İzmir'in Karşıyaka ilçesinde yaşayan Esra Vesu Özçelik (35), yönetmenliğini üstlendiği 'Hicran ve Melek' ve senaryosunu yazdığı 'Deliler' filmleriyle, uluslararası başarılar elde etti. 'Hicran ve Melek' filmi Kanada’nın Toronto kentinde düzenlenen ‘Kadın Gözüyle Film’ festivalinde en iyi yabancı film ödülüne layık görüldü. Hayallerinin peşinden giden genç kadın, kadın üzerindeki baskı ve şiddeti farklı bir bakış açısı ile beyaz perdeye aktarmaya devam edecek. Karşıyaka’da yaşayan yönetmen Esra Vesu Özçelik, tek tutkusu olan sinema ile uluslararası başarılar elde etmeye devam ediyor.
İlkokul ve liseyi İzmir’de okuduktan sonra eğitim için Londra’ya giden Özçelik, London Film Academy’de eğitim aldıktan sonra, İzmir’e geri dönerek bir film şirketi kurdu ve ilk filmi olan 'Hicran ve Melek'i hayata geçirdi. Hindistan’daki 'Indian World Film Festival’den 3 ödülle dönen 'Hicran ve Melek', Londra’daki London Independent Film Festival’de de en iyi yabancı film seçildi. Aynı zamanda 'Hicran ve Melek' filmi ile Toronto'da düzenlenen 'Kadın Gözüyle Film Festivali'nde en iyi yabancı film ödülüne layık görülen ve bu ödülü kazanan en genç yönetmen olan Esra Vesu Özçelik, senaryosunu üstlendiği 'Deliler' filmi ile de uluslararası başarılar elde etti. Kadın üzerindeki baskı ve şiddeti farklı bir bakış açısı ile beyaz perdeye aktarmaya çalışan yönetmen, kadın haklarına yönelik farkındalığı arttırmak için toplumun kanayan yaralarını beyaz perdeye taşımaya devam ediyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne sayılı günler kala, kadın haklarına dikkat çeken Özçelik, "İstatistiklere bakıldığında dünyada kadın yönetmen sayısı yalnızca yüzde 20. Türkiye’de her alanda olduğu gibi yönetmenlik alanında da kadın olmak zor. Ancak zor diye kendi kabuğumuza çekilmemiz söz konusu değil. Bu alanda da varız, yapıyoruz ve daha iyilerini yapacağız. Yönetmenlik erkek işidir gibi bir algı söz konusu. Her şeyi yapabildiğimiz gibi bunu da yapabiliyoruz" diye konuştu.
'YAZMAK BİTMEYEN BİR DERYA'
Hayallerinin yazmakla başladığını dile getiren Özçelik, kadın hikayelerine odaklandığını belirterek, şöyle dedi: "Anlatmak istediğim ve ortaya çıkmasını istediğim özellikle kadın hikayelerini ele aldım. London Film Academy’de üniversite okuduğumda hem senaryo hem yönetmenlik bölümüne girdim. Kadın hikayeleri yazmaya başladım. İlk filmim Hicran ve Melek de bir kadın hikayesidir. Hicran ve Melek Toronto’da en iyi film ödülü aldı. Toronto’da seyreden bir kadının kalbine dokunabildi. Aslında yaşadığımız topraklarda o kadar çok kadın hikayesi var ki ben de onlardan başlamak istedim. Şiddet, önyargı, ötekileştirme, baskıya dikkat çekmek istedim. Kadınlarla ilgili yalnızca olumsuz değil olumlu şeyleri de perdeye taşımak amacındayım. Kadın başarısı, kendi ayakları üzerinde durabilmesi gibi kadına ait her şeyi ele almak istiyorum. Ben de bir hikayenin parçasıyım, sonuçta ben de bir kadınım. Bir kadının kadın hikayesini anlatması, kendini de açması, o cesareti göstermesidir. 'Ben de buradayım, biz de buradayız' diyebilmesidir. Deliler filmim de yaklaşık 1 ay önce vizyona girdi. Filmde Osmanlı’nın delileri ele alındı. Fatih Sultan Mehmet döneminde geçen bir hikaye. Çok güzel sonuçlar elde ettik ve film Avrupa’yı dolaştı. Şimdi ise kendi sinema filmimi yapmak için senaryo aşamasındayım. 'Deep and Black' de yine bir kadın hikayesi olacak. İngiltere’de dünya savaşını görmüş, kendi ayakları üzerinde durmuş ve bir gün yalnızlaşmış bir İngiliz kadınının hayatına 3 farklı kadının girmesiyle yalnızlık hikayesinin bitmesini konu ediniyor. Bunun için oyuncu görüşmelerine başladık. Sinemanın yanında dizi projelerimiz de devam ediyor. Kalemi kuvvetli genç arkadaşlarla bir çalışma içindeyiz. Yazmak bitmeyen bir derya."
(DHA)