Kürşad Zorlu, bugün İYİ Parti Genel Merkezi’nde yaptığı açıklamada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Zorlu, özetle şunları söyledi:
"Bugün öğle saatlerinde, asgari ücret rakamları Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı, 8 bin 506 TL olarak. Biz, İYİ Parti olarak, asgari ücretin en az 9 bin 200 TL olmasını ve kendi nihai önerimizin de 9 bin 600 TL olarak sizlerle paylaşmıştık. Ayrıca bu kapsamda üç ayda bir rakamın güncellenmesi gerektiğini ve bu rakamı nasıl belirlediğimizi de sizlerle paylaşmıştık. Zira asgari ücret, bu kadar hayat pahalılığının yüksek olduğu bir dönemde sadece geçen enflasyonu değil, önümüzdeki süreçte de gelmekte olan o hayat pahalılığını karşılayacak bir direnç seviyesine sahip olmalıdır. Bugün baktığımızda, acaba bu rakam nasıl belirlenmiştir, doğrusu bunun kamuoyuna açıklanması gerekmektedir. Yoksa Bakan Bey ‘7 bin 800 TL ankette çıkan rakamdır’ demiş ve Sayın Cumhurbaşkanı ‘700 lira da ben üzerine ekleyeyim, 8 bin 500 lira mı olsun’ demiştir.
Hangi ölçütlere göre bu belirlenmiştir ve bu rakam gerçekten önümüzdeki süreçte sorunların ortadan kalkması adına nasıl bir etki gösterecektir; bunlar irdelenmeye muhtaç konulardır. Asıl önemlisi, asgari ücretin seviyesinden daha önemli olan şey, bu kadar fazla insanımızı ilgilendiriyor olmasıdır. Bu, Türkiye’nin geldiği ekonomik yıkımın çok net bir göstergesidir. Bugün ücretli kesimin aldığı ücrete bakıldığında, asgari ücretin 1,05 katından az ücret alanlar, toplam ücretli kesiminin yüzde 44’ü, 1,5 katından az alan ücretliler ise yüzde 68 seviyesine gelmiştir. Başka bir problem doğmaktadır. Asgari ücreti belirlediniz, peki farklı meslek gruplarında farklı seviyelerde ücret alan insanların bu ücretlerindeki artışlarını nasıl sağlayabileceksiniz? Böyle bir durumda asgari ücret, ortalama ücret seviyesine ve hatta üzerine çıkıp, pek çok insanımızın yaşam koşulundaki standart bir seviyeye gelmektedir.
"EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞI ASGARİ ÜCRET SEVİYESİNDE OLMALIDIR"
Örneğin emeklilerimiz, bugün gerçekten feryat içerisindeler. İvedilikle en düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine getirilmesi lazım. Bu insanlarımız böyle bir hayat pahalılığında nasıl yaşayacaklar? Asıl hazin tablo esasında, Sayın Cumhurbaşkanı’nın o küfe benzetmesinde yatmaktadır. Bize göre asıl küfe, bugün milletin sırtındadır. O küfenin içerisinde ne vardır derseniz; AK Parti’nin özellikle son dönemde uyguladığı yanlış ekonomi politikaları; geçiş garantili, artık kabul edilebilir seviyenin dışına çıkmış uygulamalar, israf, 3-5 maaşlı yandaşlar sistemi; bütün bunlar milletimizin sırtındaki küfededir ve artık bu küfe küflenmektedir. Ülkemizin her yanına adaletsizlik, liyakatsizlik ve hayat pahalılığını saçmaya devam etmektedir. Dolayısıyla milletimiz geçmişte pek çok yükü taşımıştır ama bugün milletimize reva görülen bu yük, gerçekten taşınabilir durumda değildir.
Bu iktidar ilk iktidara geldiğinden itibaren o gün doğmuş arkadaşlarımız, bugünün gençleri, 20’li yaşların üzerine çıkmıştır. Onların hayat koşuluyla ilgili örneği vermek istiyorum, istatistiklerden yola çıkarak. Bugün üniversiteyi yeni bitirmiş ve tam zamanlı çalışan 25 yaş altı gençlerin ortalama ücreti ne kadar? Özel sektöre kayıtlı olarak çalışanların 2014 yılında asgari ücretin 1,28 katıyken geçen yıl 0,93’üne denk geliyor. Yani işe yeni başlamış gençlerin eline geçen, ücret asgari ücretin altında. Sadece bu gençleri düşünsek bile İstanbul’da yaşayan bu genç arkadaşımız, ortalama kiralar üzerinden hesap ettiğimizde eline, kira bedelini düştüğümüzde 3 bin 110 lira gibi bir rakam kalıyor. Gençlerimize gösterilen reva bu olmamalı ve hızla ülkemizde üniversite mezunu gençlerimizin asgari ücret seviyesindeki ücret skalası yoğunlaşmakta, bu da gerçekten insanlarımızın hayatını idame ettirmesinde büyük bir problem haline geliyor. Çünkü problemin kendisi, AK Parti’nin yanlış ekonomi politikaları.
“HAKARETTEN KAYNAKLANAN SİYASİ YASAĞIN CEZA YASALARINDAN KALDIRILMASI İÇİN KANUN TEKLİFİ VERECEĞİZ”
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’na verilen 2 yıl 7 ay 15 günlük ceza ve siyasi yasak getirilmesi konusu, bildiğiniz gibi siyasi iktidarın farklı seviyelerde yaptığı açıklamalarda, önce istinaf sonra Yargıtay süreci var malumunuz. Bu cezanın onanmasına yönelik bir eğilimi de işaret ettiklerini de söylemek mümkün. Bu sorumsuz açıklamaların elbette bir nedeni var. Çünkü bu, hukuki değil siyasi bir dava haline gelmiş durumda. 16 milyon insanın iradesini yok sayan, böyle bir söz karşısında bir siyasi yasak verilmesi girişimi, gerçekten büyük bir hukuksuzluk ve vicdansızlık esasında. Bize göre bu, bir siyasi partinin ya da yaklaşmakta olan seçimin konusu olmanın da ötesinde, dünya karşısında bizim özellikle özgürlükler endeksinde, demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusunda zaten yıpranmış, geriye gitmiş pozisyonumuza daha da olumsuz bir etki yapacaktır.
Biz, buradan bir çağrı yapmak istiyoruz. Dün, bildiğiniz gibi bir AK Parti milletvekili de gerekirse kanun değişikliğiyle siyasi yasağın ortadan kaldırılabileceğini söylemişti. Sayın Genel Başkan’ımızın talimatlarıyla bu konuda hukukçu arkadaşlarımız bir çalışma gerçekleştirdiler ve biz bu konuda az sonra kanun teklifimizi TBMM’ye veriyoruz. Kanun teklifimizde, TCK’nın 125, 130, 131 ve 299’uncu maddelerinde bazı değişiklikleri öngörüyoruz, cumhurbaşkanına hakaret suçu da dahil olmak üzere. Çünkü çok iyi bilinmektedir ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) çok açık ve net kararları vardır bu konuda ve böylelikle hakaretten kaynaklanan siyasi yasağı ceza yasalarımızdan çıkarma girişimi başlatıyoruz.
Gelin, dürüstçe sözünüzde durun; bu ülkenin demokrasi çıtasına, siyasetin demokrasi yolculuğuna engel tıkamayın. Birlikte, TBMM’de bu değişiklikleri yapalım. Geçmişte Sayın Erdoğan da bu konuda önemli bir ceza aldı. Hepsini kapsayacak bir şekilde kanun değişikliği bu. İstiyoruz ki bundan böyle ülkemiz bu ayıba ortak olmasın, böyle bir tabloyla da dünyanın karşısına çıkmayalım ve en önemlisi de 16 milyon İstanbullunun iradesini de bu şekilde hiçe sayan bir sürecin parçası olmayalım. İşte hukuk, işte milli irade, işte kanun teklifimiz ortada.
“SİYASİ SAİKLERLE VERİLEN CEZALAR BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE SALDIRIDIR”
Seçim yaklaşırken ‘muhalif medya’ olarak değerlendirilen kimi yayın organlarına verilen para cezalarının çok yoğunlaştığını görüyoruz. Bu yıl itibariyle 15 milyon liralık ceza verilmiş. Biz, şunu ilkesel olarak ifade edelim; ölçüsüz, orantısız ve siyasi saiklerle verilen bu ceza yöntemini, basın özgürlüğüne karşı çok ciddi bir saldırı olarak nitelendiriyoruz. Umuyoruz ki bu konuda bu ölçüsüzlük devam etmez. Çünkü eğer demokrasiyi istiyorsak, bu konuda bir hedefimiz varsa ülkemizde tüm seslerin çıkabilmesi, milletimize ulaşabilmesi basının sorumluluğu altındadır. Bu konudaki tavrımız da bu şekildedir."