Ege Postası
Geri

Kılıçdaroğlu: Bizden özür dilemelerini bekliyorum

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Şimdi ben iki kişiden çıkıp bizden özür dilemelerini bekliyorum. Birincisi Ahmet Davutoğlu. Gerçi ayrıldı, saray darbesiyle alındı görevden. “Kimin cebinden veriyorsun o parayı” Kaynak var veriliyor, demek ki. İkincisi Sayın Mehmet Şimşek. “Bunu yapsın CHP’ye oy veririm” Şimdi senden bekliyorum Sayın Mehmet Şimşek. Önümüzdeki seçimlerde sözünü tutacaksın gelip CHP’ye oy vereceksin. Ben de diyeceğim ki bravo sözünü tuttu.
Kılıçdaroğlu: Bizden özür dilemelerini bekliyorum
Haberler / Politika
3 Mayıs 2018 Perşembe 15:23
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasından satır başları ise şöyle:

Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. Biz değil onlar söylüyorlar. “Türkiye’nin beka sorunu var” diyorlar. Eğer Türkiye’nin beka sorunu varsa yeni bir Kuvayı Milliye ruhu oluşturmamız lazım. Bütün ülkücü kardeşlerime sesleniyorum. Gerçeği görsünler, hep beraber görelim. Bütün mütedeyyin vatandaşlarıma, muhafazakar demokratlara sesleniyorum. Hep beraber görelim, Türkiye’nin beka sorunu varsa birleşmemiz gerekiyor. Birleşeceğiz ve kazanacağız. Birleşeceğiz bu ülkeye demokrasiyi, kardeşliği getireceğiz.

Bugün Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Gazeteciler hapishanelerde. Medya özgürlüğünde dünya sonundayız. Bütün dünya bunu biliyor. Bir gazeteci gücü denetlemek için görev yapar, gücü övmek için değil. Geldiğimiz noktada bu örnekleri Türkiye’de çok görebilirsiniz. Bir başka önemli nokta daha var. Gazete sahipleri artık kendi özgür iradeleriyle gazetecilik yapmıyorlar. Atamayla o göreve geliyorlar.

Biz ne yapacağı? 6 ilkemiz var. Bütün gazeteci arkadaşlarım dinlesinler, özellikle onlara ifade etmek isterim.

Birincisi şu, gazete sahibinin gazetecilik dışında başka bir işi olmamalı. Eğer pek çok alanda işi varsa, bir süre sonra siyasi iktidarın baskısına direnemiyor ve iktidara teslim oluyor. Gazetecilik yapmak istiyorsa bir patron, başımızın üstünde yeri var. Ama ben gazetecilik yapacağım diyecek.

İkinci kuralımız, gazetelerin dağıtılması bir şirketin tekeline bırakılamaz. Bütün medya sahiplerinin ortak olduğu bir şirket olmalı ve gazeteler hiçbir baskı altında kalmadan Türkiye’ye yayılabilmeli. Bugün gazete dağıtma iki şirketin elinde ve bunlar işbirliği yaptığı zaman Türkiye’de hiçbir gazete dağıtılamaz. O nedenle dağıtım kanallarını açacak böyle bir uygulamayı düşünüyoruz.

Üçüncüsü, gazetecilikte sendikalaşma zorunlu olmalı. Gazetecilik yapan kişi zorunlu olarak sendikalı olacak. Patronuna karşı da özgür olmalı, haberinin arkasında durabilmeli. Patronu yazma dediği zaman en büyük güvencesi sendika olmalı. En son sayın genelkurmay başkanı ile saray sözcüsünün Abdullah Gül’ü ziyaretini internette küçük bir haber yapmıştı bir gazeteci arkadaşımız. Bir süre sonra onu geri çekmek zorunda kaldılar, bu gazetecinin işine son verdiler. Genelkurmay başkanı ile saray sözcüsünün 11’inci Cumhurbaşkanı’nı ziyaret etmesi dünyanın her tarafında haberdir. Demek ki yapılan doğrudur. Hele hele Türkiye’nin içindeki koşullara göre zaten haberdir. Haber yalan m? Hayır. Neden bu gazetecinin görevine son verilir'

Dört, basın ilan kurumu ve RTÜK yeniden yapılandırılmalıdır.

Beş, basın ilan kurumu aracılığıyla verilen kamu ilanları var. Fiyatları belirleme tamamen iktidarın keyfine bağlı. O keyfiyetten çıkarılmalı, ilan fiyatları objektif kıstaslara bağlanmalıdır.

Altıncı kuralımız da şu olmalı, TV’lerde görüyorsunuz zorunlu ilan diyor. Bakanlar, başbakan kendini övüyor. Niye bedava yapıyorsunuz bun? Bunların paralı olması lazım. Kamuda yapıyorsa o da bedelini ödemelidir. Bu kuralları gazeteci arkadaşlarıma söylüyorum. Biliyorum bunların bir kısmı hiç yazılamayacak. Ama sözüm söz 24’ünde yetki verin bunların tamamını hayata geçireceğiz.

BAHÇELİ’YE 100 BİN İMZA CEVABI

Defalarca FETÖ’nün siyasi ayağını açıkladım. Bir numaralı ayağı sarayda oturan zattır. Herke bunu biliyor. “Ne istediniz de vermedik” Türkiye’yi teslim ettin. FETÖ’nün istediği valileri, paşaları sen atamadın m? Bundan daha iyi siyasi ayak mı olu? Devletin namusunu kozmik odasını FETÖ terör örgütüne açmadın m? Açtın.

“SEN FETÖ’CÜ ARIYORSAN İŞ BİRLİĞİ YAPAN ADAMA BAKACAKSIN”

Ama şunu affedemiyorum. Altını çiziyorum, FETÖ’nün siyasi ayağıyla işbirliği yapanlar şimdi seçmenleri suçlama noktasına geldiler. Efendim bu seçmenler FETÖ’cü mü değil m? Ne demek FETÖ’cü mü değil m? Sen FETÖ’cü arıyorsan iş birliği yapan adama bakacaksın. Milliyetçiliği ayaklar altına alan adama bakacaksın sen.

“TEPEDEKİ ADAMA BAK KARDEŞİM”

Rahmetli Türkeş hayatta olsaydı ‘milliyetçiliği ayaklar altına alıyorum” diyen adamla asla yan yana gelmezdi. Kendi partisini satmazdı. Şimdi bunu niye söylüyorla? “Seçmenlere bakman lazım FETÖ ayağı var mı yok mu” Tepedeki adama bak kardeşim. Amaç 100 bin imzayı toplayamasınlar. Amaç bu, korku dağları sarmış. İstediğiniz kadar korkun 25 Haziran’da Türkiye aydınlığa uyanacak.

“İLÇE SEÇİM KURULLARINA GİDİNİZ 100 BİNER İMZAYI TAMAMLAYINIZ”

Ve bütün seçmenlere açık çağrımdır. Kesinlikle ilçe seçim kurullarına gidiniz 100 biner imzayı tamamlayınız ve o liderleri cumhurbaşkanlığı adaylığına getiriniz. Lütfen yakından gidin takip edin, seçmen listelerinde adınız var mı yok mu takip edin. Bunu yapmak sizin elinizde ve bir vatan borcu. Çocuklarınızı düşünüyorsanız seçmen listelerinde adınızın olup olmadığına bakınız ve öğreniniz.

Sandığa gidip oy kullanmak hepimizin görevidir. Türkiye’nin bekası açısından bu çok ama çok önemlidir. Ve seçmen listenizde adınız yoksa nüfus müdürlüğüne gidilip gerekli düzeltmeler yapılmalı.

“TBMM’NİN ÖNÜNE GELİP İŞSİZLİK NEDENİYLE KENDİSİNİ YAKAN VATANDAŞ KORKUDAN HABER BİLE OLMADI”

İki gün önce 1 Mayıs’tı, işçilerin bayramı. Yani malı götürmeyen, alın teri döken, emeğinin hakkını alan işçilerin bayramı. İşçiler gerçekten bayram yaptı m? Eğer bir ülkede milyonlarca gencimiz işsizse hangi bayramı yapacakla? İşsizlik milletin canına tak etmiş. Bakın daha geçenlerde Adana’da 39 yaşında gencecik bir vatandaşımız intihar etmeye çalışıyor. Şunu söylüyor “Kızımın doğum günü ama cebimde 50 kuruş var, ekmek alacak param yok” diyor. Biz Kayseri’de il başkanları toplantısı gerçekleştirdik. Kayseri’de hem intihar eden hem de kendisini yakmaya çalışan vatandaşları da dillendirdik. Rahmetli Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde, yazar kasa atıldı diye kıyamet kopmuştu. Günlerce dakika dakika televizyonlar gösteriyordu. Ama TBMM’nin önüne gelip işsizlik nedeniyle kendisini yakan vatandaş korkudan haber bile olmadı. Türkiye’nin geldiği nokta budur.

“BU 22 BİN KİŞİ KİMDİ'”

Ve işsizlik sorunun kesinlikle bir şekilde çözülmesi lazım. İş kazaları… Son 15 yılda 22 bin kişi iş kazalarında hayatını kaybetti. Teröre bu kadar insan hayatını vermedi. İş kazalarından 22 bin kişi. Bu 22 bin kişi kimd? Bunlar gariban işçilerdi. Kimi yer üstünde kimi yer altında çalışıyordu. Ama bunlar yok olup gittiler. Oysa sosyal bir devlette bunlarla ilgilenmek, ailelerle ilgilenmek gerekiyor. Hak arama yasakları, düşünebiliyor musunuz, demokrasi var diyoruz. Anayasanın işçinin grev hakkı var diyoruz. Ama çıkıyor bir kişi diyor ki “bak OHAL’i getirdik. İşçilere grev hakkı vermiyoruz, yasaklıyoruz” diyor. Ve bu işçiler iki gün önce bayram yapacaklardı, hangi bayram'

“BÜTÜN TAŞERON İŞÇİLERİNE KADROLARINI VERECEĞİZ”

Taşeron işçilik. 21’inci yüzyılın kölelik sistemi. Bunu da ilk kez biz gündeme getirdik. Ama hala 10 binlerce taşeron işçisine kadro verilmedi. Ama sözümüz söz, 25 Haziran’da yetki aldığımızda göreceksiniz bütün taşeron işçilerine kadrolarını vereceğiz.

Asgari ücret, ilk biz dile getirdik. Net 1500 lira olmalı diye. Vay efendim nereden bulacaksınız parayı dediler. Asgari ücret elbette sonra 2000 lira olmalı dedik.

“KAMUOYUNDAN GİZLENDİ, SİVİL KIYAFETLE GİTTİLER”

Ama bu arada yaşadığımız bir olay daha var. 24 Nisan 2018 günü, genelkurmay başkanı ile sayın İbrahim Kalın’ın Abdullah Gül’ü ziyaretleri. Kamuoyundan gizlendi, sivil kıyafetle gittiler. Yansıyan bilgilere göre, Erbakan’ın ölüm yıl dönümü dolayısıyla anma töreni var, o anma törenine katılmayınız diyorlar. İki, cumhurbaşkanı adayı olmayın diyorlar. Demokrasi üzerinde vesayet varsa o ülkede demokrasi yoktur ve yara almıştır. 28 Şubatı hepimiz biliyoruz, baskıları hepimiz biliyoruz. Ama bu konuda ne genelkurmay ne saray ne de sayın Abdullah Gül’den bir açıklama gelmedi.

“10’UNCU CUMHURBAŞKANINA DA BİLGİ VERİN O ZAMAN”

“Efendim Suriye konusun görüştüler” Niye şimdi Suriye konusunu görüşüyorsunu? Sayın İbrahim Kalın’ın Suriye konusuyla ne ilgisi va? Niye gizli gidiyorsunu? Hadi ona verdiniz, 10’uncu cumhurbaşkanına da bilgi verin o zaman, niye ona gitmediniz, gitmiyorsunu? Bu bir askeri vesayet girişimidir. Diğer vesayetlerden farkı şudur, askerler kullanılarak sarayın vesayeti demokrasinin üzerine dikilmek istenmektedir.

ABDULLAH GÜL’E ÇAĞRI

Sayın Abdullah Gül’den de çok açık ve net açıklama bekliyoruz. Gitti Erbakan’ı anma törenine katıldı. Nasıl oluyor da Genelkurmay Başkanı kendisini, demokrasiyi sonlandırmak veya gölgelendirmek için kullandırtı? Eğer silah zoruyla çare arıyorsanız biz göğsümüzü siper etmeye hazırız. Buyurun gelin. Ayazağa’ya giderler, tehditlerini yaparlar ve çıkıp giderler. 28 Şubat diye kıyamet koparıyorlard? Niye kıyamet kopardınız o zama? Askeri kendin için kullanıyorsun. Afrin’de de kendin için kullandın. Şimdi korku dağları sarmış… Bu işi garantileyecek olan bu ülkenin demokratlarıdır. Biz bunu yapacağız.

ALİ FUAT BAŞGİL BENZETMESİ

Ali Fuat Başgil olayı gelmişti aklıma. Bir akademisyendir, Samsun’da doğmuştur. 4 yıl Kafkaslarda çarpışmıştır. Samsun’daki ortaöğrenimden sonra İstanbul’da üniversiteyi bitirmiştir. Ciddi bir fikir adamıdır ve aynı zamanda hukukçudur. 27 Mayıs 1960’da üniversiteden atılmıştır. Bugün üniversiteden atılan hocalar gibi. 12 Mart’ta atılan hocalar gibi. Ve bu aynı zamanda hür fikirleri yayma cemiyeti başkanlığı da yapmıştır. Sonra bir yazısından ötürü hapse atılmıştır. Hapisten çıkmış seçimlerde senatör olarak seçilmiştir. Sonra cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘ben adayım’ demiştir. Ve kendisini iki general ziyaret eder, çağırırlar ‘geleceksin’ derler ve şunları söylerler. “Seçildiğiniz anda cumhurbaşkanı töreni için toplarınız atılmayacaktır. Sizi cumhurbaşkanlığı arabası alıp köşke götürmeyen, cipe bindirilerek Etlik’e götürüleceksiniz. Belki de Etlik’e gömülebilirsiniz”

“ABDULLAH GÜL’E BU TÜR TEHDİTLER YAPILDI MI'”

Ben merak ediyorum Sayın Abdullah Gül’e bu tür tehditler yapıldı m? Ben bunu sormak zorundayım. 57 yıl sonra başka versiyonla gerçekleşiyor.

Ali Fuat Başgil, şunu söylüyor “Yanlış yoldasınız paşam. Siz demokrasi yolunda yürüyeceğinizi söylediniz. İktidarı kazanana bırakacağınızı belirttiniz. Ben de Cenevre’den buraya geldim. Sizlere yakışan verdiğiniz sözü tutmaktır. Halkın arzusu ve milletvekillerinin talepleri üzerine koydum. Fakat buna söz verdim, hatta yazılı beyanı verdim. Ben imzasını yalayan namertlerden değilim. Adaylığımı geri almama imkan yoktur. Ama benim yüzümden memleketin söylediğiniz akıbetlere sürüklenmesine gönlüm razı olmaz. Bana bir iş kalmıştır, senatörlükten istifa ederek evime dönmek” Ve senatörlükten istifa ediyor.

“KIŞLAYA SİYASETİ SOKMAYIN, ADLİYEYE SİYASETİ SOKMAYIN, CAMİYE SİYASETİ SOKMAYIN DEDİM”

Askeri arkasına alarak demokrasiyi mi geliştireceksin se? Yenikapı’da söyledim, defalarca söyledim. Kışlaya siyaseti sokmayın, adliyeye siyaseti sokmayın, camiye siyaseti sokmayın dedim. Bekliyorum ne diyecekler. Ve bu ülkenin muhafazakar demokratlarına sesleniyorum. Bütün darbelerden şikayetçiydin. Darbelere karşı çıktın. Mağdurlardan yana oldun. Şimdi aynı şekilde darbelere karşı çıkma zamanıdır. Eğer darbeden yanaysan, diktadan yanaysan Erdoğan’a gider oy verirsin. Mağdurdan yanayım, insan haklarından yanayım diyorsan farklı bir cumhurbaşkanını seçeceksin.

Bizim cumhurbaşkanı adayımız darbelere açık ve net karşı çıkacaktır, mazlumlardan ezilenlerden yana olacaktır. Biz böyle bir cumhurbaşkanı istiyoruz. Ve tarafsız olacaktır. Bu olmadığı takdirde bütün söylemlerimizin hiçbir anlamı kalmaz. Biz onlar gibi değiliz. Kimse şunu düşünmesin. Söylediklerimizle kalbimiz aynı paraleldedir. Kalbimizde neyi düşünüyorsak dudaklarımız da onu okuyor. Biz ahlaksızlık nedir bilmeyiz, adaletsizlik nedir biliriz ama mücadele ederiz. Bizim düşüncemiz budur.

“EMEKLİYE İKRAMİYE VERECEĞİZ DEDİĞİMİZ ZAMAN KIYAMETİ KOPARMIŞLARDI”

Emekliye ikramiye vereceğiz dediğimiz zaman kıyameti koparmışlardı. Şimdi ben, bütün emekli kardeşlerime sesleniyorum. Eğer bu kardeşiniz bu dillendirmeseydi siz 1000 lira değil 1 lira bile alamazdınız. Peki göreviniz ne emekli kardeşleri? Göreviniz namuslu insanlara ve namuslu siyaset yapanlara sahip çıkmaktır. Ben bunu istiyorum sizden.

“SİZ MALI GÖTÜRDÜNÜZ, ARTIĞINI VERİYORSUNUZ EMEKLİYE”

Diyor ki sadaka gibi 1000 lira verecek, muhalefet gömü mü buldunuz diye konuşacak. Niye böyle konuşalı? Siz malı götürdünüz, artığını veriyorsunuz emekliye. Daha fazlasını vereceksiniz. Dünyanın parasını aldılar. Servetlerine servet kattılar. Emekliye 1000 lira veriyorlar. Perdenin arkasını anlatayım size. Niye 1000 lira veriyorla? 2000 lira vermiyorlar'

Çünkü 2008’de sosyal güvenlik reformu yaptılar. Örnek veriyorum size, eğer bir işçi asgari ücret üzerinden prim ödeyip emeklilik hakkını kazandığında gidip bana aylık bağlayın dediği zaman kendisine 1822 lira emeklilik aylığı bağlanıyordu, 2008’de. Geldik bugüne, bugün yine emeklilik hakkını kazandığında gidip başvurduğunda kendisine 1822 lira değil 718,69 kuruş emeklilik aylığı bağlanıyor. 1000 liradan fazla götürmüşler. Her ay 1000 lira emeklinin hakkını çaldılar. Şimdi iki bayramda 1000’er lira verecekler. Primse prim ödedin, üstelik daha fazla ödedin. Bana 1000 lira vererek hakkımı çaldın.

Esnaf da diyelim ki, 2008 öncesi primini ödedi, dedi ki bana emekli aylığı bağlayın. Emekli aylığı 1800 lira. Bugün gidip ben bugün emekli oluyorum, hakkımı verin dediği zaman alacağı aylık 840 lira. 1800 lira yerine 840 liraya düşürdüler emekli aylığını. Bunlar için bir şey daha getirdiler, prim borcu varsa sağlık hizmeti de vermiyorlar. Eşine ve çocuklarına da vermiyorlar.

Çiftçiler en gariban olanı. Bunlar eğer 2008 öncesi emekli olsalardı bunlara 1260 lira bağlanıyordu. Bugün bağlanan 621 lira. Yani SGK sistemindeki açığı, emekli aylığından alarak kapatmaya çalıştılar. Kapattılar m? Hayır. Açık kaça çıkt? 2 milyardan, 30 milyar liraya çıktı.

“BİZDEN ÖZÜR DİLEMELERİNİ BEKLİYORUM”

Şimdi ben iki kişiden çıkıp bizden özür dilemelerini bekliyorum. Birincisi Ahmet Davutoğlu. Gerçi ayrıldı, saray darbesiyle alındı görevden. “Kimin cebinden veriyorsun o parayı” Kaynak var veriliyor, demek ki.

“GELİP CHP’YE OY VERECEKSİN”

İki, Sayın Mehmet Şimşek. “Bunu yapsın CHP’ye oy veririm” Şimdi senden bekliyorum Sayın Mehmet Şimşek. Önümüzdeki seçimlerde sözünü tutacaksın gelip CHP’ye oy vereceksin. Ben de diyeceğim ki bravo sözünü tuttu.

Şu gerçek ortaya çıktı. Bizim yaptığımız seçim vaatleri uydurulmuş vaatler değildi. Seçim vaatleri üzerinde aylarca çalıştığımız, bizim dışımızdaki aktörlere de yanlışlık yapmayalım diye verdiğimiz, doğrulattıktan sonra bizim kamuoyuyla paylaştığımız vaatlerdi. Bizimle onlar arasında dünya kadar fark var. Onlar cepleri için çalışırlar, biz vatandaşımız için çalışırız. Üretecek Türkiye, üretecek ki istihdam olsun.

15 yılda ödedikleri para 150 milyar dolar. İçerdeki faiz lobisine de 675 milyar lira ödedi. Sandığa gideceksin yarın. 150 milyar doları tefecilere kaptıranlara hala oy veriyorsan kardeşim o zaman hiç şikayet etmeyeceksin.

Bu ülkede hep birlikte huzur içinde yaşayalım. Niye söylüyorum bunu Ayşe Öğretmen için. Dedi ki “çocukları ölmesin” Aldılar çocuğuyla birlikte hapse attılar. Ama adaleti kendi bildikleri adalet olarak görüyorlar.

33 er; 7 kez müebbette mahkum edildi. Komutanı emretmiş erler dışarı çıkmışlar. Vay siz misiniz bunu yapan… Komutan olsa anlarım, teğmen olsa anlarım, çavuş olsa anlarım. Yahu bu er. Askerlik yapan herkes bilir ki komutan ne derse er onu yapmak zorundadır.

Bir erin yaptığı açıklamayı sizin vicdanına teslim ediyorum “Aylardır içerdeyim babam buraya gelmek için telefonunu satmış. Sadece askere geldim. Anlamıyorum neden ben'” Ve 15 Temmuz günü çocuğunu kaybeden bir anne de duruşmada şunu söylüyor. “Ailelerin vicdanına tercümen olmak istiyorum. Erler niye biz yargılanıyoruz diye soruyorlar. Buradaki erlerin kandırılmış olma ihtimalini niye düşünmüyorla? Kendimi geçtim erlerin tahliye edilmesini istiyorum. Vatan sağ olsun” diyor. Bu annenin ellerinden öpüyorum. Bunlar yargılanıyor ama FETÖ’ye ne istediniz de vermedik diyen adam sarayda oturuyor.

“EĞER DİLİNİZE HAKİM OLAMIYORSANIZ ÜLKEYİ YÖNETEMEZSİNİZ”

Diline hakim olmak önemli bir şeydir. Ama ağızdan çıkarsa söz siz sözün esirisiniz. Dolayısıyla her konuşmada neyi hangi amaçla söyleyeceğimizi iyi düşünmeliyiz. Hele hele devleti yönetmek isteyenler, fiilen devleti yönetenler dillerine dikkat etmek zorundadırlar. Eğer dilinize hakim olamıyorsanız ülkeyi yönetemezsiniz. 9 boğumdan söz ediyoruz, bir şeyi söylerken siyaset yapanların ölçüp tartması lazım. Şehzade diyor ki “insanı maskara eden dilidir” der.

ERDOĞAN’A TEZEK CEVABI

Erdoğan geçen gün CHP demek tezek demektir diye bir cümle kullandı. Yuh çekmeyin. Isınmak için doğu güneydoğuya gidin tek şey var tezek. İnsanlar, kışın tezeği yakarlar. Bakın bir şey daha anlatayım. 2003’te Doğubayazıt’ta iki öğretmen sınıfı tezekle ısıtırlar. Sınıfta yangın çıkıyor, Aysun Kayalar, Burçin uysal, bu iki öğretmen öğrencileri kurtarmak için hayatını kaybediyor. Kalkıp CHP’yi kötülemek ne demekti? Ben bugüne kadar hiçbir kurumu siyasi parti manasında söylüyorum, doğrudan eleştirmedim. Herkese saygı duydum. Ama yeri zamanı geldi o kurumları yönetenleri eleştirdik. Ama ona oy veren vatandaşları eleştirmedim.

“TESTİNİN İÇİNDE NE VARSA AĞZINDAN O DÖKÜLÜR”

Kalkıyorsunuz bir partiyi bulunduğunuz makama yakışmayacak ölçüde dil kullanarak eleştireceksiniz. Bir atasözüyle cevap vereceğiz “Testinin içinde ne varsa ağzından o dökülür”

“SOSYAL MEDYADA ÇOK SIK DOLAŞAN ÜÇ SORUDAN SÖZ ETMEK İSTİYORUM”

Şimdi bir şey istiyorum bütün vatandaşlarımdan. 24’ünde sandığa gideceğiz. Bir bayram havası içinde sandığa gidelim. Ama sandığa giderken sosyal medyada çok sık dolaşan üç sorudan söz etmek istiyorum. Her vatandaş bu üç soruyu kendisine sorsun.

Eğer Türkiye’de her şey yolundaysa niye erken seçim yapıyoruz'

Eğer işler yolunda değilse neden aynı kişiyi cumhurbaşkanı seçiyoruz'

Eğer ülkeyi kurtaracak olan Erdoğan ise ülkeyi bu hale getiren kim'

Üç soruyu bütün vatandaşlarımın vicdanına havale ediyorum. Bu üç soruyu lütfen ama lütfen kendi vicdanınıza sorunuz ve sandığa öyle gidiniz.

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege Postası