Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bugün partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Sözlerine 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin yıldönümü dolayısı ile depremde yaşamını yitirenleri anarak başlayan Karamollaoğlu, “Bugün geriye dönüp baktığımızda bu felaketlerden yeterince ders almadığımız ortaya çıkıyor. Maalesef ne depremlere ne sel felaketlerine ne yangınlara karşı hala hazırlıklı olmadığımız anlaşılıyor” dedi. Karamollaoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“AFETLERE HAZIRLIK MESELESİ SİYASİ BİR POLEMİK KONUSU YAPILMADAN ELE ALINMALIDIR”
“Deprem, orman yangınları, sel oluyor, olay sıcaklığını korurken çok büyük cümleler kuruluyor ve ardından bunların hepsi unutuluyor, ta ki bir sonraki felakete kadar. Ama bundan sonra görüne o ki alarmın rengi hep kırmızı olacak. Buzullar eriyor, atmosfer eskiye göre ısınıyor. İl, ilçe ve siyasi parti gözetmeden bu ifadeleri kullanıyorum. Afetlere hazırlık meselesi siyasi bir polemik konusu yapılmadan ele alınmalıdır. 2 gün önce Ankara’da meydana gelen yarım saatlik fırtına ve yağış sonrasında AFAD binasının bile dış cephe kaplamalarının kağıt gibi havada uçuştuğuna şahit olduk. İktidar birtakım tedbirleri mutlaka almalı. Sadece felaket anında sesini yükseltmek problemlerimizi çözmeye yetmiyor. Ülkemiz bütün olarak büyük afetler karşısında hep sınıfta kalmıştır. Bunlara bir yenisini daha eklememek için geçmiş felaketlerden, hadiselerden ders çıkarmak mecburiyetindeyiz. Artık bir saniye dahi vakit kaybetmeden gerekli tüm hazırlıklarımızı tamamlamalı, yeterli tüm tedbirleri eksiksiz almalıyız.
“GİTTİĞİMİZ TÜM İLE VE İLÇELERDE GÖRÜYORUZ Kİ İNSANIMIZ DA YENİ BİR BAŞLANGIÇ İSTİYOR VE BU BAŞLANGICIN ÖNCÜLERİNDEN BİRİSİ OLARAK DA SAADET PARTİMİZİ GÖRÜYOR”
Seçimler yaklaşıyor. Vaktinde yapılmış olsa bile seçimlere en fazla 10 ay gibi bir süre kaldı. 6’lı masa toplantılarının altıncısını bu hafta sonu Saadet partimizin ev sahipliğinde gerçekleştireceğiz. Geçen hafta bütün siyasi parti liderlerini 6’lı masanın, tek tek ziyaret ettim. Cumartesi günü de Ankara’da teşkilat toplantılarımızın ilkini yaptık. Bir bakıma seçim startını verdik. Pazar be pazartesi günleri ise Bursa’mızdaydım. Hem teşkilat mensuplarımızla verimli toplantılar gerçekleştirdik hem de sivil toplum kuruluşlarını ve esnafımızı ziyaret etti, vatandaşlarımızla bir araya gelerek kendilerinin talep ve beklentilerini bizzat kendilerinden dinledik. Biz Saadet Partisi olarak seçimlere ve iktidara hazır olduğumuzu bu çalışmalarımızla ortaya koyuyoruz. Gittiğimiz tüm ile ve ilçelerde görüyoruz ki insanımız da yeni bir başlangıç istiyor ve bu başlangıcın öncülerinden birisi olarak da Saadet Partimizi görüyor. Her seçim önemlidir ancak bu seçim tarihi bir seçimdir. 20 yıllık AKP iktidarının sonunun geldiğine işaret eden bir seçim olacaktır. Vatandaşlarımız verecekleri her bir oyla Türkiye’mizin yolunu ve yönünü belirleyecek, geleceğimize karar verecek, nasıl yönetileceğimize dair. Tek adamın istişaresiz olarak yönettiği bir Türkiye mi? Ortak aklın istişarelerle yönettiği bir Türkiye mi? Aslında biz bu konuda karar vereceğiz millet olarak.
“TALİMAT VEREREK EKONOMİYİ DİZAYN ETMEK, DÜZE ÇIKARMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR”
AKP iktidarı hem içeride hem dışarda arabayı duvara toslamıştır. Bu iktidar ekonomiden demokrasiye, adaletten bürokrasiye ülkeyi bir felaketin içine sürüklemiştir. Bugünden sonra Türkiye’ye vereceği hiçbir şey kalmamıştır. Kendi ifadeleri ile metal yorgunluğu ile maluldür bu iktidar. Yorgundur ama daha vahim olanı Türkiye’yi de yormaktadır. Büyük ve süslü cümlelerle verdikleri hiçbir vaadin karşılığı da yoktur, kalmamıştır. En son Tarım Kredi marketlerindeki bazı ürünlerin fiyatını ucuzlatacaklarını açıkladılar her yolu denemesine rağmen hayat pahalılığını bir türlü düzgünlemeyi başaramayan Erdoğan, en sevdiği şeyi yaparak krize çözüm bulmaya çalışıyor. Talimat vererek fiyatları indirmeye kalkıyor. Talimat vererek ekonomiyi dizayn etmek, düze çıkarmak mümkün değildir. Ülke genelinde biraz kabarık şubeleri olan bazı kurumların şubelerini artırarak bu problemin çözülmesi kesinlikle mümkün değildir. Kooperatifler kar amaçlı değildir, fiyatları düşürün diyen Cumhurbaşkanı bu zararların yine millet tarafından karşılanacağını hiç düşünmüyor. Bir yerde bir kurum var, fiyatları zararını da göze alarak düşürüyorsa birisinin bu karşılaması icap eder. Neticede bu dönüyor garibanın sırtına yükleniyor. Siz bu kafayla her şeyi ucuzlatırsınız bir tek fiyatları indiremezsiniz. Nitekim TBMM’yi pas ederek demokrasiyi ucuzlattınız. Haksız ve hukuksuz kararnamelerle adaleti ucuzlattınız. Bu milletin parasının değerini ucuzlattınız, düşürdünüz. Ama en önemlisi ahlaki ve manevi değerlerimizi siyasi istismar vesilesi yaparak değerlerimizi ucuzlattınız. Ama marketteki fiyatlar bir türlü ucuzlamıyor çünkü zihniyet yanlış. Market fiyatları talimatla değil stratejik karalarla indirilir. Kendi çiftçisi girdi maliyetleri yüzünden tarımı bırakırken yurtdışında tarım arazisi arayan Tarım Bakanımız var.
“BU İKTİDAR, ÇİFTÇİNİN, ESNAFIN DEĞİL PARADAN PARA KAZANA BİR AVUÇ AZINLIĞIN İKTİDARIDIR”
2022 bütçesinden milyonlarca çiftçiye ayrılan destek sadece 29 milyar lira. Bu rakam büyük gibi gelebilir az değil, ama kendi çıkardıkları kanunla çiftçiye bu sene vermeleri icap eden rakam 70 milyarın üzerinde olmalıydı. Mili gelirin yüzde 1’inden azı verilemez emrini taşıyor bu kanun, hala yürürlükte, 2006’den beri bir kere bile bu rakamı yakalayamadılar. Alın size başarının da başarısızlığın da sebebi. Kur Korumalı Mevduat kapsamında, mudilere son 5 ayda ödedikleri miktar tam 60 milyar lira. Çiftçiye sadece 29 milyar lira. Nereden karşılanıyor bu rakam elbette hazineden. Paradan para kazananları, üstelik de faize karşı bir tavır sergileyerek ihya eden bu iktidar ülkenin ekonomi problemleriniz çözemez aciz çözmekten. Bankacılık sektörü cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde son bir yıldır olduğu kadar mutlu olmamıştır. Hiçbir dönemde bu kadar kar sağlamamıştır. Faiz lobisi görevini tam olarak yerine getiriyor karar verenleri etkiliyor. Bankacılık sektörünün 6 aylık dönemdeki net karı 219 milyar lirayı buldu. Bu rakam bir önceki yılın tam 5,5 misli, yüzde 550 bankacılık sektörünün karı artmış. Bu iktidar, çiftçinin, esnafın değil paradan para kazana bir avuç azınlığın iktidarıdır.
“19 YILDIR İKTİDARDASINIZ YENİ DEĞİL, EĞER BİR KOMPLO VARSA BUGÜNE KADAR ZATEN ORTAYA ÇIKARMANINIZ GEREKİRDİ”
Ne istediniz de yapmanıza engel olundu, yapamadınız? 20 yıldır bu ülkeyi siz yönetmiyor musunuz? Hatta bir 5 yıl daha bu ülkeyi yönetmeye talip olan siz değil misiniz? 20 yıldız istediğiniz atamaları yapamadınız mı, istediğiniz yasaları değiştirip istediğiniz kararnameleri çıkarmadınız mı? Şimdi hangi yüzle faturayı çiftçiye; acizliğinizi, beceriksizliğinizi vatandaşlara yüklemeye çalışıyorsunuz. Hep bahane arıyorsunuz, operasyonlar var, dış güçler var diye milleti kandıramazsınız. 19 yıldır iktidardasınız yeni değil, eğer bir komplo varsa bugüne kadar zaten ortaya çıkarmanınız gerekirdi. Şimdi şikayet etmeye hakkınız yok.
“AKP’Yİ ŞU ANDA AYAKTA TUTAN MİLLETİN BAZI KESİMLERİNE VERDİĞİ BİRTAKIM İMKANLAR”
AKP’nin masa başında her gün bir yenisini ürettiği algılara, söylemlere çanak tutanlara da seslenmek istiyorum. Bir internet yayınında başörtülü kadınların psikolog olamayacağına yönelik sözler bazı kişilerin Türkiye’nin yaşadığı bazı olumlu gelişmeleri kabullenmekte zorlandıklarını gösteriyor. Yıllardır yapmaya çalıştığınız şu baskıları bırakın yahu, mantıksızlıkları bir kenara koyun. AKP’yi şu andan ayakta tutan milletin bazı kesimlerine verdiği birtakım imkanlar. Bunlarla ayakta tutuyor, yanlışlarının üstünü onunla örtüyor. Bu gafleti göstermeyin en azından. Mantık sahibi insanlar yüzünden önümüzdeki seçim kaybedilirse kaybedilir. Başörtüsüz olmayı “nötr” kabul ederek, toplumun geniş bir kesiminin kabul ettiği yaşam ve giyim tarzını dışlamak kabul edilebilir değildir. Türkiye, bu tartışmaları geride bırakalı çok oldu. Biz, kapanmış sayfaları ısrarla açmak isteyenlere inat, Türkiye’nin yeni bir başlangıç yapması gerektiğine inanıyoruz.
“ÖMRÜNÜ KENDİSİNE BİR SALTANAT KURMAYA ADAYAN BU ARKADAŞLAR İSTİYOR Kİ BU SALTANAT SÜRSÜN. BİZ DE DİYORUZ Kİ HAYIR”
İktidarın kazanımlar üzerinden, iktidar değişikliğiyle insanımızı korkutmaya çalışması ise; tam anlamıyla ‘tavşana kaç, tazıya tut’ siyasetidir. İktidarını sürdürmek istemelerinin tek sebebi kendi şahsi kazanımlarını korumak içindir. Gördüğümüz kadarı ile AKP, sadece koltuklarını kaybetmemek için siyaset yapan bir kurum haline gelmiştir. Bazıları makam arabalarını kaybetmemek için bu siyaseti sürdürme çabasındalar. Bazıları da üç-beş farklı yerden aldıkları maaşlarını kaybetmemek için gayret göstermektedirler. Ömrünü kendisine bir saltanat kurmaya adayan bu arkadaşlar istiyor ki bu saltanat sürsün. Biz de diyoruz ki hayır; artık insanımız bütün bir millet olarak öz vatanında insanca yaşamak istiyor. Biz iktidara geldiğimizde, birilerinin saltanat sürdüğü bu düzeni; herkesin insanca yaşam sürdüğü bir düzenle değiştireceğiz. Milletimizin her bir ferdinin kazanımlarını koruyacak ve bunları daha da ileriye taşıyacağız, bu noktada kararlıyız.
“TARİH ÇOK ENTERESAN. İNSANLAR ÖYLE LAFLAR EDİYOR Kİ, BİR GÜN GELİYOR BUNU YALAMAK MECBURİYETİNDE KALIYORLAR”
Dışişleri Bakanı’nın kalıcı barış için muhalefetle rejimi anlaştırmamız lazım sözlerini Suriye politikası adına olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Fakat keşke yıllardır dile getirdiğimiz bu yaklaşıma iktidar daha erkenden karşılık vermiş olsaydı. Bunca dram yaşanmadan, bunca insan hayatını kaybetmeden, bunca aile parçalanmadan, bunca aile memleketlerini terk etmek zorunda kalmadan bu aklı selimi kullanabilselerdi. Keşke bad’el harâb'ül-Şam dedirtmeden önce bizlere kulak verselerdi. Bir süre önce katil Esad’la görüşme teklifinde bulunanlar akıllarını başlarına alsın diyen iktidar ortağı Bahçeli bile, şimdi bu çağrıyı çözüm arayışlarına güçlü bir nefes olarak nitelendiriyor. Tarih çok enteresan. İnsanlar öyle laflar ediyor ki, bir gün geliyor bunu yalamak mecburiyetinde kalıyorlar.
“SON BİRKAÇ SENELİK GELİŞMEYİ GETİRİP DE 10 YILLIK GELİŞMEYMİŞ GİBİ TAKDİM ETMEYE KALKMAYIN”
Bildiğiniz üzere, Suriye iç savaşının henüz başlarında biz Saadet Partisi olarak Suriye'ye gitmiştik. Esad'la da görüştük. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi, Suriye'nin ne yapması gerektiğiyle ilgili tavsiyelerimizi onlara ilettik. Onlardan da bir tepki almadık. Eğer siz Suriye'yi demokratik bir ülke haline getirmek istiyorsanız; mutlaka muhalefete imkan tanıyacaksınız, parti kuracaklar, yayın organları olacak ve Meclis'te temsil edilecekler, hiçbirisine itiraz etmediler. Biz zaten Türkiye'yi kendimize örnek almıştık dediler. Biz, bunları kendilerine anlattığımızda da siz bilmezsiniz, bunları biz iyi biliriz, dediler. Ama bu söyledikleri söz 500-600 bin insanın hayatını kaybetmesine, 15 milyon ailenin oturdukları yeri tek etmelerine ve bunların yarısının Suriye'yi terk etmesine sebep oldu. O yarısının da en az 4,5-5 milyonu ülkemize geldi. Bunlar yaşanmazdı, eğer mantık doğru işletilmiş olsaydı. Ama şimdi, en azından bu ifadelerin kullanılmış olmasını, geri planda da Suriye ile siyasi bir irtibat tesis edilmiş olmasını çok önemsiyorum. Biz bunu hep yapıyorduk diyorlar. Neymiş? İstihbarat kurumları, birbiriyle irtibat halindeymiş. Hadi oradan! Son birkaç senelik gelişmeyi getirip de 10 yıllık gelişmeymiş gibi takdim etmeye kalkmayın. Türkiye, oraya fiilen müdahale edenlere destek verirken; kiminle irtibat kuruluyordu? Ha ama son zamanlarda başaramayacaklarını anladıkları için ilk önce elbette istihbarat örgütlerinin temas kurmalarına imkan tanıdılar. Bir adım. Arkasından da Dışişleri Bakanı, bizzat kendi seviyelerinde bir adım atılması gerektiğini vurguladı. Bunlar, olumlu gelişmeler ama çok geç. Ayrıca, nereye evrileceği henüz belli değil.
“ÜRETMEYELİM, ALALIM DAHA UCUZA OLUR, BU MANTIKLA SİZ NASIL YÖNETECEKSİNİZ?”
Şimdi biz kağıdı dışarıdan getiriyoruz, havsalam almıyor. Kendi fabrikanı yıkacaksın. Dışarıdan kağıt ithal edeceksin, hangi mantık bu ya. Gübre, 1950’lerde ilk gübre fabrikalarından birisi Türkiye’de kuruldu. Orta Anadolu’daki gübre fabrikası kör topal gitmeye çalışıyor ama biz gübreyi dışarıdan getiriyoruz. Bu kadar kafasızlık olmaz. Şeker fabrikaları aynı akıbete uğruyor şimdi. Bu mantıkla siz memleketi nasıl yöneteceksiniz. Üretmeyelim, alalım daha ucuza olur, bu mantıkla siz nasıl yöneteceksiniz? Tarım ve Kredi Kooperatifleri, çiftçiyi koruyan birlikler ama bakın 2021 yılında 250 milyon lira zarar etti. 2022 yılı zarar tahmini tam 1 milyar lira. 8 bin ortaklı bir kooperatif, çiftçinin. Para sahiplerini destekleyeceksiniz onlara bütçeden milyarları vereceksiniz ama bizi doyuran bir kooperatife bu kadar zararın çıkarılmasına da seyirci kalacaksınız. Bu iş böyle gitmez.”
Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kur garantili milli para sözleriyle ilgili soru üzerine şu yanıtı verdi:
“BU TÜRK LİRASININ DEĞERİNİ ARTIRMIYOR, DOLARA OLAN İLGİYİ ARTIRIYOR”
“Bizim paramız zaten milli. Biz dolar kullanmıyoruz. Ama bu iktidar Türkiye’yi öyle bir hale geldi ki artık milli parayı elinde tutmaya kalkarsan yakıyor. Millet elinde dolar tutmak istiyor. Erdoğan, dolar tutmak isteyenlere, paranızı dolara endeksli kur garantisi ile bankaya yatırın, eğer dolar kıymetlenmişse farkını ben ödeyeceğim. Akla bak ya sen gene doları destekliyorsun. Hangi Türk lirasını desteklediğini söyleyebilirsin bu mantıkla. Bu Türk lirasının değerini artırmıyor, dolara olan ilgiyi artırıyor.”
Karamollaoğlu, artan kira ve yurt ücretleri ile ilgili soruya da şunları söyledi:
“YANLIŞ POLİTİKALARLA DOĞRULUK BULUNMAZ”
“Yeni bir dönem başlıyor. Geçmişte bunlar bir sorun haline, gündeme gelmezken bunu öyle bir politik hale getirdiler ki sanki Türkiye’nin problemi üniversitelerin civarında kurulacak yurtlarla çözülür. Çözemezsiniz, çözemiyorlar işte. Yanlış politikalarla doğruluk bulunmaz. Eskiden böyle bir problemi konuşmuyorduk biz, eski dediğim 3-5 sene öncesine kadar. Öğrenciler üniversiteye girdiği zaman bırakın diğer kurumlar da yurt açsın, buralarda yanlış ideolojiler aşılanmasın doğru buna da imtina gösterilsin. Ama öğrenciye kendi geçimini sağlayacak kadar yeterli bir burs verilsin. Devlet yurt yaparak bu problemi çözemez.”