İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) iştiraki İZBETON A.Ş'ye yönelik "yolsuzluk" iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında tutuklu bulunan önceki dönem belediye başkanı Tunç Soyer'in avukat kızı Defne Soyer SÖZCÜ TV'ye konuştu.
Aynı zamanda avukat da olan Defne Soyer, 13 Ekim'de görülen duruşmada tahliye beklediklerini ancak beklentilerinin karşılanmadığını anımsatarak, "O an sanki karabulutlar mahkeme salonunu sardı. Annemin ‘Tunç!’ diye seslenmesiyle babam dönüp göz göze geldi ve salonda alkışlar yükseldi. O anın umut verdiğini hissettik" dedi.
Yarın yapılacak duruşmadan umutlu olduklarını da dile getiren Soyer'in açıklamalarından öne çıkanlar özetle şöyle:
"13 Ekim'de biz tahliye bekliyorduk; olmadı ve o duruşmanın sonunda sanki karabulutlar mahkeme salonunu sardı. Sonra öyle bir an yaşandı ki; annem "Tunç!" diye bağırdı ve babam, etrafında on tane jandarma varken döndü ve orada göz göze geldiler. Herkes alkışlamaya başladı; babam da dönüp el salladı ve sanki o anda o karabulutlar bir anda dağıldı: Babam, "Devam edeceğiz, bir şey yok" dedi. Ben de koştum, ona sarıldım.
9 Aralık’ta bunun son bulmasını istiyorum artık. Hak etmediği bir şeyi daha fazla yaşamasını istemiyorum.
O gün herhalde en zor gündü, çünkü anlamlandıramadığınız bir süreç yaşıyorsunuz. Bir de 4 Temmuz tutuklanma günü… İddianame 286 sayfa ama suçun unsuru olan hiçbir konu yok. Biz dolandırıcılık suçlamasıyla karşı karşıyayız ama hile, kast, davranış yok. Herhangi bir menfaat temin edilmiş değil. İddianamede "kişisel menfaat temini yok" diye yazıyor. Yani Tunç Soyer’in cebine beş kuruş girmemiş; bunu iddianame söylüyor.
Bir suç olmadığını bildiği için insan zaten anlamlandıramıyor; "Neden bunu yaşıyoruz?" diye soruyor. Bütün ömrünü bu memlekete adadığını biliyorum ve yaptığı iyi bir şey için cezalandırıldığını da… Bu yüzden zor geçiyor ama bir yandan da o hala umut dolu. Hala oradan bize güç vermeye devam edebiliyor. Cezaevinin ormanın içinde olmasını bile "Buradaki hava en azından çok temiz" diye anlatabiliyor.
9 Aralık’ta 162 gün olacak. Aslında bu 162 gün, cezaevi süresi olduğu için çok daha uzun geçen bir zaman.
160 günde 25 bin kilometre yaptık. Arada Aliağa Şakran Cezaevi’ne de gidiyoruz; babamın bürokratları orada, onları da merak ediyor nasıl olduklarını. Annemle babamın aşkına vesile olduğum anlar yaşadığım için de enteresan, duygusal anlar olabiliyor.
Beş aydır, her gün "İyi ki avukat oldum" diyorum. Onu her gün görebildiğim için ablamdan, annemden belki daha şanslıyım ama bir yandan da onu orada bırakıyor olmak hiç kolay değil.
Mahkemelerde onun savunmasını dinlerken her seferinde gurur duyuyorum. Sürecin biteceğini düşünüyorum.
Haksızlığı göğüsleyebildiğimi düşünüyordum ama mahkeme salonunda babamın yanında jandarmaları görmek, babamın cezaevinden getiriliyor olması, bizim hiç olmayan bir şeyi savunmak zorunda olmamız… Yani bu memlekette faydalı bir şey yaptı diye, kentsel dönüşüm yaptı diye bir insan yargılanır mı? Üstelik bunu kooperatifçilik modeli gibi olabilecek en şeffaf yöntemle yaptığı için yargılanıyor. Babamın ne kadar emek verdiğini bildiğim için onu orada görmek ve bu kadar mantıksız suçlamalarla karşı karşıya kalmak beklemediğim bir duygusallık yarattı bende.
En büyük hayalim, 9 Aralık akşamı duruşmadan sonra bu kapıdan hep beraber girebilmek. Birlikte kahvaltı edip, güzel bir müzik açıp o kahvaltıda hep beraber oturmak. Herkese selamını, sevgisini iletiyor. Umarım ona kavuşacağız artık. Onun da en büyük dileği bu."