AB uyum yasaları arasında yer alan, Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsı adına konuşan Erol, özetle şunları söyledi:
ÖZGÜRLÜĞÜN KENTİ: Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; gecenin bu saatinde sizleri cumhuriyetin, demokrasinin, laikliğin, insan haklarının, barışın ve özgürlüğün kenti olan Tunceli Milletvekili olarak sevgi ve saygıyla selamlıyorum ve geçen hafta, benim ilimde, seçim bölgemde, Tunceli’de PKK terör örgütünün eyleminden kaynaklı olarak hayatını kaybeden 3 güvenlik görevlimizin şehit olmalarından dolayı kendilerine rahmet diliyorum, ailelerine de başsağlığı diliyorum.
YETKİ ALANI GENİŞLEMELİ: Bu komisyon, Avrupa Birliği uyum yasaları doğrultusunda zorunlu kurulması gereken bir komisyon ama komisyonun etki alanını ve yetki alanını biraz daha genişletmek lazım yani kolluk kuvveti deyince, yalnızca, ülkemizde emniyet güçleri değil, aynı zamanda infaz koruma memurları var, aynı zamanda özel güvenlik şirketleri var ve aynı zamanda korucular var. Yani, bunları da kapsayan, daha geniş katılımlı bir komisyonun kurulmasında yarar görüyorum ve komisyon kurulurken ileriki süreçte herhangi bir hukuksal sorun yaşamaması, güvenlik güçlerinin, devletin kendilerine verdiği yetkiyi yanlış ve kendi inisiyatiflerinde kullanmaması amaçlı, komisyonun daha sivilleştirilerek, sivil toplum örgütlerinin katılımlarının sağlanarak oluşturulmasında da yarar görüyorum.
DERİN DEVLET TARTIŞMASI: Nedenine gelince, hepimiz şöyle hafızamızı biraz geriye götürelim, devletin içerisinde, gücü kendi lehine kullanan derin güçler her zaman olmuştur. Bunun on iki yıl önceki adı kontrgerilladır. O dönemde, sivil toplum örgütlerinin başkanlarına suikast düzenlenmiştir, aydınlarımız öldürülmüştür, toplumsal olaylar gerçekleştirilmiştir. 12 Eylülden sonra, “derin devlet” adı altında yeni bir yapılanma oluşturuldu. Bu sefer, derin devlet kontrgerillayı tasfiye etti ama yine, hukuka uymayan davranışlarla ülkemizde birçok faili meçhul cinayet ve yargısız infazlar gerçekleştirildi ve en son dönemde, en son zamanda da, hepimizin bildiği gibi, özellikle siyasi partinin, AKP’nin gündeme taşıdığı paralel yapı. Yarın neyin çıkabileceğini bilmediğimiz için ve nelerin olabileceğini bilmediğimiz için, yine devletin gücünü kendi gücü olarak görüp kanun dışı, hukuk dışı uygulamalarla karşı karşıya kalabileceğimiz endişesi ve kuşkusuyla bu komisyonun daha denetime açık bir şekilde, insanların kafasında tereddüt ve şüphe yaratmayacak şekilde, sivil toplum örgütlerinin katılımıyla oluşturulmasında ben yarar görüyorum.
TEDBİR ALINMASI LAZIM: Tabii, İçişleri Bakanlığımız, aslında, Türkiye’deki, görev açısından da sorumluluk açısından da en önemli bakanlıklarımızdan birisi. Tabii ki kamu düzenini korumak siyasi ve bürokratik bir görev. Aynı zamanda, kamu düzenini sağlarken kamu hukukunu ve kamu güvenliğini de sağlamak zorunda. Bu anlamda, önümüzdeki süreçle ilgili, özellikle bölgede, doğu ve güneydoğuda yaşanan olaylarla ilgili, oradaki güvenlik güçlerinin davranışlarından, kılık kıyafetlerinden ve insanlara karşı olan yaklaşımlarından tabii ki bir çatışma ortamında psikolojik olarak davranış şekilleri farklı olabilir. Toplum üzerinde olumsuz yaratacağı etkenlerden de kaçılarak denetimlerinin çok doğru ve sağlıklı yapılması konusunda bir uyarıda da bulunmak isterim. Çünkü televizyonlarda ve gazetelerde gördüğümüz kadarıyla o bölgede görev alan güvenlik güçlerinin kılık kıyafetleri, tip şekilleri, sakal bıyık şekilleri oradaki bölgenin, farklı şekildeki insanların yaklaşımlarına neden olabilecek düzeyde bir davranış göstermekte ve bununla ilgili de bir tedbir alınması lazım diye düşünüyorum.
HOŞGÖRÜLÜ OLMALIYIZ: Sayın milletvekilleri, tabii, son iki gündür ülkemizin gündemi laiklikle ilgili Sayın Meclis Başkanımızın yapmış olduğu açıklama. Biz buraya kendi illerimizden tercih edilen veya seçilen milletvekili adayları olarak, en seçkin insanlar olarak geldik. Bizi seçen veya kendi bölgelerimizde ön seçim yöntemiyle belirlenen adaylık sürecimizle ilgili, bir defa, Parlamento çatısı altında nezaketi ve hoşgörüyü hiçbir zaman unutmamamız lazım.
ULUSAL LİDER ATATÜRK’TÜR: Tabii ki siyaseten siyasi partilerimizin genel başkanlarını kendilerimize doğal lider olarak görebilir, bunların saygınlığıyla ilgili, bunların kendimize göre lider görünmesiyle ilgili farklı algılar veya farklı düşünceler taşıyabiliriz. Ama hepimizin unutmaması gereken en önemli şey şudur: Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal lideri Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ve biz Atatürk’ün devrimlerine ve cumhuriyetin temel değer yargılarına sadık kalmak zorundayız. Atatürk’ün devrimleriyle ve cumhuriyetin değerleriyle çatışan herkes bana göre cumhuriyet düşmanıdır ve cumhuriyet düşmanlığının da bu Parlamento çatısı altında konuşulması ve tartışılmasını doğru bulmuyorum.
CUMHURİYET’E BORÇLUYUZ: Eğer biz bugün burada milletvekili olarak görev yapıyorsak şunu hiçbirimiz unutmamalıyız ki bunu Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete borçluyuz ve bu cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmak yalnızca bir siyasetçi olarak değil, aynı zamanda bir yurttaş olarak bizim siyasi sorumluluğumuzdur. Bu değerlerden asla hiçbirimiz vazgeçmemeliyiz ve burada Parlamentoya seçilen milletvekilleri olarak siyasi düşüncelerimiz ne olursa olsun, hangi konuda ne düşünürsek düşünelim biz birbirimizle kavga etmek yerine fikirlerimizi ve düşüncelerimizi tartışabilmeliyiz, onları kavga ettirebilmeliyiz.
ATATÜRKÇÜ VE CUMHURİYETÇİYİM: Ben Tunceli’de Atatürkçü ve cumhuriyetçi kimliğiyle tanınan bir siyasetçiyim ve HDP’ye karşı, -Tunceli HDP milletvekilimiz de aramızda- en keskin siyasi mücadeleyi vermiş birisiyim ve asla ve asla da siyasi düşüncelerine katılmıyorum ama o arkadaşlarımız da o bölgelerden seçilmiş, gelmişlerse bu kürsüde konuşurken onların düşüncelerini de dinleyebilmeliyiz. Bize aykırı olabilir, aynı şeyleri düşünmeyebiliriz, bizim düşüncelerimiz dışında çok farklı şeyler konuşabilirler. Eğer Parlamentoda bir uzlaşma kültürünü geliştiremezsek, birbirimizi anlayamazsak, birbirimizi dinleyemezsek, birbirimizin kaygılarını paylaşamazsak Parlamentonun bundan sonraki süreçle ilgili, yönetimiyle ilgili sorun yaşarız. Hepimizin ortak değerleri üzerinde birleşmenin yolunu ve yöntemini gerçekleştirebilmeliyiz.
ÇÖZÜM YETİM BIRAKMAMAKTIR: Bugün eğer şehit cenazelerimiz geliyorsa bize düşen çocuklarımızı yetim bırakmamaktır. Bakın, İsmet İnönü İkinci Dünya Savaşı’na girmez ve bir yurt içi gezisinde İsmet İnönü’ye bir çocuk taş atar ve çocuğu yanına çağırarak der ki: “Evladım, bana niye taş attın'” Çocuk der ki: “Bizi aç bıraktın.” ve İsmet İnönü “Evet, ben seni aç bıraktım ama yetim ve babasız bırakmadım” diye cevap verir. Sorun doğu ve güneydoğudan veya Türkiye’nin herhangi bir ilinden şehit cenazesi geldiği zaman o şehit cenazesine katılmak ve PKK terör örgütünün eylemini kınamak değildir. Çözüm çocuklarımızı yetim bırakmamaktır, insanlarımızın ölümlerini engelleyebilmektir. Eğer bunları başarabilirsek bu Parlamento gerçekten 26’ncı Dönem Parlamentosu olarak Türkiye Cumhuriyetimizde bir başarı hikâyesi oluşturur. Aksi takdirde, şehitlerimiz üzerinden siyaset yapmak hiçbirimizin hakkına ve adaletine sığacak bir davranış değil.
SAHİP ÇIKACAĞIZ: Bu ülkenin, cumhuriyetimizin, demokrasimizin varlığına hepimiz sahip çıkabilmeliyiz, hepimiz her düşünceye açık olabilmeliyiz. Birbirimizi medeni kurallar içerisinde, nezaket içerisinde dinleyebilmeliyiz. Hoşgörüyle birbirimizi anlamanın yolunu ve yöntemini gerçekleştirebilmeliyiz. Çünkü bu devlet hepimizin ve bu Parlamentoda hepimizin varlığının tek nedeni cumhuriyettir. Cumhuriyete sahip çıkacağız, cumhuriyete sahip çıkarken de birbirimize anlayış göstereceğiz. (duzgunhaber.com.tr)