“Bu Suça Ortak Olmayacağız!” başlıklı bildiriyi imzaladıkları için KHK’ler ile Ege Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi’nden ihraç edilen ve bazıları göreve iade edilen akademisyenler ile avukatları sürecin hukuki, idari ve akademik boyutlarına ilişkin bir basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda konuşan Eğitim-Sen İzmir Üniversiteler Şube Başkanı Lülüfer Körükmez, “Kamuoyunda yoğunluk olarak Barış Akademisyenleri artık işine döndü ve bu mesele çözüldü diye bir kanı var. Ancak bu böyle değil. Türkiye'de şu ana kadar 158 iade 156 ret kararı verilmiş ve 72 karar da henüz bekleme sürecinde. Bu Türkiye genelinde. Ancak iade edilenlerin de 26 istinaftan onay almış ve Danıştay'a gidecek elbette ki bu. Ancak bunun 49’u göreve başlayabilmiş. 11 yürütme durdurma verilmiş, 2 dosya istinaftan reddedilmiş. Yani aslında şu anki iade kararları da ara kararlar, nihai kararlar değil. Ama kamuoyundaki kanının aksine bu mesele çözülmüş ve adil bir sürece, hukuki olarak nihayet ermiş değil. Bunun altını çizmek istiyoruz ve dolayısıyla da ihlaller devam ediyor. Üniversiteye şu an bir ara kararla döndük. Üniversitedeki görevlilerimize iade edildik. Bu sürecin elbette ki bütün iade edilen akademisyenler ve akademisyenler için nihai karar olmasını umardık ama bu süreç içerisinde de üniversitenin asli görevlerine yani bilim ve emek, bilim ve eğitimin olması gerektiği biçimiyle devam etmesi için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Görevimizi yapacağız. Bu mesele sadece ihraç edilen kişilerle veya görevine dönmeye çalışan kişilerle ilgili değil. Bireysel bir mesele değil. Bu tam da Türkiye'deki hak, hukuk ve özgürlük mücadelesinin bir parçası. Ve dolayısıyla bu vakaya ilişkin bütün süreçler herkese yani bütün vatandaşları vatandaşı olmayan, Türkiye'de yaşayan herkesi ilgilendiren bir mesele. Birlikte ve barış içerisinde ve adil eşit bir toplumda yaşama mücadelesinin bir parçası çünkü. Ve bu sebeple de KESK'e bağlı ihraçlar başta olmak üzere bütün hukuksuzca ihraç edilen herkes işine dönene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
“SENDİKA YAŞANAN SÜREÇTE ÖNEMLİ ROL OYNUYOR”
Başkan Körükmez yaşanan süreçte sendikalaşmanın önemine dikkat çekerek “Sendikalı olan ihraç edilmiş kişiler, sendikanın gerek maddi desteği, gerek politik ve hukuki desteğiyle ve aynı zamanda birliktelik duygusunun oluşmasıyla birlikte önemli derecede faydasını görerek bu süreci atlatmakta çok daha kolay bir süreç geçirdiler sendikalı olmayanlara nazaran. Dolayısıyla buradan hareketli şunu söylemek çok gerekli bence. Sendikalaşma süreci veya meslek örgütleri aracılığı da bu süreçler baskının otoriterleşmenin arttığı zamanlarda çok daha önemli, çok daha gerekli” dedi.
“AİHM SINIFTA KALDI”
Akademisyenlerin hukuki süreçlerini takip eden avukatlardan Arif Ali Cangı süreçle ilgili olarak şunları söyledi:
“OHAL'in ilanının gerekçesi 15 Temmuz darbe girişimi Barış Akademisyenleri’nin 15 Temmuz darbe girişimine bir katkısının olduğunu falan filan herhalde hiç kimse düşünmüyordu. Ancak siyasi iktidar onu bahane ederek “Allah'ın lütfu” dedi ve kendine muhalif olan herkesi bir şekilde kamudan uzaklaştırmak, cezalandırmaya kalkıştı. Aslında KHK'ların uygulanışı da bu şekilde. Ne yazık ki bunu önleyecek olan hukuk sistemi de önlemini almadı. Başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) olmak üzere. Bence bu notu düşmek lazım sürekli olarak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olağanüstü hal işlemlerini inceleme komisyonu, OHAL Komisyonunu etkili iç hukuki olarak kabul etmesi etti. Etmesiyle bütün sorunlar başladı zaten. 6-7 yıl süren bir idari soruşturma mı, yargısal soruşturma mı ne olduğu belli olmayan bir soruşturma yapan bir kurulun etkili hukuki bir yol olduğunu kabul eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sınıfta kalmıştır. Zaten ondan sonra iş kangrene dönüştü. Ve 6-7 yıl sonra OHAL Komisyonu'nu reddetmesi üzerine verilen kararlar da hiç de hukuki falan değil, objektif değil, subjektif, tamamıyla davacının niyetini sorgulamaya yönelik bir karardır”
"ÇALIŞAN AKADEMİSYENLER TEHDİT EDİLİYOR"
Avukat Ayşe Gökalp ise Dokuz Eylül Üniversitesinde yaşanan hak ihlallerine değinerek “Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğünün davalarını kazandığımız emekli olan akademisyenlerle ilgili 2547 sayılı yasanın 60. maddesinin B fıkrası gereği ‘kadro koşulu aranmaksızın üniversiteye geri dönme’ taleplerimizin nasıl hukuksuzca geri çevrildiğini anlatmak istiyorum. Barış Akademisyenleri mücadeleye devam etti. Davaları sürdürdük ve kazandığımız davalar da oldu. Hocalarımızın üniversiteye iadesi yönünde hiçbir engel kalmamasına rağmen hala Dokuz Eylül Üniversitesi özelinde söylüyorum. Diğer üniversitelerde de var bu ama mesela Ege Üniversitesi emekli hocalarla ilgili böyle bir sorun yaşamadı. Ama Dokuz Eylül Üniversitesi bu konuda direnmeye devam ediyor. Hukuksuzluğa devam ediyor ve üniversite içinde türlü tehdit hukuka aykırı yollar, hilelerle kadro ihtiyacı olmadığına ilişkin hukuksuz görüş yazıları alıyor. Diğer akademisyenleri, çalışan akademisyenleri tehdit ederek. Ve bu şekilde akademisyenlerin, hocalarımızın üniversiteye geri dönüşünü engellemeye çalışıyorlar. Bu da aslında şunu gösteriyor. Yürütmenin üniversiteler üzerinde bir baskısı var. Ve hala Barış Akademisi'ni terörle herhangi bir ittifakı irtibatının mahkemelerce de kabul edilmiş olmasına rağmen mahkeme kararlarına direnen üniversite idareleri olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı. (ANKA)