO'nun 5.maddesinin yürürlüğe girip girmeyeceğine ilişkin soru üzerine şu değerlendirmelerde bulundu:
"5. madde temelinde özel bir değerlendirmem yok ama Türkiye'ye yapılan bu saldırılar çerçevesinde NATO ile sürekli istişare ediliyor sürekli olarak bu Suriye'deki gelişmelerle ilgili olarak bu istişareler sürüyor bundan sonra da sürecektir. Tabii ki genel olarak söylüyorum o madde ile ilgili özel bir değerlendirmem yok ama genel olarak söylüyorum NATO'nun teröre karşı mücadelesinde Türkiye'nin yanında olması zaten beklentimizdir. Daha önce NATO Genel Sekreteri şöyle bir açıklama yapmıştı: 'Gerek DEAŞ konusunda gerek diğer konularda terör örgütlerinin en çok saldırısına uğrayan ülke Türkiye'dir' diye ve Türkiye bütün bir NATO'nun güney sınırını korurken bütün NATO ülkelerini korurken bu mücadeleyi tek başına vermiştir.
NATO'nun doğası gereği Türkiye ile dayanışma göstermesi gerekir, yani o maddeyle ilgili 5. maddeyle ilgili özel bir değerlendirmem yok ama NATO'nun doğası gereği Türkiye ile dayanışma içerisinde olması gerektiğinin altını çiziyorum. Türkiye şu kadar saldırıya uğruyor, Türkiye bizim güney sınırlarımızı koruyor, Türkiye mülteci barındırarak çok büyük iş yapıyor gibisinden açıklamaları sık sık duyuyoruz ama bu açıklamaları yapıp Türkiye'yi takdir edenlerin Türkiye'nin yanında nasıl duracağına dair de sözler duymak istiyoruz tabii ki."
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Meclis'ten çıkan tezkere çerçevesinde terörle mücadele kapsamında bölgede operasyon gerçekleştirdiğinin belirtilmesi ve bu kez karşıda rejimin bulunması nedeniyle tezkereye ilave bir şeyin yapılmasına gerek bulunup bulunmadığının sorulması üzerine Çelik, şunları kaydetti:
"Yeni bir durum var çünkü rejimin saldırısı karşısında rejime verilen bir karşılık var. Bahsettiğim gibi bu kararlılıkla sürdürülecek kesintisiz ve tereddütsüz sürdürülecek. Aynı zamanda da şunun bilinmesi gerekir gözlem sahalarımıza bu savurganlıktan sonra gözlem sahalarımıza yaklaşan, manevra sahalarımıza yaklaşan, belli bir ateş hattına giren rejim unsurları düşman unsur kabul ediliyor artık çünkü bu iki kere bu saldırganlığı gerçekleştirdiler. Düşman unsura ne yapılırsa Türk Silahlı Kuvvetleri rejim unsurlarına bu bahsettiğim alan içerisinde onu yapacaktır. Bunu başlatan rejimdir tabii bununla ilgili olarak tezkerenin içeriği açısından bir değerlendirmeyi kurumlar yapar, ihtiyaç hasıl olursa bunu da zaten tereddüt edilmez şimdiye kadar verilen yetkiler oradaki varlığımızın meşruiyetini uluslararası hukuk açısından ulusal hukuk açısından bunun altını çizmiştir." (AA)