Ege Postası
Geri

Buğra Gökce: Bizim çalışmalarımızla rejimin yalan perdesi çöktü

23 Mart'ta İmamoğlu'na yönelik operasyonda tutuklananlardan biri de İPA Başkanı Buğra Gökce'ydi. Gökce halktv.com.tr'nin sorularını yanıtladı. Gökce "Milletin kendilerine gösterdiği teveccühü yanlış anlayıp, ülkenin tapusunu üstlerine yaptıklarını sandılar. Öyle olmadığını görecekler" dedi.
Buğra Gökce: Bizim çalışmalarımızla rejimin yalan perdesi çöktü
Haberler / Politika
30 Nisan 2025 Çarşamba 10:31
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

İstanbul Planlama Ajansı Başkanı Buğra Gökce, İBB operasyonunda gözaltına alınıp tutuklanan isimlerden biri. 23 Mart'tan bu yana Silivri'de ve bilirkişi soruşturmasında tutuklanan Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'tan boşalan koğuşta kalıyor.

23 Nisan'daki depremin hemen ardından, İstanbul'u depreme hazırlayacak eğitimli, donanımla kadroların tamamının cezaevinde olduğunu konuşulurken Buğra Gökce'ye gönderdiğim soruların yanıtları, cezaevi koşulları nedeniyle bugün elimize ulaştı.

Gökce, kent rantıyla mücadele eden tüm isimlerin tutuklu olmasının -ki bu isimlere ikinci dalga operasyonda İBB İmar Müdürü Ramazan Gülten başta olmak üzere yeni isimler de eklendi- sistematik bir mantıkla kararlaştırıldığını söyledi, "İstanbul’da kent suçlarıyla mücadele eden arkadaşlarımızı tutukluyorlar" dedi.

Gökce, "Bu rejimin milleti fazla hafife aldığını, fazla küçümsediklerini düşünüyorum. Milletin kendilerine gösterdiği teveccühü yanlış anlayıp, ülkenin tapusunu üstlerine yaptıklarını sandılar. Öyle olmadığını görecekler" dedi.

"BİZİM ÇALIŞMALARIMIZLA REJİMİN YALAN PERDESİ ÇÖKTÜ"

--İPA Başkanı iken, İBB'ye dönük operasyonda tutuklandınız. 1 ayı aşkın süredir cezaevindesiniz. Neden tutuklandınız? (İddiaları ve mahkeme gerekçesini değil, sizin bu soruya kendi cevabınızı merak ediyorum)

Çek Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Vaclac Havel. Tiyatro yazarı, sanatçı, filozof, aydın ve siyasetçi. Bir kitabında aynen şöyle yazıyor: “Bu rejim, kendi yalanlarının tutsağıdır. Her şeyi tahrif eder, değiştirir bu rejim. Geçmişi de... Bugünü de... Geleceği de... İstatistikleri de... Bireyler bütün bu yalanlara inanmak zorunda değillerdir. Ancak inanıyormuş gibi yapmak kendi haklarında daha hayırlı olur. Bu nedenle, kendi içlerinde yalanı kabul etmeseler de, yalanda yaşamak zorundadırlar bu rejimde.”

Otoriter / totaliter rejimler hakikat üzerinde tekel kurmak ister. Yalan söyler. Her alanda hakikati tahrif eder. Bunun üzerinden de rıza üretir. Bizim yaptığımız çalışmalar rejimin tekeline güçlü bir alternatif oldu, rejimin anlatısı somut verilerle, bilimsel raporlarla kırıldı. Yalan perdesi çökerken rejim panik halinde bu adımı attı. Tamamen siyasi sebeplerle yürütülen bir operasyonun tamamen siyasi sebeplerle özgürlüğünü gasp ettiği insanlarız. Ne anayasaya göre, ne meri kanunlara göre tutuklanmamızı gerektirecek hiçbir şey yok. Aynı deliller, aynı dosya dünyadaki herhangi bir demokrasideki herhangi bir mahkemeye sunulsa hepsinde beraat ederiz. Japonya’da da beraat ederiz, Almanya’da da beraat ederiz hatta yarı demokrasi olan ülkelerde bile beraat ederiz. Dolayısıyla alnımız ak, başımız dik. Milletimiz de bu tabloyu görüyor, çok büyük bir destek veriyor. Biz de milletimizin özgürlük, adalet ve ekmek mücadelesinde milletimizin bir parçası olmaktan gurur duyuyoruz.

"BU DÖNEM SİLİVRİ'DE ÜLKEDEKİ KİRİ PASI TEMİZLEMEKLE GÖREVLİYİZ"

--Cezaevinde günleriniz nasıl geçiyor, neler okuyor, neler yapıyorsunuz? Sağlığınız, moraliniz nasıl?

Bir yandan günlük rutinleri eksiksiz hallediyorum. Temizlik, bulaşık, paspas, çamaşır.. Diğer yandan spor yapmaya çalışıyorum. Ancak en çok okuyor, yazıyorum. Geleceğe ilişkin projeler ve stratejiler geliştirmeye devam ediyorum. Çok fazla okuyorum. Gramsci’den, Livaneli’ye, planlamadan, ekonomiye, hukuktan tarihe kadar her alanda aynı anda 3-4 kitap okuyorum. 1 ayda 15’i aşkın kitabı bitirdim bile! Bu ara Lefebvre ve Niyazi Berkes okuyorum. Bir anekdot: Cuma sabah Halk TV ekranlarında İsmail Küçükkaya’yı izliyordum. İsmail bey benim Cumhuriyet gazetesindeki “22 metrekare gökyüzü” başlıklı yazıma değinerek, “Tanırım, vatanı, milleti seven çok parlak bir beyindir” benzeri bir cümle kurdu. Duygulandım. Mutlu oldum. O ara kendime bir baktım. Koğuşu “paspaslıyordum!” Bence çok ironik. Ama Silivri de topluca paspas yaparak bu ülkedeki kiri pası temizleyecek insanlarız bence. Bu dönem görevimiz bu!

"6,2'LİK DEPREM SON UYARIYDI"

--İstanbul yine deprem korkusu yaşadığı günlerden geçiyor. Siz bu depremi Silivri'deki hücrenizde, tam da depremin merkez üssünde yaşadınız. Ne hissettiniz, ne düşündünüz o anda?

Tek kişilik koğuşum yerinden gitti geldi. Çok korkutucuydu tabi. Hemen dışarı çıkmak istiyor insan ama çıkacak bir yer yok! Beton bir kafes içindesiniz, çaresizsiniz! Ardından sevdiklerine ulaşıp haber almak-vermek istiyor ancak bu da mümkün değil. Televizyondan yıkım olmadığını öğrenene kadar, yere göğe sığmadım. Canım yandı. Çaresizlikten çok bunaldım. Üstelik kriz anında dışarıda önemli görevler yapabilecek tüm arkadaşlarımla beraber içerdeyiz. Halka en etkin hizmet edebilecek eğitimli, donanımlı isimlerin böylesi bir ortamda eli-kolu bağlı olması halk için de haksızlık olsa gerek. Bu devlet bizleri böylesi zamanlarda hizmet edebilelim diye de yetiştirmedi mi?
Ancak ne yazık ki bu süreçte hizmetimize bu 4 duvar arasında, bu beton kafeste ihtiyaç duyuluyor!

Ailemden gece 11'de haber getirebildi avukatım. İyi olduklarını öğrendim mutlu oldum, ancak hiçbir şey sevdiklerine ulaşma konusunda dahi çaresiz olma durumunu açıklayamıyor. Şükür ki yıkım, kayıp olmadı. Ama bu son uyarıydı. Yüzde bir bile olsa büyük deprem ihtimali varsa bizim tüm gücümüzle buna hazırlanmamız lazım. O yüzden televizyonlardaki deprem olacak mı, ne büyüklükte, ne zaman olacak sorularını abes ve anlamsız buluyorum. İstanbul’u daha fazla büyüten, bu hale getirip azmanlaştıranlar hala Kanal İstanbul diye ısrar ederken biz İstanbul’u küçültme ve rehabilite etme stratejileri tartışmalıyız. İstanbul’dan Anadolu’da yeni oluşturacağımız odaklara desantralizasyonu, memlekete dönüş ve buna dair teşvikleri konuşmalıyız. Bu iktidarın bizi hapsettiği alandan çıkmalıyız. Başka İstanbul yok! Başka Türkiye yok!

"AKP MİLLETLE İNATLAŞIYOR, SEN DEĞİL EGEMEN OLAN BENİM DİYOR"

---Sizlerin tutuklanmasının hemen ardından Kanal İstanbul projesinin hız kazandığı ortaya çıktı. Oysa seçim döneminde Murat Kurum 'İstanbullunun gündeminde olmayan hiçbir şey bizim de gündemimizde olmayacak' demişti. Sizin için şaşırtıcı oldu mu projenin hız kazanması?

2019 yılında AKP, Kanal İstanbul projesini yapmak için bu projenin mimarlarından eski bir Başbakan olan Binali Yıldırım’ı aday gösterdi. Ne oldu? Halkımız hayır dedi. Sn. Ekrem İmamoğlu’nu iş başına getirdi.

Sindiremediler. 4 oy pusulasından 1 tanesi hileli dediler, seçimleri iptal edip yenilediler. Bu sefer halkımız 800 binden fazla oy farkı atarak Ekrem İmamoğlu’nun çok daha güçlü bir şekilde iş başına getirdi.

O tarihten itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni engellemek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Başaramadılar.

31 Mart 2024 seçimlerde Kanal İstanbul projesinin adeta proje müdürü olan Murat Kurum’u AKP aday gösterdi. Sayın Ekrem İmamoğlu da yine “Ya Kanal Ya İstanbul” diyerek sokağa çıktı. 1 milyondan fazla oy farkı atarak seçimleri kazandık.

Yani halkımız Kanal İstanbul projesini 1 değil 3 kere çok büyük bir güçle reddetti. Normalde bu projenin rafa kaldırılması gerekiyordu ama AKP halkımıza saygı duymuyor, kendisini halkın üstünde görüyor. Milli iradeyi baskı altına alarak, güçle, kudretle kendi bildiğini yapmaya çalışıyor. Milletle inatlaşıyor. Millete “egemen olan sen değilsin, egemen olan benim” diyor. Dolayısıyla bu projeyi gündeme getirmeleri hiç şaşırtıcı değil. AKP mantığı içerisinde tutarlı bir adım. Biz de bekliyorduk.

Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’nu tutuklayarak, 19 Mart darbesinden sonra 50 milyar dolar rezerv harcadılar. Şu an her zamankinden daha fazla paraya ihtiyaçları var. Kanal İstanbul'u bir finansman projesi olarak görüyorum. Yatırım için bir miktar kamu kaynağı harcanacak ama arsa-arazi satışı ve imar rantlarından büyük beklentileri de var! Üstelik daha önce ne sözler verildiğini bu sözlerin takvimini de bilmiyoruz. Sıkışmış olabilirler yani. O anlamda hazır Ekrem başkan ve Kanal İstanbul’a açıkça karşı çıkan ve bunu her ortamda seslendiren şehir plancıları (Emrah Şahan, Gürkan Akgün, Tayfun Kahraman, Murat Çalık ve ben) tutsakken bu projeyi hayata geçirmek daha kolay diye düşünmüş olabilirler. Ancak bizim gibi binlerce şehir plancısı - mimar - mühendis ya da toplum odaklı düşünen meslek adamı var. İBB çalışanları var, yol arkadaşlarımız var. Yok öyle yağma!

Onların beklemediği ve anlamadığı şey şu, millet buna izin vermeyecek. Millet kendilerine verdiği emaneti çok kötü kullandıklarını, millete hizmet etmediklerini, millete efendi olmaya çalıştıklarını gördü. Şimdi emaneti hak edene verecek. Kanal İstanbul projesi de gerçekleşmeyecek. Ancak sandık milletin önüne gelene kadar geçen süreçte bu proje için atılacak adımlarla milletin kısıtlı kaynaklarının israf edilmemesini, boşa harcanmamasını ve İstanbul’un havasına, suyuna, toprağına bir zarar verilmemesini diliyorum.

"AKP DİYOR Kİ RANT ÜRETMEMİZE ENGEL OLANLAR HEDEFTEDİR"

---İstanbul'u depreme hazırlayacak isimlerin neredeyse tamamı şu anda cezaevinde. Tayfun Kahraman tutuklandığında İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı’ydı. İstanbul’un sokak sokak deprem haritasını çıkarmıştı. Tayfun Kahraman'dan sonra göreve gelen Gürkan Akgün de tutuklu. Siz şehir planlama uzmanısınız ve buradasınız. İPA'nın sizden önceki başkanı, yine şehir plancısı olan Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan tutuklu. Can Atalay ve uzun süre tutuklu kalan Mücella Yapıcı'yı da sayabiliriz bu grupta. Hepinizin Silivri'de buluşması tesadüf mü?

Burada sistematik bir mantık var. İstanbul’da kent suçlarıyla mücadele eden arkadaşlarımızı tutukluyorlar. Çünkü AKP İstanbul’a bir rant üretim ve aktarım merkezi olarak bakıyor. Erdoğan “İstanbul’a ihanet ettik” derken samimiydi. Bir gerçeği ifade ediyordu. İstanbul’u betona gömdüler, sadece 135 proje üzerinde yaptığımız araştırmada hukuka aykırı imar uygulamaları ve emsal artışlarıyla yaklaşık 85 milyar dolarlık bir rant üretildiğini gördük. Elon Musk Twitter’ı sadece 44 milyar dolara aldı. Bu parayla İstanbul’da değil Türkiye’de riskli bir tane konut kalmaz.

Aynı yönde bir TOKİ raporu da var. O raporda da sadece 76 mega projede 12 milyon 400 bin metrekare fazladan inşaat yapıldığı ortaya konuldu. Böyle bir rant trafiğine ve kente karşı suç işlenmesine izin vermeyen, kent hakkını koruyan herkes de AKP’nin hedefine girdi.

Yani AKP diyor ki kentlere ihanet edip rant üretmemize engel olanlar hedeftedir. Biz de diyoruz ki kent hakkını koruyacağız. Milletimiz büyüktür. Kendisine hizmet edenlerin de arkasında sapasağlam duruyor.

"MİLLET BU KAMBURU SIRTINDAN ATACAK"

---İstanbul Planlama Ajansı, halkın gerçek sorunlarına odaklandı ve düzenli olarak veriler açıkladı. İstanbullunun gerçek durumunu gözler önüne serdi. Rant haritasından eve giren sebze-meyve miktarına kadar ayrıntılı araştırmalar yaptınız. Büyük suçlarınızdan biri de bu aslında. O araştırmaların size anlattığı İstanbul'u tasvir eder misiniz?

Mithat Cemal Kuntay meşhur romanında “Üç İstanbul”dan bahseder. Okumayan herkese de öneririm. Mütareke döneminin çıplak ve gerçekçi bir tablosu vardır.

Şimdi artık “İki İstanbul” var. Bir tarafta gittikçe yoksullaşan, barınma, gıda krizleri ile boğuşan, depreme karşı güvencesiz konutlarda yüksek bedeller ödeyerek yaşamak zorunda kalan insanların İstanbul’u var. Bu İstanbul’da orta sınıf da eriyor, konut sahipliği oranı düşüyor, ellerindeki konutları ve geleceklerini satarak, gelecekten yiyerek bugünü geçirmeye çalışıyor. Bu İstanbul’da küçücük çocuklar okula aç gidiyor, emekliler günü tek öğünle geçirmeye çalışıyor, üniversite öğrencileri ne yazık ki karınlarını doyuramıyor. Güvencesiz meslek kolları yaygınlaşıyor, insanlar adeta açlık pahasına günlerce çalışıyor. Gelecek umutları kırılmış günün ağırlığı altında ezilmiş milyonlar var.

Diğer tarafta ise küçük bir grubun yaşadığı İstanbul var. Bunlar varsıllar. Bu grubun içerisinde de kent rantlarından geçinen, siyasi bağlantılarla sahip oldukları imkanlar ve zenginlik ile hayatını sürdüren bir grup var. KKM de bunlar için, rant da faiz de… Bu grup siyasi iktidarın yönetici zümresini de kapsıyor. Bu grubun çıkarlarıyla İstanbul’da yaşayan milyonların çıkarları çatışma halinde. Bu grup zenginleşmek, gücünü ve iktidarını sürdürmek için kent rantını yönetmek, kendisine transfer etmek, İBB’nin ve kamunun sahip olduğu imkanları kullanmak zorunda. İşte vakıflara kamu binaları tahsis ediliyor, emsal artışları ve fonksiyon değişiklikleri ile deprem toplanma alanlarına plazalar, AVM'ler inşa ediliyor, “Otel, AVM, Barok Opera Binası” gibi projeler üretilip vatandaşın parkına konulmaya çalışılıyor.

Bu küçük zümrenin artık teşhir olduğunu düşünüyorum. Milletimiz sırtındaki kamburu görüyor..

Ve bu büyük millet bu kamburu sırtından atacak. Sırtından zenginleşen, kendisine yoksulluğu reva görenlere daha fazla prim vermeyecek.. Umut burada!

"DÜNYA DEMOKRASİ TARİHİNE GEÇECEK GÜNLERDEN GEÇİYORUZ"

---Bu operasyonun ardından sizlere verilen desteğin bu ölçülere varacağını, Türkiye genelinde milyonların sokağa çıkacağını -zira Türkiye'de bunu neredeyse hiç görmedik- bekliyor muydunuz? Sizlere yönelik operasyonun halkta böyle tepki yaratacağını öngörmüş müydünüz?

Bizim milletimizin huyudur “Kesilir belki / Fakat çekmeye gelmez” boyunu. İstiklal Marşı’nda “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım” olan bir milleti fazla hafife aldıklarını, fazla küçümsediklerini düşünüyorum. Milletin kendilerine gösterdiği teveccühü yanlış anlayıp, ülkenin tapusunu üstlerine yaptıklarını sandılar. Öyle olmadığını görecekler.

Bu vesile canım gençlere, meydanlara çıkan emeklilere, Yozgat’ta tarih yazan çiftçilerimize, çocuğunun geleceği için dayanışma sandıklarına koşan annelere, babalara, 7’den 70’e “egemenlik milletindir” diye ayağa kalkan gerçekten aziz, gerçekten şanlı, şerefli milletimize teşekkür ederim. Milletimize hayran olmamak mümkün değil. Dünya demokrasi tarihine geçecek günlerden geçiyoruz. Otoriter bir rejimi demokratik yöntemlerle değiştirip hak ettiği geleceği kuran bir millet nasıl olunur bunu da dünyaya göstereceğiz.

Heyecanımız yüksek, gençliğimiz var. Ve inanıyorum bu gençler, bu mazlum halk uğradığımız haksızlığı görüyor. Haklı ve masum olmanın kıvancıyla alnımız açık başımız dik duruyoruz. Bu halka ve onun yüksek ferasetine hem hayran, hem minnettarız. Bu deli gömleğini yırtıp atacak bu halk..

Gelecek güzel günler yakın, asın bayrakları asın…

-Buradan sonrasına ilişkin planlarınız nedir? Ne hayal ediyorsunuz?

Bu yalnız ama eşsiz güzel ülkeyi aydınlık günlere kavuşturmak. Ülkemizin hukuk ve adaletin hakim olduğu özgür ve demokratik normlara oturmasını sağlamak, yoksulun da yüzünün de güldüğü, çocukların yatağa aç girmediği, kentlerin yağmalanmadığı bir ülkeyi kurmak için hep beraber çalışmak zorundayız. Hayalim bu.. Bu eşsiz ülke, bu güzel ve asil halk çok daha iyisini hak ediyor. İnanıyorum ki başaracağız. Biz kazanacağız. Bu asil halk kazanacak!

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2025 Ege Postası