Eski Başbakan AK Parti Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu gündeme dair açıklamalarda bulundu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Rus uçağını düşüren iki pilotun da tutuklandığı açıklanmıştı. Davutoğlu, Rus uçağının düşürülmesine ilişkin 'Emri ben verdim' eleştirileriyle ilgili soruya da cevap verdi. Davutoğlu eleştirilerle ilgili olarak, “Düşünün ki 17-14 saniye süren bir hava sahası ihlalinde, Başbakanın o spesifik olay için emri vermesi mümkün mü'” derken, “Ben herhangi bir şey varsa siyasi sorumluluğu üstlenme konusunda hiç geri adım atmam” ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, 15 Temmuz'da ilk ihbarın Hakan Fidan'a suikast düzenleneceği şeklinde geldiğini söyledi.
15 Temmuz'da ilk istihbarat darbe olacağına yönelik değil, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a suikast düzenleneceği şeklinde geldi...
Darbe girişimine yönelik önemli ayrıntıyı NTV canlı yayınında Oğuz Haksever'in sorularını yanıtlayan eski Başbakan ve AK Parti Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu verdi.
Davutoğlu, MİT'in saat 16.00'da Genelkurmay'a ilettiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ise "Eniştemden öğrendim" dediği olayla ilgili istihbarat zaafiyeti tartışmalarına değindi.
O gün MİT'te ciddi çatışmalar olduğunu ifade eden Davutoğlu, "MİT karargahını ele geçiremediler. Doğrudan bilgiye sahip değilim ama ilk ihbar Hakan Fidan’a yapılacak bir suikast şeklinde geliyor. Bir darbe şeklinde değil de helikopterle gelip Hakan Fidan'a yapılacak eylem şeklinde" dedi.
Bu nedenle Hakan Fidan'ın sorunu Genelkurmay Başkanı ile çözme yoluna gittiğini dile getiren Ahmet Davutoğlu, her halükarda Cumhurbaşkanı ve Başbakan'a haber verilmesi gerektiğini belirtti.
Davutoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Günler vardır bir asra bedel... 15 Temmuz öyle bir gündü. Bu gece karanlık olabilir ama yarın Türkiye aydınlık bir güne uyanacak demiştim. O gün üst üste iki düğüne katılmak üzere Ankara'daydık. Sonra olağanüstü haberler bize de intikal etmeye başladı. Koruma müdürümüze güvenlik tedbiri alması talimatı iletildi.
Güvenli bir bölgeye gittik. Güvenlik koruma amirimizin tanıdığı bir eve gittik. Cumhurbaşkanı ve Başbakanımıza ulaşmak için çabalarımız oldu. TV kanallarına gece boyunca demeçler verdik. Herkes kader gecesinde doğru yerde olmak zorunda. Özellikle yabancı kanallara, izahat eksikliği olduğunu gördüğümde, açıklamalar yaptık. Bir algı oluşturulmaya çalışılıyordu.
Sabah tablo netleşinceye kadar hepimiz ayaktaydık. Zor bir geceydi. Medya riski üstlendi. O gece bizim için bir onur gecesiydi. Büyük bir sarsıntıydı. Çoğunu tanıdığım komutanların enternesi söz konusuydu. Ordu, diyanet ve adliyeye güven yüzde 100 olmak zorundadır.
Önce düşündüğünüz şey şu oluyor; ya rabbim bu ülkeyi koru. Biz tarihte çok isyan gördük; Osmanlı'daki yeni çeri isyanları da cumhuriyet dönemindeki darbeler de dahil. Ama milletin kendisine saldıran alçakça bir darbe olmadı. Halk nezdinde devletin kaybettiği itibar öylesine olabilirdi ki bir daha devletten söz etmek imkanı kalmayabilirdi. O gün başka güne uyansaydık çok kanlı kitlesel çatışmalar olabilirdi.
Bu yapı hem bürokrasiye sızması bakımından tehlikelidir hem de ürettiği adaletsizlik bakımından tehlikelidir. Ama en fazla da zihniyeti tehlikelidir. Böyle bir sapık zihniyet etrafında örgütlenen bir yapı var. Önce bu zihniyete savaş açmak lazım.
Hiç kimse vatandaşlarımızı böyle bir haşhaşi matıkla esir alamaz. Bu yapı devletin sırlarını dışarı yansıtan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini terörist bir devlet gibi göstermeye çalışan habis bir urdur. Bütün hedefleri meşruiyeti sarsmak oldu.
Onların oyunlarını bozan bir bakıma 1 Kasım oldu. Cumhurbaşkanını seçtirmemek planları atıl kaldı. 1 Kasım seçimlerinde AK Parti tekrar demokrasi sınavından geçti. 2015 YAŞ'ı kritikti, orada bir güçleri kırılmıştı. Siyasi iktidarı 4 yıl boyunca değiştirmek mümkün değildi.
Dışişleri Bakanı'yken ofisim dinlendi. Bunu dinleyen alçak yapının hedefi çok açıktı. Suriye bağlamında Türkiye'yi suçlu yerine oturmak ve Şam rejimini aklamaktı. Geçen gün bu yapıya bağlı bir hakimin çekmecesinden çıkan iddianamede eğer darbe olsaydı. Bir numarada Cumhurbaşkanımız, iki numarada ben vardım. İçişleri Bakanımız, MİT Müsteşarı vardı. Suçlama terör örgütlerine yardım. Bu aylar öncesinden hazırlanan bir kumpas.
Dinlemenin faillerini o zaman çok araştırdık, bakanlık içerisinden olduğu kesindi. Şüpheli isimleri pasif göreve getirdik. Görevden aldığınızda mahkeme kararıyla geri dönüyordu. Bu nedenle kontrol altına alıyorduk.
O gece yaşanan sürecin içerisinde değilim. MİT'in 2012'den bu yana ciddi uyarıları oldu. 2012'de Hakan Fidan'a karşı yapılan eylemle görevinden etmek istediler. O zaman Başbakanımız dirayetli bir tavır sergiledi. O andan itibaren bir alarm durumu hepimiz için geçerli oldu.
Geçmişe dönük bakıldığında bir istihbarat bilgisi var. Ben geç ve doğal yollarla bilgi sahibi oldum. O gün MİT'te çok ciddi çatışmalar oldu. MİT karargahını ele geçiremediler. Esas anladığım kadarıyla, doğrudan bilgiye sahip değilim ama ilk ihbar Hakan Fidan’a yapılacak bir suikast şeklinde geliyor. Bir darbe şeklinde değil de helikopterle gelip Hakan Fidan'a yapılacak eylem şeklinde.
Dolayısıyla o sınırlarda olduğu için Hakan Fidan da bunu Genelkurmay Başkanımız ile görüşerek çözme yoluna gidiyor. Ama her halükarda mutlaka haber edilmesi lazımdı, Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın... Ben de başbakan konumunda olsam bu soruyu sorardım.
15 Temmuz fiili zorba bir tehdit haline dönüştü. Bu yapıda kim olursa olsun halka bu zulmü yapmış olan kim olursa olsun üzerine gidilmeli. Kimin irtibatı varsa cezaya tutulmalı. 17-25 Aralık'tan sonra irtibatlı olduğu belirlenen kişilere aktif görev verilmedi. Bundan sonra şöyle bir süreç görüyorum. Cezalandırıcı bir süreç, arkasında kim varsa sonuna kadar gidilmeli. İkincisi benzer süreçleri engelleyici süreç. Üçüncüsü siyasal konsolidasyon önemli. Siyaset darbe karşısında ortak bir çizgide buluşmalı. Cumhurbaşkanlığı'nda parti liderleriyle yapılan toplantıyı hep hayal etmişimdir. Bu konsolidasyon sürmeli. Cumhurbaşkanlığı da dahil olmak üzere halkın seçtiği hiçbir makam yıpratılmamalı. OHAL kararı doğru bir karardır. Şer odaklarıyla mücadele kesintisiz sürmelidir.
(Rus uçağını düşürülme emrini ben verdim) Bu söz çok tartışılan bir söz. Bunun bir arka planı var. Burada kesin bir art niyet var. Suriye'de uçağımız düştüğü, zaman silahlı kuvvetlere bundan sonra Suriye'de ülkemize yaklaşan her uçak tehdit olarak görülmeli ve vurulmalı kararı alındı. Bu uygulandı, bir helikopter düşürüldü. Eylül 2015'te Rusya arka arkaya saha ihlali yapınca istişare ederek bu angajman kuralını değiştirme durumu ortaya çıktı. Bu anlamda talimatı ben verdim diyorum. Genelkurmay Başkanı'na yeni talimat verildi, sadece Suriye uçakları değil hangi ülkenin uçağı olursa olsun vurulmalı denildi.
Bu başka bir ülke uçağı da olabilirdi. Sayın Cumhurbaşkanımız Putin'i uyardı hava sahası ihlalleri konusunda. Burada devlet ortak olarak hareket etmiştir. Kurallar içinde yapılması gereken yapılmıştır. O angajman kuralları uygulanması konusunda kimse suçlu adledilemez. Orada hava sahamız savunulmuştur. Aradan 8 ay geçinde bir şüphe oluşturmak doğru değildir. Açıklamayı angajman kuralları çerçevesinde yaptım. Hava sahası ihlal edilen ülke biziz ve biz suçlu değiliz. Öyle bir hava oluşturuldu ki angajman kurallarını uygulayacak herkeste şüphe olacaktı.
Şu anda yürütülen Rusya politikası doğrudur. Kazakistan'da Nazarbayev ile Türk-Rus ilişkilerinin nasıl düzeltilebileceğini konuştuk. Yürüyen bir süreç vardı, değişik kanallardan. Hava sahası ihlal edilen bir ülkenin suçlu gibi gösterilmesi güvenlik zaafiyeti doğurur.
Fethullah Gülen iade edilmeli. Bir çete reisinin ABD'de barınmasına izin verilmemeli. Dış dünya burada çok kötü sınav vermiştir. Bu düşmanlık üzerinden Türkiye'ye zarar veriliyor. Elimizde yeterli veri var. Bu çete Türkiye'de insanları katletmiştir. NATO'yu da zaafa uğratmak istemiştir."
DAVUTOĞLU: BU BİR KARAR GECESİYDİ
15 Temmuz gecesi, güvenli bir eve gittik. Ben yine de zor bir gece olduğu için gideceğimiz evi sorun, kendisinin rızası varsa deyin dedim. Sayın cumhurbaşkanımıza başbakanımıza ulaşmak için çabamız oldu. Ardından beş yerli, dört yabancı kanala demeçler vererek, ilk tweeti attık. Belli olan bir husus vardı, bu bir kader gecesiydi. Herkes kader gecesinde doğru yerde olmak zorundaydı. Özellikle yabancı kanallarda izahat yanlışı görünce, yabancı kanallara bağlandım. Ben burada bütün medyaya, görünür olmak risk getirir ama siz bunu üstlendiniz. O gece bizim için onur gecesiydi. Allah bir daha öyle karanlık gecesi göstermesin.
YAPTIKLARI VAHŞETİN GÖRÜNTÜLERİ DE ORTAYA ÇIKTI…
Büyük bir sarsıntı, açık söyleyeyim. Size bağlandığımda bir tarafta kararlı ve rasyonel olmak zorundasınız, halka ve TSK’ya da seslenişte de bulundum. Çoğunu tanıdığım komutanların enterne edilmesi söz konusuydu. Fakat derin bir hüzün de hissediyorsunuz. Devletin bütün geleneklerinin ana odağı olan ordunun algısının sarsılması kalıcı bir etki yapabilirdi. Siyasi partiler yüzde 50-60’a ulaştığında başarılıdırlar. Örneğin ordu hukuk adliye diyanet yüzde 100’e güven vermek zorunda. Bir kısım o kurumdan şüphe ettiği zaman kamu düzenini korumak mümkün olmaz.
Biz tarihte çok isyan gördük. Ama Osmanlı’daki yeniçeri isyanları da dahil, darbeler de dahil, milletin kurumlarına kendisine alçakça saldıran bir darbe, kalkışma olmadı. Yaşadığımız bir ilk ama son olacağını tahmin ediyorum.
BU YAPI İÇİN NELER SÖYLERSİNİZ… NASIL BİR YAPI'
Bu yapı hem bürokrasiye sızma bakımından, sınav sorularının çalınmasından hukuk sistemine kadar, ama en fazla zihniyeti tehlikelidir. Öyle bir yapıdan bahsediyoruz ki, kendisinin mehdi olduğuna inanılan, metafizik güçleri olduğuna inanılan başka otoriteye bağlı olan bürokrasi ve böyle bir sapık zihniyet etrafında toplanan bir yapı. Önce bu zihniyete savaş açmak lazım.
Tabi bu yapının böylesi bir özelliği olduğunu son yıllarda keşfettik. Diğer yıllarda eğitim kurumlarıyla meşrulaştırmaya çalıştı. Sayın cumhurbaşkanımızın başbakan olarak ofisi dinlendi, benim ofisim dinlendi. Son 3 yıl içinde yapmak istedikleri şey, Türkiye’nin yurtdışındaki itibarını sarsmak ve meşru hükümeti gayri meşru çerçeve içine oturtmak.
Benim ofisimdeki, bu şahsi olarak da doğrudan mücadele ettiğim ve edeceğim bir yapıdır. Hiç kimse vatandaşlarımızı böyle bir haşhaşi mantıkla esir alamaz. Siyasi olarak bu yapıyla mücadele boynumuzun borcudur. Onların oyunlarını bozan aslında 1 Kasım seçimleri, hatta cumhurbaşkanlığı seçimi, hatta mart mahalli seçimler. Çünkü mahalli seçimlerde siyasi iktidarın sarsılacağını düşündüler. Cumhurbaşkanımızın sesinin kısılmasına giden yoğun performansıyla bu badire atlatıldı.
BİR ADAYLARI MI VARDI'
Mesele kimin olduğundan daha çok kimin olmaması gerektiği… Cumhurbaşkanımızın takip ettiği siyasi çizgi, benim de başbakan olarak sürdürdüğüm çizgiden rahatsızdılar. 1 Kasım seçimlerinde AK Parti çok büyük bir güçle tekrar 4 yılı teminat altına alacak bir demokrasi sınavından geçince, 2015 YAŞ’ı kritiktir. O kritik YAŞ’ta aldığımız kararlarla budanmışlardı. Cumhurbaşkanımızla ikili olarak mutabakata vardığımız sonuçlar vardı. Şunu hesap ettiler, siyasi iktidarı 4 yıl değiştirmek mümkün değil, bu YAŞ’ta geçerse geri kalan unsurlar da temizlenebilir, o zaman 15 Temmuz tarihinin böyle bir alakası var.
OFİSİM DİNLENDİ DEDİNİZ… BAŞBAKAN İKEN Mİ'
Hayır, dışişleri bakanıyken. Bugün de aynı isimler hedefte. İkinci başkan Yaşar Güler, bu şeyde de en fazla hedef edilen komutanlarımızdandır. Sayın Hakan Fidan ve Feridun Sinirlioğlu. Konuşulan konu Türkiye’nin Suriye politikasıyla ilgili. Bunu dinleyen alçak yapının hedefi çok açıktı. Suriye bağlamında Türkiye’yi suçlu konumuna oturtmak, diğer aktörleri aklayacak, bütün veballeri Türkiye’ye atmak…
Bir hakimin çekmecesinden çıkan bir iddianamede de bir numara olarak cumhurbaşkanımız, iki numarada ben, eski başbakan yardımcımız, hakan fidan bir seri isimle, suçlama da şu terör örgütlerine yardım. Terör suçlaması daha önceden hazırlanan, üç beş ay öncesinden hazırlanan bir çalışma. Bu aylar üzerinden hazırlanan bir kumpas. Bugün olsaydı sayın Binali Yıldırım da aynı şeye çekilecekti. Çünkü AK Parti hükümetleri bir sürekliliktir.
DİNLEMENİN FAİLİ BELLİ Mİ'
O zaman çok araştırdık, bir takım şeyler de bulundu. Emniyet istihbarat MİT araştırdılar. Ama bakanlık içinden olduğu kesindi. Başka birinin benim odama girip nüfuz etmesi mümkün değil. Mesela şimdi bazen çıkıyor, başbakanlık uzmanı şu kadar kişi gözaltına alındı. Bütün bakanlıklarda aktif görevde olup da, bizim görevden el çektirdiğimiz, göreve dönme riski taşıyan zararlı unsurları hepsini pasif göreve getirdik. Çünkü alıyorsunuz görevden, mahkemeden geri dönüyor. Aynı yere atadığınızda paralel ihaneti yapmaya devam ediyor. Bütün bakanlıklardaki en zararlı unsurları, başbakanlıkta görevlendirmek. Onunla ilgili bir birim oluşturup orada kontrol altında tutmak. Bazen şu kadar başbakanlık uzmanı gözaltına alındı gibi, bizim pasife aldığımız unsurlar.
İSTİHBARAT ZAAFİYETİ ÇOK KONUŞULUYOR…
Şöyle ifade etmek lazım. O gece yaşananları, ben sürecin içinde değilim. Bir hüküm de vermek istemem. Çünkü nihayet MİT Müsteşarımız başbakanımıza bağlıdır, cumhurbaşkanımız bu değerlendirmeleri yapar. Ama bu yapının mevcudiyeti konusunda MİT Müsteşarlığımızın 2012’den itibaren çok ciddi uyarıları oldu. O yüzden bu yapı istihbarat bilişim ve personel, buralara sızarak sistemi kontrol etme dumura uğratma yolunu tercih etti. Hakan Fidan’a karşı yapılan eylem, o zaman kendisini yerinden etmek istediler. Hakan Fidan bunların kodlarını ortaya çıkaran çalışma içindeydi. Biz o zaman, bu konuları hep beraber değerlendirdiğimiz, risk unsuru olarak o zaman ortaya çıkmaya başladı. Cumhurbaşkanımız, MİT’in bu yapının eline geçmesini engelleyen tavır sergiledi. 17-25’e kadar potansiyel bir tedbir olarak görüyorduk bunu.
Bazı insanlar suçlanırken, hangi dönemde ne yaptığına bakmamız lazım. 7 Şubat 2012’den önce devletin uyarıcı önlemi yoktu. Her yerde her bakanlıkta diğer insanlar gibi vardılar. Ama o andan itibaren alarm durumu vardı. Bir potansiyel… Bu potansiyel tehdit 17-25 Aralık’ta aktife döndü. O gece itibariyle olan biten ben de çok geç ve doğal yollarla bilgi sahibi oldum. Belki hepimize bunun önceden bildirilmesi lazımdı. Hatta bu tür olağanüstü durumlarda kimin nereye gideceği… Ama şunu biliyoruz, o gün MİT de çok ciddi çatışmalar oldu ve MİT karargahını ele geçiremediler. Burada hakkaniyetle bakmamız lazım.
Esas ilk ihbar Hakan Fidan’a yapılacak bir suikast şeklinde geliyor, darbe şeklinde değil de helikopterle Fidan’a yapılacak bir eylem şeklinde. Hakan Fidan da bunu genelkurmay başkanımızla görüşerek çözme yoluna gidiyor. Ben de başbakanlık konumunda olsam bu soruyu sorardım. Hepimizi uykuda yakalayacak darbenin erkene çekilmesinin sebebi bu. Bunlar tabi biraz da hepimizin o kritik süreçte yaşadığı zor anlar.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINDA GÖREVDEN ALMALAR OLDU. BİRİSİ DE ÖZEL KALEM MÜDÜRÜNÜZ…
Onun için 2009 yılında ben bakan olduğumda, bu bahsedilen diplomat özel kalem müdürüydü. Onu ben buraya getirmiş değilim. Ama şunu söyleyeyim. Bu yapıda kim olursa olsun, halka bu zulmü yapmış olan kim olursa olsun üzerine gidilmeli. Kim olursa olsun. İrtibatı kim varsa gerekli cezaya tabii tutulmalı. O süreçler yaşandıktan sonra bu tür ismi geçen kişiler, herhangi bir aktif görevde tutulmamaya özen gösterildi, dışişleri bakanlığında Gürcan Balık da dahildir. Aktif görev içinde yer almadılar. Bir takım spekülasyonlar üzerinden şey yapmak doğru değil. Bir ortaya çıkarıcı ve cezalandırıcı süreç.
Darbe karşısında bütün siyasilerin ortak bir çizgide buluşması… Burada da özellikle pazartesi günü muhalefet liderleriyle yapılan toplantılar, tarihi toplantılardır. Burada geçmiş tartışmaları bir kenara bırakarak gerçekleştirilen toplantı, son derece önemli bir adımdır. OHAL doğru karardır, bütün bu odaklara şer odaklarına karşı da mücadele kesintisiz sürmelidir.
RUS UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİYLE İLGİLİ OLARAK “EMRİ BEN VERDİM” SÖZÜNÜZ ELEŞTİRİ İÇERİKLİ OLARAK SİZE YÖNLENDİRİLDİ.D AHA SONRA DÜŞÜRENLERİN GÖZALTINA ALINMALARI ELBETTE BU YAPIYA BAĞLI OLMALARI DÜŞÜNCESİNİ UYANDIRDI. AMA EMRİ BEN VERDİM SÖZÜNÜZ TARTIŞILIYOR.
Bu sözden hareketle hükme varanlar devlet işleyişini bilmeyenler ya da art niyetlilerdir. Devlette bu şey nasıl yürü? Düşünün ki 17-14 saniye süren bir havasahası ihlalinde, Başbakanın o spesifik olay için emri vermesi mümkün mü' Pilot duracak, silsile var. Hava kuvvetleri komutanı, genelkurmay başkanını arayacak, o da beni arayacak ben de vurun diyeceğim…
Burada kesin art niyet var. Kendince birileri geçmişi böyle saptırarak anlatma, bazıları da dış politikayı sorgulama şeyi var. Burada olan şey şudur. 19 Haziran 2012 uçağımız düştüğü zaman, silahlı kuvvetlere, o zaman başbakanımız, şimdi cumhurbaşkanımız Erdoğan, benim de katıldığım toplantıda değerlendirdik. Artık bundan sonra Suriye’den ülkemize yaklaşan uçak tehdit olarak görülmeli ve vurulmalı dendi. Yani Suriye’den uçan, hava sahası ihlali olmasa bile tehdit olsa dendi.
Eylül 2015’te Rusya sahaya girip, arka arkaya hava sahası ihlali yapınca, MGK’da istişare ederek bu angajman kuralını değiştirme ihtiyacı ortaya çıktı. 10 Ekim 2015 tarihinde, bu anlamda talimatı ben verdim diyorum. Genelkurmay başkanına yeni talimat verildi, sadece Suriye uçakları değil, hava ihlali yapan uçaklara angajman kuralları uygulanır dedi. Nihayetinde başbakan imzasıyla verildi.
11 Ekim’de de genelkurmay başkanımız hava kuvvetleri komutanına, o da filo komutanına verir. Yoksa Rus uçağı olduğunu bilip, başka ülke uçağı da olabilirdi. Alanda meçhul bir uçakta olabilirdi. Ama talimat istişareler sonucu, benim de verdiğim talimat, pilotlarımız şu şu şartlarda ihlal eden uçağı vurur.
Burada 24 Kasım günü, sonra da üç dört uçak oldu. Cumhurbaşkanımız Putin’i nazikçe uyardı, söylendi. 24 Kasım günü, o gün ben hükümeti kuracağım, 11’de cumhurbaşkanımızla buluşacağız. Genelkurmay başkanımız bilgiyi bana aktardı. Siz dışişleri bakanımızı, mit müsteşarımızı alın, tedbirleri geliştirin dedim. Cumhurbaşkanımızla görüştük, bu arada bunu da konuştuk. Cumhurbaşkanımız da o zaman öğleden sonra tekrar buluşalım dedi. Ben de bakanlar kurulunu açıkladım. Sonra bir araya geldiğimizde, tedbirleri geliştirdik. Sayın cumhurbaşkanımızın Putin ile görüşme talebine olumlu yanıt vermedi.
Ben herhangi bir şey varsa siyasi sorumluluğu üstlenme konusunda hiç geri adım atmam. Angajman kuralları uygulanması konusunda kimse sorumlu addedilemez.
Bu arada bu pilotla ilgili bazı şüpheler, kamuoyunda bazı tartışmalar vardı. Genelkurmay başkanımızın tetkik etmesini istedim. İrtibat tespit edilmedi. O arada hava sahası ihlal edilen ülke biziz. Biz suçlu değiliz.
Peki bu uçak başka uçak olsa, İskenderun’u bombalasa, hesaba çekilmez miydik hepimi? Siyasi sorumluluktan kaçınmam. Ama şu anda yürütülen Rusya politikası doğrudur.