RESMİ Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararına göre, Diyarbakır’da 7 Ağustos 2010’da evine giden C.E., sırtında bir acı hissederek yere düştü. Hastanede C.E.’nin felç olduğu belirlendi. Diyarbakır Başsavcılığı’nca açılan soruşturmaya Emniyet’in gönderdiği yazıda, olay günü terörist gruplarla kolluk güçleri arasında kalan yaşlı bir kadının zarar görmemesi için polisin havaya ateş açtığı, olayın ‘faili meçhul olay’ olduğu belirtildi. Yazıda, C.E.’yle ilgili adli raporda ‘patlama sonrası göğüs yaralanması’ ve ‘tanımlanamayan cisim sonucu oluşmuş giriş deliği’ tespitlerinin bulunduğu ifade edildi.
1 YIL 8 AY CEZA ERTELENDİ
C.E.’yi yaralayan merminin polis R.Ç.’nin tabancasından çıktığı saptandı. R.Ç.’ye ‘olası kasıtla yaralama’dan dava açıldı. Mahkeme ise polise ‘taksirle yaralama’dan 1 yıl 8 ay hapis cezası verip erteledi. C.E.’nin başvurduğu AYM, ‘yaşam hakkı’nın etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine karar verdi. AYM, sanık polisin yeniden yargılanmasını isterken, 30 bin lira manevi tazminata hükmetti. Kararda özetle şöyle denildi:
16 AYRI ADLİ TIP RAPORU
“Polislerin silahlarıyla, mermi çekirdeği ve kovanların mukayesesi için hangi sebeple altı ay beklendiği anlaşılamamıştır. Kamera kayıtlarına ilişkin araştırma için de altı ay beklendiği görülmüştür. Kayıtlar, iki ay saklandıktan sonra silinmiştir. Olayın aydınlatılabilmesi bakımından önemli bir delilin elde edilebilmesi mümkün olmamıştır. İddialar ile savunma arasındaki çelişki giderilerek olay kolaylıkla aydınlatılabilecekken soruşturmanın hiçbir aşamasında keşif yapılmamıştır.
C.E. hakkında 16 adli rapor düzenlenmiştir. Bu raporlar alınırken 9 mm çapında bir merminin kabul edildiği gibi bir yerden (duvar gibi) sekerek deforme olmuş şekilde vücuda isabeti halinde bu derece ağır hasar verip veremeyeceği sorulmamıştır. Şüpheli polisin ilk ifadesi, herhangi bir engel bulunmadığı halde olaydan yaklaşık üç yıl, silahının olayda kullanıldığının ekspertiz raporu ile anlaşılmasından ise neredeyse iki yıl sonra alınmıştır.
Ölümün veya ölümcül yaralanmanın meydana geldiği olaylarda yaşanan bu tür gecikmeler, ilgili soruşturmalarda gerekli özenin gösterilmediğini açıkça ortaya koymak açısından yeterlidir. Bu durum kolluğun karıştığı olaylarda mağdurlarda ve toplumda, kolluk görevlilerinin eylemlerinden adli makamlar dahil olmak üzere kimseye karşı sorumlu olmadıkları bir otorite boşluğu içinde hareket ettikleri düşüncesinin oluşmasına da yol açabilmektedir.
Soruşturma, yaklaşık 4 yıl 2 ayda tamamlanmıştır. Delillerin zamanında toplanmasındaki özensizlik, sadece olayın aydınlatılamamasına sebep olmamış; soruşturmanın gereksiz uzamasına ve kolluk görevlisinin karıştığı bu tür hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmesine neden olmuştur.” HÜRRİYET