Çıray “TSK ve İlker Başbuğ’u” Meclis’e taşıdı
Dr. Aytun Çıray verdiği yazılı soru önergesinde Türkiye, açık ve yakın çok-cepheli bir savaş tehdidi altına girmiş bulunmaktadır. Anayasal düzenimizde bunun sorumlusu hükümetin başı olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıdır” dedi.
İZMİR - CHP İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray, Başbakan Erdoğan’ın yanıtlanması için yazılı bir soru önergesi verdi. Çırayönergesini gerekçelendirirken Başbakan çok ciddi politik ithamlarda bulundu. Çıray önergesinin başlangıcında Başbakanın, Türkiye’yi açık ve yakın çok cepheli bir savaş tehdidi altına soktuğunu, Reyhanlı’da yaşanan kanlı terör saldırısının bu tehdidin somut bir şekilde ortaya koyduğunu belirtti.
Ancak Çıray’a göre Türkiye’nin Başbakan tarafından karşı karşıya bıraktığı bu çok ciddi tehlikeyi daha vahim hale getiren asıl faktör, iktidarın TSK’yı adeta battal hale getirmeye yönelik politikaları. Çıray, bu görüşünün Başbakan’ın açıklamalarıyla da desteklendiğini ifade etti ve bir ikrar niteliği taşıyan bu açıklamalara dayanarak yanıtlaması için Başbakan’a bir dizi soru yöneltti. Çıray’ın yanıtlanmasını istediği sorular arasında emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da sanıkları arasında bulunmasını Başbakanın kendisinin de tuhaf karşıladığı davaların normal şartlarda sürdürülmesini sağlayacak gerçek reform paketlerinin neden çıkarılmadığı sorusu da var.
İŞTE O ÖNERGE:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Türkiye, açık ve yakın çok-cepheli bir savaş tehdidi altına girmiş bulunmaktadır. Anayasal düzenimizde bunun sorumlusu hükümetin başı olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıdır.
Başbakan dış ve iç politikada Türk Milletinin yüksek çıkarlarına en uygun ve en doğru kararları almakla yükümlüdür. Bu kararlarda birinci derecede dikkate alınması gereken hususların başında devletin dış güvenliğinin en önemli aracı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin caydırıcı ve önleyici gücü gelmektedir. Halbuki 1994-2002 Yılları arasında ayrılıkçı terör organizasyonuna karşı büyük ve zafer elde ederek terörü neredeyse sıfırlamış olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin tıpkı Yüce Meclis gibi battal hale getirilmeye çalışıldığına şahit oluyoruz.
TSK, hiç şüphesiz anayasal olarak tamamen hükümete tabi olmak ve onun Türkiye’nin dış güvenliği ve silahlı savunması konusunda kendisine verdiği görevleri yerine getirmek zorunda olan bir kurumdur. TSK’nın Türk Milleti için hayati bir önem taşıyan görevlerini yerine getirmesini en hafif deyimle zaafa uğratacak uygulamalar başta Başbakan olmak üzere bazı hükümet üyeleri tarafından yürütüldüğüne şahit olunmaktadır. Bu beyanlar ve uygulamalar, Başbakan tarafından pratikte çoktan ortadan kaldırılmış olan kuvvetler ayrılığı ilkesine atıfta bulunularak haklı çıkarılmaya çalışılmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin zaafa düştüğü muhakkak gibidir. Nitekim Sayın Başbakan da bir süre önce, “Savaşacak asker kalmadı” diyerek suç ikrarında bulunmuştur.
Şahit olduğumuz manzara Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin Türkiye’yi Suriye’de kanlı bir iç savaşın tetikçisi durumuna düşürdüğü ve bunun uluslararası hukuk açısından Türk Milletinin başına büyük dertler açabileceği gerçeği dikkate alındığında gerçekten çok vahimdir. TSK bugün olağanüstü mahkemeler aracığıyla bünyesinde büyük yaralar açılmış bir kurumdur.
Bu çerçevede aşağıdaki sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak yanıtlanmasına Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 96. maddeleri gereğince müsaadelerinizi saygılarımla arz ederim.
1. Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılmasını sağlayan kanun paketinde, TSK’nın yetişmiş, ehliyetli kurmay kadrolarının sözde yargılama süreçleri sonunda mahkum edilerek tırpanlanmasına yol açan davalarını neden olağan mahkemelere intikal ettirmediniz'
2. Kamuoyunda 3. ve 4. Yargı paketleri adıyla bilinen yasa değişikliklerine adil dava sürecinin yürütülmesinin şartlarını hazırlayacak hükümleri koymayı neden engellediniz'
3. Bu hukuksuzluğun ve adaletsizliğin acilen telafi edilmemesinin TSK’da ortaya çıkaracağı tahribatın hesaplarını yaptınız m? Bu hesapları yaptıysanız, ortaya çıkan manzara nedir'
4. TSK, sizin belli davaları adil ve hakkaniyetli dava süreçlerinin dışında bırakmanız yüzünden kendisine çok değil sadece 2 yıl öncesine kadar komutanlık eden Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un terör örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklanması sonucunda bir terör örgütü olarak algılanmasına yol açabilecek bir ithama maruz kalmış bir kurumdur. Ülkenin en seçkin hukukçularından Prof. Dr. Sami Selçuk’un belirttiği gibi TSK’nın en yüksek komuta kademesine gelmiş bir şahsiyetin ‘terör suçunu işlemesi bir düştür.’Bu, çok değerli bir diğer hukuk adamımız Prof. Dr. İzzet Özgenç’in vurguladığı gibi ‘bir akıl tutulmasının yansımasıdır.’Nitekim siz de Başbakan olarak ‘Genelkurmay Başkanlığına gelmiş bir insan için bu tür bir yakıştırmanın, bu tür bir benzetmenin doğru olmadığını ve insaf dışı olduğunu’ beyan ettiniz. Eğer bu değerlendirmeniz gerçekten samimiyseniz, İlker Başbuğ’un da sanığı olduğu bu davaların normal şartlarda yürütülmesine sürdürülmesini sağlayacak sözde reform paketlerinin dışında kalmasına neden göz yumdunuz'
Kaldı ki İlker Başbuğ ve haklarında verilen gayrı-adil hükümlerin düzeltilmesi için Yargıtay sürecini bekleyen üst rütbeli subayların çok büyük çoğunluğu bulundukları görevlere sizin 10 yıllık iktidar döneminizde başkanlık ettiğiniz Yüksek Askeri Şuralarda göreve gelmişlerdir. Siz, İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı süresi içinde kendisiyle gayet başarılı bir şekilde çalıştığınızı bizzat ifade ediyorsunuz. Başbuğ bir terör örgütü lideri, TSK da dolaylı olarak bu örgütün bir uzantısı olan bir kurum olsaydı, sizin de bu davanın bir parçası olmanız ve ihmal yahut mahiyeti dava süreci sonucunda ortaya çıkacak doğrudan sorumluluk gerekçesiyle yargılanmanız gerekmez miydi'