Eskiden, küçücük ekranlarda bir şeyler izlemenin keyfini yaşardık. Şimdi ise, o devasa, duvarlarımız kadar ekranlarda izliyoruz. Hatta artık ekran diye bir şey de kalmadı. Direkt duvara yansıtıyoruz görüntüyü. Aslında çok hoş, öyle keyifli ki... Kocaman görüntüler. Hiçbir bulanıklık mevcut dahi değil. Her şeyi son derece net ve olduğu gibi görebiliyoruz. Bu da bize her dakika film keyfi isteği uyandırıyor. O eşsiz boyutta sonsuza kadar film izleyebiliriz. Her türden, saatlerce, Buna eminim. O kadar görkemli bir hali var ki, izlenilen film ile izlediğimiz ekran birbirini tamamlıyor ve durum şahane bir hal alıyor. Yine de bazen, o ufak mütevazı ekranlara geri dönmek istiyoruz. Belki çocukluğumuzu hatırlatıyor bize. Çocukluğumuzun filmlerini, o filmleri rken ki ruh halimizi hatırlatıyor. Özlem duyuyoruz o günlere, o filmlere. Şimdi ki ekranda açıp tekrar izliyoruz. Yerini tutuyor m? Belki evet, belki de hayır. Bunun cevabını o an ki ruh halimiz belirliyor. Bu düşüncelerden sıyrılıyoruz bir anda, kendimizi filme kaptırıyoruz. O an düşündüğümüz tek şey film oluyor aslında. Ekran da, duvar da uçup gidiyor zihinlerimizden. Boşalıyor tüm zihinlerimiz, ta ki bu düşüncelere tekrar kapılana kadar. İyisi mi, tekrar kapıldığımız takdirde bu düşüncelere açalım bir film, yine uçsun gitsin zihnimizden düşünceler. Bir daha bir daha, her seferinde tekrarı bu şekilde vuku bulsun.