CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Öztrak özetle şunları söyledi:
“YİNE BİR SEÇİM DÖNEMİNE GİRMİŞKEN, TERÖR ÇİRKİN YÜZÜNÜ BİR KEZ DAHA GÖSTERDİ: Diyarbakır’da, terör örgütünün polis servis aracına yaptığı hain saldırıyı kınıyoruz. Türkiye, yine bir seçim dönemine girmişken, terör çirkin yüzünü, İstiklal Caddesi’ndeki saldırının ardından bir kez daha gösterdi. Terör bir kere daha şiddetle lanetliyoruz. Saldırıda yaralanan polislerimize acil şifalar diliyoruz. Irak’ın kuzeyinde, teröre karşı süren operasyonda; piyade komanda üsteğmenimiz Tunahan Yavuz şehit oldu. Şehidimize Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına ve aziz milletimize sabır diliyoruz.
OTOKRATİK REJİMLERDE HUKUK; HAKKA VE HALKA HİZMET ETMEZ: Türkiye, ucube Saray rejiminde; tek kişinin yönetiminde temel hak ve özgürlüklerin güvence altında olduğu kuralla yönetilen demokratik bir devletten her gün biraz daha uzaklaşıyor. Hak, hukuk, adalet her gün ayaklar altına alınıyor. Saray rejiminin otokratik vasfı, her gün biraz daha belirginleşiyor. Otokratik rejimlerde hukuk; hakka ve halka hizmet etmez. Baştaki otokrata hizmet eder. Bunun için otokrat rejimler, itaatkâr savcı ve hakimlere ihtiyaç duyar. Otokrat rejimlerin itaatkâr savcı ve hakimleri, kararlarını hukuk normlarına ve vicdani kanaatlerine göre almazlar. Otokratın ihtiyaç ve isteklerine göre alırlar. Otokratların isteklerine göre iddianame hazırlayan savcılar, karar alan hakimler; sadece adaleti katletmekle kalmazlar, toplumsal huzur ve barışı da katlederler. Ne yazık ki ülkemizde bugün olanlar, tam da budur.
YOZLAŞMIŞ CEBERUT BİR YÖNETİM MİLLETİMİZİN İRADESİNE SALDIRIYOR: Ben söylerken utanıyorum. Ama, ‘Hukuk, siyasetin köpeğidir’ diyebilen anlayışla ittifak yapanlar, ülke yönetiminde hukuka bu muameleyi yapmaktan, hiç ama hiç utanmıyor. Yozlaşmış, çürümüş, ceberut bir yönetim; hukuku sopa gibi kullanarak, siyaseti dizayn etmeye, millet iradesini gasp etmeye, tükenmiş ömrünü ancak bu şekilde uzatmaya uğraşıyor. Bu zihniyet, milletimizin iradesine, partimizin hukukuna pervasızca saldırıyor. Milletimizin seçtiği vekilimiz Enis Berberoğlu, sarayın talimatıyla yıllarca hapis yattı. Parti Meclisi üyemiz Eren Erdem, keza öyle… Haksız, hukuksuz; özgürlüğünden mahrum bırakıldı. Yalova Belediye Başkanımız Vefa Salman, haksız hukuksuz bir şekilde görevinden uzaklaştırıldı. Suçsuzluğu sabit olmasına rağmen, hala görevine iade edilmedi. İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu, siyasetin dışına itilmeye kalkıldı.
SİYASİ MÜHENDİSLİK GİRİŞİMİDİR: En son, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımıza verilen, 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezası, getirilmek istenen siyaset yasağı, yine milletimizin iradesine, 16 milyon İstanbullunun iradesine, partimize karşı benzer bir siyasi mühendislik girişimdir.
‘İZİN ALDIM’ DEYİP, DOSYAYI BAŞSAVCILIĞA DEVRETMEK DE NEYİN NESİ: İstanbullunun seçimini bir türlü hazmedemeyen, ‘İstanbul’u kaybedenin Türkiye’yi de kaybedeceğini’ bilen, bir siyaset bezirganın bitmez tükenmez kumpaslarından biridir. İstanbul’un tüm kupon arazilerinin rantına çökerek, yandaşlarına dağıtarak siyaset yapmaya alışmış bir siyasetçinin, milletin iradesini gasp etme girişimidir. Şimdi bu davayı açan savcı verilen cezayı az bulmuş. Kararı İstinaf Mahkemesine götürmek için, gerekçeli kararı ivedilikle talep etmiş. Bir de ‘Ben izine çıkıyorum, kararı başsavcılığa gönderin’ demiş. Hayırdır? Bu neyin telaşı, bu neyin acelesi? ‘İzin aldım’ deyip, dosyayı başsavcılığa devretmek de neyin nesi? Yine hangi kumpasların peşindesiniz?
DOKUNANIN ELİNİ YAKAR: Verilen mahkûmiyet kararı; hukuki değildir, vicdani değildir, ahlaki değildir. Bu, tamamen siyasi bir karardır. Dokunanın elini yakar. Bunun senaryosu; tıpkı diğerleri gibi, sarayın karanlık dehlizlerinde yazılmıştır. Sarayın eli, en başından itibaren, bu dava dosyasının içindedir. Bunun aksini iddia etmek safdillik olur. Süreç ortadadır. Davaya bakan ilk hâkim, dosyadan el çektirilmiş, teamüllere aykırı bir şekilde, başka bir şehre tayin edilmiş. Davaya seyyar bir hâkim atanmış. Milletin iradesini gasp etme girişimi başlamış. Bu olayın nasıl başladığı belli… Davaya atanan seyyar hâkim bile, Belediye Başkanımız sözlerinin muhatabının, YSK üyeleri olmadığını kabul etmiş. Bunları da avukatların ısrarı üzerine tutanağa geçirmek zorunda kalmış. Kanaati böyle olan bir hâkimin vermesi gereken karar nedir? Beraattir. Bu kanaatte olan bir hâkimin, vermesi gereken karar açıktır. Beraat. Şimdi bu hakimin, bu savcının; AK Partili yöneticilerle, boy boy fotoğrafları ortalığa dökülmeye başladı.
KUYRUK ACISINI, HALA UNUTAMIYORLAR: Her şey ayan beyan ortadadır. Mahkûm edilmek istenen, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değildir; 16 milyon İstanbulludur. 16 milyon İstanbullunun iradesidir. Belediye Başkanımızı 16 milyon İstanbullu seçti. Hem de bir de değil, iki defa seçti. 31 Mart Mahalli İdare Seçimlerinde, İstanbul’u 21 bin 462 oyla kaybeden saray bunu hazmedemedi. YSK iradesiyle, millet iradesine darbe yapmaya kalktı. Mızıkçılık yaptı. 23 Haziran’da tekrarlanan seçimlerde fark, 806 bin 426’ya çıktı. İstanbullu iradesini gasp etmeye kalkanlara haddini bildirdi. Milli irade gaspçılarına tarihi bir ders verdi. Şimdi bunun kuyruk acısını, bir türlü unutamıyorlar. Hiç utanmadan ‘Seçimi çaldılar’ diyerek, haksız, hukuksuz seçim tekrarlatanlar yargılandı mı? Hayır yargılanmadı. Bu süreçte yaşadıklarını anlatan milletin seçtiği Belediye Başkanına, ‘Ahmak’ diye hakaret eden atama bakan yargılandı mı? Hayır yargılanmadı. Ama tüm bu yaşanan adaletsizliğe, kendine hakaret eden atama bakanın yaptıklarına, ‘Ahmaklık’ diye cevap veren belediye başkanımız yargılandı. ‘Ahmaklık, hep aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlar beklemektir.’ Bu ben söylemiyorum, Albert Einstein söylemiş.
HİZMETE DEVAM EDECEKTİR: Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu, görevinin başındadır. 16 milyon İstanbulluya hizmete devam edecektir. Dün İstanbul Saraçhane’de, demokrasi aşığı altı partimiz, adaleti, hakkı, hukuku korumak için bir araya geldi. O meydanda ayrımsız her partiden 10 binlerce İstanbullu milli iradeyi kullanma kararlılığını gösterdi. Saraçhane’de atan yüz binlerce yürek, ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ dedi. ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet’ diye haykırdı. Kayıtsız şartsız, hakimiyeti milliye Cumhuriyettir. Ancak her Cumhuriyet, hakimiyeti milliye değildir. ‘Bilhassa kimsesizlerin kimsesi’ olan Cumhuriyet, bunların elinde, ne yazık ki bu vasfından da koparılmıştır.
TOPLUM VİCDANI AYAĞA KALKTIĞINDA, ONUN KARŞISINDA DURACAK HİÇBİR KUVVET YOKTUR: 6 yaşındaki bir kız çocuğumuz, yıllarca sistematik tecavüze uğruyor. Aile hekimi konuyu adalete taşıyor. Ama yargıya müdahale ediliyor, bu olayın üstü kapatılıyor. Mağdure devlete sığınıyor. Ama adalet yine harekete geçirilmiyor. Ta ki değerli gazeteci Timur Soykan, bu iğrenç olayı kamuoyuna aktarana kadar… Genel Başkanımız milletin vicdanının gür sesi olunca, Adalet Bakanlığı’na yürüyünce, ‘Ey Hükümet, daha neyi bekliyorsun’ diye bağırınca, nihayet mahkemeler adım atmak zorunda kaldı. Çocuğa yıllarca tecavüz eden sapık, bu tecavüze onay veren sözde baba, nihayet dün tutuklandı. Bir kez daha gördük ki, Genel Başkanımızın tercümanı olduğu toplum vicdanı ayağa kalktığında, onun karşısında duracak hiçbir kuvvet yoktur. İşte bizim güvencemiz, milletimizin bu temiz vicdanıdır. Biz bu temiz vicdanın sesi olmaya devam edeceğiz. Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında; Cumhuriyetimizi ‘tam demokrasiyle’ taçlandıracağız. Cumhuriyetimizi yeniden ‘Kimsesizlerin, kimsesi’ yapacağız. Sonuna kadar bunun mücadelesini vereceğiz.
TÜRKİYE’NİN KRALA DEĞİL, KURALA İHTİYACI VAR: Hep söylüyoruz. ‘Türkiye’nin krala değil, kurala ihtiyacı var.’ Kuralsızlık, belirsizliğe, belirsizlik, güvensizliğe, güvensizlik, istikrarsızlığa neden olur. İstikrarın olmadığı yerde de yatırım olmaz. Aş, iş büyümez. Tıpkı bugün Türkiye’de olduğu gibi. Ekonomi politikaları tek kişinin, saçma sapan, ipe sapa gelmez safsatalarının peşine takıldı. İşte son bir yılda yaşadığımız tecrübe ortada. Güya faiz düşecek, Türk lirası değer kaybedecek. Rekabet gücümüz artacak. İhracatımız şahlanacak. Döviz rezervleri dolup, taşacak. Türk lirası değerlenecek. Enflasyon da düşecekti. Ama sonuç tam tersi oldu. Kerameti kendinden menkul politika, Türk parasını yabancı paralar karşısında pul etti. Yıl daha bitmeden dış ticaret açığı 100 milyar doları buldu. Net döviz rezervlerimiz dolup taşmayı bıraktık; 46,5 milyar dolar açık verdi. İşte daha dün gece yarısı, torba kanuna attıkları geçici bir maddeyle, borçlanma limitini 200 milyar lira arttırmak istediler. Borçlanma limitinin artırılması için verdikleri bu dilekçenin muhatabı kim? Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabi Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanlığı… Konunun muhatabı olan Plan ve Bütçe Komisyonu bile değil.
VERDİKLERİ PARANIN KARŞILIĞINDA, SARAYA TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALATIYORLAR: Oysa daha bu yılın Haziran sonu, Temmuz başında, ek bütçe çıkardılar. borçlanma limitini, o ek bütçe çıkarken neden artırmadılar? Verdikleri önergeden şimdi anlaşılıyor ki atanmış Bakan, ilave yüzde 5 borçlanma yetkisini zaten kullanmış. Hangi gerekçeyle? TBMM’nin bütçe hakkına saygı gösteren yok. Bunlar, ne yaptığını bilen, TBMM’nin bütçe hakkına saygılı bir Hükümetin yapacağı işler değildir. Artık ülkemize; aş, iş ve istihdam yaratacak, teknolojik dönüşümü sağlayacak temiz para gelmiyor. Buna karşın ne olduğu bilinmeyen, iş ve istihdam yaratmayan, sürdürülebilirliği şüpheli, kaynağı belirsiz fon girişi ise 21 milyar dolar. Küresel piyasalardan ekonomiyi kötü yönettiği için, para bulamayan hükümet, daha dün koro halinde hakaretler yağdırdıkları Körfez şeyhlerine bugün avuç açtı. Birkaç dolar için onların himmetine muhtaç oldu. Onlar da bu himmetin faturasını yazıyor. Verdikleri paranın karşılığında, saraya önce tükürdüğünü yalatıyor. Sonra da, Türkiye’ye kendi ülkelerinin menfaatini dayatıyorlar. Körfez şeyhlerine neler veriliyor, kimse bilmiyor.
TARLADAKİ YANGIN SÖNMEDEN, MARKET VE PAZAR TEZGAHINDAKİ YANGIN SÖNMEZ: TÜİK’in marketlerinde bile gıda enflasyonu yüzde 100’ü aştı. Tarım Üretici Fiyatları Kasım’da yüzde 169 ile yeni bir rekor kırdı. Yani tarladaki yangın büyümeye devam ediyor. Tarladaki yangın sönmeden, market raflarındaki, pazar tezgahlarındaki yangın da sönmez. Milletin mutfağında tencereler kaynamaz. Ülkemizin kerameti kendinden menkul laflara değil. Ayağı yere basan ekonomi politikalarına ihtiyacı var. Saray rejimlerinde liyakat değil, saraya sadakatin esas olduğunu, liyakatin olmadığı yerde tencerelerin boş kaldığını, en acı şekilde yaşadı. Boş tencerenin deviremeyeceği hiçbir yönetim yoktur. Bu seçim haklı ile haksız arasında olacak. Demokrasi ile otokrasi arasında olacak. Milletin evlatları ile sarayın beslemeleri arasında olacak."
Öztrak, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki mahkeme kararı ile ilgili soru üzerine Öztrak, şunları söyledi:
“Sürecin nasıl işleyeceği net. Altılı masanın Cumhurbaşkanı adayı, nerelerde yazıldığı beli olmayan siyaset mühendisliği senaryolarıyla hiçbir zaman belirlenmeyecektir. Kural bellidir. Usul de bellidir. Cumhurbaşkanı adayımız altılı masadaki partilerin genel başkanlarının ortak kararıyla belirlenecektir. Altılı masanın adayı Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı adayı olacaktır.”
İmamoğlu kararı sonrasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Kılıçdaroğlu’nun adaylığına soğuk bakanların operasyonu”; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Bizans oyunu”, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın ise “Yargının kararı” açıklamalarının anımsatılması üzerine Öztrak, şöyle konuştu:
“Sayın Bahçeli de atama bakanlar da bu işleri bıraksınlar. Esas seyyar hakimin, savcının iktidar partisi mensuplarıyla çektirdikleri fotoğraflara bir baksınlar, başta Sayın Bahçeli; ondan sonra Cumhur İttifakı’nda, masanın altındaki ortaklarının söylediği ‘Hukuk, siyasetin köpeğidir’ sözlerini de bir değerlendirsinler. Bahçeli, esas bunlara bir yorum yapsın.”