Meral Akşener, Youtube üzerinden yayın yapan Yeniçağ TV'de bugün Selcan Taşçı’nın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Akşener, özetle şunları söyledi:
“CUMHURBAŞKANI ADAYI DEĞİLİM: Cumhurbaşkanı adayı değilim, dolayısı ile başbakanlığa talibim. Bunun için de partimin birinci parti olması gerekiyor. Cumhurbaşkanı’nı, seçtikten sonra Çankaya’ya yerleştireceğiz. Benimki kolay iş.
MASADA OTURAN GENEL BAŞKANLAR ‘HAZIRIM’ DERLERSE ONUR DUYARIM: (Bir siyasi parti liderine muhabir ‘cumhurbaşkanı adayı olmaya hazır mısınız’ diye sorsa lider hayır diyebilir mi) Diyemez. Sayın Kılıçdaroğlu’nun beyanı üzerinden yol gidilirse eğer; Sayın Kılıçdaroğlu’nun kendisiyle beraber altı lider bir masanın etrafında toplandı. Hatırlatmak isterim; 24 Haziran 2018’de dört parti, Millet İttifakı’nı kurduk ama üç adayın etrafında toplandık. Demokrat Parti bizim listemizden girdiği için onlar da beni desteklediler. Sonra Sayın Erdoğan, tekrar seçildi ve devam etti. 31 Mart’a giderken biz CHP’ye bir teklif götürdük, İYİ Parti olarak. Dedik ki ’31 Mart seçimlerine birlikte ittifak yaparak gidelim’. Onlar da bir ay kadar çalıştılar kendi aralarında, bir ay sonra geri döndüler, -ki ben sabırsız bir insanımdır- sonuç itibariyle geri döndüler birlikte gittik. Şimdi bu birlikte gitmenin neticesinde Millet İttifak’ı iki partiye döndü. Demokrat Parti ve Saadet, hemen hemen her yerde aday gösterdiler. Bizim hedefimiz İstanbul ve Ankara’ydı. Hep söylüyoruz; Ankara’daki adaylığında Sayın Mansur Yavaş’ın, bizim faydamız dokundu. İstanbul’daki adayın tercihi Sayın Kılıçdaroğlu’nundur, onun ferasetidir. Netice itibariyle Sayın İmamoğlu da seçildi. Bu iki partinin Millet İttifakı’nı devam ettirmesi büyük bir sinerji yarattı. Altı lideri yan yana getiren Sayın Kılıçdaroğlu, masadan bir cumhurbaşkanı adayı çıkmasını istedi. Kamuoyu ile verdiği mesaj, bizlerle yaptığı konuşmalar öyle. İki parti olarak biz, Millet İttifakı’yız. Diğer arkadaşların bu ittifakta yer alıp almayacağı ayrı bir konu. Esas olan; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş ile ilgili el sıkıştık. Dolayısı ile orada bir birlikteliğimiz var. ‘Ben cumhurbaşkanı adayı değilim’ diyen tek kişi benim. Diğer beş lider arasında bir talip olma durumu söz konusuysa eğer, bunu biz hiç konuşmadık. Hepsinin aday olma hakkı var. Diğer taraftan tek aday üzerinden yürümeyi doğru bulduğumuzu deklare ettik. Yine Sayın Kılıçdaroğlu’nun; masadan çıkacak olan adayın vasıfları ve sıfatları var. Ben, onların her fırsatta doğru olduğunu söyledim ve kazanacak bir adayla yola çıkmamız gerekli. Hâlâ burada duruyoruz. Onun için Sayın Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına dair söylediği… Altılı Masa’da oturan genel başkanlar ‘Hazırım’ derlerse onur duyarım. Elbette çok saygı değer ama bu noktada hiçbir konuşma olmadı.
TÜRKİYE’NİN SADECE CUMHURBAŞKANI KİM OLACAK TARTIŞMASI, BU UCUBE SİSTEMİN TARTIŞILMAMASI DA HER ŞEYDEN ÖNCE SEÇMENE HAKSIZLIK: (Kılıçdaroğlu ben aday olmak istiyorum diyebilir mi) Diyebilir. Hakkıdır. Henüz ‘şudur’ diyemem. O masadan, her toplantıdan sonra en az konuşan benim. Pozisyonu en rahat olan da benim. Tek adayla gidilmesini sağlayabilmek için, 2021 Eylül ortasıydı, Halk TV’den ‘Ben aday değilim’ diyen de benim. Bir tecrübem var benim. Aday olduk, biz hep beraber, muhalif seçmen çok heyecanlandı. Hayal ettiği ‘birinci turda geçeriz’ olmayınca çok yerle bir oldu. Biz, 31 Mart’ta iki siyasi parti olarak bir başarı öyküsü yazdık ve şimdi o seçmenin hayalleri var. O seçmenin içine bir de AK Parti’den artık bizar olmuş, çeşitli nedenlerle mutsuz seçmenin de bir kısmı arafta duruyor, bir kısmı da bu Altılı Masa’nın mensubu olan siyasi partilere dağılıyor. Yani AK Parti’den kopan seçmen de geliyor. Böyle bir durumda bir heyecan var tabii ki. Cumhur İttifakı’nın adayı belli, Sayın Erdoğan. Bizim ise aslında tartıştırmaya gayret ettiğimiz şey, bu ucube sistem. Tekrar söylüyorum; Altılı Masa’nın, ittifak haline döndüğümüzde diyelim ki Millet İttifakı olduk, hepimiz beraber aday gösterdi, 13. Cumhurbaşkanı olacak o kişi. Biz, parlamenter sisteme geçmek durumundayız. Çünkü bugünkü mesele, Sayın Erdoğan değil, şahıslardan bağımsız bu ucube sistemdir. Bir kişinin iki dudağı arasında, onun söylediği kelimelerin yazıldığı, kanun hükmünde kararnameyle her şeye karar verilen bir sistemin devamı bu ülke için doğru değil. Hürriyetin kısıtlandığı, sizin neslin temsil ettiği, o kadın-erkek, o neslin insanlarının nefes alamadığı, sizden sonraki neslin umudunun ortadan kalktığı, şimdi ‘Z kuşağı’ denilen yeni nesil gençliğin ise Türkiye’ye dair bir istihdam hayallerine yönelik hiçbir umudunun kalmadığı bir Türkiye’nin sadece ‘cumhurbaşkanı kim olacak’ tartışması, bu ucube sistemin tartışılmaması da her şeyden önce seçmene haksızlık.
SORU VE VERİLEN BİR CEVAP VAR: (Altılı Masa’nın ‘hayır’ deme şansı kalmadı Kılıçdaroğlu’na) Böyle bir şey yok benim açımdan. Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını ben öyle anlamadım. İnsanlar bir soru soruluyor ve siz o soruya cevap veriyorsunuz. Sonra o cevap hiç yokmuş da biz kendi kafamıza göre söylemişiz gibi lanse ediliyor. Dolayısı ile soru ve verilen bir cevap var.
BİRBİRİMİZE GÜVENMEYİ ÖĞRENİYORUZ BİZ: Şimdi bakın, Türkiye’de muhalefetin bir araya gelmesinden… Birbirinden çok farklı geleneklerden gelen siyasiler o masada. Öncelikle o gelenekleri temsil ederek birbirimizi incitmemeyi ve farklılıklarımıza da saygı duyup yol yürümeyi ve bunun neticesinde birbirimize güvenmeyi öğreniyoruz biz.
CUMHUR İTTİFAKI VE CUMHUR İTTİFAKI TARAFTARI HDP İLE TERBİYE ETMEYE ÇALIŞIYOR: Gürsel Bey üzerinden konuşuyorsunuz. Bugünün tartışması o. Sayın Gürsel Tekin çok tecrübeli, CHP’nin kilit taşlarından bir tanesidir. Dolayısı ile böyle bir cümle kurduğuna göre, böyle bir kanaat belirttiğine göre partisinin görüşlerini iletiyor demektir. Biz, o masada İYİ Parti olarak, hiçbir siyasi partinin başka siyasi partilerle nasıl ilişki kuracağına dair bir dayatmaya girişmedik. Masanın dışında, tekrar söylüyorum, hangi siyasi parti ile hangi ilişkileri veya ilişki de demeyelim, iletişimi kuracaklarına biz herhangi bir dayatmada bulunmadık. Bu ilişkilere saygı duyduk. Bizim de diğer siyasi partilerle olan iletişimimize herkes saygı duymak zorunda. Bunu böyle dedikten sonra başka bir şey söyleyeceğim; bakın, Türkiye’de uzunca bir zamandır bizi, Cumhur İttifakı ve Cumhur İttifakı taraftarı HDP ile terbiye etmeye çalışıyor. Bu kelimeyi özel olarak seçtim. Bu arada da kendini HDP’nin de üzerinde patron gibi gören muvafık takım, bir de muhalif takımın içinde onlar da bizi HDP ile terbiye etmeye çalışıyor. Onlar da HDP’nin üzerinde etkili, yetkili tavır gibi. Bütün bunların içinde çok üzüldüğümüz bir şey oluyor; sonuçta bu terbiye etme metodunun Kürtlere dair bir sövgüye döndüğü gördüm. Buna yönelik, insanlarla karşılaştığım zaman söylediğim bir şey var; ‘Ne yaparsanız yapın ben Kürtlere sövmeyeceğim kardeşim, onları incitmeyeceğim’. Bu tarafa söylediğim bu. Diğer taraf ise öyle enteresan bir şey ki Kürtleri bir çuvala doldurup -ve bunların hepsi Türk biliyor musunuz- bir çuvala doldurup sahibiymiş gibi; biz bunu da reddediyoruz.
HER EYLÜL AYINDA BİZE BİR LİNÇ FESTİVALİ BAŞLAR BU ÜLKEDE: PKK; silahlı, ayrılıkçı bir terör örgütü. Ama o terör örgütüyle bu Cumhuriyet her türlü meşru gücüyle mücadele ederken o meşru gücün içinde orada yaşayan Kürt aileler de mücadele etmemiş olsaydık biz neyi konuşacaktık? Biz, dün il başkanlarıyla bir toplantı yaptık, Güneydoğu Anadolu il başkanlarımızdan bir tanesi çıktı dedi ki ‘Benim ailemden beş şehit var’. Hiç bunlar konuşulmuyor. Sayın Gürsel Tekin’in bu açıklamasından sonraki süreci dikkatle takip ettim. Her eylül ayında bize bir linç festivali başlar bu ülkede; İYİ Parti’ye bir linç festivali. Bu linç festivali yeniden başladı. Bunun içinde muvafık tayfa da var, muhalif tayfa da var. Biz buna alışkınız. Şunu tekrar söyleyeyim; o masada bulunan partilerin başka siyasi partilerle iletişimine biz nasıl saygı duyuyorsak bizim de başka partilere olan tutumumuza, iletişim biçimimize, duruşumuza saygı duymak herkesin mecburiyetidir. Saygı kelimesinden bahsediyorum. Bizim HDP’ye dair görüşlerimiz ise çok bellidir, defalarca söylendi. Bunları ha bire tekrarlamanın da bir zafiyet haline geldiğini düşünüyorum. Tekrar söylüyorum; Kürtleri incitmemek üzerine bir tutumdur. Kimse Kürtlerin hamisi de değil, sahibi de değil. Biz, bir tek şeye inanıyoruz; o nüfus cüzdanına. O nüfus cüzdanına sahip olan her bir vatandaş, etnik aidiyetinden bağımsız, dini aidiyetinden bağımsız bu ülkenin birinci sınıf, birinci derecede şerefli vatandaşıdır. Bizim bütün anayasamız, gruplarla değil bireylerle el sıkışmıştır. Makulün peşinde koşmaya devam edeceğiz.
İYİ PARTİ BUGÜN TÜRKİYE’NİN KİLİT TAŞI DURUMUNDADIR: Şimdi bu ucube sistem Türkiye’yi nereye getirdi, bu ucube sistemin failleri kimlerdir? Onun unutturulduğu bir süreç bu. Bu ucube sistemin faillerinden birisi Sayın Erdoğan’dır, birisi Sayın Bahçeli’dir. Bu ucube sistem, Türkiye’ye uygun bir sistem değildir. İkincisi; sürekli olarak etnik aidiyet üzerinden yapılan tanımlarla konuşuluyor. Doğal olarak insanları rencide eden bir durum. Şimdi Kürtlerin rencide edilmemesi üzerinde dururken -bu arada 10 seçmenin ikisi Kürt, sekizi Türk- bu arada da Türkler hiç konuşulmuyor. Türkler kime oy verecek? Bunun son derece yanlış bir davranış biçimi olduğunu düşünüyorum. Malum çevrelerin ümit bağladığı sistemleri, anahtarları İYİ Parti ortadan kaldırdı. İYİ Parti, bugün Türkiye’nin kilit taşı durumundadır. En düzenli oyu artan siyasi parti biziz.
BİR ADAYIN KAZANDIKTAN SONRA BU TAAHHÜTNAMEYİ YOK SAYMASINI BEN MÜMKÜN OLARAK GÖRMÜYORUM: (Cumhurbaşkanı adayınız olacak kişi yetkileri devretmek istemezse ne gibi bir yaptırım yapacaksınız) Neticede vatandaşımıza, milletimize onu ilan edeceksiniz. Bizim imzamızın da adayın imzasının da bulunduğu bir taahhütname o. Bir nevi protokol metni gibi bizim aramızda, diğer taraftan da adayın, yani muhalif seçmenden veya muhalefete doğru yolculuk yapan seçmenden oy isterken bu taahhütnameyi ortaya koyarak gidecek bir adayın kazandıktan sonra bu taahhütnameyi yok saymasını ben mümkün olarak görmüyorum. Öyle bir şey olursa o seçmene kazık atıldığı zaman ‘batsın bu dünya’ olur. Olmaz. Ben öyle gençler görüyorum ki son umut olarak buraya bakıp, ‘Kazandınız kazandınız, kazanmazsanız biz gidiyoruz’ diyor.
TÜRKİYE’NİN CANINA OKUYAN, GELECEĞİNE YÖNELİK BİR ATOM BOMBASI: (1 Eylül 2026’da göçmen sorunu bitecek mi) ‘Üç yılda göndereceğiz’ diyoruz. Bu konuda çok ciddi çalışıldı. En uzun süredir çalışan parti biziz. 2019’da da bir çalıştay yapmıştık. Onun üzerine de koya koya geldik. Bugün yapılan sunumda kamuoyu ile paylaştık. Bu bir söz. Bu göç meselesi, sığınmacı meselesi vesaire bunlar gerçekten Türkiye’nin canına okuyan, geleceğine yönelik bir atom bombası. Ama şu anda Türkiye’nin kendi içerisinde yaşanan pek çok sorundan dolayı öfke dolu insanlarımızın bu işin sorumlularını unutup, yani Sayın Erdoğan ve AK Parti iktidarını unutup Suriyelisiymiş, Afganlısıymış, onların üzerine fiziki olarak yönlenmesini çok doğru bulmadığımı buradan ifade etmek isterim.”