









Murat Aydın, yargılamanın başından beri bu davanın bir ceza davası konusu olamayacağını vurguladıklarını belirterek, “Tutuklu kaldıkları her gün, her an haksız ve hukuka aykırıdır. Bu hukuka aykırılığın daha fazla sürmemesi gerekiyor. Bugün bütün tutukluların tahliyesini talep ediyoruz” dedi.
ORTADA NE ZARAR VAR NE DE MAĞDUR!
Davanın hukuki dayanağını eleştiren Aydın, şu ifadeleri kullandı:“Sanıkların kendilerine haksız menfaat sağladığı iddia edilmiyor. Bunu savcılığın iddianamesi söylüyor. Diyor ki, sanıklar kazanmamış, üçüncü kişilere kazandırmış. Kim bu kişiler belli değil. Ne kadar kazandırılmış, o da belli değil. Böyle bir davaya dolandırıcılık davası denebilir mi? Bu dava baştan sona saçma.”
KOOPERATİFİN NE OLDUĞUNU BİLEN, BU DAVAYI AĞIR CEZADA AÇMAZ
Aydın, kooperatif sisteminin hukukta ne anlama geldiğini bilen herkesin bu davanın ağır cezada görülmesini anlamsız bulacağını da vurgulayarak, “Bu kadar klasik ve net bir konuda, koskoca siyasi operasyon havası estiriliyor” diyerek sürece yönelik siyasi imaları da göz ardı etmedi.
NE HİLE VAR, NE MAĞDUR VAR, NE DE ZARAR!
CHP İzmir İl Hukuk Komisyonu Başkanı Murat Aydın, kooperatif davasına ilişkin açıklamalarının devamında, iddianamenin içeriğindeki çelişkilere dikkat çekti. Aydın, dolandırıcılık suçunun temel unsurlarının dosyada yer almadığını vurgulayarak şu ifadeleri kullandı: “Dolandırıcılık suçunda en temel şart; bir hileli davranışla bir kişinin kandırılması ve bu kişiden mal varlığı ya da para elde edilmesidir. Ancak bu dosyada ne hileli bir eylem tanımlanmış, ne kandırılan biri belli, ne de herhangi bir maddi zarar ortaya konmuş. Buna rağmen yargılama sürüyor, insanlar özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor.”
GECE YARISI TAHLİYE: “BU DAHA BAŞLANGIÇ
Aydın, mahkemenin 13 Ekim gecesi saat 01.00 sularında verdiği kararın da dikkat çekici olduğunu belirtti. Savcılığın mütalaasında altı sanıktan beşi için tutukluluk halinin devamını talep ettiğini ancak yalnızca Hüseyin Şimşek için tahliye öngörüldüğünü hatırlatan Aydın, son dakikada gelen Şenol Aslanoğlu’na ev hapsi kararı ile sürecin yön değiştirdiğini ifade etti.
BÜYÜKŞEHİR KAMU ZARARI YOK DEDİ, MAHKEME DİKKATE ALMADI
Davaya yeni sunulan ve İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan “Kamu zararı oluşmamıştır” belgesinin yargılama seyrini değiştirmesi gerektiğini ifade eden Aydın, mahkemenin bu belgeye beklenen önemi göstermediğini şu sözlerle dile getirdi: “Bir kamu kurumu, yani İzmir Büyükşehir Belediyesi, net şekilde ‘zarar yok’ diyor. Ama mahkeme henüz bu konuda karar verecek cesareti ya da yeterli kanaati edinmiş değil. Oysa dolandırıcılık suçunun varlığı için hem haksız menfaatin, hem de zarar görenin somut biçimde ortaya konması gerekir.”
KİME NE VERİLDİ, NE ALINDI, BELİRSİZLİKLER DAVAYI ÇÖKERTİYOR
Aydın, iddianamenin özetini yaparak hukuki garabeti gözler önüne serdi: “Savcılık diyor ki; sanıklar bir düzen kurmuş, bu düzenle belediyeden bazı kamu kaynakları, üçüncü kişilere aktarılmış. Ama kim bu üçüncü kişiler belli değil. Ne kadar para aktarılmış, o da belli değil. Sanıklar kendi ceplerini doldurmamış, onu da yazıyor iddianame. E bu durumda ortada nasıl bir dolandırıcılık suçu olabilir?”
TUTUKLANANLAR NE KAZANDI? KİMDEN ALDI? BELLİ DEĞİL!”
Aydın açıklamalarını daha da sertleştirerek, hukuk garabetini net bir dille şöyle özetledi: “65 sanıktan sadece 6’sı tutuklandı. Bugün sayı 3’e indi. Ama ne hileli bir davranış tanımlanmış, ne zarar gören var, ne de suçun temel unsurları oluşmuş. Müteahhitler serbest, alt yükleniciler serbest, kooperatif başkanları tutuksuz. Peki tutuklananlar kim? İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Tunç Soyer, Genel Sekreter ve İZBETON yöneticileri...”
AYNI KARARA İMZA ATANLAR SERBEST, AMA SOYER VE EKİBİ TUTUKLU!
Murat Aydın, davada çifte standarda dikkat çekerek bir başka çelişkiyi daha gündeme taşıdı: “İZBETON’un yönetim kurulu kararına imza atan isimlerden bazıları tutuklu, bazıları tutuksuz. Aynı belgeye imza atılmış, aynı işlem yapılmış ama bir kısmı tutuklanıyor, diğerleri dışarıda. Üstelik bu kararın hukuka uygun olduğunu söyleyen bilirkişi raporları var!”
SAYIŞTAY VE DANIŞTAY RAPORLARI BİZİM LEHİMİZE
Savcılığın, Sayıştay ve Danıştay kararlarına ve bilirkişi raporlarına dayanarak tutukluluğun sürmesini istediğini söyleyen Aydın, bunun gerçeğe aykırı olduğunu vurguladı: “Aynı raporları biz de dosyaya sunduk. Bu raporlar bizim lehimize. Sayın savcının atıf yaptığı belgeler bizim savunmamızın omurgasını oluşturuyor. Yani hem suç yok, hem zarar yok, hem de bu kişilerin suç işlediğine dair tek bir somut fiil yok. O zaman bu insanlar neden içeride?”
BU DAVA HUKUKEN DE, VİCDANEN DE SÜRDÜRÜLMEMELİ
Murat Aydın’ın açıklamaları, yalnızca İzmir değil, Türkiye genelinde de yankı bulmaya devam ediyor. Yargının siyasallaşmasına yönelik eleştirilerin arttığı bir dönemde, bu dava özelinde yaşanan hukuki tartışmalar, adalet sistemine olan güveni de sorgulatıyor.
BU DAVAYA ALIŞMAYACAĞIZ!
CHP’li Avukat Murat Aydın’dan sert mesaj: “Adli kontrol bir lütuf değil, hukuksuzluğun süsüdür” Aydın, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne açılan kooperatif davası hakkında şok edici açıklamalarda bulunmaya devam etti. Aydın, yargılamada yaşanan adaletsizlikleri gözler önüne sererken, “Aynı suça aynı dosyada farklı muamele yapılıyorsa, bu artık hukuk değil, siyasettir” dedi.
AYNI RAPOR, FARKLI SONUÇ… HUKUK NEREDE?
Aydın, davada kullanılan bilirkişi ve Sayıştay raporlarının hem savunma hem de iddia makamı tarafından farklı yorumlandığını ifade ederek tepkisini şöyle dile getirdi: “Aynı raporu biz tahliye için dayanak gösteriyoruz, savcılık tutuklama için. Aynı metinden iki zıt sonuç çıkarılıyor. Bu artık yorum farkı değil; hukukun çöküşüdür.”
EV HAPSİNE SEVİNMEYECEĞİZ!
Adli kontrol kararlarının da hukuka aykırı olduğunu söyleyen Aydın, “Tutuklama şartları yoksa adli kontrol veremezsiniz. Ev hapsi bir iyilik değil, bir cezalandırma aracına dönüştü” diyerek tepkisini açıkça dile getirdi. “Sanıklardan biri gözaltına alınmadı bile, biri tutuklandı, biri adli kontrolle serbest kaldı… Aynı suçlama, aynı dosya ama üç farklı muamele. Bu nasıl adalet?” diye sordu.
“Bu davanın siyasi olduğunu ilk kez savcılık kabul etti”
Aydın, kamuoyunda büyük yankı uyandıran başka bir detayı daha ilk kez açıkladı: İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yerel medyaya gönderdiği basın açıklamasında Tunç Soyer için “İzmir Cumhuriyet Halk Partisi Büyükşehir Belediye Başkanı” ifadesinin kullanıldığını söyledi. “Böyle bir unvan yok. Belediye başkanı kamu görevlisidir, partisel bir sıfatla görev yapmaz. Savcılığın böyle bir ifade kullanması, bu davanın siyasi niteliğini bizzat kabul etmesidir.”
YAZIM HATALARI BİLE NE OLDUĞUNU GÖSTERİYOR
Aydın, açıklamanın Türkçesinin bile bozuk olduğuna dikkat çekerek, “Büyükşehir kelimesini ayrı yazmışlar. Bu kadar teknik hata, bu kadar cümle düşüklüğü… Savcılıktan değil, sosyal medyadan çıkmış gibi. Ama maalesef gerçek. Bu açıklama, bu sürecin siyasi olduğunu bizzat belgelemiştir” dedi.
BU DAVANIN ASIL HEDEFİ TUNÇ SOYER VE BÜROKRASİSİDİR
Aydın: “İzmir Adliyesi’nde Adalet Değil, Talimat İşliyor” İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik başlatılan ve kamuoyunda “kooperatif davası” olarak bilinen dosyada süren hukuki ve siyasi tartışmalar her geçen gün derinleşiyor. NEO Haber ekranlarında yayınlanan Manşet programına katılan CHP İzmir İl Hukuk Komisyonu Başkanı ve Tunç Soyer’in avukatı Murat Aydın, yaşanan süreci tüm boyutlarıyla ortaya koydu. Aydın’ın açıklamaları, yalnızca bir savunma değil, aynı zamanda Türkiye’deki adalet sistemine sert bir eleştiri niteliği taşıdı.
AYNI SUÇ, FARKLI MUAMELE: HUKUK NEREDE?
Aydın, “65 sanıklı dosyada yalnızca 3 kişinin adının açıklamada yer alması”nın, dosyanın yargıdan çok siyasetle şekillendiğini gösterdiğini söyledi. Şu sözleri dikkat çekti: “Aynı suçlama ile yargılanan kişilerden biri gözaltına alınmadı, biri serbest bırakıldı, biri tutuklandı. Mahkeme tarafından tahliye edilenlerin ev hapsiyle cezalandırılması bir hukuki çelişkidir. Bu, adli kontrol değil, ‘hukuki ambalajla sunulmuş cezadır.’”
BAŞSAVCILIĞIN AÇIKLAMASI SİYASİ, DİLİ YANLI, UNVANI UYDURMA!
Murat Aydın, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yaptığı açıklamada, Tunç Soyer için “İzmir Cumhuriyet Halk Partisi Büyükşehir Belediye Başkanı” unvanının kullanılmasını skandal olarak niteledi: “Bu unvan diye bir şey yok! Belediyeler kamu kurumudur, başkanları da partiler değil, halk tarafından seçilir. Bu ifade, yargının değil, siyasetin diliyle hazırlanmış bir metindir. Cübbeni çıkar, siyasete gir diyesi geliyor insanın!”