Meral Akşener, bugün TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Akşener, özetle şunları söyledi:
“CİDDİYETSİZ VE LİYAKATSİZ BİR ZİHNİYETİN DEVRİ İKTİDARINDA ÇOK BÜYÜK BİR SINAV VERİYORUZ”
“Bugün, maalesef insanlarımızın vicdansızca fakirleştirildiği, milletimizin insafsızca kutuplaştırıldığı, devletimizinse şuursuzca güçsüzleştirildiği ucube bir dönemden geçiyoruz. Ve aslında Türk milleti olarak, ciddiyetsiz ve liyakatsiz bir zihniyetin devri iktidarında çok büyük bir sınav veriyoruz. Bu sınavın içinde, her gün saçma sapan hamasi açıklamalara yıpratılan sinirlerimiz var. Bu sınavın içinde, her gün akıl dışı karar ve uygulamalarla söndürülen umutlarımız var. Bu sınavın içinde, her gün bir büyük beceriksizliğin pençesinde çektiğimiz çile var. Ancak Türk siyasetinde daha önce eşi benzeri görülmemiş bu ucube döneme son vermek için, milletçe yapacağımız kritik bir seçim var. Ülkemizin ve milletimizin mutlu geleceği için vereceğimiz çok önemli bir karar var. Cumhuriyet’imizin ve demokrasimizin koşulsuz teminatı için atmamız gereken hayati bir adım var.
“YA MİLLET İRADESİNİ YENİDEN HAKİM KILACAĞIZ YA DA SARAYIN BÜYÜYEN GÖLGESİNDE KAYBOLACAĞIZ”
Tam bir buçuk ay sonra milletçe tarihi bir karar vereceğiz. Bu kararla beraber ya millet iradesini yeniden hakim kılacağız ya da sarayın büyüyen gölgesinde kaybolacağız. Ya 85 milyon için zenginlik ve refahı seçeceğiz ya da yandaşların rant düzenine yol vereceğiz. Ya Cumhuriyet’in yeni asrını hep birlikte müjdeleyeceğiz ya da ucube bir sistemin ilelebet devamına boyun eğeceğiz. Ya güç hırsından yolunu kaybetmiş bir kişinin ihtiraslarına teslim olacağız ya da bir büyük millet olarak istibdattın karşısında ‘Hürriyet’ diye haykıracağız. Hiç şüphem yok ki 45 gün sonra milletimiz en doğru kararı verecek. Her tarihi dönemeçte olduğu gibi, o büyük ferasetini yine cümle aleme gösterecek. Kendisini unutanlara, yok sayanlara, şanlı iradesinin gücünü yeniden hatırlatacak.
“MİLLET, TIPKI DAHA ÖNCE DEFALARCA YAPTIĞI GİBİ, BUGÜNE KADAR YAPILAN TÜM YOLSUZLUKLARIN HESABINI SORACAK”
Takvimler 14 Mayıs 2023’ü gösterdiğinde, hesap vakti nihayet gelip çattığında, o sandıkla baş başa kaldığında bu aziz millet, tıpkı daha önce defalarca yaptığı gibi, bugüne kadar yapılan tüm yolsuzlukların hesabını soracak. Tüm hırsızlıkların, tüm arsızlıkların hesabını soracak. Uğradığı tüm hakaretlerin, şahit olduğu tüm ahlaksızlıkların hesabını soracak. Ve eminim ki o kutlu gün geldiğinde kazanan, Türkiye olacak.
Milletimizin önündeki tarihi seçimin arifesinde, Türkiye’nin geleceği için vadedilen seçenekler artık çok daha net, çok daha açık bir şekilde ortada duruyor. Bir tarafta seçim kazanmak uğruna kadınlara şiddeti, ölümü, tacizi, tecavüzü reva görenler var. Diğer tarafta ise kadınların, çocukların, gençlerin hakkını, hukukunu, koruyup iyileştirmek isteyenler var. Bir tarafta ‘Ne mutlu Türküm diyene’ demekten rahatsız; Atatürk’ümüze, Cumhuriyet değerlerimize de düpedüz gıcık olanlar var. Diğer tarafta ise her 10 Kasım’da hüzünlenenler, ‘Varlığım, Türk varlığına armağan olsun’ diye ant içenler var. Bir tarafta hırslarının gölgesindeki kararlarla ekonomiden eğitime, hukuktan sağlığa hemen her alanda ülkemizi krizler yumağına sokan beceriksizlik abideleri var. Diğer tarafta ise aklın ve bilimin ışığında krizleri gizlemeye değil çözmeye talip olan, işinin ehli, liyakatli kadrolar var.
“BİR YANDA SİNAN ATEŞ’İN KATİLLERİNE GÖZ YUMANLAR, DİĞER TARAFTA KATİLLERİNDEN HESAP SORACAKLAR VAR”
Bir tarafta Başkent’in göbeğinde yaşanan alçak bir cinayete, Sinan Ateş’in katillerine göz yumanlar var. Diğer tarafta ise Sinan Ateş’i unutmayacak, unutturmayacak ve katillerinden de teker teker hesap soracak olanlar var. Bir tarafta gücünü rant şebekelerinden, simsarlardan, mafyalardan alanlar var. Diğer tarafta ise gücünü yalnızca ve yalnızca milletin kutlu iradesinden alanlar var. Düşman karşısında birlikte kan döküp kardeş olmuş bir büyük millete çok uluslu bir parçalanmışlık vadeden genişletilmiş Cumhur İttifakı var. Diğer tarafta ise Türkiye’nin birliğini ve beraberliğini demokrasi ile taçlandırmayı vadeden Millet İttifakı var. Nitekim iktidarın başı ve arkadaşları da bu kadar açık ve net bir tablo karşısında milletin kararının ne olacağını açıkça gördükleri için büyük bir paniğin pençesine düşmüş durumdalar.
“DAHA DÜN MİLLET İTTİFAKI’NI BAKANLIK DAĞITMAKLA SUÇLAYANLAR, BUGÜN ATANMIŞ BAKANLARINI MİLLETVEKİLİ YAPABİLMENİN TELAŞINDALAR”
Daha dün Millet İttifakı’nı bakanlık dağıtmakla suçlayanlar, bugün atanmış bakanlarını milletvekili yapabilmenin telaşındalar. Seçimi kaybedeceklerinin farkına varanlar, hiç olmazsa milletvekili olabilmenin peşindeler. Gerçekten ibretlik. Şimdi bu atanmış bakanlar, arkalarında devletin gücüyle seçime girip bir de buna adil ve dürüst bir seçim mi diyecekler? Seçim sürecinde devletin kaynaklarını diledikleri gibi kullanıp sonra da buna demokrasi mi diyecekler? Hayır. Böyle bir ilkesizliği, böyle bir ciddiyetsizliği kabul etmiyoruz. Madem tüm kabine üyeleri ani bir aydınlanmayla vekil adayı olmaya karar verdiler, o zaman buyursunlar, hodri meydan. İstifa etsinler, öyle aday olsunlar. Madem milletin teveccühünü kazanmaya adaylar, o zaman buyursunlar, üzerlerine atanan gömlekleri çıkarsınlar, öyle aday olsunlar. Madem milletin iradesine teslim olmaya adaylar, o zaman buyursunlar, devletin zırhını çıkarsınlar, öyle aday olsunlar. Ama olamazlar, yapamazlar, vazgeçemezler. Oturdukları koltuktan kalkıp da milletin karşısına çıkamazlar. Çünkü o vicdan tartısına kendi özgül ağırlıklarıyla çıkmaya cesaret edemezler.
“BİR NEBATİ BAKAN VARDI, HATIRLIYOR MUSUNUZ? SAHİ NE OLDU ONA, BİLENİNİZ VAR MI? O IŞILTILI GÖZLERİ GÖRENİNİZ VAR MI”
Mesela bir Nebati Bakan vardı, hatırlıyor musunuz? Sahi ne oldu ona, bileniniz var mı? O ışıltılı gözleri göreniniz var mı? Son zamanlarda, çıkıp da alışılmış absürtlüğüyle açıklamalar yaptığını duyanınız var mı? Memlekette ekonomi perişan, esnaf kan ağlıyorken, çiftçi tarlasına yaşlı gözlerle bakıyorken kayıp Bakan Nemo’nun neden ortalıkta olmadığını bileniniz var mı? Ben söyleyeyim. Çünkü şu sıralar o koltuktan bir kalkarsa bir daha oturamayacağını en iyi kendisi biliyor da ondan. Ama yanlış olmasın, kendisi, bir tek Sayın Erdoğan’ın basın açıklamaları olunca aniden ortalıkla beliriveriyor. O da açıklama yapmak için değil, kameralar önünde spot yer kapabilmek için. Bu arkadaşlar, artık fotoğraf çekilirken bile rant kovalıyor. Ama onu da maalesef beceremiyorlar. Birbirlerini omuzlayıp rezil oluyorlar. Ne diyelim? Allah akıl fikir versin.
“SON 5 YILLIK DEVRİ İKTİDARLARININ İLK 4 BUÇUK YILINDA YAPMADIKLARI ŞEYLERİ ŞİMDİ YAPMAYA BAŞLADILAR”
Bay Kriz ve arkadaşlarının yaşadığı paniğin bir başka yansımasını da son dönemdeki açıklamalarında, vaatlerinde ve sözde icraatlarında görüyoruz. Son 5 yıllık devri iktidarlarının ilk 4 buçuk yılında yapmadıkları şeyleri şimdi yapmaya başladılar. 4 buçuk yıl boyunca milletin feryadını duymayıp sadece kendilerine çalıştılar. Seçime aylar kala ise nedense birden milletimizi hatırlamaya başladılar. 4 buçuk yıl boyunca yayıldılar, seçime 6 ay kala emeklileri hatırladılar. 4 buçuk yıl boyunca boş oturdular, seçime 6 ay kala EYT’li kardeşlerimizi hatırladılar. 4 buçuk yıl boyunca beklediler, seçime 6 ay kala atanamayan öğretmenlerimizi hatırladılar. Yani seçimler olmasaydı ne emekli ne öğretmen ne EYT’li, hiç kimse umurlarında olmayacaktı. Ey demokrasi, sen nelere kadirsin. Bu vesileyle buradan Tarım Bakanlığı’nda atama bekleyen ziraat mühendislerimizi de gündeme getirmek istiyorum. Çiftçilerin dertlerini çözmek belli ki sizi aşıyor. Nitekim onları 15 Mayıs’tan sonra biz zaten çözeceğiz. Ama bari giderayak, bakanlığınızdaki ziraat mühendisi kardeşlerimizin derdini çözün. Bari giderayak bir faydanız olsun.
“7 BİN 500 LİRA EMEKLİ MAAŞI, EMEKLİ VATANDAŞLARIMIZA HAKARETTİR”
Emeklilerimize verilecek bayram ikramiyesi 2 bin lira, emekli maaşlarının aylığı da en düşük 7 bin 500 lira olarak belirlendi. Ancak 7 bin 501 lira alan bir emeklinin maaşında herhangi bir artış yaşanmayacak. Her ne kadar Sayın Erdoğan bu artışların bir lütuf olduğunu düşünse de gerçekler maalesef öyle değil. Çünkü asgari ücretin 8 bin 506 lira olduğu bir ülkede 7 bin 500 lira emekli maaşı vermek, en hafif tabiriyle emekli vatandaşlarımıza hakarettir. Bu kürsüden daha önce defalarca söyledim, ‘Asgari ücretli milyonlarca vatandaşımız evine ekmek götüremiyor’ dedim. ‘İğneden ipliğe her şeye gelen zamlar doğrultusunda asgari ücreti bir an önce güncelleyin’ dedim. ‘Ayrıca en düşük emekli maaşını da derhal asgari ücret seviyesine çıkartın’ dedim. Ama onlar bunların hiçbirini duymadılar, yapmadılar.
“MİLLETİMİZİ, AYIN YARISINA BİLE GELMEDEN ERİYEN MAAŞLAR İLE AÇLIĞA, YOKLUĞA VE ÇARESİZLİĞE MAHKUM ETTİLER”
Milletimizi, ayın yarısına bile gelmeden eriyen maaşlar ile açlığa, yokluğa ve çaresizliğe mahkum ettiler. Yandaşları üç kuruş zarar etti diye dünyaları yerinden oynattılar, ama milletimizi utanmadan geçim sıkıntısıyla, borçlarla bir başına bıraktılar. Kendi eşlerini, dostlarını, akrabalarını ihya ettiler, ama bu milletin evlatlarını ısrarla görmezden geldiler. Artık hesap vakti geldi çattı, Sayın Erdoğan. 14 Mayıs akşamı milletimizin gür sesini iliklerine kadar hissedeceksin. Görmezden geldiğin millet iradesini, dimdik karşında göreceksin. Neden olduğun tüm çilelerin hesabını teker teker sandıkta vereceksin. Hiç kusura bakma. 5 yılda yapmadığını son 6 aya sığdırmaya çalışarak bu hesaptan kaçamazsın. Milletimizin senin ve beceriksiz arkadaşların için tuttuğu kabarık defter 14 Mayıs’ta açılacak. Milletimizin şaşmaz terazisi, seni 14 Mayıs’ta tartacak. O sandık gelecek ve 14 Mayıs’ta hak yerini bulacak. Hazır ol, artık çok az kaldı.
“UCUZ, UTANMAZ VE AHLAKTAN YOKSUN BİR YÖNETİM ANLAYIŞININ ACINASI HALİNE TANIK OLDUK”
Geçtiğimiz hafta, bu iktidarın gerçek yüzünü çarpıcı bir şekilde ortaya koyan çok acı bir örnek daha yaşadık. Ülkemiz adına bir kez daha üzüldük, iktidar adına da bir kez daha utandık. Artık her şeyiyle göstermelik hale gelmiş bir iktidarın, günü kurtarmaktan başka hedefi kalmamış bir hükümetin ucuz, utanmaz ve ahlaktan yoksun bir yönetim anlayışının acınası hâline şahit olduk. Yıllarca büyük büyük konuşup, ‘Ben temel atma törenlerine katılmam, ben biten işin açılışını yaparım’ diyecek kadar şişmiş bir egonun, balon gibi öterek sönüşünün ibretlik vesikasından bahsediyorum. Bu fevkalade parlak, bir o kadar da cüretkar arkadaşlarımız, boş araziye beton döküp, ‘Hastane temeli atıyoruz’ diye Türkiye’ye yutturmaya kalktılar. Boş araziye bir demir kafes koymuşlar. Görseniz, çocuk havuzu kadar. Üstüne de mikserden beton döktüler. Saray medyasının köpürteceği kadar da görüntü alıp servis ettiler. Alın size AK Parti usulü temel atma töreni. Güler misin, ağlar mısın? Şu ciddiyetsizliğe bakar mısınız? Kelimelerin kifayetsiz kaldığı şu şuursuzluğa bir bakar mısınız?
“ARTIK BU İKTİDARIN TÜM İŞLERİ DE AYNI BU SAHTE TEMEL ATMA TÖRENİ GİBİ”
Nitekim artık bu iktidarın tüm işleri de aynı bu sahte temel atma töreni gibi. Hiçbir şey umurlarında değil. Yüzleri kızarmıyor, utanmıyorlar. Göz göre göre yalan söylemekten hiç mi hiç gocunmuyorlar. Palavralara, masallara sığınmadan tek bir cümle bile kuramıyorlar. Yazık ki ne yazık. Şimdi de çıkmışlar, ‘Bir yılda tüm depremzedelere konutlarını teslim edeceğiz’ diyorlar. Madem bir yılda yapılabiliyordu, 21 yıldır neredeydiniz? Madem bir günde sadece kamu kuruluşlarından 90 milyar lira para toplanabiliyordu, 21 yıldır neden toplamadınız? 21 yıldır, ‘Deprem geliyor’ diye bas bas bağıran bilim insanlarımızı neden dinlemediniz? 21 yıldır, topladığınız deprem vergilerini neden çarçur ettiniz? ‘Bir yılda 650 bin konut yapacağız’ diyen bir iktidar, 21 yıldır bunu neden yapamadığını milletimize anlatmak zorundadır. Bu kadar basit.
“14 MAYIS’TAN SONRA ARTIK KİMSE, KENDİNE MEZAR OLACAK EVLERDE YAŞAMAYACAK”
Önümüzde koskoca Marmara depremi riski var. Eğer bir yılda 650 bin konut yapıyorsanız İstanbul’da, Yalova’da, Tekirdağ’da, Kocaeli’nde olası bir depremde yıkılmasına kesin olarak bakılan binlerce bina var, bu binaları yenilemek için daha ne bekliyorsunuz? Depremde yıkılıp çökmelerini mi bekliyorsunuz? Yine binlerce insanımıza mezar olmalarını mı bekliyorsunuz? Şehirlerimizi depreme hazırlamak bu kadar zor bir iş değil. Bunu zor gösteren, 21 yıldır hiçbir şey yapmayan bu beceriksiz iktidardır. Nitekim Ekrem Başkan’ın çalışmaları ortada. 14 Mayıs’tan sonra da bunun ne kadar kolay olduğunu tüm Türkiye’ye göstereceğiz. 14 Mayıs’tan sonra artık kimse, kendine mezar olacak evlerde yaşamayacak. Hiç kimseyi geride bırakmayacağız. Hiç kimseyi bile bile ölüme terk etmeyeceğiz. Üstelik öyle sahte temeller atarak da değil.
“SEÇİMİ KAZANMAK İÇİN HER ŞEYİ MUBAH GÖRENLER, GERÇEKLERİ ÇARPITIRKEN DE HİÇBİR AHLAKİ SORUMLULUK TAŞIMAZLAR”
Elbette bu kepazeliklere şaşırmıyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki seçimi kazanmak için her şeyi mubah görenler, gerçekleri çarpıtırken de hiçbir ahlaki sorumluluk taşımazlar. Olmayan temellerin önünde atıp tutarken de hiçbir utanç duymazlar. Yalan söylemekten de iftira atmaktan da hakaret etmekten de zerre rahatsız olmazlar. Biz, millet olarak, 21 yıllık AK Parti iktidarı döneminde bu durumun sayısız örneğine şahit olduk. Nitekim Sayın Erdoğan’ın Hatay ziyaretindeki tek rezalet, temel atma töreninden ibaret değildi. Kendisi önce kürsüye çıkıp dedi ki “Burası CE-HA-PE’li demedik. Bunlar da vatandaşımız dedik.’ ‘Bunlar’ da vatandaşıymış. Şu edepsizliğe bir bakar mısınız? Şu nobranlığa bir bakar mısınız? Şu bilinç altına bir bakar mısınız? Şaka gibi, ama gerçek. Üstelik işine gelince ‘Milletin adamıyım’ diye ortalıkta gezinen bu zat, bu sözleri depremzede vatandaşlarımıza söyledi. Bu sözleri, acılı annelere, babalara, çocuklara söyledi. Ve bu sözleri, bir Cumhurbaşkanı olarak söyledi. Kendine gel Sayın Erdoğan, ağzından çıkanı kulağın duysun. Sen, 85 milyonun tamamına karşı sorumlusun. 45 günün kalmış olsa da sen, hâlâ bu ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamında oturuyorsun. Ayıptır, günahtır.
“SEN ÜLKE MÜLKE YÖNETMİYORSUN, İHALE YÖNETİYORSUN, RANT YÖNETİYORSUN, ALGI YÖNETİYORSUN”
Bir de bu edepsizlikten sonra çıkmışsın, devletin ne olduğuna dair en ufak bir fikrin varmış gibi bize devlet ahkamı kesmeye kalkıyorsun. Sen önce git bir aynaya bak, Sayın Erdoğan. Sen, bu ülkeyi yönettiğini mi sanıyorsun? Ben sana söyleyeyim; sen, ülke mülke yönetmiyorsun. Sen, ihale yönetiyorsun. Sen, rant yönetiyorsun. Sen, algı yönetiyorsun. Ama sen, devlet yönetemiyorsun. ‘Seçilmiş Cumhurbaşkanı’yım’ diye kasıla kasıla geziyorsun ama daha Cumhurbaşkanı gibi davranmayı bile beceremiyorsun. ‘Kabile ülkesi değil’ diyorsun, ama kabile reisi yetkileriyle devlet yönetmeye kalkıyorsun. Neymiş? Devlet böyle yönetilmezmiş. Neymiş? Belediye başkanlarının Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması yanlışmış. Neymiş? Bu devlet, kabile devleti değilmiş. Öyle mi Sayın Erdoğan? Hayırdır, neden bu kadar rahatsız oldun? Neden bu kadar korktun? Neden bu kadar çekindin? Günaydın. Biz, sana zaten yıllardır aynı şeyi söylüyoruz. Evet, doğrudur, bu devlet elbette kabile devleti değildir. Ama mesela Türkiye Cumhuriyeti Devleti, senin kabile devleti standartlarına mecbur da değildir. Mesela Türkiye Cumhuriyeti Devleti; ekonomide, hukukta, eğitimde, keyfiyet ve vasatlığa layık da değildir. Mesela Türkiye Cumhuriyeti Devleti, rantçı dostlarının kasasını dert ettiği kadar milletinin kesesini dert etmeyenlere mahkum da değildir.
“ENGELLERİ YIKA YIKA GELİYORUZ. İFTİRALARI BOZA BOZA GELİYORUZ”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne sana ne ucube sistemine ne de ‘kadro’ diye yutturmaya çalıştığın beceriksiz kabilene hiç ama hiç mecbur değildir. İşte bu yüzden biz geliyoruz. Engelleri yıka yıka geliyoruz. İftiraları boza boza geliyoruz. Yalanları yene yene geliyoruz. Nitekim sen meydanlara çıkıp ‘Hani belediyeler nerede? Deprem bölgelerine uğradılar mı’ diye iftira atarken biz, Mansur Başkan’la, Ekrem Başkan’la Kahramanmaraşlı, Hataylı kardeşlerimizi ziyaret ediyoruz. Sen ‘Belediyeler buralara gelmediler’ diye kendini kandırıyorsun ama vatandaşlarımız, onlara, ‘Allah sizden razı olsun’ diyor. Sen durmadan çamur atıyorsun ama vatandaşlarımız, onlara, ‘Yüzümüz sizin sayenizde güldü’ diyor. Sen ‘Bu belediyeler çalışmıyor’ diye karalama yapıyorsun ama vatandaşlarımız, onlara, ‘AK Partili belediyelerin yapmadığı güzelliği siz yaptınız’ diyor. Bak, bunları ben söylemiyorum Sayın Erdoğan. Bunları bizzat vatandaşlarımız söylüyor.
“SANA SÖZ, SAYIN ERDOĞAN; O GÜZEL BAHAR GÜNÜNDE BİZ İKTİDARA GELDİĞİMİZDE SEN UTANACAKSIN. SANA SÖZ, ÇOK AZ KALDI”
Depremin olduğu ilk günden beri 11 büyükşehir belediyemizin de nasıl canla başla çalıştığını, nasıl yardıma koştuğunu, nasıl kucak açtığını en iyi deprem bölgesindeki insanlarımız biliyor. O nedenle sen, artık giderayak daha fazla nefesini yorma, kendini de daha fazla rezil etme Sayın Erdoğan. Çünkü büyük Türk milleti artık sizin gerçek yüzünüzü gördü. Geri sayım başladı. Bunun artık dönüşü yok. Sandık geldiğinde milletimizin kutlu iradesi sizi o sandığa gömecek. Bundan kaçış yok. Milletimizin iradesi, 15 Mayıs’ta iktidara gelecek. Korkunun ecele faydası yok. Sana söz, Sayın Erdoğan; o güzel bahar gününde biz iktidara geldiğimizde sen utanacaksın. Attığın iftiralardan utanacaksın. Millete söylediğin yalanlardan utanacaksın. Ne kadar aciz ne kadar beceriksiz olduğunu görecek ve aynadaki suretinden utanacaksın. Üstelik bir gün de değil, her gün utanacaksın. Sana söz, çok az kaldı.
“MİLLET İTTİFAKI’NI OLUŞTURAN DİĞER PARTİLERLE KAPSAMLI BİR DEPREM RAPORU HAZIRLIYORUZ”
Hepimizi derinden yaralayan büyük felaketin ilk gününden itibaren İYİ Parti olarak sahada vatandaşlarımızla birlikteydik. Depremin ilk haftasında, bölgedeki ihtiyaçları tespit edip yardımları yönlendirdik. ‘Gün, eleştirme günü değildir’ deyip AFAD’a yardımcı olduk ve bugün eleştirsek de hâlâ yardımcı olmaya devam ediyoruz. Günbegün deprem bölgesindeki risklere karşı yetkilileri uyardık, çözüm önerilerimizi söyledik. Söylemeye de uyarmaya da hâlâ devam ediyoruz. Çünkü ‘Önceliğimiz, milletimizin iyiliğidir’ diyoruz.
Bundan bir ay önce, İYİ Parti olarak hazırladığımız deprem eylem planımızdan bahsetmiştim. Bir süredir de Millet İttifakı’nı oluşturan diğer partilerle kapsamlı bir deprem raporu hazırlıyoruz. 15 Mayıs sabahı ilk işimiz, bu eylem planı ve raporlarda yer alan somut adımları hayata geçirmek olacak. Hiç şüpheniz olmasın ki Hatay’ı da Kahramanmaraş’ı da Adıyaman’ı da Malatya’yı da ayağa kaldıracağız. Nurdağı’nı da Hassa’yı da Kırıkhan’ı da yeniden kuracağız. Üstelik öyle sahte temel atma törenleriyle değil. Hastanesiyle, insani sanayi bölgeleriyle, okullarıyla, turizm merkezleriyle, parklarıyla, spor alanlarıyla bu şehirlerimizi Türkiye’nin yeni cazibe merkezleri hâline getireceğiz. 21 yıldır rantçıların elinde cehenneme çevrilen şehirlerimizi cennet bahçelerine dönüştüreceğiz. Bu şehirlerimiz, tersine göçün de dinamoları olacak. Depremzedelerimiz, şehirlerine döndüklerinde sadece evlerine kavuşmayacak, aynı zamanda modern bir yaşama, kaliteli istihdama, dünya standartlarında eğitim veren okullara ve turizm ile canlanan cıvıl cıvıl sokaklara da kavuşacak.
“BİZ, MİLLETİMİZE SADECE DÖRT DUVARDAN İBARET EVLER TESLİM ETMEYECEĞİZ”
Biz, milletimize sadece dört duvardan ibaret evler teslim etmeyeceğiz. İçinde huzurla yaşayacakları pırlanta gibi şehirler teslim edeceğiz. Sadece 5 yılda, bu iktidarın 21 yılda yapamadığını yapacağız. Ve Sayın Erdoğan’a, 21 yıldır öğrenemediklerini itinayla öğreteceğiz. Mesela demokrasinin değerini öğreteceğiz. Mesela ekonomin yönetimini öğreteceğiz. Mesela kadına şiddetle mücadeleyi öğreteceğiz. Mesela tarımın önemini, tarımsal kalkınmanın gücünü öğreteceğiz. Mesela turizm gelirlerini ikiye katlamayı öğreteceğiz. Mesela planlı, güvenli ve doğa dostu şehirciliği öğreteceğiz. İYİ Parti olarak biz diyoruz ki ‘Gelin, bu depremin yol açtığı enkazdan sanayimizle, üretim gücümüzle, ihracat kabiliyetimizle ve işçimizin alın teriyle çıkalım. Gelin, afetlerin felaketlere dönüşmesine bundan sonra izin vermeyelim. Gelin, yaralarımızı sarmak yerine kendi küçük hesaplarını düşünenlere daha fazla müsaade etmeyelim.’ Çünkü Cumhuriyet’imiz, kendi küçük hesabını yapanlarla değil, büyük Türkiye ideali için her şeyini ortaya koyanların kanıyla, canıyla, emeğiyle kuruldu.
“14 MAYIS, HAK YİYENLERLE HAKKIN MÜCADELESİNİ VERENLERİN SEÇİMİ OLACAK”
Önümüzdeki seçimlerde biz, Cumhuriyet’imizin kurucu değerlerini iktidara taşıyacağız. Cumhuriyet’imizi kuran o fedakarlığı iktidara taşıyacağız. Cumhuriyet’imizi kuran o ahlakı, o adanmışlığı, o vizyonu iktidara taşıyacağız. Hiç merak etmeyin, çok az kaldı. Önümüzdeki seçim, kişiler arasındaki bir rekabetin seçimi olmayacak. 14 Mayıs, tek adam rejimini savunanlarla Cumhuriyet değerlerini savunanların seçimi olacak. 14 Mayıs, hak yiyenlerle hakkın mücadelesini verenlerin seçimi olacak. 14 Mayıs, hukuku çiğneyenlerle hukuk düzenini inşa etmek isteyenlerin seçimi olacak. 14 Mayıs, Türkiye düşmanları ile Türk Milleti’ni hak ettiği Türkiye’ye kavuşturmayı hedefleyenlerin seçimi olacak.” (ANKA)