Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, bugün Suriye sınırında düşen helikopterin Türk uçakları tarafından düşürüldüğünü söyledi. Arınç, "Sınır hattımızda 24 saat esasına göre hava keşif unsurlarımız uçuş yapmaktadır, bildiğiniz gibi uçağımız düşürüldükten sonra da özellikle Akçakale Viranşehir bölgesine sürekli karşı taraftan taciz ateşleri yapıldığı için angajman kurallarımız değiştirilmiş, yeni bir uygulama başlamıştı." dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Başbakanlık Merkez Bina'da toplanan Bakanlar Kurulu sona erdi. Yaklaşık 5 saat süren toplantının ardından Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç bir basın toplantısı düzenledi.
Bülent Arınç'a bugün Suriye sınırında düşen helikoptere ilişkin bir soru yöneltildi. Arınç, bu soruya cevaben "Suriye'ye ait bir adet MI 17 helikopteri bugün saat 14.20'de Hatay Yayladağ Güveççi bölgesinde iki kilometre Türkiye'ye hudut ihlalinde bulunmuş, hava savunma unsurları tarafından sürekli ikaz edilmiş, ihlalin devam etmesi üzerine Malatya'dan havalanan uçaklarımız tarafından saat 14.25'te füzeyle vurulması üzerine helikopterin Suriye topraklarına düştüğü tespit edilmiştir. Mürettebatla ilgili bir bilgiye ulaşamadık. Çünkü helikopter Suriye tarafına düştü. Sınır hattımızda 24 saat esasına göre hava keşif unsurlarımız uçuş yapmaktadır, bildiğiniz gibi uçağımız düşürüldükten sonra da özellikle Akçakale Viranşehir bölgesine sürekli karşı taraftan taciz ateşleri yapıldığı için angajman kurallarımız değiştirilmiş yeni bir uygulama başlamıştı. Dolayısıyla bu açıklamanın ne anlama geldiğini herhalde herkes biliyor." şeklinde konuştu.
BM RAPORU BİZİ YANILTMADI
Öte yandan Bülent Arınç'a basın toplantısında ilk olarak Suriye'nin kimyasal silahlarına ilişkin, ABD ve Rusya'nın aldığı kararın ardından bir tavır değişikliği olup olmayacağı soruldu. Arınç, ilk olarak konuyu şöyle özetledi: "Bugün Bakanlar Kurulu toplantısındayken BM müfettişleri veya gözlemcilerinin Genel Sekreter Ban Ki-moon'a sunduğu rapor bizi yanıltmadı ve şaşırtmadı. Esasen Türkiye olayları çok yakından takip ediyor ve bu zehirleyici gazların veya kimyasal silahların kullanıldığı konusunda hiçbir şüphesi de bulunmuyordu. Onların raporlarına göre Suriye'de taraflar arasında devam eden çatışmada aralarında çocukların da bulunduğu sivillere karşı büyük ölçüde kimyasal silah kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Bir diğer yerinde de topladığımız çevresel ve tıbbi örnekler Şam'ın Guta bölgesinde 21 Ağustos'ta yerden yere atılan ve sinir gazı içeren roketler kullanıldığına dair açık ve ikna edici kanıtlar sağlıyor ifadesi yer almaktadır."
RAPOR GECİKMELİ BİR RAPORDUR
Ancak raporda bu kimyasal silahların kim tarafından kullanıldığına dair bir detayın açıklanmadığını söyleyen Arınç, "Bu bizim için şaşırtıcı değil, çünkü biz kimyasal silah kullanıldığını ama bunun rejim tarafından Kasyun bölgesinden Şam'ın banliyösüne çok yakın yerlere atıldığı konusunda gerçek bilgilere sahibiz. Bunlar teyit edilmiş oldu sadece ama ne kadar sonra hemen hemen bir ay sonra. Bu bir gecikmeli rapordur. Bu raporlar üzerine ne yapılacağı önemlidir. Bu tartışmalar devam ediyor. BMGK'den bir uzlaşma ve oydaşma ile bir karar çıkmamıştı, Rusya ve Çin'in veto tehditleri karşısında. NATO böyle bir işin içine girmeyeceğini kendisini ilgilendirmediğini; ancak Türkiye herhangi bir müdahaleye maruz kalırsa NATO ülkesi olarak yanında olacaklarını ifade etmişlerdi. Koalisyon da kurulmamıştı." ifadelerini kullandı.
"KONVASNSİYONEL SİLAHLAR BUGÜN HALA ESAD VE YANDAŞLARININ ELİNDEDİR"
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Son olarak Başkan Obama kırmızı çizgisinin aşıldığını, kimyasla silah kullanıldığını, bu sebeple Esad ve rejimine karşı bir yaptırım uygulanacağını ifade etmişti. Sonradan bazı görüşmeler anlaşmalar bu konu üzerindeki uzlaşmalarla böyle bir müdahale imkanının da ortadan kalktığını, sadece kimyasal silahların miktarının tespit edilmesi, yerlerinini bulunması ve bunların imha edilmesi konusunda Rusya ile bir protokol imzalandığını ifade etmişlerdi. Burada dikkat çeken husus BM'nin 7. maddesinin de sonunda bu şartlara uyulmazsa uygulanabileceği konusuydu. Türkiye'nin tavrı insani bir tavırdır, Suriye'de yaşanan trajediye kayıtsız kalmadık. Oradan kaçan insanları ülkemize kabul ettik, Suriye'deki rejimin halka silah doğrultmasını şiddet kullanmasını hep eleştirdik. Şiddetin durması, seçimler yapılması Suriyenin toprak ve siyasal bütünlüğünün muhafaza edileceği bir yöntemin ortaya koyulmasını arzu etmiştik 2,5 seneden bu yana. Şu ana kadar itirazlarımız taleplerimiz dikkate alınmamıştır. Ancak gelinen nokta tatmin edici olmaktan uzaktır. Kimyasal silahların yerlerinin bulunması ve tamamen yok edilmesi fevkalade doğrudur ve olumludur. Elbette bu sürece yayılmıştır. Yani bunlar belirtilecek, tespit edilecek veyahut da bildirimde bulunacak ama bunların imha edilmesi neredeyse 2014'ün yarısını geçmiş bir tarihte olacak. Süreç zamana yayılmıştır ve bu haliyle ne kadar uygulanabilir herkesin takdirine bırakıyorum. Ama kimyasal silahları kullanmak bir insanlık suçudur artık bundan sonra kullanılmayacağının kabul edilmiş olması da olumlu bir aşamadır. Uygulanmasını hep birlikte göreceğiz. Ancak şunu da eleştirmeden geçmeyeceğiz: Bugüne kadar Suriye içerisinde resmi kayıtlara göre 120 bin civarında insan ölmüştür. Bunlar çocuktur, kadındır, gençlerdir, köylülerdir, çiftçilerdir, siyasetçi kişilerdir. Bunların hiçbirisi kimyasal silahla ölmemişti, 21 Ağustos'taki Guta saldırısına kadar. 110 bin kişi konvansiyonel silahlarla öldürüldü. Konvasnsiyonel silahlar bugün hala Esad ve yandaşlarının elindedir. Dolayısıyla onlar insan öldürmeye devame edecekler anladığımız kadarıyla. Çünkü sadece kimyasal silah kullanımına ilişkin bir anlaşmanın söz konusu olduğunu görüyoruz. bugüne kadar öldürülenlere ne yapalım canım ölmeselerdi diyecek noktada olduklarını bazılarının üzülerek görüyoruz. Bugüne kadar 300 den fazla balistik kullanmıştır Esad. Balistik füzeler hala ellerindedir Scudlarla çok önemli yerler vurulmuştur. Bunlar evlerdir, camilerdir, büyük tesislerdir, türbelerdir. Bütün bunlarla ölenleri ölenleri bir kenara koyarak sadece bundan sonra hatta Guta'da ölenleri de bir kenara koymak suretiyle ölenler öldü kalanlar bizimdir bundan sonra sadece kimyasal silah kullanılmasın demek hangi vicdana sığar, hangi uluslararası hukuk bunu kabul eder doğrusu bunu anlamakta zorlanıyoruz. Zannediyorum insanlık vicdanı da bunu anlamakta zorlanacaktır. Bugüne kadar yapılanlardan bu sistemi hiçbir zaman sorgulamamak, ellerindeki bütün silahların muhafaza edilmesini sağlamak, unutmayın 500 bini sadece Türkiye'de olmak üzere iki milyondan fazla Suriyeli kendi topraklarını terk etti. 5 milyon Suriyeli Suriye içerisinde yer değiştirdi. Bugün şehirlerin bazıları içinde bir tek insanın bile oturamayacağı durumdadır. Peki bu yapılan katliamın bu işlerin bir sorumlusu olmayacak mıdı? Bunların hesabını birileri sormayacak, birileri de vermeyecek midi? Üzülerek şunu ifade diyorum; belki dış politika bizim tercihli birinci alanımız değil ama yaşanan olaylar bizi isyan noktasına getiriyor. Ölen on binlerce yüz binlerce insanı 'onlar öldü onları hesaba dahil etmeyelim, Esad da yerinde kalsın, bundan sonra elinde ne kadar kimyasal silah varsa bize versin' Peki yarısını mı verecek, dörtte birini mi verecek, tamamının bu olup olmadığını nereden bileceğiz ve konvansiyonel silahlar kullanılmaya devam edecek m? Bu soruların cevabı ABD ve Rusya'nın vardığı anlaşmanın içinde mevcut değil. Bütün bu kamuoyu karşısında veyahut da bu ülkelere karşı Türkiye'nin söyleyecek sözü şimdi söylediğim sözlerden ibarettir: Biz bize düşeni yapacağız elbette büyük devletler olduğunu iddia edenlerin de başta BMGK olmak üzere bu yaşanan trajedi karşısındaki feryadını, insanlığın beklediğini düşünüyoruz. Yoksa bunların üzerine bir karanlığı örtmek bundan sonra sadece kimyasal silah kullanılmaz noktasına gelmek Esad'ı ödüllendirmek anlamına gelir. Buna sebep olanlar bunun sonuçlarına da insanlık önünde mutlaka katlanacaklar."
OKUL BOYKOTU
Başbakan Yardımcısı Arınç'a ayrıca BDP'nin çağrıda bulunduğu okul boykotu da soruldu. Bülent Arınç, "Milli Eğitimle ilgili konular görüşülürken okul boykotu da görüşüldü. BDP’nin ve bağlantılı olduğu örgütün ilk boykotu değil geçtiğimiz yıllarda da okullara gitmemek gibi boykot kararı aldıklarını biliyoruz. Sevinerek söylemeliyim ki 2 ilimizde iki yoğun boykot yaşandı diğer şehirlerimizde yüzde üçlerde boykot yaşandı. Halkımızın duyarlılığını candan tebrik ediyorum. Birinci ilde yoğun sayılabilecek boykot birkaç içinde normale dönecek. Boykotun bu işi teşvik edenler tarafından sevinilecek bir noktada olmadığını ifade ettiler. Genç yavrularımızı eğitimden uzaklaştırmak uygun olmayan bir davranış. Güzel yavrularımızı çirkin siyasetlere alet etmek hiç kimsenin başvuracağı yöntem olmamalı. Çocuklarımız okumalı iyi bir eğitim almalı, eğitim her şeyin başıdır, okuyan eğitim alan toplumla ilişki kuran daha iyi olacaktır. Onları okullara nefretle bakmaya iştirak etmemeleri konusunda baskı tehditte bulunmalarını hiçbir hukuk kabul etmez. Ben teşekkür ediyorum ki siyaseçilerin açıklaması da olumludur. Çocuklarımızın ve gençlerimizin günlük siyasete alet edilmemesi yönünde bomba ellerinde patlamıştır. Çok iddia ettikleri boykota sadece iki ilimisin bazı ilçelerinde iştirak olmuştur. Ama Türkiye 81 ildir. 16 milyon çocuğun içindeki birkaç bin çocuğun boykota katılmış olması onların amaçlarına ulaşamadıklarını gösteriyor. Yarından itibaren anlamsız anlamsız boykottan vazgeçmeleri gerektiğini düşünüyorum." şeklinde konuştu.
Arınç'a ayrıca "İmralı'dan dönen BDP'nin format değişerek diyalog müzakereye evrilmeli mesajını nasıl yorumladınız'" şeklinde soru yöneltildi. Arınç, "Bu mesajı hiç yorumlamadım yorumlamak da istemiyorum. yorumlayacak kişiler başkalarıdır onlara sorarsınız." şeklinde cevapladı.
Arınç bir başka soru üzerine de demokratikleşme paketiyle ilgili yarın 13.00’te bir araya geleceklerini, ne zaman nerede açıklanacağını ise Erdoğan'ın belirleyeceğini kaydetti.
Bülent Arınç son olarak "Dershanelerle ilgili bir karar alındı mı" sorusu üzerine şu ifadeleri kullandı: "Sayın bakan açıkladı biliyorsunuz bu bir yasa meselesidir. Bugünden itibaren bu eğitim öğretim dönemi için sözkonusu olmadığını yasal düzenleme yapılırsa önümüzdeki dönemden itibaren geçerli olabileceğini söyledi. Bu sözün üzerine yeni bir cümle kurmadı sayın bakanımız. Müsterih olabilirsiniz."