Çeşme'de söyleşiye katılan Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği konusunda açıklamalarda bulunup, kendisinin 'hayır' oyu kullanacağını söyledi. Çeşme çarşısındaki, kültür merkezi olarak kullanılan tarihi Aya Haralambos Kilisesi'nde gerçekleştirilen söyleşiyi, CHP'li Çeşme Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç, Çeşme Belediye Başkan Yardımcısı Şakir Karadede, CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı Utku Gümrükçü, CHP Çeşme İlçe Başkanı Ekrem Oran ve çok sayıda vatandaş izledi.
"ÇANAKKALE ZAFERİ DÜNYA DURDUKÇA KUTLANACAK"
Konuşmasına, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü ile ilgili düşüncelerini anlatarak başlayan Sabih Kanadoğlu, "Mustafa Kemal Atatürk'ün Çanakkale Zaferi'nde rolü yokmuş gibi gösterilmek istenmesine yazıklar olsun. Genelkurmay Başkanlığı'nın bugüne kadar gelenek haline gelmiş afişlerine Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğrafının konmamasına yazıklar olsun. Hele Çanakkale Zaferi'ni, iki oy arttırabilmek uğruna siyasi mücadelelerinde kullanmak isteyenlere yazıklar olsun. Çanakkale, Türk Ordusu'nun ve Türk milletinin itibar ve onurunu tekrar kazandığı zaferin yeridir. O zafer, Balkan Harbi'nin alnımıza sürdüğü kara lekeyi, tekrar sildiğimiz yerdir. Böyle bir yer, o kötü günlerin, siyaseti, silahlı kuvvetlerin, Türk Ordusu'nun içine sokmanın o kötü sonucunu ortadan kaldıran ve Türkleri tekrar millet haline getiren zaferdir. Aynı zamanda, İstiklal Savaşı'nın kahramanlarının ortaya çıktığı, yetiştiği, parladığı ve o büyük savaşın temelinin atıldığı yerdir. O halde biz, Çanakkale zaferinin Türk milletinin birliğini ve beraberliğini tekrar ispat ettiği gün olorak, bugün ve dünya durduğu sürece elbette kutlayacağız. Çanakkale'de, bugün bir köprü yaparak geçtiğini zannedenler bilsin ki bundan sonra kesinlikle geçilmeyecektir" diye konuştu.
"TÜRKİYE BİR KORKU İMPARATORLUĞU HALİNE DÖNDÜRÜLMEK İSTENİYOR"
Türkiye'nin geleceğinin ipotek altına alındığı veya alınamadığı bir referanduma gidildiğini savunan Kanadoğlu, "Bu referandum, Türk milletinin kaderinin çizileceği bir referandumdur. Baktığımızda şöyle bir manzara ile karşılaşıyoruz; konuşması gerekenler konuşmuyor, konuşmaması gerekenler konuşuyor. Tarafsız bir Cumhurbaşkanı konuşuyor. Onun yanında, devlet memuru olmalarına rağmen siyasi iktidarın ortaya çıkardığı, belirli bir şekilde oy istediği valiler, rektörler, savcılar, hakimler yetmemiş gibi imamlar da konuşuyor. Ama konuşması gerekenlerin büyük bir kısmı da susuyor. Bekir Coşkun çok güzel yazmış; nerede o eski cumhurbaşkanları, o başbakanlar, bakanlar, milletvekiller? Onlar niye konuşmuyo? Türkiye bir korku imparatorluğu haline döndürülmek isteniyor. Bu şekilde dönüştürülen bir toplum, bir referanduma değil de sanki plebisite götürülüyor. Referandum başka, plebisit başka bir şeydir. Referandum, belirli bir metnin halka anlatılarak, bunun kabul edilmesi için halk oyuna gidilmesidir. Plebisit, tek kişi için yapılan bir tercihtir. Referandum, elbetteki adil şartlar içerisinde yapılır. Plebisit ise, baskı altında ve bir kişinin ikbali için yapılır. Metnin ne olduğunu, ne getirdiğini, ne götürdüğünü halka açıklama cesaretini göremiyorlar" diye konuştu.
"REFERANDUMDA 'HAYIR' DİYECEĞİM"
Referandumda kullanacağı oyu da açıklayan Kanadoğlu, şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanı'nın açıklaması oldu: 'Şahsım için bir şey istemiyorum.' Ama getirilen metne baktığınız zaman, iki madde Resmi Gazete'de yayımlandığı zaman yürürlüğe girecek. 'Cumhurbaşkanı'nın parti ile ilişiği kesilir' ibaresi çıkarılacak. Parti üyesi ve Genel Başkanı olacak. Yani Resmi Gazete'de yayımlandığının ertesi günü. Diğer madde de, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 30 gün içerisinde değişecek. Peki nasıl olur da bu iki maddenin dışındaki maddeler, 2.5 sene sonraya bırakılır da, bu iki madde derhal yürürlüğe gire? Anlamak mümkün değil. Biz diyoruz ki, bu bir 'tek adam' yönetimi getiriyor. Buna karşı çıktılar. Ama Cumhurbaşkanı dedi ki; 'Bütün güçleri, tek elde topluyoruz.' Yani bunun gerçekte 'tek adam' anayasa değişikliği olduğunu çok net bir şekilde ortaya koydu. Şunu açıklıkla ifade edeyim ki ben de bu anayasa değişikliğini ihtiva eden bu kanuna referandumda 'hayır' diyeceğim. Bu anayasa değişikliği, gerçekte 'tek adam' yönetimine, biat etme zorlamasına ve belirli bir şekilde tek kişinin diktasına bir plebisit olarak halka sunuluyor. Bu 'hayır', kapsamlı bir 'hayır' olacaktır. Hem geçmişi kapsayacaktır yani bu ülkenin kuruluş felsefesine, Cumhuriyetin temel değerlerine, laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti ilkesine ve bu Cumhuriyeti kuran, kurucu Cumhurbaşkanı, her şeyi borçlu olduğumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve onun arkadaşı İsmet Paşa'ya yapılabilecek her türlü hakareti, aşağılamayı reddettiğim için 'hayır' diyorum."
"BÜTÜN YETKİYİ TEK ELDE TOPLARSANIZ, BUNUN ADI DEMOKRASİ OLMAZ"
Sabih Kanadoğlu, demokrasilerde kuvvetler ayrılığının önemine de dikkat çekerek, "Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi'nde deniliyor ki, 'Eğer bir ülkede kuvvetler ayrımı yoksa, anayasa yoktur.' 1789'dan bu yana demokratik her ülkede, her demokratik başlangıç, ancak kuvvetler ayrılığı ile mümkündür. Kuvvetler ayrılığı, yasama, yürütme ve yargıdan oluşur. Eğer siz, bu kuvvetler ayrılığını bir tarafa bırakarak, bu üç kuvvetin sağladığı denetimi ve dengeyi tek bir bir elde toplarsanız, ortaya çıkan rejimin adı demokrasi olmaz. Bunun adı diktadır. O halde, getirilen anayasa değişikliği, eğer halk 'hayır' derse yürürlüğe girmeyecektir, bize neyi getiriyor, ona bakmak gerekir. Belirli bir şekilde Cumhurbaşkanı'na yürütme gücünü veriyorsunuz. Yanında Bakanlar Kurulu yok. Bakanlar adını verdikleri, birer bürokrat haline gelmiş olan, Cumhurbaşkanı istediği zaman gelen, istediği zaman giden ve hatta milletvekilleri içinden seçtiyse, bakanlıktan uzaklaştırdığı zaman milletvekilliği de düşen kişilerden oluşan, sekreterya gibi bir bakanlar kurulu oluşuyor. Bunlar, TBMM'ye karşı sorumlu değil" dedi.
Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun söyleşisi, dinleyicilerin sorularını yanıtlamasının ardından sona erdi. (DHA)