İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Ordu’da Teşkilat Buluşması programına katıldı. Akşener, burada yaptığı konuşmada, özetle şunları söyledi:
“Bugün nedense çok mutluyum. Niye, sizce? Bir mutluyum, bir mutluyum. Benim gibi kadınlar çok zor mutlu olur. Bugün burada teşkilatımız ile adayımızın nasıl hemhal olduğunu ve Ordu Büyükşehir’i nasıl kazanacağımızın ışıklarını aranızda gördüğüm için çok mutluyum.
Bir tarafı ile çok kısa, bir tarafı ile çok uzun bir yolculuğun bir merhalesindeyiz… Yani ne demek istiyorum? Keşke, bu Refah-Yol kurulduğu zaman, o devrin güçlüleri tarafından yıkılmasaydı. O Refah-Yol hükümetinin İçişleri Bakanı olarak konuşuyorum. Keşke başörtüsü sebebiyle kadınlar gagalanmasaydı, keşke üniversiteye giden kızlarımıza ‘kafayı açmadan bu okula giremezsin’ denilmeseydi. Keşke; benim kafam açık, Allah nefsimden korusun ama orada enteresan bir şey vardı, yıllarca da söyledim. Yeter’in başı örtülü, ağabeyimin iki kızının başı örtülü, benim başım açık. Ama üçümüze de, dördümüze de aynı muamele yapıldı. Türkiye’deki genel mücadele özünde budur. Benim için denildi ki, kolu bilezikli, bir koyun tüccarının, balkondan halı silkeleyen karısı olması lazımken nasıl İçişleri Bakanı olur. Bana da dün rahmetli Cem Karaca’nın, Tamirci Çırağı diye bir şarkısına rastladım, orada diyordu ki, ‘İşçisin sen, işçi kal.’ Esasında bu kavganın özü, ‘İşçisin sen işçi kal’, ‘köylüsün sen köylü kal’dı…
“GEÇMİŞİMİZ, HALİMİZİN KEFALETİDİR”
Başörtülü bir kardeşimiz de doktor olmuşsa, onların sorunu vardı. Onlar halı silkelemekte serbest, koyun sağmakta, inek sağmakta hay hay; ama avukat, hemşire olmak, üniversite hocası olmak yasaktı. Bunun başı açık, başı örtülülük ile işe girişilmesine rağmen, işin özünde ‘okumasın kadınlar, her şeyler bize kalsın’ vardı. Biz ona karşı çıktık.
Karşınızda duran bu kişi; ölümle de tehdit edildi, her şeyle de tehdit edildi ama geri adım atmadı. Geçmişimiz, halimizin kefaletidir. Bugün, yol kesişmesinin ötesinde beraberiz. Kimsenin şımarıklık etmediği, Ordu’nun imkanlarının Ordululara tahsis edildiği; başı açık – başı kapalı kadınlarımızın, kızlarımızın eşit şekilde saygı ile karşılandığı; gençlerimizin umutları ellerinden gitti, o gençlere en azından belediye eliyle umutların yeniden tutuşturulduğu, o gençlerin yeniden umut etmesinin önünün açıldığı, yaşlılarımızın nefes alacağı alanların oluşturulduğu ve kimsenin kimseyi kınamadığı, Ordu’nun Türkiye’nin en önemli şehirlerinden biriyken, işsizlik oranı sıfıra yakınken, bugün 9,2 işsizin olduğu bir Ordu’nun kavga ile gürültü ile; her bir konunun öznesi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yapıldığı, eğer bana oy vermezseniz Sayın Erdoğan’a oy vermemiş olursunuz tehdidinin konulduğu…
“ÖYLE BİR KUTUPLAŞMA Kİ BU SANIRSINIZ CENGE GİDİYORUZ”
Şimdi Türkiye’de çok rahatı var. ‘Ben kazandığım zaman şunu yapacağım’ demek yerine, ‘bana oy vermezseniz teröristler gelir’, ‘bana oy vermezseniz Cumhurbaşkanımızı seçmemiş olursunuz’, ‘bana oy vermezseniz dış güçler gelir…’ Şimdi gören de bizi savaşa gidiyoruz zanneder. Yerel seçimde ne olur; adaylar ve projeleri rekabet eder. Bu rekabetten de Ordulu kazanır.
Ne için, böyle iki yumruk arasına sıkıştırılmış bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Çünkü çok rahatları var. Çünkü proje üretmek mecburiyeti kalktı ortadan. Kaynakları nasıl harcayacak diye düşünmek mecburiyeti, yorgunluğu ortadan kalktı. Öyle bir durum yok. Bir tarafta teröristler, bir tarafta laiklik karşıtları; bir tarafta teröristler bir tarafta DEM’ciler. Öyle bir kutuplaşma ki bu sanırsınız cenge gidiyoruz.
“ORDU, ENVER BAŞKAN’I SEÇTİĞİ ANDAN İTİBAREN BEN GELECEĞİM ORDU MEYDANINDA FINDIK İÇİN BAĞIRACAĞIM”
Bu seçimler bir yerel seçimdir. Seçmenin ait olduğu partinin beğenmediği noktalarında; bu iki kutba mahkûm edilen seçmenin sağ ve sol kulaklarının ucunu hafiften bükmesi gereken seçimlerdir. Bu seçimler sonrasında hiçbir partinin genel başkanına hiçbir şey olmayacak. Ne olacak biliyor musunuz? Eğer rekabet düzgün götürülebilirse, Ordu kazanacak. Ordu’da yaşayan herkes kazanacak. Hangi görüşten olursa olsun, herkesin sahiplenmesi ile Ordu, Enver Başkan’ı seçtiği andan itibaren ben geleceğim Ordu meydanında fındık için bağıracağım. Canları istediği gibi fındık fiyatı veremeyecekler. Ben geleceğim, arkadaşımla beraber; tarımda durum nedir diye soracağım, anlatacak. Ben eksik olanları Meclis’e götüreceğim. 2028 seçimlerine kadar olan sürede, Ordulunun sesini tepedeki ağalar duymak mecburiyetinde kalacaklar. Çünkü… Ordulular, Ordu Belediye Başkanı’nı değiştirdikleri için yarın, 2028’de ya Meral’i getirirlerse… Rekabet iyidir, seçmene yarar.
“DÖRT YIL BOYUNCA FINDIĞINIZA ADAM GİBİ FİYAT ALACAKSINIZ”
Bu iki kutuplu dünyadan, siyasetçilerin çok rahat ettiği; komşunun komşuya düşman edilmesinin; bedavadan, emeksiz, gayretsiz oy alındığı, ondan sonra da ‘Ceketimi assam seçilir’ anlayışının ortaya çıktığı… Ya belediye başkan adaylarının genel başkanları ağırlıklı, büyük kocaman Türkiye politikalarına dair cümlelerin kurulduğu afişlerinin dışında hiçbir şey görmedim. Siz, Enver Başkan’ı seçerseniz, sanki Sayın Erdoğan’ı alaşağı etmiş oluyorsunuz, böyle bir dünya yok. Ama burada o kulak çekildiği taktirde, neyi sağlayacak biliyor musunuz? Dört yıl boyunca fındığınıza adam gibi fiyat alacaksınız.
Ve Ordu, gelişmişlik sıralamasında Tunceli’den aşağıda. Diyecekler ki, 2028 seçimlerine giderken, ‘Bu sefer kulağı çekti Ordulu, gereğini yapmazsak bu kulak kopar.’ ‘Bu kadın ve arkadaşları gelir…’ Dolayısıyla çok iyi bir belediyecilik de yapıldığı için… Biz çalmayan, çaldırmayan, liyakate dikkat eden, yandaş kayırmayan, yandaşların yanında durmayan; haklı kimse haklının, Hak neredeyse, Hakk’ın yanında duran, harama el uzatmayan bir yönetim anlayışını hayata geçireceğimizi ispatlayan bir yönetim anlayışını Ordu’da başlatmış olacağız.
“KİMSEYLE DÜŞMANLIĞIMIZ YOK BİZİM”
Kuruluş amacımız da bizim bu. Hiç kimseyle kavgamız yok bizim. Kimseyle düşmanlığımız yok bizim. Hiçbir siyasi görüşe, o siyasi görüşün yanında olan insanlara saygısızlığımız yok bizim. Her bir görüş kıymetlidir, önemlidir; önemli olan o görüşlerden, siyasi bakış açısından ders almaktır, feyz almaktır. Birinci önceliğimiz bu kutuplaşmanın önüne geçmektir.
Hanımlar… Bir tarafıyla büyük avantaj, bu tarafıyla bu merhamet bizi öldürecek, büyük dezavantaj. Onun için kadınlarımızın da Enver Başkan’ın arkasında durmasını, yüksek bir performans ile çalışmalarını talep ediyorum. Bu yolculuğumuza değsin. Gençler… Umut etmek istiyorsak, 2028’de bu ülkeyi yönetmek istiyorsak, yurtdışına kovalanan gençlerimizin umutlarını yeniden, o çocuklara iade etmek istiyorsak, yere düşürülmüş hukuk, adalet, ekonomi gibi her türlü değerin…
Bu Ordu, Enver Başkanı seçecek ki 2028’de iktidar olalım, biz o değerleri sokaktan toplayıp, devletimize iade edebilelim. Aday oldu, oğlunu işten attılar. Bazı bedeller ödene ödene geliniyorsa eğer, o insan samimidir. Yüzü kızardı niye söyledin, benimki de gitti, 2018’den beri tam işsiz. Akit Gazetesi beş manşet, bizimki paket. Eminim Sayın Erdoğan’ın haberi yoktur. Ama Türkiye’nin sencilik bencilik diye geldiği nokta… Çocuklarımız emin olacak. Şu partiye oy verdiğim için, benim başıma bir şey gelmeyecek, ya da tam tersi üfürt tepelere gelmeyeceğim diyecek.
Bu yolculuk; herkesi kapsayan, herkese dokunan, kimsenin ayrıştırılmadığı, ayrıştırılmayacağı bir yolculuk. Sonucunda da kazananın Ordu olduğu bir yolculuk. Bu salonu şereflendiren sizlerin bu salondan çıktıktan sonra, her bir arkadaşınızın yanında olacaksınız, ikna edeceksiniz. Kıl payı kazanma falan istemiyorum… 70 diyorlar… Yüzde 70 bekliyorum.
Biz bu ülkede, yeniden kahkahanın, birbirimize yeniden sarılabilmenin, yeniden birbirimizin gözlerini içine bakıp, ‘sen şucusun, bucusun’ demeden hizmeti nasıl alacağımızı konuştuğumuz, projelerin üzerinden rekabet edildiği bir iklimi oluşturmak ve onu inşa etmek için yola çıktık.
Kişiden bağımsız, şu andaki sistem, Türkiye’yi yerin dibine çekiyor. Her şeyi tek bir kişinin dudağı arasına sıkıştırıp, o tek kişinin de aşağıda ne olup bittiğinden haberdar olmasının imkânsız olduğu bir sistemden bahsediyorum. Gençlerin işten atıldığı, her şeyin yapıldığı; buraya kadar inen talimatları Sayın Cumhurbaşkanı’nın verdiğinin zannedildiği, buna sebep olan herkesin de elini yıkayıp çıktığı bir düzen bu. Bu düzeni ortadan kaldırmalıyız. Buna inandığım için 2018’den beri mücadele ediyoruz, arkadaşlarımla beraber. Ama başaramadık. Sistem ittifakları dayattı, başaramadık. Hür ve müstakil olarak seçime girme kararı aldık. Daha enteresan bir sistem oluşmuş durumda.
“DERHAL EMEKLİLERE, SEYYANEN BİR PARA VERMEN LAZIM”
Sayın Erdoğan, her şey senin iki dudağının arasında ya… Derhal emeklilere, seyyanen bir para vermen lazım. En düşük para, en düşük emekli maaşı da asgari ücret kadar olmalıdır. Senelerdir bunu söylüyoruz… Emekli öldü. Emekli sürünüyor; ama tok açın halinden anlamıyor. İşte bunların konuşulduğu bir Türkiye istediğimiz için yola çıktık.
1 Mart’a kadar olan sürede, o bilboardlara asılan reklamların iznini belediyeler veriyormuş. Şimdi bizim bilboardlarımızda; iki tane şey var, ikisine de çıkmadı… Biri, ‘Ne tek adam, ne de eş başkanlara mecbur değilsiniz’; ikincisi, ‘Yoldaş medyaya da yandaş medyaya da mecbur değilsiniz.’ İki taneyi ağabeyler beğenmedi… Aliya İzzetbegoviç’in sözü var, ‘Ne zaman ölürsünüz, düşmanınıza benzediğiniz zaman…”