TENZİLE AŞÇI/EGEPOSTASI- Ege Genç İş İnsanları Derneği (EGİAD) “gelecek için sürdürülebilirlik” zirvesi düzenledi.
“Sürdürülebilirliğin” tüm boyutlarıyla ele alındığı etkinliğe İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, EGİAD üyeleri, üniversitelerin rektörleri ve STK temsilcileri katıldı.
Programda yapılan konuşmalarda, sürdürülebilirliğin önemine vurgu yapılırken geleceğin dünyasında ayakta kalabilmek için dönüşümün kaçınılmaz olduğuna dikkat çekildi. Kent genelinde sürdürülebilir gelecek adına yapılan çalışmalara da değinilirken gerçekleştirilen zirvenin çıktılarının bu konuda yol gösterici olacağına vurgu yapıldı.
SOYER: SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK BİZİM İÇİN AHDE VEFA DEMEK
Konuşmasına değişim ve dönüşümün kaçınılmaz olduğunu ve buna uyum sağlamak için çalışmalar yapıldığını ifade ederek başlayan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, geçtiğimiz yıl İzmir’de ilk kez düzenlenen Uluslararası Kültür Zirvesi’ne gönderme yaptı ve İzmir’de göreve geldiğim günden bu yana, kent yönetimde sürdürülebilir bir kent politikasını temel alıyoruz. Gıda ve suya erişim, toplu ulaşım, yoksullukla mücadele, afetler karşısında dirençli olmak, şehrimizde hayata geçirdiğimiz bütün çalışmaların özünde yer alıyor. Bizim için sürdürülebilirlik demek ahde ve geleceğe vefa demek. Biz geçmişten aldığımız 8 bin 500 yıllık mirası pırıl pırıl gençlerimize aktarabilmek ve İzmir’de değişimle uyumlu bir yaşam tesis etmek için çalışıyoruz. Bu döngünün uyum içerisinde devam edebilmesi için hep birlikte ne gerekiyorsa yapmak zorundayız. Biz İzmir’de, gezegenimizin bugün geldiği noktada bu ihtiyacı gördük. Eylül 2021’de İzmir’de düzenlediğimiz Kültür Zirvesi’nde sürdürülebilirlikten çok daha kapsayıcı bir kavram ortaya koyduk: Döngüsel kültür. Şehrimizi doğasıyla uyumlu, birbirimizle uyumdan beslenen, geçmişimizle uyumun temelleri üzerinde yükselen ve değişimle uyum içinde yaşamaya odaklanmış bir döngüsel kültür coğrafyası haline getirmek için harekete geçtik. Gururla söyleyebilirim ki, bunun için Türkiye’de ilk defa Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı yüzde yüz kapsayan bir stratejik plan geliştirdik. Bu stratejimizle giderek derinleşen yoksulluğa, karamsarlığa rağmen; şehrimizdeki refahı artırmak ve adil bir şekilde bölüşmek için bir yol haritası ortaya koyduk. 25 ilçe belediyemizle kurduğumuz sürdürülebilirlik ofisleri ile iş dünyası, bölgesel ve ulusal kurumların iş birliğini sağladık. UNDP, UNSDSN, UCLG-MEWA, ICLEI ve Citta Slow International gibi uluslararası kuruluşların desteğiyle, İzmir’i bütüncül bir bakışla ve ilçe belediyeleri ile birlikte sürdürülebilir kalkınma ilkesiyle yönetiyoruz” dedi.
“DAHA CESUR OLMALIYIZ”
Son yıllarda artarak devam eden kentlere göç dalgasının neden olduğu zincirleme sorunların engellenmesi için de sürdürülebilirliği işaret eden Başkan Soyer, “İzmir’de kentsel dönüşümü ‘yerinde dönüşüm’ ve ‘mekânsal adalet’ ilkeleriyle tanımladık. Kentsel yenileme için ortaya koyduğumuz model, Halk Konut olarak adlandırdığımız kooperatif örgütlenmesiyle emsalsiz bir imeceye dönüştü. Bu uğurda hiçbir engelin önümüze çıkmasına izin vermedik. Vermeyeceğiz… Bu çabaların sonucu olarak şehrimiz dünyanın ilk Citta Slow Metropolü ilan edildi. İzmir’in şehirleşme biçimi ve hedeflerinde köklü bir revizyon anlamına gelen Citta Slow Metropol, geleceğin şehirlerinin de tarifi. Geçtiğimiz hafta ev sahipliğini yaptığımız Avrupa - Akdeniz Bölgesel ve Yerel Meclisi (Arlem) toplantısında bu konuyu ayrıntılı bir şekilde gündeme getirdik. Kentsel alanlarda yaşayanların oranı 2007’de yüzde 50’ydi. Bu rakamın 2050 yılında yüzde 68'e çıkması bekleniyor. Ancak milyarlarca insanın şehirlerde yoğunlaşması iklim krizi, salgın, göç ve açlık gibi küresel krizleri beraberinde getiriyor. Bu sorunu çözmenin tek yolu şehirlerimizi doğal ekosistemlerin bir parçası haline getirmek. Can alıcı soru şu: Döngüsel bir kent yaşamı nasıl mümkün olacak? Bunun kolay bir soru olmadığını biliyorum. Yine de, kentlerdeki varlığımızı sürdürmek hususunda samimi isek, bu zor soruyu cevaplamak zorundayız. Şehirlerimizi yaşam ağının ayrılmaz bir parçası olarak hareket eden alanlar olarak geliştirmek için çok daha cesur olmalıyız. Biz buna döngüsel şehircilik diyoruz. İzmir’deki Arlem toplantısında tam da bu konuyu ele aldık ve Akdeniz’den başlamak üzere bir Döngüsel Kültür Kentleri İttifakı kurmak için çağrıda bulunduk. Bu çağrımız, Arlem ve ICLEI aracılığıyla şu günlerde Mısır’da devam COP 27 İklim Zirvesi’ne de taşındı. Dünyanın ilk Citta Slow Metropolü olan İzmir, Akdeniz’in diğer önde gelen kentleriyle birlikte bu konudaki mücadelesini artırarak sürdürecek. Tüm kalbimle inanıyorum ki Ege Genç İş İnsanları Derneği’nin düzenlediği ‘sürdürülebilirlik’ ve ‘gelecek’ konularına odaklanan bu buluşma, bir iyilik hareketi. Bu zirveyle, gençlerimizin bu ülkeden umudunu kesmemesi ve umutlarına kol kanat germek için bir adım öne çıkıyoruz. Geleceğin Türkiye'sini inşa etmek için elimizi taşın altına koyuyoruz. Eminim ki yaptığımız ve yapacağımız işler, kentimiz, ülkemiz ve dünyamızın geleceğini belirleyecek kilometre taşları olacak” ifadelerini kullandı.
ÖZGENER: TAM TERSİ BİR YAPIYI KURGULAMAK ZORUNDAYIZ
Konuşmasında, sürdürülebilirliğin yanı sıra girişimcilik trendlerininde tartışılacağını ifade eden İZTO Başkanı Özgener, “Sürdürülebilirlik kavramı son 5-6 yıldır iş dünyasının gündeminde; fakat sürdürülebilir kalkınma olarak aslında 1980’lerin başından beri tartışılıyor ve geliştiriliyor. Sürdürülebilirlik, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlike altına atmadan bugünün ihtiyaçlarını karşılayabilmektir. Kavram; ilk tartışılmaya başlandığında doğru ve dengeli kaynak yönetimi olarak ortaya çıktı. Fakat çok kısa bir süre içinde sosyal ve bireysel refahı ve ülkelerin yönetim kabiliyetlerini de içeren bir çerçeve ile birlikte ‘sürdürülebilir kalkınma’ olarak kullanılmaya başlandı. Kaynaklarımızı ekonomik büyümeyi sağlamak için kullanıyoruz. Fakat son 20 yılda şiddeti artan ekonomik, finansal, iklimsel ve sosyal krizler, dünyayı ve dünyada yaşayan bütün canlıları, ekonomik büyümeye hizmet etmek için kullanamayacağımızı gösteriyor. Tam tersi bir yapıyı kurgulamak ve yürütmek zorundayız. Sürdürülebilir kalkınma için barışçıl ve kapsayıcı toplumlar tesis etmek, herkes için adalete erişimi sağlamak ve her düzeyde etkili, hesap verebilir ve kapsayıcı kurumlar oluşturmak belki de en önemli hedef. Dünyadaki krizlerin sayısı ve frekansı artarken, kurumların güçlenmesi hem bugün hem de gelecekte doğru kararların alınmasını sağlamada en önemli avantajımız olacak. Kurumların güçlenmesine de kendi işletmelerimizden başlayabiliriz. İşletmelerimiz açısından sürdürülebilirlik; yeşil dönüşüm, çevre politikaları, beşeri sermaye ve sosyal politikalar başta olmak üzere çok yönlü bir yönetim becerisi gerektiriyor” dedi.
“YEŞİL VE DİJİTAL DÖNÜŞÜM REKABET ÜSTÜNLÜĞÜNÜ SAĞLAYACAK”
Gelecek dönemlerde tarım, enerji ve sanayide, yeşil ve dijital dönüşümü ülke ve firmaların önde olacağının altını çizen Özgener, şirketlerin performans değerlendirmesinin artık sadece finans odaklı değil çok boyutlu bir süreçlerin toplamına bakılarak yapılacağını belirtti ve “Yani artık şirketler sadece şirket ortaklarına karşı değil, tüm paydaşlarına ve topluma karşı sorumluluk taşıyorlar. Bu anlamda çevresindeki gelişmelerden haberdar olmayan, müşterilerin geri dönüşlerini karşılamaktan uzak firmaların çevresel riskleri dikkate almadan yalnızca kendi işlerine odaklanması ile yurtiçinde ve yurtdışında rekabet etmesi mümkün olmayacak. Halka açık olmasa bile şirketlerimizin şeffaf ve hesap verilebilir yönetilmesi, gelecek nesiller açısından şirketlere var olma ehliyeti verilmesinin ön şartı olacak. Sadece kendisi için üreten hiç bir şirket, kurum ya da anlayış sürdürülebilir olamayacak. Her değişim ve dönüşüm başta sancılı olsa da, ilerleyen süreçte kazanımlarının büyük olacağını öngörebiliyoruz. Özellikle işin finansal boyutu değerlendirildiğinde, dönüşümden kaçınan firmaların olması normal. Ancak dönüşüm orta ve uzun vadede, firmaların dayanıklılıklarını artıracak, hem iç hem dış pazarda rekabet üstünlüğü elde etmelerine olanak tanıyacak” diye konuştu.
“YENİLENEBİLİR ENERJİ KULLANIMINI YAYGINLAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Özgener, tarımdan girişimciliğe birçok alanda kentte gösterilen faaliyetler hakkında da bilgi verdi ve şunları söyledi; “4,5 yıldır sürdürülebilir projeler üretmek üzerine yoğunlaştık. Önceliklerimizi belirledik ve şimdi 5 seneye yaklaşan bu projelerimizde küçük revizelerle ama ana yoldan sapmadan yaptığımız çalışmalarda büyük yol aldık. Paydaşlarımızla işbirliği içinde yürüttüğümüz tüm projelerimizde, üyelerimizin ticaret hacimlerini geliştirip kentimiz ekonomisini büyütürken yeşil ekonomi prensiplerine sadık kalıyoruz ve yenilenebilir enerji kullanımını yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Bugün zirveyi gerçekleştirdiğimiz İzQ İnovasyon ve Girişimcilik Merkezi de, bu çalışma kültürünün ve ortak akılın ürünü olarak en güzel örneklerden birini teşkil ediyor. Girişimcilik ve inovasyon ekosisteminin sahip olduğu canlılığı ve dinamizmi sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda yansıtan Merkezimiz; büyük firma-girişimci etkileşimini sağlamak, inovasyon odaklı iş yapma süreçlerini arttırmak ve kentimizden başarı hikayeleri çıkarmak amacıyla faaliyetlerine devam ediyor. Tarım sektöründe Dikili Tarıma Dayalı İhtisas Sera OSB, İzmir-Bayındır Tarıma Dayalı İhtisas (Çiçekçilik OSB) ve İzmir Kınık Bitkisel Üretim (Tohum, Fide, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler) OSB projeleri ile “kendi kendine yetebilme” ve “güvenilir gıda temininin” stratejik öneminin daha da arttığı bir dönemde, son teknolojiye yönelik dijital uygulamalar ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımıyla sürdürülebilir bir üretim sürecini hedefliyoruz. Kemalpaşa Lojistik Merkezi Projesi ile lojistik sektöründe entegrasyon ve operasyonel verimliliğin artırılmasını; Torbalı Mobilya İhtisas ve Karma Organize Sanayi Bölgesi ve model fabrika projelerimizle sanayi sektörlerinde teknoloji üretebilen bir seviyeye ulaşılmasını hedefleyerek sürdürülebilirliğe katkı koyan çalışmalar yürütüyoruz. Bu yönde, geleceği tüm paydaşlarımızla birlikte tasarlamaya ve politika önerilerimizde çevre ve toplum sorunlarına yer vermeye devam edeceğiz. Çünkü değişen ve bu stratejileri belirlemeyen ülke ve firmaların kaybedeceği bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Bu konuda farkındalık yaratmayı, en önemli görevlerimizden biri olarak görüyoruz.”