İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Saraçhane’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İstanbul'da üç gün önce etkili olan yağış ve bazı semtlerde yaşanan sel baskınları ile ilgili yapılan eleştirilere de yanıt veren İmamoğlu, şunları söyledi:
"O GÜN İSTANBUL GENELİNDE AFET BENZERİ BİR DURUM YAŞANMADI: Bugün sizlerle beraber olma nedenim, bayram günü İstanbul'da, özellikle iki ilçemizde etkili düzeyde, Esenyurt ilçemizin bir mahallesinde -hatta bir sokağında diyebiliriz- oldukça etkili olan bir yağışın ardından yaşananlar. Birkaç gün gözlem yaptım, yorumları dinledim, yazılanları okudum. Belki birkaç kez okudum ve bugün de karşınızdayım. Herhangi bir odak kaymasına girmeden, önce işin adını hep birlikte koymamızda fayda var. Önce yaratılan algıları değil, yalın gerçeği burada açıkça konuşalım. O gün, İstanbul genelinde afet benzeri bir durum yaşanmadı. Birkaç ilçede yaşanan su baskınları oldu. Sadece Esenyurt'un Pınar mahallesinde, sınırlı bir hatta, hatta bir sokakta evet, sorun yaşandı. Kaldı ki aynı yerde geçmiş yıllarda defalarca sorun yaşanmıştır. Son olarak da 2020 yılında yaşanan sorun sonrası, bu bölgeye kalıcı çözüm oluşturmak adına da yatırım kararı aldık. Süreci devam ediyor. Tam 800 milyon lirayı aşan bir yatırımdan bahsediyoruz. Yağış, gece yarısından sonra şiddet artırmıştı. Gelişmeleri, ekiplerimizden bilgi alarak an be an takip ettim. Ve saat gece 03:30 itibariyle konferans sistemli görüşmeleri yaparak, gelişmeleri ekiplerimizle birlikte yönettik.
BU, AÇIKÇASI DEJENERE BİR YÖNETİM ŞEKLİ VE İŞ YAPMA HALİDİR: Bir şeyin altını çizelim ve hep birlikte bu tespiti de konuşalım. Ne yazık ki son yıllarda Türkiye'de pek çok alanda işlerin normalinden saptığını yaşamaktayız. Mevcut iktidarın uygulamaları nedeniyle dejenere bir olgu ortaya çıktı. Nedir bu olgu? Tüm alanlarda ‘tek adamlık’ anlayışı. Ve bu tek adamlık anlayışı, yaygın bir hale getirilmek isteniyor. Ülkenin önemli makamlarında, siyasetçisinden bürokratına, icra görevi yapanlar, kendi inisiyatifleri ve kendi akıllarıyla değil, hep o tek adam dediği ne ise onun için harekete geçiriliyorlar. Her konuda tek adam mutlaka vurgulanmalı, adı mutlaka geçirilmeli ve her şeyi yapan, sadece o tek adam olmalı. Tüm icazet oradan gelmeli. ‘Tek adam olmazsa hiçbir şey yürümez, yürüyemez’ algısı yaratılmalı. Bu, milim milim işlenen bir algı süreci. Bu, açıkçası dejenere bir yönetim şekli ve iş yapma halidir. Tek adamlığın bu denli yüceltilmesi ve her alana yayılmaya çalışılması çok tehlikeli bir durumdur. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözünün emanet edildiği neredeyse 100 yılı aşkın bir süreçte, bizim milletimize bu asla yakışmaz, yakıştırılamaz. Çok tehlikelidir.
BEN BAŞKAN OLARAK KALDIĞIM SÜRECE DE İBB’DE TEK ADAMLIK ASLA OLMAYACAK: Her sorunda, sahada o işin başındaki kişi olmazsa yapılan hiçbir şeyin anlamı yok. Öyle bir durum söz konusu. Sorunun çözümü için çalışan binlerce insanın emeğinin hiçbir değeri yok sanki. Böyle bir süreç. İBB, üç yıldır tek adam kafasıyla yönetilen bir kurum değildir. Bu gerçeği, öncelikle bu ülkeyi tek adam kafasıyla yönetmeyi alışkanlık hale getirenler anlasın. Ben başkan olarak kaldığım sürece de İBB’de tek adamlık asla olmayacak. İBB, kurulları, kurumları, mekanizmaları ve kadroları olan, Türkiye'nin en büyük kamu kurumlarından bir tanesi. İBB’de hangi koşulda hangi birimlerin neyi, nasıl, ne zaman yapacağı çok net bellidir. Ve özellikle attığımız kurumsallık adımlarıyla bu, çok daha değerli bir seviyeye ulaşmıştır.
O GECE SABAHA KADAR HERKES SAHADAYDI. ŞOV YAPMAYA DEĞİL, SORUNU ÇÖZMEYE ODAKLANDIK: O gece sabaha kadar İBB’nin 3 bin 200 çalışanı, başkanvekilimizden genel sekreterimize, üç genel sekreter yardımcımızdan İSKİ Genel Müdürü’müze ve diğer kurum ve kuruluşlarımızın yöneticilerine kadar herkes sahadaydı. Sabahın ışıklarına kadar, tüm süreci bu dev kadroyla birlikte yönettik. Şov yapmaya değil, sorun çözmeye odaklandık. Ve gerçekten de sorunu çözdük. Yaratılmaya çalışılan suni gündeme bakarsak 3 bin 200 çalışanımızın hiçbir emeği yok, sıfır. Sabaha kadar benimle birlikte tüm süreci yöneten yöneticilerimizin emekleri yok, tamamen sıfır. Öyle mi kabul edeceğiz? Öyle bir anlayışa hizmet mi edeceğiz? Bu nasıl akıldır, inanın anlamakta güçlük çekiyorum. Burada üstüne basa basa tekrar etmek isterim. İBB’de ‘kahraman’, bir kişi değildir, hiçbir zaman olmayacak. İBB’de kahraman, koca bir ekiptir. Siyasi paydaşları vardır. Bürokratik paydaşları vardır. Yönetici paydaşları vardır. İBB’de daha da önemlisi kahraman, ortak akıldır. Kahraman, ortak emek ve güçlü bir dayanışmadır. İBB’nin kahramanları da benim tüm fedakâr ve çalışkan yol arkadaşlarımdır. Elbette bu salona, hatta Büyükşehir Belediyesi’nin şu önümüzde gördüğünüz meydanına sığmayacak kadar geniş ve büyük yol arkadaşlığıdır.
BU TÜR ŞEYLER HOLLYWOOD FİLİMLERİNDE OLUR: Keşke Ekrem İmamoğlu'nun elinde sihirli bir değnek olsa, Süpermen gibi olay yerine gelince o problemi orada anında çözse. Ama bu tür şeyler, biliyoruz ki ancak filmlerde olur. Hatta Hollywood filmlerinde olur. Bir de basına fotoğraf vermek için çizme giyerek tek adam anlayışına şov yapan bazı siyasilerin iş yapma biçiminde olur. Başka bir yerde göremezsiniz. Bizim anlayışımız bu arkadaşlardan kökten farklı. Bize göre gerçek sihirli değnek, bilim ve teknik destekli ortak akıl kurumlarının ve kurallarının etkin bir biçimde çalıştırılmasıdır. Biz, koskoca ülkeyi tek adam aklının kısıtlarıyla değil, ortak akıl ve kurumsal kabiliyetiyle yönetmeyi tercih ediyoruz. O yüzden, benim üzerimden binlerce yol arkadaşımın emeklerini yok saymaya, o arkadaşlarımın bütün çabalarını görmezden gelmeye hiç kimsenin hakkı yok.
OBJEKTİFİN ÖNÜNE GEÇİP ÇİZME GÖRÜNTÜSÜ VERMEYLE KİMSE EMEĞİN ÜSTÜNÜ KAPATAMAZ: Objektifin önüne geçip çizme görüntüsü vermeyle kimse bu emeğin üstünü kapatamaz. Ben, huzurlarınızda o gece boyunca çalışan her bir mesai arkadaşımı, İstanbul halkı ve kendi adıma gerçekten tebrik ediyor ve hepsine yürekten teşekkür ediyorum. Küçük büyük zarar gören tüm vatandaşlarımızın her zaman yanında olduğumuzu ve olacağımızı özellikle bir kez daha belirtmek isterim. Bu süreçte, ‘Çizmeni giy, alanda fotoğraf ver’ diye çok sayıda samimi telefon almadım değil. Tüm o iyi niyetli tavsiyelere içtenlikle teşekkür ediyorum. Ben, çizmemi afet sonrası değil, gösteriş olsun diye değil, afet olduğunda vatandaşlarımız zarar görmesin diye, öncesinde altyapı çalışması yaparken giyiyorum. Ben, çizmeyi, sorun olduktan sonra medyaya fotoğraf vermek için değil, sorun olmasın diye, 25 yıldır çözülmemiş altyapı sorunlarını çözmek için sahada giyiyorum. Asıl güzel fotoğrafın ve kalıcı hizmet fotoğrafının da o fotoğraf olduğuna yürekten inanıyorum.
ESENYURT'U VAHŞİ YAPILAŞMAYA BEN AÇMADIM: Bu ülkenin ve bu kadim şehrin daha fazla popülist kafayla yönetilemeyeceğini artık biz biliyoruz. Çok gerçekçi bakan, olaylara gerçek analizlerle yorum yapan, başta yeni kuşak olmak üzere, bu ülkenin çok akıllı çocukları, gençleri ve insanları var. Popülizm yapa yapa bu şehirde pek çok sorunu kangrenleştirmiş zihniyetin bizi eleştirecek açıkçası bu saatten sonra ne yetkisi var ne de ahlaki hakkı var. Ben, afete neden olacak siyaset uygulayıp sonra da afet sahasında fotoğraf çektirsem, açıkçası hem kendimden utanırım hem milletimize karşı da benim gerçekten yüzüm kızarır. Pınar mahallesinde ortaya çıkan zarar, ben ailemle il dışında olduğum için yaşanmadı. İçinde ciddi ihmaller var. Çünkü Esenyurt'ta dere yatağını ben, olduğu yerden değiştirip başka bir yere kaydırmadım. Çünkü Esenyurt'ta dere yatağını ben daraltmadım. Bakın, ben o bölgede yaşıyorum 33 senedir. Esenyurt'u vahşi yapılaşmaya ben açmadım. Altyapı olmadan onlarca beton gökdeleni de oraya ben dikmedim. Geçmiş dönemin Esenyurt Belediyesi, o dönemin İBB yönetimi ve hükümeti, dünyanın en çirkin şehrini var eden o zihniyet yaptı bütün bunları. Tam da aynı zihniyet, sadece Esenyurt'ta değil, rant uğruna İstanbul'un birçok vadisine, birçok dere yatağına ne yazık ki kötü yapılaşmaları soktu. Geçmişe bakın, bu dere yataklarında ve ortamlarda İstanbulluların ne bedeller ödediğini tek tek çıkarabilir, can kayıplarını görebilirsiniz.
RANTÇILARIN YARATTIĞI KAOSU AZALTMAK İÇİN BÜYÜK BİR ÖZVERİYLE ÇALIŞIYORUZ: Peki biz ne yaptık? Ne yapmaya devam ediyoruz? Bu rantçıların yarattığı kaosu azaltmak için büyük bir özveriyle çalışıyoruz hem de bütün engellemelere rağmen. Örneğin Pınar mahallesinde bu süreçte, 5,5 kilometrelik dere yatağında yaptıkları yanlışlardan dolayı 800 milyon liranın üzerinde yatırım yapıyoruz. İstanbul'da 2-2,5 yıl içerisinde 10,2 milyar liralık sadece İSKİ, bu baskınlar engellensin diye yatırım yaptı ve yapmaya devam ediyoruz. Biz, bu yönetimiz.
O GÜN YAĞAN YAĞMUR 3 YIL ÖNCE YAĞSAYDI HL SELDE KAYBOLMUŞ İNSANLARIMIZI ARIYOR OLURDUK: O gün yağan yağmur, üç yıl önceki İstanbul'a yağsa, bugün aradan bir hafta geçtikten sonra bile hâlâ selde kaybolmuş insanlarımızı arar olurduk. Bunu unutmayın. O gün, aynen 25 yıldır olduğu gibi, bir kez daha denizle karanın birleştiğini görürdük. Hangi semt olduğunu benden daha iyi biliyorsunuz. Kurban kanlarının derelerle akıp Boğaz'ın kıpkırmızı olduğunu görürdük 21. yüzyılda. Ama işte biz, bütün bu görüntülerin yaşanmaması adına, tümden ortadan kaldırmış aklın, tekniğin ve bilimin yolunda yürüyen kocaman bir ekibiz, kocaman bir aileyiz. Siz medya temsilcilerinden rica ediyorum. Biraz arşiv taraması yapın ve sellerde kaç can vermiş bu kent, ne kadar insanını kaybetmiş bir görün. Ayamama Vadisi dediğimde hatırlarsınız, diğerlerini de sizler teker teker çıkarabilirsiniz. Elbette marifet iltifata tabidir. Sadece üç yılda, devasa şehrimizin dört bir yanında altyapı sorununu bu anlamda çözmüş, yüzlerce noktada iş yapmışız. Ve yapmaya devam ediyoruz tüm engellemelere rağmen. Altını çizelim; İSKİ'ye, o güzide kurumumuza çektirilen zulmü, burada altını çizerek hatırlatmak istiyorum. Onca yapılmış işleri de inanın bu süreç içerisinde görmeniz çok zor değil. Kolaylıkla görebilir ve tespit edebilirsiniz. İstanbul'un makus su baskını sorununu çok büyük oranda çözmüş, kalan az bir kısmını da bir süre sonra tamamlayacak gururu yaşayan bir ekibiz.
ÖĞRENCİLERE, ÇİFTÇİLERE, ANNELERE BÜYÜK DESTEKLERDE BULUNDUK, BULUNMAYA DEVAM EDİYORUZ: Ama ne yazık ki dejenere edilmiş bu süreç içerisinde de bu düzende ne bu çalışmalar konuşuluyor ne de sıkıntıların asıl sahiplerinin 20-25 yıllık aymazlıkları ele alınıyor. Ben, televizyon kanallarınızın birçoğunu, birkaçı hariç izlemiyorum. Çünkü ne yazık ki dejenere edilmiş bu düzende, insanımıza yakışan konuşmalar o kanalların çoğunda yapılmıyor. Teşbihte hata olmaz; ortada bir cinayet var, zanlı elini kolunu sallayarak olay yerinde geziyor, kurtarıcı gibi bir de poz veriyor. Herkes onun suçlu olduğunu biliyor. Ama her nedense maktulü yaşama döndürmeye çalışan insan suçlanıyor ve linç ediliyor. Basının yaratmak istediği süreç ve düzen, tam da bu. Bu nasıl vicdandır, soruyorum sizlere. Bunu vatandaşlarımızın dikkatle analiz edeceğine ve analiz gücüne sahip olduğuna yürekten inanıyorum. Biz, işbaşı yaptığımız günden itibaren bu şehrin kangren olmuş sorunlarını çözmeye odaklandık. Her bir sorunu ortak akılla tespit edip, bilimi kılavuz alarak ve israfa son vererek, belli bir kısım insanlara, bir avuç insana akıtılan paraları iş yapmaya ayırıp, işimize gücümüze ve sizlere hizmete odaklandık. Son üç yılda sadece İSKİ'de 10,2 milyar ve 10 metro hattı yatırımı, yaklaşık 10 milyar civarında yol, köprü, kavşak… Ki bunların birçoğu aynı zamanda altyapı sorunlarını da çözüme kavuşturan yatırımlar. Bu zamana kadar belediye tarihinde dokunulmamış kesimlere dokunan bir süreç… Öğrencilere, çiftçilere, annelere büyük desteklerde bulunduk, bulunmaya devam ediyoruz. Çok yakında yeni yurtlar ve 5 bine giden bir yatak kapasitesiyle ilk defa üniversite öğrencilerine yurt imkânı. Ve yeni kent lokantalarını tek tek, bu kente bu zor günlerde hizmet etsin diye açmaya devam edeceğiz.
‘150 GÜNDE 150 PROJEYİ’ SİZİNLE TANIŞTIRACAĞIZ: Yürüttüğümüz onlarca projeyi önümüzdeki haftalarda peşi sıra sizlerin hizmetine sunacağız. Geçmişten bugüne, bundan sonra yapacaklarımız hariç. Bugünden duyuruyorum. ‘150 günde 150 projeyi’ sizinle tanıştıracağız. Yine her bir detayı kamu ihtiyacı gözetilerek projelendirilmiş pek çok yeni projenin temelini de atacağız. Akıl dışı, popülist politikalar uygulayanların neden olduğu can yakıcı ekonomik sorunlar karşısında ezilen vatandaşlarımızın o zor günleri atlatmasına da dayanışmayla destek oluyoruz ve buna devam edeceğiz. Orada da popülist bir akıl söz konusu. Orada da akıldan, bilimden uzak bir yönetim sonucu bugün ülkemiz daha derin yoksullukları yaşıyor. Neler mi yapıyoruz? İşte tam da geçen hafta vatandaşlarımızın kurban bağışlarıyla 200 bine yakın aileye et ulaştıracağız. Askıda fatura sayesinde bugüne kadar 360 binin üzerinde fatura ödedik. Bu yıl 75 bin öğrencimize 4 bin 500 lira burs desteği sunacağız. Üstelik bizim bu desteklerimiz karşılıksız. Yani çocuklarımıza sonra dönüp, ‘Faiziyle birlikte geri ödeyin’ de demeyeceğiz. Güle güle harcasınlar. Ve diyoruz ki ‘Siz, zaten bu parayı hak eden, bizim pırıl pırıl gençlerimizsiniz’. Keşke imkânımız olsa daha çok verebilsek, daha çok vatandaşımızın yanında olabilsek.
NEDEN SUNİ GÜNDEM YARATILMAYA ÇALIŞILIYOR: Özetle biz, iş yapıyoruz. Bir yandan da bizi eleştiren zihniyetin neden olduğu devasa sorunları tek tek çözüyoruz, diğer yandan vatandaşımızın derdine derman olmaya devam ediyoruz. Bu şehrin, 16 milyon hemşerimin tüm bu yaşananları çok iyi değerlendireceğini ve onların vicdanının bu anlamda doğruyu göstereceğini çok ama çok iyi biliyorum. Bu kadar iş üreten, İstanbul'a değer katmak için geceli gündüzlü çalışan bir belediye varken neden her gün bize karşı karalama yapmak için suni gündem yaratılıyor? Bu sorunun elbette ki gayet karşılığı bir süreç olduğunu anlayacak çok zeki vatandaşlarımız var. Bunun arkasındaki asıl gayeyi her vatandaşımız sorgulayacaktır. Bize başka amaç gütmeden vicdanıyla eleştiri yapan tüm vatandaşlarıma, her gazeteciye sonsuz saygım var. Onun altını çizeyim. Kötü niyetli bakışların, insanların veya medya mensubu görünümlü propagandistlerin niyetini de aklımızdan çıkarmıyoruz ve vatandaşlarımızın da aklından çıkarmamalarını öneriyorum.
O PARTİZAN KAFA, ASLA BİZİM KARŞIMIZDA GALİP GELEMEYECEK: Benim, temiz kalpli milyonlarca dostum var. Onlar da üzülüyor ve diyorlar ki ‘Evet, sana çok yükleniyorlar. Ama sen de aman onlara koz verme’. Değerli hemşerilerim, değerli dostlarım, konu inanın koz vermek meselesi değil. Onların bir hesapları olduğunu unutmayalım. O hesap tutana kadar benimle uğraşmaya devam edecekler. Hangi tedbiri alırsanız alın uyduracaklar, kaydıracaklar, alttan girecekler, üstten çıkacaklar, benimle uğraşmaya, bana tuzak kurmaya devam edecekler. Daha önce de defalarca söyledim. Benim derdim, İstanbul'un en başarılı, en hizmetkar ve en demokrat belediye başkanı olmak. Oy vermeyen ilçelere metro götürmemeyi marifet sayan, diğer parti seçimi kazandı diye o ilçelere hizmet götürmeyenleri marifet sananlar, hatta ziyaret bile etmeyenler, İstanbul'dan silindi ve gitti. Bir partiye üye olmadan, bir partinin referansı olmadan iş bulma dönemi kapandı. Öyle bir silinme ki bu, bu tarz yol ve yöntemle süreci yönetmeye gayret edenler, bir daha da bu makamlara gelemeyecekler. Göreceksiniz ki o partizan kafa, asla bizim karşımızda galip gelemeyecek. Partizanlığa da asla ve asla geçit vermeyeceğiz.
HER GECE, HER KANALDA İŞLERİ GÜÇLERİ İMAMOĞLU AŞAĞI, İMAMOĞLU YUKARI: Ben, oy verene de vermeyene de hizmeti vazife kabul eden ve bunu kutsallaştırmış bir insanım. 16 milyon vatandaşımız benim muhatabım. Ben, her gün sabah işime çıkarken yeni kalpler kazanmak için güne başlıyorum. Bulunduğum makamın kıymetini ve önemini bilerek yaşıyorum. Ben nasıl İstanbul’un sorunlarına kafayı takmışsam benimle üç yıldır uğraşan, özel uğraşan ve azimle çalışan kalabalık güçler de bana takmış durumda. Beni karalamak ve özellikle, tabiri caizse akla gelmeyecek yöntemlerle saldırmak için özellikle birilerine benzetiyorlar, bana kılıf biçiyorlar. Keşke her gün, her gece İmamoğlu eleştirileri yapılınca bu milletin cebine daha çok para girse. Öyle bir fırsat olsa da insanlarımızın, milletimizin açlığı, milletimizin yoksulluğu ortadan kalksa da her bir vatandaşımız insan gibi yaşasa. Halkımızın benimle bir sıkıntısı yok. Onun altını çizelim. Halkımızın geçim derdiyle, karnını doyuramamakla, gelecekle ilgili sıkıntıları var. Keşke aklı başında yorumcular, her gece bu dertlere çözüm arasa, yapıcı eleştiriler ve öneriler ortaya koysa ve bu şekilde vatandaşlarımıza ışık tutsa. Hatta yöneticilere de bir miktar uyarı getirseler. Bu duruma insanlarımızı düşüren, yöneticiler. Ama her gece, her kanalda işleri güçleri İmamoğlu aşağı, İmamoğlu yukarı.
BU YANLIŞ SÜRECİ ELDE ETMEYE ÇALIŞANLARLA MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEĞİM: Kuşkusuz siyasete giren herkes, eleştiriye açık olacak, eleştirileri de olgunlukla karşılayacak. Bu, işin doğasıdır. Ben, bunu normal karşılıyorum. Ama orantısız ve güdümlü saldırılar milletimizin de dikkatini çekiyor ve ‘Bu işin arkasında acaba bir şey mi var’ sorusunu sorduruyor. Birilerinin gölgesine kendimi atıp, bazı insanların, belli grupların, o bir avuç insanın özel menfaatleri için kullananların, özellikle İstanbul'u özel menfaat için kullanılanların dümen suyuna girsem inanın belki de bu şehirde steril, kimsenin dokunmadığı bir başkanlık yapmak mümkün olabilir. Ama ben, birilerinin icazetiyle, ‘kazan kazan’ anlayışıyla steril bir yaşam sürmektense milletimin dümen suyuna girip yara bere içinde kalmayı tercih ettim. Hâlâ aynı yerdeyim. Hiçbir zaman da bu yanlış süreci elde etmeye çalışanlarla mücadeleden vazgeçmeyeceğim. Biz, İstanbul'da hizmete ve dayanışmaya devam edeceğiz.
ÜÇ YILDA İZİN KULLANDIĞIM GÜN SAYISI TAM 25 GÜN: Son bir bilgiyi de paylaşmak isterim. İstanbul seçimlerini kazandığım günden bugüne üç yıl geçti. Üç yılda izin kullandığım gün sayısı, tam 25 gün. Yani her yıla sadece bir hafta düşüyor. Her yıl bir hafta ailesine vakit ayırmış bir babayım. Ailelerin birlikte zaman geçirmeye, paylaşmaya ve mutlu olmaya da hakkı var. Hatta bu konuda, belki de en fazla çocuklarımız buna ihtiyaç duyar. Ben, İstanbul'a elbette hizmet etmeyi kutsallaştırmış bir belediye başkanıyım. Ve bu anlamda en üstün çalışkanlığı, eforu ortaya koymaya da kararlıyım. Ama aynı şekilde ben, çocuklarımı dinlemeyi ve onları anlamaya çalışmayı, onlarla kaliteli zaman geçirmeyi ve özellikle bu yaşlarında onların bu zamanlarını da ıskalamamayı kutsallaştırmış da bir babayım. Biliyorum, iki tatilimde de yağmura denk geldi İstanbul. Ama bütün İstanbul, çalışkanlığımı da iyi niyetimi de çok iyi biliyor. Ayrıca evine, eşine, çocuklarına, ailesine zaman ayırmayan bir baba da asla olmayacağımı belirtiyorum. Kaldı ki benim aile fertlerim, çoluk çocuğum siyaset ortamında hiç gezmediği için ben onlara siyaset ortamında vakit ayıramıyorum. Ben, onlara ancak evimde ve işte birbirimize ayırdığımız yıl içindeki bir haftada vakit ayırabiliyorum. Onların siyasi ortamlarda vakit geçirmesi ve benimle bir arada olmaları bizim aile prensiplerimize ve aile disiplinimize aykırı. Bunun da altını çizmek isterim. Bunun bilinmesini istiyorum.”
"HER HUSUSTA GENEL BAŞKANIMI ARAMAYI VE BİLGİLENDİRMEYİ VAZİFE KABUL EDERİM"
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. İmamoğlu'na yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:
Soru: Partinize mensup kişilerden de eleştiriler geldi. Bu eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz? Bu konuyla ilgili hiç partinizden, örneğin Kemal Kılıçdaroğlu ile ya da A takımından herhangi biriyle görüştünüz mü?
İmamoğlu: Dediğim gibi, eleştirinin mantığı ya da eleştirinin size gerçekten katkısı olan tarafları var ise bunların başımızın üstünde yeri var. Onları dikkatle inceliyor ve okuyorum, hangi taraf olursa olsun. Ama eleştiride niyet başka ise -ki bunu insan aklı hisseder ve okurken anlar- onu da farklı değerlendiriyorum. Ona dair de cevaplarımı az önce verdim. Ben, bu ve bunun gibi hangi olay olursa olsun her hususta genel başkanımı aramayı ve bilgilendirmeyi vazife kabul ederim. Yine hem bayramlaşma vesilesiyle konuştuk, ardından bu olayla ilgili de kendilerine bilgi aktardım, konuştuk. Sürecin nasıl geliştiğini, nasıl tedbirler alındığını, hatta belki basınımızın bir kısmı hatırlar, biz o ilk su baskınından sonra inşaat faaliyetlerine başladığımız bu dere yatağındaki süreci göstermek adına Esenyurt'ta bizzat orayı kendisini götürüp göstermiştim. O yerin orası olduğunu ve ne yazık ki geçmişten bugüne orada dere yatağının nasıl kaydırıldığını ve dere yatağı üzerine nasıl imarlı bir alan kurulduğunu hatırlattım ve oraya 800 milyon liralık yatırımı yaptığımızı da kendisine aktardım. Diyaloğumuz bu kadar partimizden.
"BAŞKAN VEKİLLİĞİ GÖREVİNE DÖNÜK BİR TANIMLAMA YAPTIK VE BİR GÖREV BİÇİMİ OLUŞTURDUK"
Soru: Söz konusu günlerde acaba başkan vekili kimdi? Tabii ki bir vekiliniz vardı ve burada işlerin başındaydı, ismini ben merak ettim. Bir de İstanbul'da söz konusu dere yataklarının kentsel dönüşüm benzeri bir projeyle yeniden yapılandırılması, binaların yıkılması mümkün olabilir mi?
İmamoğlu: Başkan vekilliğiyle ilgili şöyle bir uygulamaya başladığımızı ifade edeyim. Malumunuz ben, Millet İttifakı adına seçimi kazanmış ve görev yapan bir belediye başkanıyım. Bu anlamda grup başkan vekillerimizle yaptığımız istişareyle iki arkadaşımızı CHP ve bir arkadaşımızı İYİ Parti'den olmak üzere, başkan vekilliği görevine dönük bir tanımlama yaptık ve bir görev biçimi oluşturduk. Bu kapsamda geçmişte, örneğin bir seyahatimde, yani bir kurumsal seyahatimde Akın Bey (Gürkan) başkan vekilliğimizi yönetmişti. Bu son sel baskını diye tariflenen olayların olduğu süreçte de Selçuk Bey (Sarıyar). Bir de şu anda olmayan Ülkü Hanım (Sakalar). Bu üç arkadaşımıza dönem dönem farklı seyahatlerde görevler veriyoruz. Vermeye de devam edeceğiz. Onlar da bizim ekibimizle beraber müşterek bir çalışma yürütüyorlar.
"DERE YATAKLARINDA 10 MİLYON METREKARELİK YEŞİL ALAN ÇALIŞMASI YAPIYORUZ"
İkinci sorunuz çok kıymetli. İstanbul'un dere yataklarında şu anda tam 10 milyon metrekarelik yeşil alan çalışması yapıyoruz. Ve şu anda hizmete açtığımız bir kısım yeşil alanlarımız da var. Yani Beylikdüzü'ndeki Kavaklı Deresi'nden Ayama Vadisi'ne… Örneğin Ayamama Vadisi’nde bu yılın sonunda 1 milyon metrekarelik yeşil alanı hizmete açacağız. Yani biz orayı yaşam alanına dönüştürüyoruz. Birçok dereyi ve vadiyi, Kurabağalıdere’den Hacet Dere’ye birçok dereyi ve vadiyi doğusundan batısına İstanbul'un sayabilirim. Ancak dediğiniz gibi geçmişte imara açılmış ve yapılmaması gereken yerlerde yapılaşma olmuş yerleri orta ve uzun vadede çözüme kavuşturmalıyız. Geçen hafta İstanbul'un Vizyon 2050 belgesinde bu konuya tam bir paragraf ayırdım ve o bir paragrafta bu alanların 2050 Vizyonu'yla tekrar İstanbul'a yeşil alan olarak kazandırılmasının İstanbul'un gelecek vizyonunda en önemli maddelerden biri olduğunun altını çizerek aktardık. O bakımdan bizim için önemli bir meseledir. Hani İstanbul'un geçmişte vadilerinin bu şekilde heba edildiği bir ortamın bir anda, bir kalemde tekrar düzeltilmesi elbette mümkün değildir. Trajik bir örnek vereceğim size. Bu son olayın yaşandığı Esenyurt'taki Haramidere aksı üzerinde bir derneğe, kaymakamlık tarafından yer veriliyor. İSKİ’nin ‘Orada bu dernek açılamaz. Burası vadinin yatağı içerisindedir’ diye uyarısı var, yazısı var. Ama buna rağmen devletin oradaki mülki amiri, gidip açılışını yapıyor. Aynı mülki amir, gidip orada çizmeleriyle geziyor. Bu olmaz. O bakımdan biz, bu işi ve buna benzer süreçleri titizlikle ele alıp kentimizin gelecek vizyonunun içerisinde en önemli noktalara koyacağız.
"AYAMAMA VADİSİ GERÇEKTEN TRAJİK BİR ALANDIR"
Soru: İstanbul'da 2009’daki sel felaketiyle ilgili, ben o zaman Başakşehir'de oturuyordum, Kadir Topbaş geldi, ‘Basın Ekspress Yolu'ndaki yapıları imarlı, planlı olsa bile hepsini yerle bir edeceğiz’ dedi. Ondan sonra 69 gökdelen dikildi. Asıl felaket burada yaşanacak. Suç duyurusunda bulunmayı düşünüyor musunuz?
İmamoğlu: Ayamama Vadisi gerçekten trajik bir alandır. Bırakalım geçmişi, daha düne kadar yeşil alan ve imarlı olmayan alanlarda şu anda gidin, 5 yıldızlı oteller… Atatürk Havalimanı'na en yakın yerden bahsediyorum. Yenibosna'nın tam karşısından. 5 yıldızlı oteller, rezidanslar vesaireler var. Ve bunlar, biz göreve gelmeden son beş yılın eseri, 20-30 yıla gitmeyin yani, son beş yılın, 30’a yakın insanımızı yitirdiğimiz o vadinin son hali. Şimdi diyecekler ki ‘Biz orada dereyi genişlettik, şunu yaptık, bunu yaptık’. Doğru. Biz de devamını bitiriyoruz zaten. Ama bu derelerin, bu vadilerin bin yıllık deneyimlerine baktığınızda, yaptığınız işler bazen size yeterli gelmiyor. O bakımdan bu yanlış uygulamalarla ilgili geçmişe dönük araştırdığımız hususlar var. Hukuken, kanunen bunun bir suç duyurusuna dönüşme ihtimali nedir? Tabii arkadaşlarımız hukuk servisinde bunlara bakıyorlar ama gerçekten üstünde durmamız ve gerçekten içine girip araştırmamız gereken konuların bu olduğunu da belirtmek isterim.
"EĞEMENLİK MİLLETİMİZE AİTTİR, BİR KİŞİYE AİT DEĞİLDİR"
Soru: Yarın, 15 Temmuz Darbe girişiminin 6. yıl dönümü. Cumhurbaşkanı Erdoğan da yarın Saraçhane’de bir etkinliğe katılacak. Sizi davet ettiler mi?
İmamoğlu: 15 Temmuz, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ne yazık ki en acı, en kötü, en yüz karası günlerinden birisidir. Ülkemizin paralel bir devlet kurma hesabına kurban edilerek ve ne yazık ki hükümetin de buna destek olduğu, el verdiği bir süreç sonrasında ülkemizi ele geçirmeye kadar cesaret edecek bir terör örgütüne bu ülkemizin evlatlarının ölümüne, şehit olmasına sebep olduğu gündür. 15 Temmuz acı bir gündür. 15 Temmuz'un hesabı kolay kolay verilemeyecek. Çünkü açılması gereken çok daha sayfaları var. Ben, bu vesileyle 15 Temmuz'da hayatını kaybetmiş bütün vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Elbette ki yakınlarına, milletimize tekrar başsağlığı diliyorum. Ülkemizin bir daha böyle bir gün yaşamamasını diliyor ve egemenliğin kayıtsız şartsız milletimize ait olduğunun da altını çiziyorum. Her yere bu tabelayı asmamız lazım; ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’. Egemenlik milletimize aittir, bir kişiye ait değildir.
"BEN DAVET EDİLMEDİM. DAVET EDİLMESEM DE AYNI SAATLERDE BURADA KENDİLERİNİ BEKLİYOR OLACAĞIM"
Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulurken 1920’de bu cümle zikredilmiştir. Yarın, 15 Temmuz'un yıl dönümünde biz de sabahleyin burada olacağız. Çünkü büyükşehir belediyemizde de ne yazık ki insanlarımız şehit edildi, öldürüldü ve onların anma törenini yapacağız. Açıkçası ben de ilanlardan gördüm. Hatta bir ilana benim şahsi görüntülerimin malzeme edilmesi de benim için değerliydi. Sayın Cumhurbaşkanı'nın Saraçhane'de bir toplantı yapma kararını ilanlardan gördüm. Normalde ne olur? Saraçhane'de bir ilan yapıyorsanız Saraçhane'de 16 milyon insanın oyuyla seçilmiş belediye başkanının bu sürecin içinde olması ve bu sürece katkı sunması istenir. Ama henüz davet edilme nezaketinde bulunulmadı. Dolayısıyla ben davet edilmedim. Tabii ben, malumunuz hem Sayın Cumhurbaşkanı’ndan, yine bu ülkenin oylarıyla seçilmiş Sayın Cumhurbaşkanı’mızdan ve İstanbul'un oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanı olarak Ankara'da da randevu istediğim gibi defalarca Saraçhane'ye davet etmiştim. Muhtemelen gelemediği için şu ana kadar, bunu başka bir vesileyle yerine getirmek arzusuyla yarın burada buluşma ilan ettiğini düşünüyorum. Ben de acaba Saraçhane'ye gelir de kendisinin de görev yaptığı Saraçhane'ye uğrar mı diye davet edilmesem de aynı saatlerde burada kendilerini bekliyor olacağım. Bir kahvemizi içmesini, bir çayımızı içmesini diliyorum. Tekrar 15 Temmuz gibi günleri yaşamamayı milletimiz adına temenni ediyorum.
"‘İSTANBUL'DA KAZANILMIŞ BİR SEÇİMİ İPTAL EDEN AKIL, GENEL SEÇİMDEN SONRA BİZİ GÖREVDEN ALMAYI DA DÜŞÜNEBİLİR’ DEDİM"
Soru: Financial Times’te, tekrar cumhurbaşkanı olursa sizi görevinizden alacağını söylemiştiniz. Bunu hangi yöntemle, hangi amaçla yapacak sizce?
İmamoğlu: Benim cümlem tam olarak o değil. Yani sadece bir kelimeyi alarak öyle yorumlamak yanlış olur. Basının huzurunda bu vesileyle dile getireyim. Bana bu ısrarla sorulduğunda, ki ben birkaç kez ‘Bu ülkede öyle ya da böyle demokrasi tecelli eder ve hiç kimse buna engel olamaz’ dedim. ‘Peki seçilirse’ denildiğinde şunu hatırlattım; Sayın Cumhurbaşkanı, fazla değil 7-8 ay önce, 2021 yılının sonuna doğru İstanbul'da yaptığı Danışma Kurulu toplantılarında, ‘2023 genel seçimlerinden hemen sonra İstanbul gerçek sahibi AK Parti'nin olacak’ demişti. Ve bunu birkaç konuşmasında daha tekrar etmiştir. Hatta bunun bir benzerini grup toplantısında da söylemiştir. Ben de dedim ki ‘Bu bir tesadüf ya da tarihleri karıştırmış olacağını düşünmüyorum. Bu bir niyet olabilir. Yani bu niyet sadece İstanbul için de değildir’ dedim. ‘Başka illerimiz için de geçerlidir. Yani İstanbul'da kazanılmış bir seçimi iptal eden akıl, genel seçimden sonra bizi görevden almayı da düşünebilir’ dedim. Söylediğim budur. Söylediğimin geçerli olup olmadığını vatandaşlarımızın takdirine bırakıyorum. Ama dediğim gibi, bu saatten sonra, özellikle İstanbul seçimlerinden sonra verilen ders, vatandaşımızın attığı tokattan sonra ne buna cesaret edebilecekler ne de böyle bir sonuca sahip olabilecekler diye de düşünüyorum.