Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, 10 Ekim 2016 tarihli genelgesinde, infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların resmi makamlara ve avukatlarına verdiği mektup ve zarflar hariç diğer tüm mektuplarının UYAP’a kaydedilmesi istendi. Terör örgütünü üye olduğu gerekçesiyle 2018 yılında tutuklanan ve Tekirdağ 1 No’lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na konulan Ümit Karaduman’ın gönderdiği mektuplar da genelge doğrultusunda sisteme kaydedilmeye başlandı. Karaduman, mektuplarının kaydedilmesinin sonlandırılması ve kayıtlı olanların da silinmesi için Tekirdağ 2. İnfaz Hakimliği’ne başvurdu. Başvuru dilekçesinde kendisine gelen ve gönderdiği mektupların UYAP’a kaydedilmesinin yasal dayanağı olmadığını savundu. İnfaz hakimliği, uygulamada Anayasa’ya aykırılık bulunmadığını belirterek başvuruyu reddetti.
Karaduman bu karara Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde itiraz etti, ancak bu itirazı da reddedildi. Karaduman, 2020 yılında, kendisine gelen ve gönderdiği mektupların UYAP’a kaydedilerek özel hayata saygı, kişisel verilerinin korunmasını isteme hakları ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle AYM’ye başvurdu.
AYM, oybirliği ile Karaduman’ın özel hayata saygı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ve ihlalin ortadan kaldırılması için kararın bir örneğini Tekirdağ 2. İnfaz Hakimliği’ne ve emsal teşkil etmesi için Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi.
AYM kararının gerekçesinde, “Usullerini gösteren kanuni dayanak olmaksızın yazışmaların idare tarafından kaydedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Bununla birlikte mahkemeler de ihlali gidermemiştir” denildi.
“KANUNİ DAYANAĞI YOK”
AYM gerekçesinde, mektupların UYAP’a kaydedilmesinin neden olduğu hak ihlalini şöyle anlatıldı:
“Başvuru konusu uygulamayla mahkumiyete konu suçun özelliği ya da tutuklu ile hükümlünün ceza hukuku bağlamındaki statülerine göre farklılık öngörmeden, sakıncalı olup olmadığına bakılmaksızın tüm yazışmaların UYAP’a sistematik bir şekilde kaydedildiğinin altı çizilmelidir. Ayrıca mahpusun yazışmalarının ne kadar süreyle sistemde saklı tutulacağı, bunların üçüncü kişilerin erişimine ve kullanımına hangi şartlarda açılacağı, infaz kurumu tarafından hangi mercilerle paylaşılabileceği ile kişisel verilerin ve mahremiyetin nasıl korunacağı hususlarında açık bir düzenlemenin mevcut olmadığı, uygulamada da anılan konular yönünden bir belirsizliğin bulunduğu anlaşılmıştır. Bu durumda, mahpusun mahrem bilgileri ile kişisel verilerinin kayıt, muhafaza ve kullanımını içeren tedbirlerin kapsamını, uygulamasını, idarenin takdir yetkisinin sınırlarını düzenleyen, bununla birlikte muhataplarını yetki aşımı ile keyfiliğe karşı yeteri kadar güvenceye sahip olmalarını sağlayacak niteliğe ve açıklığa sahip kuralların mevcut olmadığı söylenebilir. Bu açıklamalar çerçevesinde, somut olayda özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olmadığı sonucuna varılmıştır.” (ANKA)