Ege Postası
Geri

Diyanet İşleri Başkanı'ndan kılıç geleneğiyle cuma hutbesi

Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nde, 86 yıl sonra ilk hutbeyi okuyan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "Milletimizin derin bir yürek yarasına dönüşen hasreti sona eriyor. Yüce Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun" dedi. Erbaş hutbeyi, fetih dönemine atıfta bulunarak sağ elinde kılıçla verdi. Osmanlı'dan kalan bu geleneğe göre, sağ ele alınan kılıç düşmanı korkutma, sol ele alınan kılıç ise dosta güven verme amacını taşıyor.
Diyanet İşleri Başkanı'ndan kılıç geleneğiyle cuma hutbesi
Haberler / Güncel
24 Temmuz 2020 Cuma 14:13
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nde 86 yıl sonra ilk hutbe okundu.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "Ayasofya: Fethin nişanesi, Fatih'in emaneti" başlıklı hutbesini okumak için minbere kılıçla çıktı.

Allah'ın lütfu ve inayeti ile cumanın huzuru ve bereketinin Müslümanların üzerine olmasını dileyen Erbaş, bu mübarek vakitte, bu mukaddes mekanda tarihi bir ana şahitlik edildiğini belirtti.

Erbaş, "Ayasofya-i Cami-i Şerifi Kurban Bayramı'nın gölgesinin üzerimize düştüğü, hac aylarından mübarek Zilhicce'nin üçüncü günü olan bugün yeniden cemaatine kavuşuyor. Milletimizin derin bir yürek yarasına dönüşen hasreti sona eriyor. Yüce Rabbimize sonsuz hamdüsenalar olsun" diye konuştu.

Bugünün, Ayasofya'nın kubbelerinde yeniden tekbir, tehlil ve salavatların yankılandığı, minarelerinden ezan ve selaların yükseldiği gün olduğuna işaret eden Erbaş, şöyle konuştu:

"Bugün, bundan 70 sene önce hemen karşımızdaki Sultanahmet Camisi minarelerinin 16 şerefesinden 16 müezzinin Allah'u ekber sadalarıyla yeri göğü inlettiği, 18 yıl ayrılıktan sonra minarelerimizin ezanlara kavuştuğu anın bir benzerini yaşadığımız gündür. Bugün, müminlerin sevinç gözyaşları içinde kıyama durduğu, huşuyla rükua vardığı ve şükürle secdeye kapandığı gündür. Bugün, şeref ve tevazu günüdür. Bizleri böyle onurlu bir güne kavuşturan, yeryüzünün en mukaddes mekanları olan camilerde buluşturan ve ulu mabet Ayasofya'da huzuruna kabul eden Cenab-ı Hakk'a sonsuz hamdüsenalar olsun.

'Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır ve o asker, ne güzel askerdir' buyurarak fethi müjdeleyen Habib-i Kibriya Muhammed Mustafa'ya salat ve selam olsun. Bu müjdeye nail olma aşkıyla yollara düşen, İstanbul'un manevi mimarı Ebu Eyyub el-Ensari Hazretleri başta olmak üzere, ashab-ı kirama ve onların kutlu izinden gidenlere selam olsun. Fetih, tasallut değil ihyadır; yıkım değil imardır inancıyla Anadolu kapılarını milletimize açan Sultan Alparslan'a ve bu toprakları vatan kılarak bize emanet eden şehitlerimize, gazilerimize, coğrafyamızı imanla yoğuran tüm gönül sultanlarına selam olsun. Fetih sevdasını Sultan Mehmet'in gönlüne nakış nakış işleyen, 1 Haziran 1453 Cuma günü Ayasofya'da ilk cuma namazını kıldıran ilim ve hikmet tabibi Akşemseddin Hazretleri'ne selam olsun."

"FATİH SULTAN MEHMET HAN'A SELAM OLSUN"

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, hutbesinde şunları kaydetti:

"Artık bir işe karar verdin mi Allah'a güven. Doğrusu Allah kendisine güvenenleri sever' ayet-i celilesine gönülden bağlanan o genç ve dirayetli padişaha; tarih, edebiyat, bilim ve sanat dehasına, çağının en gelişmiş teknolojisini üreten, gemilerini karadan yürüten, Allah'ın izni ve inayetiyle İstanbul'u fethe mazhar olan, sonra da bu aziz şehrin tek bir taşına bile zarar gelmesine izin vermeyen, cennetmekan Fatih Sultan Mehmet Han'a selam olsun. Ayasofya'yı minarelerle süsleyen, asırlarca ayakta kalmasını sağlayan güçlendirmeleri yapan, mimarların piri, büyük sanatkar Mimar Sinan'a selam olsun. Dünyanın yedi iklim dört bucağında Ayasofya'nın yeniden ibadete açılmasını özlemle bekleyen ve sevinçle kutlayan bütün mümin kardeşlerimize selam olsun. Ayasofya'nın ezanına, kametine, vaazına, hutbesine, duasına, tilavetine, ilmi faaliyetlerine, saf saf dizilmiş muazzez cemaatine kavuşması için dünden bugüne canla başla emek veren büyüklerimize selam olsun. Ayasofya'yı 'kendi öz evimizde ruh ve mukaddesat odamız' diye tarif eden ve 'Ayasofya mutlaka açılacak, bekleyin gençler, biraz daha rahmet yağsın. Her yağmurun arkasında bir sel vardır. O selin üzerinde bir saman çöpü olsam, daha ne isterim. O, aziz bir kitap gibi açılacak' diyerek umut ve sabır aşılayan ilim ve fikir insanlarımıza, irfan ve ihsan öncülerimize selam olsun. Rahmet olsun cümlesine."

"İNSANLIK TARİHİNİN EN KIYMETLİ İLİM, HİKMET VE İBADET MEKANLARINDAN BİRİSİ"

Ayasofya'nın, 15 asrı aşan ömrüyle insanlık tarihinin en kıymetli ilim, hikmet ve ibadet mekanlarından birisi olduğunu dile getiren Erbaş, "Bu kadim mabed, Alemlerin Rabbi olan Allah'a kulluğun ve teslimiyetin muhteşem bir ifadesidir" dedi.

Fatih Sultan Mehmet Han'ın, gözbebeği olan bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bıraktığını anlatan Erbaş, "Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar. Dolayısıyla o günden bugüne Ayasofya, sadece ülkemizin değil, aynı zamanda ümmet-i Muhammed’in harim-i ismetidir. Ayasofya, İslam’ın engin merhametinin bir kez daha dünyaya ilan edildiği yerdir. Fetihten sonra Ayasofya’ya sığınıp, haklarında verilecek hükmü endişe içinde bekleyen ahaliye Fatih, 'Bu andan itibaren özgürlüğünüz ve hayatınız hakkında korkmayınız! Kimsenin malı yağma edilmeyecek, kimse zulme uğramayacak, hiç kimse dininden dolayı cezalandırılmayacaktır.' demiştir ve öyle de yapmıştır. İşte bu vesileyle Ayasofya, inanca saygının ve birlikte yaşama ahlakının sembolü olmuştur" ifadesini kullandı.

"AYASOFYA'NIN İBADETE AÇILMASI, YERYÜZÜNÜN BÜTÜN MAHZUN MESCİTLERİNİN CAN SUYUNA KAVUŞMASIDIR"

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya'nın ibadete açılmasının, tarihi müktesebatına vefanın gereği olarak, beş asır boyunca müminleri bağrına basan mukaddes bir caminin, asli vasfına dönüştürülmesi olduğunu söyledi.

Ayasofya'nın ibadete açılmasının, temeli tevhid, tuğlası ilim, harcı erdem olan İslam medeniyetinin bütün zorluklara rağmen yükselmeye devam edişinin ispatı olduğunu anlatan Erbaş, "Ayasofya'nın ibadete açılması, başta Mescid-i Aksa olmak üzere, yeryüzünün bütün mahzun mescitlerinin ve mazlum müminlerinin can suyuna kavuşmasıdır. Ayasofya’nın ibadete açılması, iman ve vatan sevdasını her şeyin üstünde tutan aziz milletimizin, köklerinden aldığı manevi güçle sağlam bir istikbali inşa etme azmidir" dedi.

Erbaş, medeniyetlerinde camilerin, birlik, dirlik, kardeşlik, inanç ve sükunetlerinin kaynağı olduğunu vurgulayarak, "Yüce Rabbimiz, cami ve mescitleri imar edenler hakkında şöyle buyurmaktadır. 'Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yolda oldukları umulanlar bunlardır" diye konuştu.

Hutbesinde, "Minareleri suskun, minberi yalnız, kubbesi sessiz, bahçesi ıssız bir camiden daha mahzun ne olabilir'" diye soran Erbaş, "Bugün, tehlikeli bir şekilde tırmanan İslam düşmanlığı sebebiyle dünyanın çeşitli bölgelerinde saldırıya uğrayan, kapılarına kilit vurulan, hatta bombalanıp yıkılan camiler vardır. Mazlum ve mahzun yüz milyonlarca Müslüman zulme uğramaktadır. Günümüz dünyasına Fatih Sultan Mehmet'in beş asır önce Ayasofya'da sergilediği bu muhteşem davranışı örnek gösteriyor, tüm insanlığı, İslam karşıtı söylem ve eylemler başta olmak üzere her türlü zulme 'dur' demeye davet ediyorum" diye konuştu.

Erbaş, Ayasofya'nın ifade ettiği manayı, yüce bir gaye ve mukaddes bir emanet bilen müminler olarak, bugün kendilerine düşen en büyük görevin, tüm yeryüzünde merhamet ve müsamahanın, barış, huzur ve iyiliğin egemen olması için gayret göstermek olduğunu söyledi. İsmi barış, kurtuluş, selam olan İslam'ın hem son Peygamberinin ve tüm enbiya-i kiramın gönderiliş amacının da bu olduğunu aktaran Erbaş, şöyle devam etti:

"O zaman bize düşen, yeryüzünde daima iyilik, hak ve adalet egemen olsun diye gece gündüz çalışmaktır. Devasa sorunların girdabında çaresizliği yaşayan insanlığın, kurtuluş umudu olmaktır. Zulüm ve haksızlığın, gözyaşı ve çaresizliğin kuşattığı coğrafyalarda adaletin teminatı olmaktır. 'Ey Müslüman! İslam'ı öyle güzel, öyle sahih anla, yaşa ve anlat ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin' çağrısına uyarak yeni bir diriliş başlatmalıyız. Biz inanıyoruz ki, Hz. Ali'nin ifadesiyle 'İnsanlar ya dinde kardeş ya da yaratılışta eştir.' Biz inanıyoruz ki, yeryüzü hepimizin ortak evidir. Biz inanıyoruz ki, inancı, ırkı, rengi, toprağı ne olursa olsun, bu evin bir ferdi olan herkes, güven içerisinde, evrensel değerler ve ahlaki ilkeler çerçevesinde özgür ve insanca yaşama hakkına sahiptir."

Diyanet işleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya’nın kubbesi altında tüm insanlığı adalete, barışa, merhamete ve hakkaniyete davet ettiklerini aktararak, "İnsan olma şerefini koruyan, bizi eşref-i mahlukat yapan evrensel değerleri ve ahlaki ilkeleri ayakta tutmaya çağırıyoruz. Kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı her canın dokunulmaz olduğunu ilan eden son ve hak dinin müntesibi olarak, insanlığı can, din, akıl, mal ve neslin muhafazası için yardımlaşmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz. Zira bugün, kalbimizle fıtratımızı, aklımızla vicdanımızı bütünleştirmeye, insanı insanla buluşturmaya, insanı tabiatla barıştırmaya her zamankinden daha çok muhtacız" dedi.

"AYASOFYA CAMİİ'NİN KAPILARI, ALLAH’IN BÜTÜN KULLARINA AÇIK OLACAKTIR"

Hutbesinin sonunda "Bu şerefli mekandan bütün dünyaya seslenmek istiyorum" diyen Erbaş, şunları kaydetti:

"Ey insanlar, Ayasofya Camii'nin kapıları, tıpkı Süleymaniye, Selimiye, Sultanahmet ve diğer camilerimiz gibi, hiçbir ayrım gözetmeksizin Allah’ın bütün kullarına açık olacaktır. Ayasofya Camii’nin manevi atmosferinde inanca, ibadete, tarihe ve tefekküre uzanan yolculuk inşallah kesintisiz devam edecektir. Cenab-ı Hakk, şanlı tarihimizde mümtaz bir yeri, gönüllerimizde müstesna bir değeri olan Ayasofya Camii’ne hakkıyla hizmet etmeyi bizlere nasip eylesin. Ayasofya gibi serapa ihtişam olan bir cami-i şerife hakkıyla ihtiram göstermeyi bizlere lütfeylesin. Kültürümüzün ve kimliğimizin korunmasında, Ayasofya Camimizin yeniden ibadete açılmasında emeği geçen bütün devlet büyüklerimizi, dua eden, sevincimizi paylaşan herkesi, sevdiği ve razı olduğu kullar zümresine ilhak eylesin."

"FETHİN SEMBOLÜ OLAN BU CAMİMİZDE İNŞALLAH NİCE İNSANLAR İBADETLERİNİ YAPARLAR"

Camiden ayrılırken basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nin açılmasının hayırlara vesile olması dileğinde bulundu.

Erbaş, "Cenab-ı Hakk hem milletimize hem Müslüman alemine hayırlı eylesin. Cemaatini bol eylesin. İçerisinde imamlarımızın müezzinlerimizin, tüm hocalarımızın güzel hizmetler yapmasını ve insanlığı doğru dini bilgiyle doyurma noktasında, güzel tilavetlerle gönülleri coşturma noktasında en güzel hizmetleri yapmasını nasip eylesin" şeklinde konuştu.

Ayasofya'nın, fethin sembolü olduğuna vurgu yapan Erbaş, şöyle devam etti:

"Fethin sembolü olan bu camimizde inşallah nice insanlar ibadetlerini yaparlar. Dini bilgilerini öğrenirler. Her köşede bir cami dersi yaparak geçmişteki o muhteşem dönemindeki Ayasofya medresesinin fonksiyonunu icra eder hale getirmeye çalışacağız inşallah. Camiler aynı zamanda bir mektep, sufledir. Peygamber efendimizin camilerde nasıl ki sahabeyi yetiştirmesi mümkün olmuşsa biz de gençlerimizi, çocuklarımızı camilerde yetiştirmeye çalışıyoruz."

"HUTBEYE KILIÇLA ÇIKMA GELENEĞİNİ DEVAM ETTİRECEĞİZ"

Hutbeyi okumak için minbere kılıçla çıkması sorulan Erbaş, "Fethin sembolü olan camilerde bu bir gelenektir. 481 yıl hiç kesintiye uğramadan kılıçla çıkılmıştır. Bu geleneği bundan sonra devam ettireceğiz inşallah" yanıtını verdi.

Bir gazetecinin "İlk hutbeyi okumak size nasip oldu" şeklindeki ifadeleri üzerine Erbaş, "Elhamdülillah. Cenab-ı Hakk'ın nasibi, kısmeti. Bu da bize nasip oldu. Allah'a çok şükür" değerlendirmesini yaptı.

HUTBEDE KILIÇ GELENEĞİ

Osmanlı'dan kalan bu geleneğe göre eski cami imam hatipleri, cuma ve bayram hutbeleri için minbere kılıçla çıkıyor.

Geleneğin ardındaki hikaye ve mesaj şu şekilde:

"Osmanlı padişahlarının kılıç kuşandığı Eski Camii'de cuma hutbeleri kılıçla veriliyor. Türk tarihinde kılıç kuşanmanın ayrı bir önemi vardır. Merasimler düzenlenir, o an bir bakıma ölümsüzleştirilir. Tarihteki Türk devletlerinde ve Osmanlı İmparatorluğu'nda bu anın anlamı daha da bir özeldir. Padişahların kılıç kuşanma merasimleri, onların yönetimi devraldıkları, hükümdarlıklarını ilan ettikleri anlamına geliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nda devlette hükümranlığın alameti olarak görülen kılıç kuşanma merasimlerinin yapıldığı mekanlar zaman zaman camiler olmuştur. O camilerden biri de, Osmanlı'ya başkentlik yapmış olan Edirne'deki Eski Camii'dir. Kılıç geleneği, kuşanma anlamında olmasa da asırlardır sembolik olarak yaşatılıyor bu camide. Cuma günleri ve bayram namazlarında hutbeye kılıçla çıkılıyor. Eski Camii'de hutbede kılıç taşımanın tabii ki taşıdığı bir mesaj var. Hatta o mesajda kılıcı hangi elle tutacağının dahi özel anlamı söz konusu. Sağ ele alınan kılıç, 'kullanma' niyetini ortaya koyuyor ve düşmanı korkutmayı amaçlıyor. Hutbelerde kılıç sol ele alınıyor. Bu da, dosta güven verme amacını taşıyor.''

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege Postası