7 Temmuz’dan itibaren geçici Meclis Başkanlığı görevini yürüten İYİ Partili Durmuş Yılmaz, yeni başkanın seçilmesiyle birlikte görevi AKP’li Binali Yıldırım’a devretti. Devir teslim töreninde konuşan Yılmaz’dan dikkat çeken açıklamalar geldi.
Durmuş Yılmaz'ın konuşmasından satır başları şöyle:
Ben 7 Temmuz'da görevi devraldım. Bu bir süreçti ve sona erdi. Dolayısıyla devraldığım TBMM'sine yönelik milli iradenin doruk noktası olduğunu düşünüyorum. Bu mühürü aldığım gibi size teslim ediyorum. Efendim bir iki kemal etmem gerekirse öncelikle şunu belirtmek isterim demokrasilerin aslı, özü, esası iktidarların mutlaka ve mutlaka sandıkla el değiştirmesidir. Bunun dışında başka yol yöntem kimsenin aklına gelmemelidir. Ama sandıkta milletin yüzde yüz iradesi yansımayan bir çoğunluk vardı. Dolayısıyla çoğunlukçu değil çoğulcu en aşağıdakı grubun da hakkını koruyacak bir sistem olduğu bilincinden hareketle ülkemize faydalı olmasını diliyorum. İkinci olarak söyleyeceğim husus şu: 703 sayılı KHK yayınlandıktan sonra 1-2-3 sayılı kararnameler yayınlandı. Oradan ortaya çıktı ki artık bugün itibariyle bir numaralı mühür bu mühür mü yoksa sayın Cumhurbaşkanımızın elindeki mühür mü' Çünkü bu dakika itibariyle TBMM'nin Cumhurbaşkanımızın yokluğunda kendisini temsi gibi bir durum söz konusu değil. Bu Cumhurbaşkanlığı ikinci başkanın elinde.
“Nasıl evrileceğini göreceği"
Yılmaz konuşmasına şöyle devam etti: "Ayrıca bir hususa daha değinmek istiyorum. Yepyeni bir düzenin içerisine girdik. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin içerisine girdik. Montesquieu'nin dediğine göre Anayasal hareketleri bu çerçevede inceler bakarsak kuvvetler ayrımının olmadığı yerde özgürlükleri tam olarak yaşamamız mümkün değildir deniliyor. Dolayısıyla şuandaki Anayasamızın 104. maddesinde açık ve net olarak belli ki Anayasanın ve TBMM'nin yaptığı kanunların üzerinde üstün bir güç yoktur deniliyor ama şu andaki durum itibariyle bunun önümüzdeki dönemde nasıl gelişeceğini nasıl evrileceğini hepbirlikte göreceğiz. Dolayısıyla bu yüce meclise çok önemli zataalinizin içeride yaptığı genelkuruldaki oylamadan sonra yaptığınız konuşmada belirttiğiniz gibi çok önemli bir görev düşüyor. Evet bugün itibariyle yürütmenin TBMM'ye kanun teklifi, kanun tasarısı gönderme yetkisi yok. Doğrudan doğruya TBMM üyeleri kendi insiyatifleriyle bunu yapacak ama dediğim gibi bunu bize zaman gösterecek. Güçlü bir kuvvetler birliğine doğru mu evrileceğiz, gerçekten kuvvetler ayrılığını muhafaza edecek miyiz bunu zaman içeresinde göreceğiz. Tüm milletvekillerine bu konuda milletin iradesine bu meclisin çatısı altında tecelli etmesi konusunda çalışmalı ve gayretli olması gerektiğini düşünüyorum. Size başarılar diliyorum sayın başkanım" dedi.
Yıldırım: Millet iradesinin üzerinde başka güç yoktur
Öncelikle 27. Yasama Meclisi'nde Anayasa gereği deruhte ettiğimiz meclis başkanlığı süresince süreçlerin sağlıklı şekilde ilerlemesi noktasında ortaya koyduğunuz çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum. Tabi hem TBMM hem de 95 yıllık yönetim sistemimiz 24 Haziran seçimlerinde değişti. Bu seçim sadece yürütme erkini değil aynı zamanda yasama erkini de önümüzdeki dönemde etkilemiş olacak. Bunun bilincindeyiz ama şunun bilinmesinde fayda var. Cumhuriyeti kuran irade Cumhuriyetten önce meclisi açtı ve meclis cumhuriyetin temellerini attı. Bu mecliste o zaman meclis hükümeti göreve başladı. Güçler ayrılığı yoktu. Güçler birliği vardı. O günün şartları onu gerektiriyordu. Vekiller icra heyeti vardı. Onun başı da kurucu meclisin başkanı Gazi Mustafa Kemal'di. Daha sonra 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi ve parlementer sistem devreye girmiş oldu. Cumhurbaşkanı parlamentodan çıkan icra yetkisine sahip başbakan ve onun bakanlar kurulu şeklinde 95 yıldır bu sistem Türkiye'de işledi. Ama işlerken de birçok sorunlarla da yüzleşmek zorunda kaldı. Darbeler darbe teşebbüsleri, müdahaleler ve en sonuncusunu 15 Temmuz'da yaşadık. Yakın siyasi tarihimizin son 50 yılında hep sistem değişikliği sayasetin gündeminde olmuştur. Bütün bilinen ve bugün hayatta olmayan siyasi liderler hep bunu telafuz etmişler ve bu parlementer sistemin müdahale ve darbelerden sonra karşı karşıya kaldığı vesayetçi yapısını değiştirmek için çok gayret etmişlerdir. Bütün bu tecrübeliri 16 yıllık AK Parti iktidarı olarak biz de yaşadık. En sonuncusunu 15 Temmuz'da yaşadık ama 15 Temmuz'da 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir' anlayışıyla Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere aziz milletimiz vatınını milletini bayrağını seven bütün güvenlik güçlerimiz askerlerimiz medyamız ve hepsinden önemlisi bombalar altında olmasına rağmen yüce meclisimiz bu alçak girişime dur demesini bilmiştir. Türkiye'nin bayrağını yere düşürmemiş, ezanlarını susturmamış ve demokrasiyi kurtarmıştır. Dolayısıyla sayın başkan millet iradesinin üzerinde başka bir güç yoktur.
Getirilen değişikliği beğenelim beğenmeyelim halkın iradesiyle, halkın oylarıyla yapılan bir değişikliktir. Millet iradesi sadece yasamanda değil sandıkta yürütmede de tecelil etmiştir. Yani mecliste millet iradesi var ve hatta millet iradesi yüzde 97'nin üzerinde gerçekleşmiştir. Bi anlamda temsilde adelet diye yıllardır konuşulan hadise burada tam anlamıyla sağlanmış bulunuyor. İttifaklarla bu sağlandı. Bir milletvekili bile kendini mecliste temsil edebilme hakkına sahip olmuştur. Temsilde adalette herhangi bir sorunumuz kalmamıştır. Diğer bir sorunumuz yürütmede istikrar ve güvendi. Yine bunu da hiçbir vesayede mahal kalmadan millet sandıkta halletmiştir vekillere bırakmamıştır. Sandıkta hükümetini belirlemiştir. Ülkeyi yönetecek cumhurbaşkanını belirlemiştir. Dolayısıyla iradeler arasında, erkler arasında üstünlük kıyaslaması yapmak gereksiz bir konudur. Cumhurbaşkanına oy veren de millettir, milletvekillerine meclisi oluşturan üyelere de oy veren milletir. Milletin iradesi arasında bir tercih söz konusu değildir. Cumhurbaşkanına kimin vekalet edeceği de Anayasa'da açıkça kayıt altına alınmıştır. Önceki parlementer sistemde meclis başkanıydı. Bunda da cumhurbaşkanı yardımcısıdır. Bu da halkın onayına sunulmuştur. Bu onayı da halkımız vermiştir. O bakımdan yapılan onaylanan artık yürürlüğe giren konuların bir anlaşmazlık konusu gibi alğılanmasının geleceğe yönelik çalışmalarımız bakımından bir faydası yoktur. Oradaki düşüncede Anayasa'da yapılan kurgudaki en önemli kurgu da yürütmeyle yasamanın erklerinin birbirinden tamamen ayrılmasıdır. Hepimiz biliyoruz ki mükemmel sistemler mükemmel olmayan insanların elinde başarısız olabilir ama yetersiz sistemler demokrasiye inanmış millet iradesini içselleştirmiş yönetimlerde başarılı çalışmalara imza atabilir.