DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bugün İstanbul’da bir dizi etkinliğe katıldı. Erzurumlular İl Derneği ve Arnavutköy Samsunlular Derneği ziyaretleri ve Arnavutköy Çilingir köyü sakinleriyle bir araya gelen Babacan, akşam da partisinin Arnavutköy İlçe Başkanlığı binasının açılışını yaptı.
Burada konuşan Babacan, ekonomik sorunlara değindi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile kendisi için “O makamlara kendi layık oldukları için gelmediler” açıklamasına yanıt verdi. Babacan, şunları söyledi:
“BEŞTEPE KOSKOCA ÜLKEYİ ÇUKURA DÜŞÜRDÜ: Beştepe’nin ülkemizi ittiği bu çukurda ne var biliyor musunuz? Gençler bilir. Beştepe ne yaptı? Geldi bir sıfır ekledi. Döner 1,5 liraydı, 1 lira 60 kuruştu; şimdi çıktı 15- 16 liraya. Nereye gidecek, bilmiyoruz. Ekmek 50 kuruştu; bir sıfır eklediler, oldu 5 lira. Basit bir tavuk döner 5 liraydı, oldu 50 lira. Kiralara bir sıfır eklediler, bugün burada 500 liralık daire, oldu 5 bin lira. Beştepe, koskoca bu ülkeyi maalesef bir çukura düşürdü.
ÜLKEMİZ, MUTSUZ İNSANLARIN ÜLKESİ OLDU: Ülkemiz, mutsuz insanların ülkesi oldu. Gerçekten çok üzülüyoruz. Şöyle bir çarşıya, sokağa çıkın, bakın, yüzü gülen yok. Neden gülsün, nasıl gülsün? Enflasyon almış başını gidiyor. Zam arkasına zam. Enflasyonu düşürmek, bizim devlet yapımızda kimin görevi? Merkez Bankası’nın görevi değil mi? Evet. Dünyadaki tüm merkez bankalarının görevi enflasyonu düşürmektir. Normalde böyle. Bizimkisi hariç. Bizim Merkez Bankası’nın enflasyonunu düşürmek gibi bir çabası yok. Belli ki enflasyonla mücadeleden bunlar vazgeçtiler. Zaten ortada memleketin Merkez Bankası diye bir şey kalmadı. Ne var? Sadece Beştepe’nin talimatları var.
BEŞTEPE ‘YAT’ DİYOR MERKEZ BANKASI YATIYOR, KALK DİYOR KALKIYOR: Beştepe yat diyor, Merkez Bankası yatıyor; kalk diyor, kalkıyor; indir diyor, indiriyor; bindir diyor, bindiriyor. Ülkenin en sağlam, en güvenilir olması gereken, ekonomiyle ilgili kurumun Merkez Bankası maalesef itibarını kaybetti. Beştepe her birimizi tek tek fakirleştirdi. Enflasyonun düşmesini Merkez Bankası neye bağlamış biliyor musunuz şimdi? Dünya barışı diyor. 'Dünya barışı sağlanırsa ben de enflasyonu düşüreceğim' diyor. Merkez Bankası, dünya barışını sağlamakla mı yoksa bizim milli ve yerli paramızın değerini korumak mı zorunda? Bizim paramızın değerini sen koru arkadaş. Dünya barışından sana ne? Sen mi dünya barışını sağlayacaksın? Sen şu paramızın değerini bir koru. Para pul oldu.”
Cüzdanından 200 lira çıkararak yurttaşlara gösteren Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
“DOLARA GÖRE 200 LİRADAN 111 LİRA UÇTU: 200 lira değil mi? Üzerinde ne yazıyor? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası diyor. Merkez Bankası’na kim talimat veriyor? Erdoğan. 2009’da bu 200 liranın değeri ne kadardı biliyor musunuz? 123 dolar ediyordu. 123 dolar. Şaşırıyorsunuz değil mi? Bugün ne kadar ediyor? 12 lira. Görüyor musun (çocuğa)? Altıncı sınıfa gidiyor. 12 dolar ettiğini biliyor. 123 dolarlık paranın değeri inmiş 12 dolara. Peki bu arada ne kadar fark var? 111 değil mi? Bunun içinden 111 lira uçmuş gitmiş bir yerlere. Ülkenin Merkez Bankası bu paranın değerini korumazsa, içinden bunun 111 dolar uçar gider. Peki 111 doları bu paranın içinden kim uçurdu? Kim aldı bunun içinden 111 doları? Beştepe’nin matematiği Reşit (çocuk) kadar değil, belli.
BEŞİNCİ SINIFA GİDEN ÇOCUK BUNLARIN YAPTIĞI HATAYI YAPMAZ: İlkokul 5’e giden, iki ay çıraklık yapan bir çocuğu alın, bunların yaptığı hatayı yapmaz. Gerçekten yapmazlar. Bilmiyorlar, halktan koptular. Onun için ülkenin sorunları büyüyor ama asıl kabahat Merkez Bankası’nda değil, Merkez Bankası’na buna yaptıranda, söyletende asıl kabahat, Beştepe’de. Neymiş? Ukrayna- Rusya savaşı varmış. Onun için enflasyon yükseliyormuş. Ya kardeşim, Ukrayna- Rusya savaş içinde, onlarda bile bizim kadar enflasyon yok. Bize ne oluyor? Bu saçmalığa bir cevap vermemiz gerekiyor. Kimse kusura bakmasın.
BİZ NE YAPTIK? MERKEZ BANKASI’NI BAĞIMSIZ ÇALIŞTIRDIK: Hatırlayın, yıl 2002. Bu arkadaşlarınız ekonominin başına geçti değil mi? 2003’te Amerika, Irak’a savaş açtı. Irak’ın tamamını işgal etti. 2003’te biz ne yaptık? Yüzde 29 olan enflasyonu indirdik yüzde 18'e. Bahane bulduk mu? Dedik mi ya 'Irak’ta savaş çıktı, bizde enflasyon patladı.' Demedik. Ne yaptık? Çalıştık. Merkez Bankası’nı bağımsız şekilde çalıştırdık. Yıl 2004. Irak savaşı daha devam ediyor. 2004’te terör eylemleri olmaya başladı. Her yerde terör yoğunlaştı. Aynı 2004’te biz ne yaptık? 29’dan 18’e indirdiğimiz enflasyon 9 oldu. Bahane bulduk mu? Şurada savaş var, burada savaş var dedik mi? Şurada terör var, burada terör var dedik mi? Demedik.
EKONOMİYİ DÜZGÜN YÖNETTİĞİNİZDE ENFLASYONU TEK HANEDE TUTARSINIZ: Enflasyonu tek haneye indirdik, paradan da altı sıfırı attık. Gelelim 2011’e, hızlı ileri sardık şimdi. 2011’de komşumuz Suriye’de iç savaş patladı. 2011’de enflasyon kaç? Yüzde 4,9. Gelelim 2014’e. Rusya, Kırım’a gitti. Enflasyon kaç? Yüzde 8. Demek ki neymiş? Sen ekonomiyi doğru düzgün yönettiğinde savaş olsa dahi, terör olsa dahi enflasyon artmıyormuş bu ülkede. Bunu ispat etmişsiniz, defalarca göstermişiz. IŞİD, Musul’u ele geçirdiğinde, Haziran 2014’te enflasyon Türkiye’de yüzde 9’du. Enflasyonun sebebi, dünyadaki savaşlar falan değil. Dünyada savaşlar bile olsa, rejimler bile yıkılsa siz ekonomiyi düzgün yönettiğinizde enflasyonu tek hanede tutarsınız.
MEMLEKETİN BAŞINDAKİ KAFASININ DİKİNE KARAR VERİNCE MERKEZ BANKASI BAŞKANI DA SANAYİCİYE ÖYLE DAVRANIYOR: Dün İstanbul Sanayi Odası’nda bir toplantı oluyor. Misafir kim? Merkez Bankası Başkanı. Bir sanayicimiz şu soruyu soruyor. Tabii aslında sorması gereken yer Beştepe ama başkanı bulmuş, orada soruyor. Diyor ki, 'Ya başkan sen Merkez Bankası olarak Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla yüzde 14’le bankalara kredi veriyorsun, aynı banka bana, sanayiciye yüzde 40’la kredi veriyor. Bu nasıl oluyor? Bana bir anlat' diye soruyor. Soruyu soran kim? İstanbul Sanayi Odası’ndaki bir sanayicimiz. Merkez Bankası’na talimat veren Cumhurbaşkanı, bunu nasıl izah edecek acaba? Ben buradan Sayın Erdoğan’a soruyorum. Senin talimatınla bankalara yüzde 14’le kredi veren Merkez Bankası, sanayiciye yüzde 40’la kredi veriyor. Başkanın cevabı ne? ‘Kardeşim işine gelmiyorsa alma krediyi.’ Balık baştan kokar değil mi? Bakıyor ki memleketin en başındaki böyle kafasının dikine kararlar veriyor, vatandaşa böyle davranıyor, onun emrindeki Merkez Bankası Başkanı da sanayiciye böyle davranıyor.
EN SON KISILACAK KAYNAK REESKONT KREDİSİDİR: Merkez Bankası bu ülkenin itibarlı kuruluşudur. Bu ülkenin parasını korumakla sorumludur. Bakın biz aynı zamanda ne yaptık? Merkez Bankası bizim dönemimizde üreticiye, ihracatçıya Eximbank üzerinden kredi açtı. Adı reeskont kredisi. Merkez Bankası, Türk lirası bastı verdi. Yeter ki sen ihracat yap diye. Daha sonra ihracatçımız malını satıp da ihracat parasını, dövizi alınca onu Eximbank’a ödedi, Eximbank da Merkez Bankası’na dövizi geri getirdi. Merkez Bankası Türk lirası verdi piyasaya. Üretim oldu, yatırım oldu, ihracat oldu, para döviz oldu, döndü dolaştı, Merkez Bankası’nın kasasına döviz olarak girdi. Merkez Bankası’nın döviz rezervi böyle yükseldi. Yükselmesinin sebeplerinden birisi de bu. Tam da ülkenin yatırım, üretim, ihracat için en önemli kredi mekanizması olan reeskont kredilerinin önüne fren koymuşlar. Kaç tane ihracatçıdan duydum ya? 'Reeskont kredilerimizi düşürüyorlar, kredi tavanını aşağıya indiriyorlar, alamıyoruz' diyorlar. 'Kredi alıyoruz, (Getirdiğimiz dövizin yüzde 30’unu şöyle yapacaksın, yüzde 40’ını şöyle yapacaksın) diye bize baskı yapıyorlar' diyorlar. Bu ülkenin yatırıma, üretime ihtiyacı var. Gençlerin işe ihtiyacı var, istihdam oluşturmaya ihtiyacı var. Bu ülkenin eğer kısılacak bir kredi kaynağı varsa bunun en son kısılacak kredi kaynağı bu reeskont kredisidir.
MERKEZ BANKASI’NIN YATIRIM YAPANA VERDİĞİ KREDİNİN ÖNÜNÜ DERHAL AÇIN: Beştepe’ye sesleniyorum, Arnavutköy’den Beştepe’ye sesleniyorum. Duysun diye sesleniyorum, öğrensin diye sesleniyorum. Bu ülkenin üretime ihtiyacı var. Sen öyle yüzde 14’le bankalara parayı ver, 'Merkez Bankası’ndan faizleri düşürdüm' de, bankalar gitsin yüzde 40’la faiz kullandırsın. Böyle bir ekonomi yönetimi olamaz. Böyle dengesiz, işi bilmeyen bir ekonomi yönetimi olamaz bu ülkede ama yapıyorlar maalesef. Buradan çağrı yapıyorum tekrar. Şu Merkez Bankası’nın ihracatçıya, üreticiye, yatırım yapana verdiği kredinin önünü derhal açın. Pazartesi günü açın. Yoksa zaten ülkenin şurada elimizde bir ihracatı, üretimi kaldı. Onu da batıracaksınız. Gerçekten yazık günah. Bilmiyorlar. Ülkemiz kötü yönetiliyor, çok kötü.
ŞEFFAF OLACAKSIN, MERKEZ BANKASI’NIN ARKA KAPISINDAN 190 MİLYARI GİZLİ SAKLI SATMAYACAKSIN: İnşallah işi bilen kadrolarla biz bu işi düzelteceğiz. Güven olmadan asla mümkün olmaz. Güven ortamını oluşturmadan bu ülkenin sorunlarını çözemezsiniz. Bazen gençler bana soruyor. Gençler, ‘Güveni nasıl oluşturacağız’ diyorlar bazen bana. 8 maddede güven nasıl kazanılır anlatacağım. Buradan sizlere söylüyorum ama Beştepe de dinlesin çünkü onun da öğrenmeye ihtiyacı var. Güven nasıl kazanılacak? Bir; konuşunca doğruyu söyleyeceksin. İki; söz verince tutacaksın. Üç; emanete hıyanet etmeyeceksin. Dört; ülke yönetiyorsan her zaman hukukla, adaletle hareket edeceksin. Beş; ehli ve liyakatli kadrolarla çalışacaksın. Altı; hiçbir zaman istişareden vazgeçmeyeceksin, istişareyi asla bırakmayacaksın. Yedi; devlet yönetiyorsan şeffaf olacaksın, açık olacaksın. Merkez Bankası’nın arka kapısından 190 milyar doları cayır cayır yakmayacaksın, gizli saklı satmayacaksın. En son madde sekiz; her zaman ama her zaman hesap vermeye hazır olacaksın.
KYK BURSLARI AYLIK 150 DOLARDI: Önünüze geldiğinde, oy pusulasını şöyle bir önümüze koyduğumuzda, o oy pusulasındaki DEVA Partisi’nin logosunun altına ‘evet’ mührünü öyle bir vuracağız ki zaten Beştepe’de duvarlar titreyecek. Merak etmeyin. Bu olacak. Türkiye’nin dürüst ve ehil kadrolarla yönetildiği dönemde KYK bursları, KYK kredileri ne kadardı biliyor musunuz gençler? 150 dolardı. Aylık 150 dolar. O dönemde üniversiteye gidenler, tabii bugün üniversiteye gidenlere söyleyince hayret ediyorlar ama bizim ekonominin yönetiminin başında olduğumuz dönemde bir aylık KYK bursu, KYK kredisi 150 dolara denk geliyor. Gençler bütün ihtiyacını karşılıyordu. Kenara para ayırıyorlardı. Ayırdıkları parayla da yazın gidip bir, iki hafta Avrupa’da tatil yapıyorlardı. Bu Türkiye’de oluyordu, başka bir ülkede değil.
PUANI YETTİĞİ HLDE YÜZ BİNLERCE GENÇ, BİR KİŞİNİN İNADI YÜZÜNDEN ÜNİVERSİTEYE KAYDOLAMIYOR: Bugün KYK bursu kaça düştü biliyor musunuz? 48 dolara. 150 dolardan inmiş 48 dolara. Bir de 'KYK’yı artırdık' diye hava atıyorlar. Neyi artırdın sen ya? Üniversite sonucu açıklandı değil mi? Anadolu’yu, Trakya’yı geziyorum. Kaç tane gençle karşı karşıya kalıyorum. Diyorlar ki, ‘Biz üniversite sınavında çok iyi puan aldık başkanım ama istediğimiz üniversiteye yazılacak mali imkânımız yok. Başka bir şehirde oturup da yurda, kiraya verecek param yok benim' diyorlar. Bırakın onu, 'Sadece gıda ihtiyacını karşılayacak bir harçlık ailemden alamıyorum' diyorlar. Yazık, günah bu ülkeye. Şu anda yüz binlerce genç, puanı yettiği hâlde istediği üniversiteye kaydolamıyor bu ülkede. Bunun sebebi bir kişinin inadı, başka bir şey değil. Eğer bugün Türkiye’de yüz binlerce gencimiz puanı tuttuğu hâlde, arzu ettiği, kalbinden geçen üniversitelere giremiyorsa, o üniversitelere kaydını yaptıramıyorsa, bunun sebebi bir tek kişinin inadı, başka bir şey değil yani.
ERDOĞAN, İNADINDAN VAZGEÇ: Bakın ülkenin riski, tarihinin en yüksek noktalarından birinde şu anda. Buradan Erdoğan’a tekrar sesleniyorum. 'Şu inadından vazgeç' diyorum. 'Merkez Bankası’nın başına, TÜİK’in başına dürüst, ehil kadroları ata. Karışma şu insanların işine' diyorum. 'Çünkü bilmiyorsun ama bilmediğinin de farkında değilsin' diyorum. Hiç merak etmeyin. Hep beraber daha iyisini yapacağız. Şu son 5 senedir Türkiye’ye yaşatılan bu korku filmini, bu kabusu, bu karabasanı hep beraber sona erdireceğiz ilk seçimde inşallah. Yarının Türkiye’sinin mimarları biz olacağız; sizler olacaksınız. Türkiye’nin özgürlük ve zenginlik hikâyesini hep beraber yazacağız.
GEÇMİŞTE ORTAK AKILLA YAPILAN İŞLERİN ÜZERİNE KONUYOR: Bu hükümet, her kuruşu bizim vergilerimizle finanse edilen TRT'’yi kendi kanalı ilan etti. TRT’de kendinden başka kimseyi göremiyorsunuz. Çıkıp oralarda masallar anlatıyor. Televizyonda konuşuyor da konuşuyor. Çözüm var mı, yok. Hep bahane. 2018’de bu yana tek yetkili, tek imza yetkisiyle Cumhurbaşkanı seçildiğinden bu yana hangi sorunu çözebildi? Artık hiçbir başarıyı üretemiyor. Ne yapıyor? Geçmişte ortak akılla elde edilen başarıları anlatıyor. Bizim dönemi anlatıyor. Ya sen şu son 4 yıllık tek yetkili olduğun dönemi bir anlatsana. Milleti nasıl yoksullaştırdığını bir konuşsana. Geçmişte ortak akılla yapılan ne kadar iş varsa üzerine konuyor ama belli ki, o dönemde o başarılar nasıl elde edilmiş farkında değil. Dürüst ve ehil kadrolarla o başarıların elde edildiğini unutmuş. O dönemde ekonominin nasıl yönetildiğini anlamamış ve unutmuş.
‘LİYAKATSİZ’ DEDİĞİN BABACAN’LA NEDEN 13 YIL ÇALIŞTIN?: Geçenlerde 'Liyakatle işbaşına gelmedi' diyor. Dinlediniz değil mi TRT’de? Vay vay vay, hâle bak ya. Liyakatle işbaşına gelmemişiz. Tabii insanlar da haklı olarak soruyor Erdoğan’a. 'Ya sen liyakat sahibi değildi de tam 13 yıl boyunca Ali Babacan’la niye çalıştın' diye insanlar soruyor. Yine insanlar Erdoğan’a soruyorlar. Tek yetkili olduğun şu son 4 yıldır, 4 tane Merkez Bankası başkanı değiştirdin. 3 tane Hazine ve Maliye Bakanı değiştirdin. Demek ki işine gelmeyince hemen bakanı değiştiriyorsun. Buradan insanlar soruyor, diyorlar ki, 'Liyakatsiz dediğin Ali Babacan’la tam 13 yıl çalıştın. Niye üçüncü döneminin son gününe kadar Ali Babacan’la çalıştın? Ver bakalım bunun cevabını. Ali Babacan, 2009’da istifa mektubunu verdiğinde, 2011’de ayrılmak istediğinde, 2019’da partiden istifa ettiğinde niçin ‘Kal’ diye ısrar ettin adama' diye soruyor insanlar. Bakanlıklar da Merkez Bankası da hikâye. Onun için bu ülke, bir krizden bir başka krize geçiyor
BUGÜN İNADINA KARAR ALAN BİR KİŞİ VAR: Sayın Erdoğan değmez. Üç günlük dünya için değmez. Haklının hakkını teslim edeceksin. Adil yönetim budur. Bugün devlet yönetiminde ne ortak akıl arayışı var ne de istişare var. İnadına karar alan bir tek kişi var. Başka bir şey yok. Hepsi hikâye. Bakanlıklar da Merkez Bankası da hikâye. Onun için bu ülke, bir krizden bir başka krize geçiyor ama arkadaşlar merak etmeyin. Ben Sayın Erdoğan’la böyle bir geçmiş yarışmasına kalkmayacağım. Takdir milletindir. Bizim artık gözümüz, bu ülkenin yarınlarında. Bu ülkenin yarınlarına bakacağız biz. Seçim sonrasını hayal ediyorum. Seçim sonrasında nasıl bir Türkiye’de yaşayacağımızı hayal ediyorum. Özgürleşmiş ve zenginleşmiş bir Türkiye’nin hayalini kuruyorum ben. Mutlu bir Türkiye hayal ediyorum. Tek bir ailenin bile yoksulluğun pençesinde yaşamadığı bir Türkiye hayal ediyorum. Barışın diyarı bir Türkiye hayal ediyorum. Barışın diyarı bir Türkiye. Türk Kürt, Sünni Alevi, sağcı solcu, ocu bucu hiç fark etmez.
BÖLGEMİZİN EN GÜÇLÜ EKONOMİSİ YAPACAĞIZ TÜRKİYE’Yİ: Bölgemizin en güçlü, en büyük ekonomisi yapacağız inşallah Türkiye’yi. Çok güçlü bir ekiple, DEVA Partisi kadrolarıyla bunu başaracağız. Türkiye’nin sahipsiz olmadığını dünya aleme göstereceğiz. Tek bir vatandaşımızı geride bırakmadan yürüyeceğimizi de herkese hep beraber göstereceğiz. Ülkemizi barış, özgürlük, zenginlik ve adalet limanına sağ salim inşallah yanaştıracağız. Seçimlerden sonra bunu çok kısa sürede yapacağız.
ÜÇ BEŞ KİŞİNİN PARASINA PARA KATTIĞI DEVRİ SONA ERDİRECEĞİZ: Türkiye’de kimsenin kimseye haksızlık yapmasına müsaade etmeyeceğiz. Kavgaya, gürültüye izin vermeyeceğiz. Hakkı yenen milyonların da hakkını vereceğiz. Üç beş kişinin parasına para kattığı devri sona erdireceğiz. DEVA Partisi’yle bu ülkenin yarınlarına hep beraber damgamızı vuracağız. DEVA Partisi, çözümün partisidir. DEVA Partisi, özgürlüğün temsilcisidir. DEVA Partisi, zenginliğin mimarıdır. DEVA kadroları hepsini başaracak. DEVA Partisi, Türkiye’nin tüm demokrat seslerinin tek çatısıdır.”