TENZİLE AŞÇI/EGEPOSTASI- Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri tüm dünyada ve özellikle Türkiye’de kangren olmuş bir sorun haline geldi. Neredeyse her gün bir kadının erkek cinayetine kurban gittiği Türkiye’de kadınlar, toplumsal cinsiyet eşitliği ve eril odaklı toplum düzeninin değişmesi için seslerini çıkarmaya çalışıyorlar.
Günlük hayatta erkek egemen normlar nedeniyle ikinci plana atıldıklarını söyleyen kadınlar; kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine ve kadını öteleyen eril bakış açısına çözüm olarak İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını istiyor.
DİSK Genel-İş 2 Nolu Şubesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Konak eski Sümerbank önünde “Şiddet salgınına karşı yaşasın kadın dayanışması” başlıklı basın açıklaması düzenledi.
Sendika üyelerinin katıldığı açıklamada basın açıklamasını DİSK Genel-İş 2 Nolu Şube Yönetici Zeynep Sarıçınar yaptı.
“10 AYDA 79 KADIN TECAVÜZE UĞRADI”
25 Kasım’ın anlamını kazanmasına vesile olan Mirabel kız kardeşleri anarak konuşmasına başlayan Sarıçınar, salgının getirdiği koşulların toplumsal cinsiyet eşitsizliğini körüklediğini belirtti ve “1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör hükümete karşı mücadele eden Mirabel kız kardeşlerin mücadelesinin simgesi haline gelen 25 Kasım’ı bu yıl salgın koşullarında karşılıyoruz. Covid-19 pandemisinin yarattığı toplumsal ve ekonomik sorunlar var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirerek kadınların evde, sokakta ve işyerlerinde daha çok fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalmasına ve hatta yaşam haklarının ellerinden alınmasına neden oluyor. 2020'nin ilk on ayında en az 229 kadın öldürüldü, 122 kadın tacize uğradı, 226 çocuk istismar edildi ve 79 kadın tecavüze uğradı” dedi.
SALGIN KADINLARIN YÜKÜNÜ ARTTIRDI
Salgın sürecinin kadının görev ve sorumluluklarını arttırdığını ifade eden Sarıçınar, “Salgın ile birlikte okulların kapatılması ya da uzaktan eğitime geçilmesi ile çocuk bakımı, yaşlı bakımı, ev dışından hizmet alımının azalması ile artan iş yükü, uyulması gereken hijyen kuralları, temizlik işleri, geleneksel olarak kadına yüklenen toplumsal cinsiyet rolü gereği kadınların ev içi yükünü artırmıştır. Ev içi iş yükündeki artışın yanı sıra, piyasada daralan istihdam olanaklarının kadınların işgücüne katılımı ve istihdama katılımını azalttı, işsizlik çığ gibi büyüdü. Salgın sürecinde kadınların en çok çalıştığı işkolları olan sağlık, eğitim, gıda ve perakende hizmetlerinde de çalışma koşulları ağırlaştı ve çalışma süreleri arttı. Ayrıca kadın emeğinin daha çok kayıt dışı sektörlerde yoğunlaşması da salgın sürecinde kadınların gelir ve sosyal güvenceden yoksun kalmasına neden oldu” ifadelerini kullandı.
İKTİDARA İSTANBUL SÖZLEŞMESİ UYGULANSIN ÇAĞRISI
Kadınlara yönelik şiddeti ve var olan sorunlara gözlerin kapatılmasının bu sorunları ortadan kaldırmadığın aksine daha da derinleştirdiğini söyleyen Sarıçınar, kadınların da refah içerisinde yaşayacağı bir toplum için beyan ettikleri çözümleri şu şekilde sıraladı; “Biz kadınların her alanda mücadele ettiğimiz şiddetten, tacizden, ekonomik krizden ve pandeminin yıkıcı etkilerinden korunmamız için yapılması gerekenler bellidir:
- İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun uygulansın
- ILO’nun geçen yıl kabul ettiği 190 nolu “işyerinde Şiddet ve Tacizin Önlenmesi” sözleşmesi ülkemiz tarafından da onaylansın
- Hükümet politikalarında kadın istihdamını artırmak için önerilen esnek çalışma biçimlerine karşı tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılmalıdır. COVID-19 pandemisinin yarattığı krizden en çok etkilenen sektörlerde iş ve gelir kaybına uğrayan kadınlar için özel önlemler geliştirilmelidir.
- Salgın süresince bütün işçiler süre koşulu aranmaksızın işsizlik ödeneği ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanmalıdır. Tüm işyerlerinde, hamileler, yasal süt izni kullananlar, engelliler, 60 yaş ve üzerinde olanlar COVID-19 salgını süresince idari izinli sayılmalıdır. 12 yaşından küçük çocuğu olanlara talepleri halinde ücretli izin verilmelidir.
- Kadınlara özgü görülen ev içi sorumlulukların çözümü için kamu politikaları hayata geçirilmelidir. Özellikle kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılarak tüm kadın ve erkeklerin ücretsiz yararlanabileceği bir hak olarak tanımlanmalıdır”