DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Konuşmasına, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlayarak başlayan Temelli, şunları söyledi:
“Türkiye’de tutuklu gazeteciler var, işsiz gazeteciler var. Türkiye’de basın özgürlüğünden bahsetmek çok da mümkün değil. Halkın haber alma hakkı her türlü yöntemle engelleniyor ve yayın yasakları anılan bir ülkeyiz. Çalışan gazeteciler gününü kutlarken basın özgürlüğü üzerindeki tahditlerin özellikle nerelere ulaştığını da vurgulamak istiyorum. Bu arada Meclisimiz de neyi tartışıyor? ‘Gazetecilere yeşil pasaport verelim mi vermeyelim mi’ diye. Bu yeşil pasaportun verilmesi konusunda da nasıl ayrımcılıkların yaşanacağını hep birlikte önümüzdeki günlerde yaşayacağız.”
Temelli sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün 9 Ocak. Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez’in Paris’te katledildiği günün yıldönümü. 2013 yılında üç Kürt siyasetçi Paris’te katledildi. Bu ne ilk katliamdı ne de son oldu… Kürt siyasetlerine yönelik bu katliamlar devam ediyor. Bu katliamların arkasında yatan anlayış her şeyden önce Kürt sorunun çözümsüzlüğe mahkûm edilmesinden kaynaklanıyor. Kürt sorununda bir çözüme dair tüm kapıların kapatılması amacıyla bu tür suikastların katliamların süreklileştiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Her gün televizyonlarda Milli İstihbaratın yapmış olduğu operasyonlardan bahsediliyor ki bu operasyonlar sonucunda Kürt siyasetçileri bilim insanları oradaki normal vatandaşların katledilme haberleri büyük bir başarı olarak kamuoyuna yansıtılıyor.
"TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK SORUNU KÜRT SORUNUDUR"
Türkiye’nin en büyük sorunu Kürt sorunudur. Kürt sorunu, diğer bütün sorunları derinleştiren besleyen büyüten bir güce sahiptir. Bir yerden başlayacaksak Kürt sorunun çözümünden başlamalıyız. Kürt sorunun çözümü meselesinin Sakine cansızların öldürüldükleri yere dönerek daha anlamlı bir hale getirebiliriz. Nasıl çözülebilir nasıl çözümsüz bırakılabilir Sakine Cansız’ların öldürüldükleri tarih sorunun demokratik çözümü adına gelişmelerin yaşandığı bir tarihti. Fakat bu sorunun çözülmesini istemeyenler bu suikastı bu katliamı gerçekleştirdiler. Kürt sorunun çözümü mümkün bu çözümü mümkün kılacak olan da Abdullah Öcalan’dır... Bugün Türkiye’de demokrasiyi hukuku ekonomiyi konuşacaksak bu meselenin Kürt sorunu ile bağını görmek zorundayız.
"ANAYASAYI İHLAL EDERSENİZ BUNUN ADI DARBEDİR"
Temelli, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkındaki ikinci hak ihlali kararını da uygulaması ile ilgili şunları söyledi:
“Açık bir Anayasa ihlalidir. Anayasa kararlarını beğenmeyebilirsiniz, Anayasayı değiştirmek için bir çabanın içinde olabilirsiniz ama Anayasayı ihlal edemezsiniz ihlal ederseniz bunun adı darbedir. Buna sesiz kalmak darbe ile iş birliğidir. Dolaysıyla bugün yapılması gereken, Yargıtay kararlarına övgüler dizmek değil, Yargıtay’ın bu yanlış kararının sonlanmasını sağlayacak bir iradeyi ortaya koymaktır. Bugün soruluyor Meclis Başkanı acaba Can Atalay hakkındaki hükmün okunmasını sağlar mı sağlamaz mı diye kuşkusuz sağlamamalıdır. Bir Anaysa ihlalini de bir Meclis Başkanı artık yapamamalıdır. Yapılması gereken Meclis’in ortak iradesiyle Yargıtay’ın yanlış kararını durduracak Yargıtay’ın bu darbe girişimine son verecek Anayasa ihlallerinin yolunu kapatacak bir girişin hayata geçmesidir.
“TÜRKİYE’DE HASTA TUTSAK SAYISI 1600’Ü GEÇMİŞ DURUMDA”
Ortada bir devlet krizi var. Bir tarafı bu demokrasiden kaçan giderek otoriterleşen yandan kaynaklanıyor. Bir tarafı da tabi her şeyiyle giderek karanlığa bizi sürükleyen yapıdan kaynaklanıyor. Bu devlet krizinin toplumsal maliyetlerine kimler katlanıyor? Hasta tutsaklar katlanıyor. 76 yaşında Hanife Aslan yürüyemiyor, ayakta duramıyor. Tekerlekli sandalyenin verilmesi başlı başına olay haline geliyor. Şu anda Türkiye’de hasta tutsak sayısı 1600 geçmiş durumda ve bunların yaklaşık 500’ü acil olarak tahliye edilmesi gereken durumda olmasına rağmen Adalet Bakanlığı’nın bu konuda hiçbir girişimi söz konusu değil.
Bugün, ‘ekonomideki hedefleri tutturduğunu’ söyleyen Mehmet Şimşek tutturduğu yegane hedef sefalet endeksindeki hedeftir. Uydurma enflasyon rakamlarını hedef olarak gösteriyorlar ama gerçek enflasyon rakamları ENAG’ın da açıkladığı gibi çarşıda pazarda yaşadığımız fiyatlarıdır. Çocuğumuzu okula gönderdiğimizde karşılaştığımız fiyatlardır… bugün emekliler zam oranı tartışılıyor. Yoksulluk sınırına ve emekli maaşın baktığımızda neden sefalet endeksinde ilk 10’da olduğumuz anlaşılır.”
"PROJE ADAYLARLA ASLINDA KENTSEL RANTLARIN PEŞİNDE KOŞTUKLARINI NET GÖRÜYORUZ"
Sezai Temelli yerel seçimlere ilişkin de şunları söyledi:
"Yerel seçimlere giderken; seçim ekonomisi uğruna, kazanacakları üç beş belediye uğruna bu sefaleti daha da derinleştirmeye devam ediyorlar. Fiyat artışı yoluyla dolaylı vergiler yoluyla KDV ve ÖTV’siyle halkın üzerine bu maaliyet, daha yükleyecekler. Bu ekonomik zulüm daha da artacak. Mart’tan sonra artık tufan bizi bekliyor bunu da sık sık açıklamalarında dile getiriyorlar.
Yerel seçimler aslında bugün Türkiye’de önemli seçim olarak karşımıza çıkacak. Sadece belediye başkanlarını belediye meclis üyelerini belirleyemeyeceğiz. Aslında Türkiye’nin önümüzdeki dönem nasıl bir sürece evrileceğine hep beraber karar vereceğiz. Demokrasi mücadelesi olarak yerel seçimlerin önemli bir eşik olduğunun altını çizmek istiyoruz. Adaylar açıklanıyor bu adaylara baktığımızda karşımıza net tablo çıkıyor kentsel haklar mı kentsel rantlar mı? Proje adaylarla aslında kentsel rantların peşinde koştuklarını iktidarın bu rant düşkünlüğünün devam ettiğini net görüyoruz. İmar affıyla anılan yaptığı hiçbir projenin hayata geçmediği bir insanı İBB başkanı olarak açıkladı ki bu da aslında kentsel haklarla alakası olmayan bir anlayışın kentsel rantlar peşinde koşacağını bir kez daha bize gösteriyor. Biz DEM Parti olarak, kentsel haklar mücadelesini vermeye devam edeceğiz bir daha geri dönmemek üzere kayyumları tahin çöplüğüne göndereceğiz."