Keşke Cumhurbaşkanımız o sözü demeseydi
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Diyanet İşleri Başkanı'na tahsis edilen araca ilişkin açıklamalarda bulundu. Arınç, "Keşke Sayın Cumhurbaşkanımız da "al ben sana bir araç veriyorum artık onlara inat buna bineceksin" demeseydi." diye konuştu.
Star TV’nin ana haber bülteninde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Arınç, şunları söyledi:
GERİ TEPEBİLİR VE GERİ TEPECEKTİR
“AK Parti’ye nasıl zarar verebiliri? Onu hükümetten nasıl uzaklaştırabiliriz veya hükümette olsa bile nasıl zayıflatır, ayağının bir tanesini boşlukta bırakabiliri? Bunun üzerine çok kafa yordular. Kurulan tuzaklar, ittifaklar, hileler hiçbir zaman başarılı olmadı. Biz her defasında oyumuzu arttırdık. Bu sefer bence çok netice alıcı bir projeyle karşımızdalar. Koç başı gibi HDP’yi kullanmak istiyorlar. Bu Ak Parti’nin milletvekili sayısını düşürmeye yönelik bir proje. Şimdi HDP’nin barajı aşması sağlanırsa bu AK Parti’nin milletvekili sayısını düşürür diye kendilerince bir üst aklın projesine piyon olmaya başladılar. Üç partinin birbiriyle kavgası yok, üçü can ciğer kuzu sarması. Üçü birden AK Parti’ye yükleniyor, HDP’ye gidecek oylarından da üzülüyor değiller. Yani bizden giderse gitsin ama şu HDP barajı aşsın da parlamentoda daha bir güçsüz bir hükümet çıksın hevesindeler. Ancak bu geri tepebilir ve geri tepecektir.
ÇOK ÇİRKİN BİR ŞEY
‘İsraf olmuştur, bu kadar büyük olmamalıydı, Çankaya varken burası niye yapıldı'’ Bu eleştirileri anlarım. Ancak tuvalette altın tuvalet var derseniz insanlar bunu çok yanlış anlar ve Cumhurbaşkanımıza çok haksız bir şekilde eleştiri getirirler, hatta hakaret ederler. O da bunun karşılığında; ‘gel kendin gez sana özel bir yazı da yazıyorum, bulursan ben cumhurbaşkanlığından istifa edeceğim, sen de genel başkanlıktan istifa et’. Bunların konuşulması bile... Dış dünyayı düşünün, insanlarımızı düşünün. Sadece bu tartışmaların ışığında bir seçim olmaz. Cumhurbaşkanı yıpratılacaksa sözleri, davranışları, eylemleri, idari kararları sebebiyle tartışılabilir, eleştirilebilir. Bunun dışında bir insana hakaret etmek için altın klozet lafının kullanılması bile çok ayıp, çok çirkin bir şeydir.
MERCEDES BENİM İÇİN BİR MEZARDAN FARKSIZ
Kullandığı aracın 300 bin liralık bir araç olduğu söylendi. Yani Renault Fluence mi kullansın, ne bileyim ben bir başka şey mi, Skoda mı kullansı? Bütün o makamlara, yani bir Diyanet İşleri Başakanına biraz daha iyi bir araç verilmesini gerekebilir. Diyanet Başkanımız çok üzüldü ve dedi ki ‘Ben bunu iade edeceğim. Artık bu Mercedes benim için bir mezardan farksız oldu.’ Sayın Cumhurbaşkanımız o sırada dedi ki ‘Hayır sen yanlış yapıyorsun. Aracı iade etme.’ Etmişti. ‘O zaman ben sana Cumhurbaşkanlığı envanterinden bir zırhlı araç vereceğim. Arkasından da yurtiçi veya yurtdışı ziyaretlerinde bizim bir havuz sistemimiz var. Oradan uçak tahsis edeceğim.’ Diyanet İşleri Başkanımızı yakınen tanıdığım için bu tartışmaların içinde olmaktan büyük bir üzüntü duyduğuna inanıyorum. Benim kararım şudur, madem ki Diyanet İşleri Başkanımız ben bu aracı iade edeceğim diye bunu bir canlı yayında ifade etmiştir ve iade etmiştir.
KEŞKE CUMHURBAŞKANIMIZ BİNECEKSİN DEMESEYDİ
Cumhurbaşkanımız onun itibarını iade etmek açısından zırhlı bir araç vermiş olsa dahi, Başkanın, ‘Çok teşekkür ederim Cumhurbaşkanım, nezaket gösterdiniz. Ancak ben beyanda bulundum halkıma, bu tür bir araca binmeyeceğimi söyledim. Beni bağışlayın’ demesini arzu ederim. Dedi mi demedi mi bilmiyorum ama çok üzüldüğünü zannediyorum. Cumhurbaşkanımıza saygısı sonsuzdur ama keşke Cumhurbaşkanımız onun bu sözü üzerine ‘Al ben sana bir araç gönderiyorum. Onlara inat bundan sonra buna bineceksin’ demeseydi. Çünkü iki arada kaldığını düşünüyorum. Diyanet İşleri Başkanı böyle bir beyanda bulunduysa bize zorlamak düşmez. Kararına saygı duymak gerekir. Ama Cumhurbaşkanımız da, ‘birileri onun itibarıyla oynadı, ben o itibarı fazlasıyla iade edeceğim’ diye düşünüyor. İki düşüncede haklı ama burada tercihim Diyanet İşleri Başkanı'nın tavrından yöne.
BUNLARI SÖYLEMEMEM GEREKİRDİ
Gökçek (Melih), beni ailemi ve çocuklarımı paralelci olarak itham etti, görevinden ayrılmamı istedi. Bu da beni çok üzdü ve öfkelendirdi. Bakanlar Kurulu’ndan sonra yapacağım açıklamada bu konuya girip girmeme konusunda Başbakan Davutoğlu’na danıştım. Sağolsun o da çok büyük bir nezaketle dedi ki ‘Yaptığı çok yanlıştır ama sen buna bir cevap verme. Çok kısa bir şey söylesen de olur. Daha sonra kendisiyle görüşüyle görüşeceğim, dikkatini çekeceğim, hatta disiplin açısından da gerekeni yapacağım’ dedi. Bir iki bakan arkadaşım da ‘sen bunu muhatap alma, o senin muhatabın değil’ dediler. Tabii ben nefis taşıyorum. Özel hayatıma girilmiş, eşim, kızım, damadımla ilgili iftiralar atılmış. Başbakan ve bakan arkadaşlarımın bana yaptığı tavsiyenin tam dışında biraz fazla şeyler söyledim. Söylediklerimin hepsine müstahaktır. Ondan dolayı bir üzüntü içinde değilim. Ama bir Başbakan Yardımcısı ve Bakanlar Kurulundan sonra sözcü sıfatıyla konuşan bir insan olarak benim bunları söylememem gerekirdi.”