Ege Postası
Geri

AKP günah keçisini buldu: 425 Fethullahçı

Polis şefi Ali Fuat Yılmazer'in bir süre önce emekli olması ve yurt dışına yerleşmesi gözden kaçmasın...
AKP günah keçisini buldu: 425 Fethullahçı
Haberler / Politika
31 Ocak 2014 Cuma 13:51
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Yeni yılın ilk günlerinde hem bu köşede hem de Halk TV'deki ''Nereye Gidiyoruz''' adlı programımızda, AKP ile Fethullah Gülen Hareketi arasındaki kavgaya ilişkin kamuoyunun ilk kez duyduğu bazı bilgiler vermiştim. O yazıda, Fethullah Gülen Hareketi'ne ilişkin soruşturmanın tamamlanma aşamasına geldiğini, soruşturmanın ise Başbakanlık Teftiş Kurulu (BTK) eliyle yürütüldüğünü yazmıştım. Başbakan Erdoğan'ın odasının dinlendiğinin ortaya çıkması üzerine başlatılan soruşturmanın, şu sıralar adına "paralel devlet'' ya da ''paralel yapı'' denilen Fethullah Gülen Hareketi'nin kadrolarını hedef alacağını dile getirmiştim.

Çok değil; o yazının üzerinden 25 gün geçti... Ve Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun 2011 yılının ortalarından beri üzerinde çalıştığı ''dosya'' perşembe günü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosu'na teslim edildi. Böylece, Başbakan Erdoğan, Fethullah Gülen Hareketi'ne ilişkin operasyonu ''resmen'' başlatmış oldu.

Erdoğan'ın bu adımı, ''AKP'nin 28 Şubat'ıdır.'' Erdoğan, tıpkı 28 Şubatçılar gibi, Fethullah Gülen Hareketi'ni tasfiye edebilmek için düğmeye basmıştır. Hedef, Fethullah Gülen Hareketi'nin dağıtılması ve Gülen Hareketi'nden boşaltılması planlanan siyasal düzlemin işgal edilmesidir. Erdoğan'ın bir derdi de Gülen'in yerine geçmek ve kendisine ''dini lider'' payesi verdirmektir. Erdoğan, ancak bu şekilde ''ölümsüz'' olabileceğine ve ''tarihe geçeceği''ne inanmaktadır...
Yeni yılın ilk günlerinde duyurduğum operasyon sinyaline ilişkin ayrıntılı bilgileri, çarşamba gecesi Halk TV'de yayınlanan ''Nereye Gidiyoruz''' adlı programımızda da anlattım. Türkiye'nin yeni bir ''kaos süreci'' ve ''cadı avı''na şahit olacağını söyledim.

Nasıl mı'
Fethullah Gülen Hareketi ile AKP, hukukun ayaklar altına alınması sürecini birlikte yönettiler. Gülen Hareketi, AKP'nin tam desteği ile siyasal davaların tümünü başlattı ve sürdürdü. Binlerce insan, hukukun ayaklar altınra alındığı bu davalarda mağdur edildi. AKP iktidarı ise, konumunu sağlamlaştırabilmek için Gülen Hareketi mensuplarınca yürütülen soruşturmalara destek verdi. Gülen Hareketi'nin mensupları, iktidarın adeta manivelası oldu. AKP'nin siyasal rakipleri, Gülen Hareketi'nce tasfiye edildi.

Gülen Hareketi'nin dün uyguladığı ve ne yazık ki; ''meşrulaştırdığı'' hukuk dışı yöntemler ise şu sıralar bir bumeranga dönüşmüş durumda... Dün Ergenekon, Balyoz, Casusluk Davası, KCK, Şike ve ODA TV'de hangi yöntemler uygulandıysa, yarın aynısı Fethullah Gülen Hareketi mensupları için de hayata geçirilecek... Gülenciler, AKP'yi iktidarda tutabilmek için uyguladıkları hukuk dışı yöntemlerin yeni kurbanı haline gelecek...

Başbakan Erdoğan, Gülencileri tasfiye etmekte hayli kararlı... Buna ilişkin tüm çalışmaları yaptırdı. Başbakanlık Teftiş Kurulu (BTK) 2011 yılından beri yürüttüğü soruşturmalarda, tam 425 kişinin ismini raporuna yazdı. Ve bu rapor, Başbakan Erdoğan'ın da onayından geçtikten hemen sonra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na teslim edildi.
Peki şimdi ne olacak'
Aslına bakarsanız, Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun yazdığı raporlar, ''iddianame'' niteliği taşımıyor. Kurul, belli konularda sadece soruşturma yapabiliyor. Yapılan çalışma ise savcılığa teslim ediliyor.

BTK'nın savcılığa teslim ettiği ve üç ayrı savcının incelemeye aldığı rapor, Gülencilere yönelik cadı avını da başlatmış oldu. AKP'nin planına göre, sürecin şöyle işlemesi bekleniyor:
AKP, HSYK'da kendileri açısından ''uygun ortamı'' yarattığı taktirde, BTK'nın raporunda yer alan isimler, üçer - beşer kişilik gruplar halinde ifade vermeye çağırılacak. Sabah saatlerinde yapılan baskın, gözaltı, ev arama gibi yöntemler ise uygulanmayacak. Hedefte olan 425 kişinin ifade alınma işlemi tamamlandığında, o günkü siyasal konjoktüre bakılarak dava açılıp açılmamasına karar verilecek. Bu süreç içinde, cemaatin parçalanması için de psikolojik harpin tüm yöntemleri uygulanacak. Özellikle Fethullah Gülen'in ''lüks içinde yaşadığı'' , "İsrail'le bağlantılı olduğu'' gibi haberler AKP'nin yayın organlarında genişçe yer alacak. AKP yönetimi böylece, hem lüks içinde yaşadıklarını hem de İsrail ve ABD'ye olan çok yakın ilişkilerini de örtmüş olacak. İsrail'le sanki bir tek Gülen'in ilişkisi varmış gibi bir hava yaratılacak...

AKP medyası, bir yandan da "Gülen ile CHP işbirliği yapıyor'' YALANINI, ulusalcı bazı yayın organlarına servis yapacak. Böylece, bir taşla iki kuş vurulacak. CHP, ulusalcılar eliyle yıpratılırken, cemaatin tabanının da kafası karıştırılacak. "CHP cemaatle işbirliği yapıyor'' yalanının yayılması için, ulusalcı gazeteciler kullanılacak. Bu gazetecilere üretilmiş bilgiler servis edilecek.

Bu sırada, operasyona karar verildiği taktirde, Gülen'in dört alanda örgütlenen taraftarları hedef alınacak. Yargı, medya, sivil bürokrasi ile MİT - Polis - Asker üçgenindeki Gülenciler, ifade vermeye devam edecek. Gülen Hareketi'nin tamamıyla ters düşmemek için de "cemaat içinde cemaat var, biz onları temizliyoruz'' denilecek.
AKP'nin derin dehlizlerinde yürütülen psikolojik harp planlarına göre, 425 kişinin ifadesinin alınması sonrası, sekiz ya da on kişi tutuklanacak.

AKP'nin esas ''derin planı'' ise burada devreye girecek. Veee, Milli Eğitim Bakanlığı yöneticilerini yanına çağırıp toplantılar yapma cüretini kendinde gören Bilal Erdoğan'ı da kurtaracak hukuki süreç için yeni bir adım atılacak. AKP, ''Derin devleti temizliyoruz'' derken, kamuoyu desteği alabilmek için özellikle ulusalcıların hassasiyetlerine seslenecek.

Nasıl mı'
AKP medyası ve ideologları, Ergenekon, Balyoz, Casusluk Davası, ODA TV gibi davaların tüm sorumluluğunu, ''paralel yapı''ya yıkacak. Tutuklanması muhtemel sekiz - on kişinin, ''sahte delil ürettiği'' , ''yasa dışı dinleme yaptığı'' , ''mahkeme kararlarına müdahale ettiği''ne ilişkin haberler yapılacak. Böylece ulusalcı kamuoyu da Gülen Hareketi'nin bürokrasideki tasfiyesi için ikna edilecek. İknayla kalınmayacak; ulusalcı kamuoyu, AKP'nin destekçisi haline getirilmeye çalışılacak.
AKP, bu operasyonda, bir taşla birkaç kuşu birden vurmak istiyor:

1- Hukuk dışı tüm davaların sorumluluğu cemaatin üstüne yıkılacak. AKP, böylece kendisini temize çıkaracak, geçmişteki tüm suçların sorumlusu olarak cemaati işaret edecek.
2- ''Paralel yapıyı temizliyoruz'' yalanı adı altında, yargı ve poliste, tamamen AKP'nin çıkarlarına hizmet eden bir yapı oluşuturalacak.
3- ''Derin devleti tasfiye ediyoruz'' yalanı adı altında, polis ve savcıdaki tayinler meşrulaştırılacak; Bilal Erdoğan'ın da içinde olduğu yolsuzluk davası sanıklarının ''uygun mahkemeler''de yargılanıp beraat etmesi sağlanacak.
4- Savcı ve polis, yolsuzluklara karşı operasyon yapamaz hale getirilecek. Türkiye bir suç cennetine dönüşecek.
5 - Cemaatin üzerine yıkılan suçlar sonrası, Ergenekon ve Balyoz gibi davalardaki sanıklara ''yeniden yargılama'' yolu açılacak. Çünkü; ''Şu kişiler sahte delil üretmiş, işte kanıtı ve belgesi'' denildiği taktirde, yargı o davaları yeniden görmek zorunda kalacak.
Zurnanı zırt dediği yer ise burası:
Yeniden yargılama yolu açıldığı taktirde, o davalar bir beş yıl daha sürebilir! Ayrıca, AKP'nin göreve atayacağı hakimlerin, haksız yere içeride tutulan Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarına tahliye ya da beraat verip vermeyeceği de meçhul... Anlayacağınız; ulusalcılar yeni bir tezgahla daha karşı karşıya bırakılacak... Bu yüzden, ulusalcılar, ''yeniden yargılama'' değil, dellilerin yeniden değerlendirilmesini talep etmelidir. Ki; oradan çıkacak sonucun da tahliyeler açısından bir garantisi yoktur.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım tablodan ''adalet'' çıkmayacağı ve AKP'nin de ''adaleti sağlama'' gibi bir derdinin olmadığı çok net bir biçimde görülüyor! AKP, günü kurtarmaya ve Bilal Erdoğan ile diğer sanıkları yargıdan kaçırmaya çalışıyor. Fethullah Gülen Hareketi ise bu sürecin bir ''bahanesi'' haline dönüştürülüyor.
10 yıldan bu yana yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Gülen ile Erdoğan arasında süren iktidarı paylaşma kavgası, Atatürkçülerin, devrimcilerin, demokratların, ulusalcıların ve ilerici güçlerin kavgası değildir. Bu yüzden, ne AKP'den ne de cematten yana tavır almak zorunda değiliz. Üçüncü yolu bulmalı ve ona göre hareket etmeliyiz.
Görülüyor ki; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen ve "casusluk" iddiasıyla Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesine binaen Yetkili Başsavcıvekilliği'ne teslim edilen dosya, yeni fırtınalar koparacak. Başsavcıvekili Murat Esen'e teslim edilen dosyanın kapağı açıldığı taktirde, Fethullah Gülen de boş durmayacak! Gülen'in, yakın çevresine "Eğer Türkiye'de tek bir kişi bile tutuklanırsa, Tayyip Erdoğan'ın sokağa çıkmaya yüzü tutmaz'' dediği biliniyor.
Gülen, 2013 yılının mayıs ayında kendisini ziyaret eden, Mahmut Övür, Amberin Zaman, Mehmet Altan, Yavuz Oğhan ve Ekrem Dumanlı'ya, "Tayyip Erdoğan rezil olarak gidecek göreceksiniz'' demişti.
Belli ki; Fethullah Gülen de konumunu kaybetmemek adına, farklı ataklar yapacak.

Kavganın daha da boyutlanacağı ve şiddetleneceği, Ergenekon Davası'nı yürüten polis şefi Ali Fuat Yılmazer'in bir süre önce emekli olması ve yurt dışına yerleşmesinden de görülüyor.
Biz bu kavganın bir tarafında olmamalıyız.
Bu yüzden, ''üçüncü yol'' seçeneğini halkın önüne koyabilmeli ve Türkiye'yi birilerinin ''iktidar kavgası arenası'' olmaktan çıkarabilmeliyiz. 30 Mart seçimleri bu yüzden büyük bir şanstır... Bu şansı iyi kullanabilmeliyiz...

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2025 Ege Postası