POLİTİKA
TENZİLE AŞÇI/EGEPOSTASI- Türkiye, 2011 yılında kadına yönelik ve aileiçi şiddeti önlemede uluslar arası güvence sağlayan ve hem kurucularından hem de ilk imzacılarından olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin tarafı olmaktan bugün resmi olarak çıkıyor.
Mart ayında bir gece yarısı çıkarılan bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle sözleşmenin feshedileceği duyurulmuştu.
Kararın duyurulmasının ardından gerek sivil toplum örgütleri gerek siyasi parti gerekse bireysel bazda büyük bir tepki dalgası yükselmiş ve sözleşmenin resmi fesih tarihi 1 Temmuz’a ertelenmişti.
Öte yandan sözleşmenin feshinin yürütmeyi durdurma talebi için hem kurumsal hem de bireysel bazda Danıştay’a yapılan taleplerin tamamı da reddedilmişti.
Konuyu değerlendiren İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi CHP Grup Sözcüsü ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu Başkanı Nilay Kökkılınç, sözleşmenin feshinin Türkiye’nin uluslar arası arenada güvenilirliğini zedeleyeceğini söyledi.
“KEŞKE DAHA FARKLI SONUÇLANSAYDI”
Danıştay’ın kararının üzücü olmakla birlikte bu konuda karar verebilecek en üst mercinin Danıştay olduğunu belirten Kökkılınç, “Ben bir hukukçu olarak uluslar arası İstanbul Sözleşmesi’nin taraftarıyız. Çünkü bu sözleşmeye bağlı kalmakla, şiddetle mücadelede uluslar arası dayanışmanın bir parçası oluyorsunuz. Çıkılmasından dolayı üzüntülüyüm. Danıştay en üst hukuk mercii. Keşke daha farklı sonuçlansaydı. Ama şu anda hukuk çerçevesinde bir inceleme söz konusu olduğundan tüm merciler Danıştay kararıyla bağlı. Bu konunun Anayasa Mahkemesi’ni ilgilendiren yanı şuydu: Daha önce uluslararası bir sözleşme TBMM’de kabul edildi. Daha sonra da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yani artık bir yasa haline geldi. Bu konuda da şöyle bir tartışma vardı: Cumhurbaşkanının tek taraflı feshinin, yasanın ortadan kaldırılacağı anlamına gelmeyeceği ve yok hükmünde olduğu yönünde hukuksal bir tartışma vardı. Bunun değerlendirileceği merci Anayasa Mahkemesi” dedi.
“EN ÜST NORMLARA GÖRE ŞEKİLLENİYOR”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de bu konuda karar verebilecek bir merci olmadığını ifade eden Kökkılınç, “Bizim kendi iç hukukumuz da var. Ama iç hukukumuz uluslar arası sözleşmelere özellikle TBMM’de kabul edilmiş, Resmi Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe girmiş en üst normlara göre şekilleniyor. Bu anlamda keşke bu sözleşmeden çıkılmasaydı” diye konuştu.
“NE KADAR HUKUKSAL BİR İÇERİK TAŞIR TARTIŞMALI”
Sözleşmenin feshine ve Danıştay’ın tüm tepkilere rağmen yürütmeyi durdurma talebinin reddine karar vermesini de değerlendiren Kökkılınç, “Danıştay, kamunun tepkisine göre karar veren bir mercii değil. Bir üst mahkeme, hukuk ve bir üst hukuk yolu. Dolayısıyla o, mevcut hukuk çerçevesinde Konya bakıyor. Şöyle bir geniş perspektif var: Kamu düzenini, kamu yararını gerektirmesi halinde bir iptal sebebi ya da yargı dosyalarına bakış açısı var. Dolaysıyla bu da çok da kesinleşmiş yasal düzenlemelerle hüküm verilmesini önüne geçen bir şey. Yani ‘Sözleşmenin devamında kamu yararı yoktur’ gibi bir gerekçe evet hukukta var ama ne kadar hukuksal bir içerik taşır o da tartışmalı” ifadelerini kullandı.
“ULUSLARARASI ARENADA DA GÜVENSİZLİK YARATIR”
Sözleşmenin feshinin hali hazırda yüksek oranda olan ve her geçen gün daha da artan şiddet ve taciz olaylarını daha artıracağını ifade eden Kökkılınç, bu durumun Türkiye’nin uluslar arası arenada güvenilirliğini de zedeleyeceğini ifade etti ve şunları söyledi; “Şiddet ve taciz olayları her geçen gün artıyor. Ne yaparsak yapalım aşağıya çekemiyoruz. Bunun sebepleri içerisinde ataerkil bir toplum yapısının olması, çok içe dönük ve baskılanmış insanların göstermiş olduğu davranışlar olduğunu düşünüyorum. Biraz daha özgür, anlayışlı, insan iradesinin ön plana çıktığı bir toplum olmak gerekiyor. Bunun yanında yoksullukla mücadele etmek gerekiyor. Bir göz odada 10 kişinin kalması, insanların barınma imkanlarından yoksun olması, konut edinememeleri… O kadar çok sebep sayılabilir ki! Bu ülkede insanlar yolda yürürken tanımadıkları insan tarafından bile tacize ya da şiddete maruz kalabiliyorlar. Ufacık sebeplerden büyük şiddet vakaları doğuyor. Toplum çok gerildi. Ben İstanbul Sözleşmesine şu açıdan bakıyorum. Her zaman uluslar arası sözleşmelere sahip çıkmak gerekiyor. Hele bir de biz bu sözleşmenin kurucusu olmuşuz, bizim ülkemizde imzalanmış. Ayrıca uluslar arası yatırımlarda da uluslar arası güvence aranır. İmzaladığını bir sözleşmeden uzun yıllar sonra çıkmış olmanız uluslararası arenada da güvensizlik yaratır. Ekonomik yatırımlarda insanlar 2-3 kez düşünürler. Maç oynanırken yarı yolda kural değiştirmek gibi bir şey. Bu açıdan bakıldığında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması büyük üzüntü veriyor.”
“YANLIŞTAN GERİ DÖNMEK HER ZAMAN MÜMKÜNDÜR”
Sözleşmenin uluslar arası birçok anlaşma ve sözleşmenin hükümlerini içerdiğini de söyleyen Kökkılınç, bu bağlamda fesih kararından geri adım atılmasını umut ettiğini belirtti ve “Sonuçta uluslar arası pek çok bağlantısı olan ve Avrupa Birliği(AB)’ne aday ve Birleşmiş Milletler’e üye bir ülke burası. İstanbul Sözleşmesi’nin içinde hem AB’nin hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin normları var. Dolayısıyla uluslar arası camiada da sözünüzün geçmesi önemli. Bu konuda da talepler olduğunu biliyoruz. Kamuoyundan çok büyük bir ses yansıdı ve ben geri adım atılmasının mümkün olmasını bekliyorum. Her zaman dikkate alınabilir ve yanlıştan geri dönmek her zaman mümkündür” dedi.
Sayfa başına git
