POLİTİKA
SÖZCÜ yazarı ve Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, geçen haftaya damga vuran Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım’ın Singapur’da kumar oynarken çekilen ve SÖZCÜ’ye manşet olan fotoğrafını ve Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın “Laiklik, anayasada olmamalı” sözlerini değerlendirdi.
İşte o röportaj:
‘SUÇÜSTÜ YAKALANMIŞ DURUMDALAR’
– İki olay siyasette nasıl bir etki yarattı'
Yekta Güngör Özden: Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım’ın oğlunun Singapur’da kumar oynarken fotoğrafı kişisel bir konu ama siyasal kesimde dalgalanma yarattı. TBMM Başkanı ‘Lâiklik Anayasa’da olmamalı, dindar Anayasa olmalı” dedi, fırtına koptu. İkisi de suçüstü yakalanmış gibi AKP iktidarının gidişine ilişkin görüşlerde ve kanılarda etkisini gösterdi. Meclis Başkanı’nın ki, devlet yönetimine, cumhuriyetin niteliklerine yönelik amacı ortaya koyması bakımından ayraç özelliği gösteren bir çıkış, bir yoklama, bir alıştırma olarak karşılandı. Her çevreden tepkiler aldı. Ancak, iktidar kesimi geçiştirici sözlerle, onu desteklercesine yan tuttu. Kendisi ise gaf mı, gaflet mi, anlam değişikliği (tevil) ile sözlerinin arkasında durdu. Kişiliği bir yana, görüşleri bulunduğu kat ile bağdaşmadığı için üzerinde durmak her yurttaşın en doğal hakkıdır.
‘MİLLİ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ SAĞA KAYDI’
– Meclis Başkanı’nın dünya görüşü mü etkili old? Başka bir nedeni var mı'
Özden: 1950’li yıllarda Türkiye’de iki büyük öğrenci örgütü vardı. Biri Atatürkçülerin yönetiminde ve Dünya Gençlik Örgütü’ne bağlı Türkiye Millî Talebe Federasyonu (TMTF), öbürü dinci ve ırkçıların ele geçirmeye çalıştığı tutucu Millî Türk Talebe Birliği (MTTB) idi. Bu kuruluş, Genel Başkanları Kâmuran Evliyaoğlu’ndan sonra iyice sağa kaydı. TMTF ise 70’li yıllardan sonra yaşanan durumlar nedeniyle kapandı. Meclis Başkanı’nın MTTB’sinin sonraki yıllardaki yerini, çizgisini basından öğrendik. Demek ki, yetişme ortamı ve düşünceleriyle lâiklik karşıtı olmuş. Bu, lâikliği yeterince anlamadığını, kavramadığını, bulunduğu siyasal yapıyla da amacını ve yönünü ortaya koymaktadır. Algılaması, bilgi düzeyi, kişisel görüşü ne olursa olsun Anayasa gereği içtiği milletvekili andına bağlılığı, yerinde oturmasının biricik koşuludur. Yineleyelim: Anayasa’nın ilk dört maddesine ancak bir Kurucu Meclis dokunabilir, ‘kurulu meclis’ asla.
– Laiklik neden önemli'
Özden: Rönesans, Avrupa ve Amerika gelişmeleri, inanç kavgası kıyımlarının sorumlusu kiliseyi gerçek yerine oturtunca, insana ve insanlığa giderek özgün değerini veren anlayış, her kurumu özelliğine göre yapılandırarak çağdaş atılımlarla yaşama geçirdi. Lâiklik (sekülarizm olarak da ele alınıyor) ülkelerin değişik uygulamalarına karşın temelde akıl ve inanç özgürlüğünün güvencesidir. İnanıp inanmamanın insan için doğal hak olduğunu benimseyen, bireyin bu alandaki kanısına ve tutumuna (kamusal zarar vermedikçe) karışmayan, hukuk devletinin ve demokrasinin niteliğini bu yönüyle dokuyan öğelerden biridir. Ülkemizde lâikliği anlamayan kimileriyle anlamak istemeyen kimilerinin başında lâiklik karşıtı köktendinciler vardır. Cumhuriyet tarihimiz Said-i Nursi, Menemen ve Dersim olaylarıyla,1955 sonrası saldırılar ve siyasal ödünlerle bu konudaki kötülüklerin de belgesidir.
‘YENİ ANAYASA BAHANESİYLE SALDIRI VAR’
– Hukukçuların bu tartışmada tavrı nasıl'
Özden: Kurtarıcı ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk ün “Lâiklik adam olmaktır” sözü ve İsmet İnönü’ nün özeniyle Cumhuriyet’in aydınlık kaynaklarından biri olan lâiklik, gericilerin, hilâfet ve saltanat düşkünlerinin, şeriatçıların “din düşmanı” suçlamasıyla yıkılmak istenmiştir. Yazarlarıyla, siyasal elebaşlarıyla ve kandırılmış erkek-kadın yandaşlarıyla, son zamanlarda da eğitim bozukluklarıyla tırmandırılan karşıtlık, “Yeni Anayasa” bahane edilerek gündeme alınmıştır. Hukuk diploması almakla hukukçu olunmaz. Hukukçu olduğu savıyla görüş açıklayan kimileri ağından kurtulamadıkları eğilimlerinin bağımlılığıyla “Lâiklik din düşmanlığı değildir” sözüne sarılmışlar, kimileri de okudukları kararları anlamadıklarından lâikliğin değerini ortaya koyduğu için eleştirmeye kalkışmışlardır. Tarihin insanlık belleği olduğunu kimse gözardı edemez. Ayrıca en etkin, en büyük öğreti olduğunu da. Lâikliğin hiçbir zararı olmadığı, hiçbir kıyıma, sakıncaya neden olduğu görülmediği, gericiliğin kanlı vahşet olayları bilinmesine karşın siyasal süslemeli gerçekdışı savlar sürdürülmektedir. Türklüğün tarihini iyi bilmeyenler, tarihimizi Osmanlı’ yla başlatıp 1919 Cumhuriyet tarihini yadsımaktadır.
‘LAİKLİĞİ BENİMSEMEZSEN SORUN OLUR’
– ‘Devlet laik olur, yurttaş olmaz’ deniliyor. Bu sizce doğru bir tespit mi'
Özden: Ülkemizde son yıllarda, oynanmadık ve bozulmadık bir şey kalmadı. Andlarına uymayan, konumlarıyla bağdaşmayan tutum ve davranışlarını çekinmeden sürdürenler, toplum yüreğini yaralıyor, utandırıyor, üzüyor ve elbet çok düşündürüyor. Kimi zaman istemeyerek gerçeklere katılsalar da kinlerini kusmaktan geri kalmıyorlar. Bunlardan biri de “Devlet lâik olur, insan(yurttaş) lâik olmaz” sözüdür. Lâikliği benimsememiş, inanç ayrımına kapılmış kimselerin örgütlediği devlet nasıl lâik olur, lâikliği nasıl savunur ve uygula? Din devleti için uğraş verenler bir yana İslâmiyeti, tekellerine alan hilâfet ve saltanat özlemcileri lâikliğe karşıtlıkla oy toplama peşindeler. Düzmece suçlamalar, yapay davalar, yandaş maşalar eliyle Cumhuriyet’in niteliklerini bozmaya çalışıyorlar. Ulusal bayramlara,10 Kasım’a yaklaşım bozuklukları,23 Nisan karşıtlığı, “Egemenlik Allah’ındır!” diyerek ulusal egemenlik karşıtlığı, hafta düzenlemeleri, bu bağlamda en göze çarpanlardır.
Sayfa başına git
