İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, “Herkes için adalet, adalet için demokrasi” diyerek bugün Konak’ta "Demokrasi Yürüyüşü" düzenledi. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Türk Tabipleri Birliği (TTB), İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu ve siyasi partilerin yer aldığı yürüyüşe İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir Baro Başkanı Sefa Yılmaz, İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı da katıldı.
Konak Eski Sümerbank önünde başlan yürüyüş, “Hak, hukuk, adalet”, “Savaş hayır, barış hemen şimdi”, “Faşizme karşı omuz omuza”, “Karanlığa teslim olmayacağız, “Baskılar bizi yıldıramaz” sloganlarıyla Cumhuriyet Meydanı’na kadar devam etti.
“KADINLARIMIZIN BİR OMUZ MESAFESİNDE, YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Yürüyüşe katılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de şunları söyledi:
“1999’da kadına karşı şiddet için uluslararası dayanışma günü ilan edildi. Kadınlarımızın bir omuz mesafesinde yanında olmaya devam edeceğiz. ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ demiştik, İstanbul Sözleşmesi’nin arkasında durmaya devam edeceğiz. Diyorum ki ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’. Diyorum ki ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz’. Diyorum ki ‘Birleşe birleşe kazanacağız’. Diyorum ki ‘Bu daha başlangıç mücadeleye devam’. Bu güzelim topraklarda, emeğin hakkının verildiği, demokrasinin layık olduğu şekilde yaşandığı, insanların dayanışma ve huzur içinde oldukları bir memleketi hep beraber kuracağız.”
“ARTIK HUKUK DEVLETİNDEN BAHSETMEK MÜMKÜN DEĞİL”
Ortak basın açıklamasını okuyan İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz da şunları ifade etti:
“Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girdiği şu günlerde yine bir hak mücadelesi eyleminde, yine adalet arayışı içinde devam ettirdiğimiz adalet nöbetinin sonunda bir yürüyüşte buluşup bir araya geliyoruz. Ülkemiz hem yargının yürütme tarafından tahakküm altına alındığı, evrensel hukuk ilkelerinin göz ardı edildiği, insan hak ve özgürlüklerinin yok sayıldığı bir ülke haline geldi. Bizler hep birlikte böyle bir ülkede güce boyun eğmeyi reddedip daha güzel, daha yaşanılabilir bir düzen için mücadele ettik ve devam ediyoruz. Bizler, Anayasa’da yer alan ‘Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir’ cümlesini kitaba sıkışmış soyut bir ifade olmaktan çıkarıp güçlü ve vazgeçilmez bir gerçekliğe dönüştürmeyi amaçlıyoruz, hedefliyoruz.
İzmir’in, Türkiye’nin hak savunucuları olarak, muktedirlerin haklara ve özgürlüklere yönelik saldırıları karşısında, yılmadan, boyun eğmeden barışı, demokrasiyi, hukuk devletini savunduk. Bundan hiç vazgeçmedik. Ne yazık ki ülkemiz, insan hak ve özgürlüklerini geliştirmeyi, toplumsal yaşamı bunun üzerinden biçimlendirmeyi hedefleyen değil, koydukları sınırlarla, getirdikleri yasaklarla, acımasız sertlikte ve antidemokratik güvenlik politikalarıyla andığımız siyasal iktidarlar tarafından yönetildi, yönetiliyor. Artık hukuk devletinden, tarafsız ve bağımsız bir yargıdan bahsetmek mümkün değil.
“ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI YORUMLANAMAZ, İRDELENEMEZ”
Anayasal haklarını kullanan yüz binlerce yurttaşın protestolarına güvenlik güçleri tarafından acımasız ve orantısız bir şiddetle müdahale edildiği, halkın evlatlarının öldürüldüğü, binlerce yurttaşın yaralandığı Gezi direnişi bahane edilerek açılan ve bugüne kadar devam eden tüm yargılama sürecinde, hukuksal açıdan birçok garabetin yargılandığı davada arkadaşlarıyla birlikte tutuklanan ve hapis cezasına mahkum edilen meslektaşımız, dostumuz Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararına uyulmamış, bununla da yetinilmeyerek kararın altında imzası bulunan Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında soruşturma başlatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na müracaat edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi verdiği kararda hak ihlalini tespit etmiş, dosyayı görevli İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndererek ‘Can Atalay’ı yeniden yargıla, cezanın infazını durdur ve derhal tahliye et’ demiştir. Anayasa’nın 153. Maddesi, ‘Anayasa Mahkemesi kararları kesindir ve Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme, yargı oranlarıyla birlikte idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar’ hükümlerini içerir. Anayasa Mahkemesi kararları yorumlanmaz, irdelenmez. Anayasa Mahkemesi kararları asla ve asla tartışılmaz. Ancak Anayasa ve Anayasa’nın bu emredici hükümleri ve bağlayıcı nitelik taşıyan hukuksal düzenlemeler ve kesin nitelikteki kararlar istenildiğinde uygulanacak, istenilmediğinde uygulanmayacak kararlar değildir.
“YAŞANAN SÜREÇ TAM ANLAMIYLA BİR YARGI DARBESİDİR”
Yaşanan süreç tam anlamıyla bir yargı darbesidir. Bir davada hakkında tahliye kararı verilen, başka bir dosyada tutukluluk süresi azami süreyi aşan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eski Eş Başkanı Gülten Kışanak da haksız ve hukuksuz bir biçimde halen tutuklu olarak cezaevinde bulunmaktadır. Bir yandan ülkemiz aydınları, gazeteciler, yazarlar düşüncelerini ifade ettikleri için halkın haber alma hakkını kullanmasını sağladığı için gözaltına alınmakta, tutuklanmakta. Bir yandan örgütlü af niteliğindeki infaz değişiklikleriyle; kardeşimiz, dostumuz Hrant’ın katili serbest bırakılmaktadır. Siyasi rehine olarak tutulan, özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarının gerekçesi olan adalet ve vicdandan uzak bu kararların bağımsız ve tarafsız bir yargı düzeninin ürünü olduğuna inanmamızı istiyorsunuz. Asla inanmayacağız.
“ASLA KABUL ETMEYECEĞİZ, İZİN VERMEYECEĞİZ”
Konuşmamızı, yazışmamızı, iletişim kurmamızı, bir araya gelmemizi engellemeye ve bütün hayatımızı kontrol altına almaya çalışıyorsunuz, başaramayacaksınız. Yürütmenin yargıya müdahalesini eleştirmemize, yargı bağımsızlığı olmadan bir ülkede hiç kimsenin hukuk güvenliğine sahip olmayacağını haykırmamıza engel olmaya çalışıyorsunuz, engel olmayacaksınız. Ali İsmail Korkmaz’ın, Abdullah Cömert’in, Ethem Sarısülük’ün, Mehmet Ayvalıtaş’ın, Medeni Yıldırım’ın, Ahmet Atakan’ın, Hasan Ferit Gedik’in demokratik protesto haklarını kullanırken öldürülmelerini; Berkin Elvan’ın katledilmesini doğal kabul etmemizi, unutmamızı, ‘Emri ben verdim’ diyenlerin sorumluluğunu yok saymamızı, onların katillerini saklamamızı, yargıdan uzak tutmamızı, cezasız bırakmanızı kabul etmemizi bekliyorsunuz, asla kabul etmeyeceğiz.
İkizdere’de, Kazdağları’nda, Yılmazköy’de, Akbelen’de ve daha birçok yerde havamızı, suyumuzu, toprağımızı, ormanımızı, tüm kamusal alanlarımızı; kendi çıkarlarınız için halkın ihtiyaçlarını hiçe sayarak, rant, talan ve yağma düzenine kurban etmenize rıza göstermemizi bekliyorsunuz. İzin vermeyeceğiz.”
LAİKLİĞİN HÂKİM OLDUĞU BİR GELECEK VE ÜLKE İÇİN MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ
DİSK EGE Bölge Temsilcisi Memiş Sarı ise “Bu köhnemiş düzene karşı bizler buradayız, bir aradayız. İnsan hakları, barış ve sosyal adalet, örgütlenme özgürlüğü, sendikal haklar ve insan onuruna yaraşır koşullarda yaşayabilmek için azim ve kararlılıkla kavgamızı sürdüreceğiz. Bizi içine hapsetmeye çalıştıkları karanlığı yırtacağız. Şimdi, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, bilimsel bir ülke yönetimine hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var. Bunun gerçekleşmesi için kimsenin kimliğinden, inancından, cinsiyetinden dolayı ikinci sınıf yurttaş muamelesi görmediği, barış ve kardeşliğin hakim olduğu, düşünce ve ifade özgürlüğünün suç sayılmadığı, gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, barışın, laikliğin hâkim olduğu bir gelecek ve ülke için mücadeleye devam edeceğiz” diye konuştu.