İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Kısa Dalga Podcast’ten Nurdan Bernard’a açıklamalarda bulundu.
Koronavirüs salgını sürecinde bir bilim kurulunun yanı sıra demokratik kitle örgütlerinden oluşan bir de “kriz üst yönetim kurulu” oluşturduklarını anlatan Soyer, “Yerel aktörler çözüm konusunda çok daha pratikler ve doğru tespit yapabiliyorlar. Böyle yol aldığımız için hızlı ve doğru yol alabildik. Gerçekten salgının etkisini hafifletmeyi başardık hem de insanların hayatlarındaki yoksullaşmayı giderecek işler yapabildik” dedi.
İzmir'in belediyecilik yönünden farklı bir model izlediğini söyleyen Soyer “Dayanışmayı sürdüren, kentin kılcallarına yayan, ortak aklı hakim kılmayı hedefleyen bir belediyelik anlayışı. Kriz üst yönetim kurulundaki arkadaşlara da şimdi sizlerle bu defa demokratik belediyecilik adı altında toplantıları sürdüreceğiz dedik” diye konuştu.
Soyer şunları söyledi:
“Pandemi bize çok şeyi hatırlattı: komşuluk kültürü ve vicdanımız canlandı. Birçok şey oldu aslında ama galiba en önemlisi toplumsal dayanışmanın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlattı bize. Dolayısıyla başka bir dünyanın mümkün olduğunu görmeye başladı insanlar."
"İzmir’i dünyanın ilk sakin şehir metropolü yapacağız"
Seferihisar’ı sakin şehir (cittaslow) yaptık. Sonra sakin şehir networkünü Türkiye’ye yaymaya gayret ettik. 17 tane sakin şehir var şimdi Türkiye’de. Cittaslow genel başkan yardımcısı oldum ama şimdi başka bir hayalimiz var. Sakin şehirler 50 binin altındaki kentler için mümkün, 72 kriteri hayata geçirmeniz gerekiyor ama şimdiki heyecanımız İzmir’i dünyanın ilk sakin şehir metropolü yapmak. İzmir 1200 mahalleden oluşuyor. Her bir mahallede 72 kriteri uygulamaya sokmak istiyoruz. 10 tane farklı tipte mahalleyi seçip o mahallelerde kriterleri hayata geçireceğiz ve bunu bütün kentin mahallerine yaymak istiyoruz. Çok büyük bir hayalimiz var. İzmir’i sakin şehir yaptıktan sonra Paris var, Barcelona var talip olan, yavaş yavaş bütün dünyaya tanıtmaya başlayacağız. O mahallelerde o kriterleri sağlamak için yapılacak şeyler insanların hayatlarını değiştirecek.
"Tarım politikalarına ağırlık vereceğiz"
Derya içinde olup deryayı bilmeyen balık misali yaşıyoruz bu topraklarda. Bizim tarım politikamız en ağırlık verdiğimiz politika alanı. 4 temel ilkemiz var: İlki, yerli tohuma sahip çıkmak. İkinci kriterimiz bunu kooperatif çatısıyla yapmak. Üç, tarımsal ürünü işleyip özellikle sanayi ürününe dönüştürmek ve son olarak teknolojinin ve bilimin bütün imkanlarını kullanarak patentiyle, coğrafi işaretiyle paketleyerek dünyanın her yerine göndermek.
"Doğudaki yoksulluktan etkilendim"
Ankara’da doğdum. Kütahya’da çocukluğumun ilk yılları geçti. 5 yaşında İzmir’e geldik. Ondan sonra babamlar müfettiş oldular, Anadolu’nun her yerine gittiler, ben de yatılı oldum ama her yaz onların yanına giderdim, Hakkari’den Trabzon’a kadar her yere gittim. En çok doğudaki yoksulluktan etkilendiğimi söyleyebilirim. Zaten bu sol fikirler, sola yakınlaşma, sosyal demokrasi, sosyalizm hep oralardan kök buldu. Çünkü hazmedilir gibi, kabul edilebilir gibi değildi. Bunların değişmesi gerektiğine inanarak büyüdüm ve dünyayı değiştirme fikri de oralarda kök buldu.
Bornova Anadolu Lisesi (BAL) benim kendimi oluşturduğum yer. Hayatımın en güzel dönemidir. BAL parasız yatılının ve ücretli yatılının olduğu bir platformdu. Birbirimizi çok iyi anlama fırsatı bulduk. Düşünsel kişiliklerimizi birlikte oluşturduk. Birbirimize çok benzeriz o yüzden.
"Gençlik hayalim dünyayı kurtarmaktı"
Benim gençlik hayalim dünyayı kurtarmaktı. Seferihisar’a belediye başkanı olunca şunu idrak ettim: Dünyayı kurtarmak, evet bundan vazgeçemedim, hala buna inanıyorum ama bunun Seferihisar’dan başlayarak yapılacağını anladım. Küçük ölçekte, mahallede, köyümüzde, ilçede, ilde başka bir dünyanın değişebileceğini göstermemiz gerekir ki dünya değişebilsin.
Hayatı değiştirme idealinden hiç vazgeçmedim, başka bir dünya kurma hedefinden hiç vazgeçmedim, çünkü bunları yapmaya muktedir olduğunu düşündüğüm bir vicdanım ve bir vizyonum var.”