TENZİLE AŞÇI/EGEPOSTASI- İzmir 30 Ekim Cuma günü AFAD verilerine göre 6.6, Kandilli Rasathanesi verilerine göre 6.9 şiddetinde depremle sarsıldı. Depremde 115 kişi hayatını kaybederken bin 35 kişi yaralandı. Deprem nedeniyle İzmir genelinde 17 bina yıkılarken 176 bina ağır hasar aldı.
Deprem felaketinin ardından depreme yönelik şehir planlamaları, yapı stoku iyileştirmeleri ve deprem master planlarının önemi bir kez daha gündeme geldi.
Olası bir depremde yaşanacak yıkımı ve acıları azaltmak adına İzmir Büyükşehir Belediyesi Fuar İzmir’de “İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması” düzenledi. Çalıştayda İzmir depremi ışığında deprem ve depreme yönelik alınması gereken tedbirler tüm boyutlarıyla ele alınacak.
İki gün boyunca sürecek olan çalıştaya Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden deprem alanında uzman akademisyenler, sivil toplum kuruluşlarını temsilcileri, meslek örgütlerinin temsilcileri, kamu kurumları temsilcileri, bilim insanları, Milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç, İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, İYİ Parti İzmir İl Başkanı Hüsmen Kırkpınar, belediye başkanları ve İzmirli siyasiler katıldı.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, İzmir Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Mehmet Güllüoğlu ve İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger, programa konuşmacı olarak davet edilmelerine rağmen katılım sağlamadı.
“DÜNYADA KAYIP SIRALAMASINDA EN ÖN SIRADAYIZ”
Açılış konuşmasını yapan İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı ve Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Alim Murathan, yerel yönetimlerin deremin etkisiyle tek başına mücadele etmesinin mümkün olmadığını belirterek, “2020 yılında dünyada deprem istatistiklerine baktığımızda 9 depremi 7 üzerinde olduğunu görüyoruz. Dünyada kayıp sıralamasında en ön sıradayız. Yaşadığımız yüzyılda ülkemizde bu kadar kayıp yaşanması gerçekten düşündürücü ve üzücüdür. Bilim ve teknik depremlerin yıkıcı etkisine karşı her türlü önlemi alabilecek niteliğe ulaşmış durumdadır. 30 Ekim depremi özellikle Bayraklı bölgesinde yaşayan yurttaşlarımızda çok ciddi güven problemi oluşturdu. İnsanların en temel ihtiyacı kendilerini güvende hissetmektir. Deprem sonrası yurttaşlar kendilerini güvende hissetmemektedir. Depremin yıkıcı etkilerini azaltmak ve ihtiyaçları belirlemek için İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tek başına baş etmesi mümkün değil. Bu kentin bilim insanları, STK’lar, derneklerin oluşturduğu ortak bir akıl buluşmasına ihtiyacımız vardı” diye konuştu.
“HİÇ KİMSE ANAYASAL GÖREVİMİZİ ENGELLEME GİRİŞİMİNDE BULUNAMAZ”
TMMOB Genel Başkanı Emin Koramaz, TMMOB olarak deprem alanında birçok araştırma yapıp raporlandırdıklarını ve bu verileri kamuoyuyla paylaştıklarını söyledi. Koramaz, hasar tespit çalışmalarına katılmak için İzmir Valiliği’ne yaptıkları başvurunun reddedilmesini de eleştirerek, “İzmir Valiliği’nin bu tutumu düşündürücüdür ve bu tavrı şiddetle kınıyorum. Unutulmasın ki yaşanan olaylar mühendislerin önemini, uygun olmayan yerlerin imara açılmasını ve bu konudaki görüşlerimizin dikkate alınmamasının sonucudur. Bu verilerin dikkate alınmaması toplumumuza birer felaket olarak geri dönecektir. Kim ne derse desin bizler mimar ve mühendisler olarak üzerimizden her şeyi yerine getirmeye hazırız. TMMOB anayasal bir kuruluştur. Hiç kimse bizim anayasal görevlerimizi engellemek gibi bir girişimde bulunamaz ve buna izin vermeyiz. Bizler TMMOB olarak belediyeler ve üniversitelerle ortak etkinlikler düzenliyoruz. Bundan sonra da İzmir valiliği istese de istemese de bu sorumluluk duygusuyla hareket etmeye devam edeceğiz” dedi.
“DEPREME HAZIRLIKLI OLMAK BİR DEVLET POLİTİKASIDIR”
Türkiye’nin deprem gerçekliğinin altını çizen imar Koramaz, rant hırsı ve imar barışlarının çarpık kentleşmenin yolunu açtığını ifade etti ve “Ülkemizin topraklarının yüzde 98’i deprem riski altında. Ülke nüfusumun yüzde 70’i deprem tehdidi altında. Yine hepimizin bildiği gibi güvenli ve sağlıklı yapılarda yaşama hakkı en temel insan haklarıdır. Bu bir devletin asıl görevidir. Buna rağmen depremin yol açacağı kayıpları en aza indirmek için alınması gereken önlemler bir türlü alınmıyor. Her depremden sonra siyasilerden sözler dinliyoruz ama gündemin değişmesiyle bunlar da havada kalıyor. Rant hırsı insan yaşamına galip geliyor. Hiçbir şekilde siyasi kararlılık gösterilmiyor. Toplanan deprem vergileri hala ortada yok. Deprem alanlarımız bile yok. Mevcut toplanma alanları rant uğruna imara açıldı AVM’lere dönüştürüldü. Kentsel dönüşüm projelerine yurt genelinde risk içeren değil rant içeren bölgelerden başlandı. Odalarımızın kamu yararı esasıyla yerine getirdiği denetim ve gözetim sorumluluğu yapı denetim süreçlerinden dışlandı. Büyük beklentilerle ulusal deprem stratejisi hazırlandı ama bunun da gereklilikleri yerine getirilmedi. Gereken yapı stoku çalışmaları yapılmadı. Biz TMMOB olarak 1999 yılından sonra yapılan yapıların tamamını güvenlikli bulmuyoruz. Türkiye’deki tüm yapı stokunun titizlikli bir incelemeden geçirilmesi gerekiyor. 17 Ağustos depreminden alınması gereken en büyük ders, plansız çarpık kentleşmenin, tarım arazilerinin imara açılmasının ve bunun gibi şeylerin büyük risk oluşturmasıydı. Ama siyasi rant uğruna imar cinayeti işlendi. İzmir’de yaşadığımız bu deprem uyarıcı niteliktedir. Bu deprem İzmir için beklenen deprem değil. Bu haliyle bile 115 can kaybına ve yüzlerce hasarlı binaya sebep olmuştur. Doğa bize bedeli ağır da olsa güçlü bir mesaj vermiştir. Bunu anlamamız gerekir. Yer planlarının afet riskine göre hazırlanması, halkın deprem konusunda eğitilmesi gibi önemler alınmalı. Depreme hazırlıklı olmak bir devlet politikasıdır. Ülkeyi ve topumu depreme hazırlıklı hale getirmek devlet kurumlarının ve yerel yönetimlerin ortak sorumluluğudur. Depreme dayanıklı yerleşim alanları tasarlamak, üretmek ve can kayıplarını azaltmak için mimar, mühendis ve denetim çalışmalarının eksiksiz yapılması gerekir. İmar afları sonlanmalıdır. Deprem çalışmalarında kamu yararı gözetilmelidir. Bu çerçevede Türkiye deprem master planı hazırlanmalıdır. Ülkemizde her doğa olayının felakete dönüşmesinin sebebi piyasa çıkarlarını halkın çıkarlarının üzerinde gören anlayış yatmaktadır” diye konuştu.
“AFETLE MÜCADELE YERELDE BAŞLAYIP YERELDE KAZANILIR”
Depremle mücadelede mevcut kanunların yenilenmesi ve yerel yönetimlerin yetki alanlarının genişletilmesi gerektiğini söyleyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Depremin yaralarını sarmak için İzmir genelinde dayanışmayı örgütledik. İzmir depremi sonrası böyle bir şeyin olması çok mutluluk verici ama bu çalışmanın sürdürülebilir olması gerekir. Deprem ülkemizin jeolojik gerçekliğinin sonucu. Bu gerçek deprem riskine karşı hazırlıklı olmamızı zorunlu kılıyor. Deprem bize iki şey gösterdi. Birincisi Elele vererek siyasi ayrılıkları bırakıp ortak akılla üstesinden gelebiliriz. İkincisi tüm enerjimizi olası afetlerin yıkıcı etkilerini azaltmak için seferber etmemiz gerektiğini gösterdi. Afetlerle mücadele sağlıklı güvenli ve demokratik bir yaşam hakkını olmazsa olmazıdır. Mevcut Afet Kanunu 1959 yılındaki kanun, Mevcut İmar Kanunu ise 1985 yılındaki haliyle aynı duruyor. Günümüz kentleşmesine bakıldığında bu iki yasanın tekrar ele alınması gerektiğini görüyoruz. Afet durumundaki yasal mevzuat ise yeni bir yerel yönetim reformuna ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Afetle mücadele yerelde başlayıp yerelde kazanılıyor. Yasal mevzuatımızda halka en yakın ola belediyeleri temel alacak şekilde yeniden yapılandırılmalı. Çünkü İzmir depremi belediyenin görevlerinin sadece yol su ve altyapıyla kısıtlı olmadığını gösterdi. Afetle mücadele yerelde başlayıp yerelde kazanılır. Afet düzenlemesinin belediyeleri temel alacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Afet riskini azaltmanın en önemli araçlarından biri de kentsel dönüşüm. Kentsel dönüşüm için yerel bir kanun oluşturulması, mevcut iki yasanın birleştirilerek tek bir kanun oluşturulması ve belediyelerin bu konudaki yetkilerinin artırılması gerekiyor. Aynı zamanda kentsel dönüşümü destekleyecek sosyal finansman oluşturulmalı. Acil müdahale, zararın etkilerinin azaltılması, kentsel dönüşüm, riskli yapı stokunun iyileştirilmesinde başarılı olmamızın tek yolu ortak akıl sürecidir. Bu konularda katılımcı olmayan hiçbir süreçten başarılı olması beklenemez. TMMOB bu durumları ilke edinmiş bir meslek odası. Üniversiteleri ve TMMOB’u sürecin dışında bırakarak afet önlemlerinde başarılı olmak mümkün değildir. Tam da bu yüzden İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması adını verdik. Bunun dışındaki herhangi bir şeyden başarı beklenemez. 30 Ekim depreminin yıkımlarıyla ancak ve ancak ortak akıl etrafından birleşerek Baş edebiliriz. Umuyorum ki İzmir depremi hem merkezi hem yerel yönetimler hem de kamuoyu açısından Marmara depremi gibi unutulup yeni bir felakette hatırlanan bir acı olmaz. Yasal kararlarla ülkemizde afetlere karı daha etkili politikalar yürüteceğimiz bir çalışmanın miladı olur” ifadelerini kullandı.