CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuşuyor.
İşte Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satırbaşları:
Bir yolsuzluk ve usulsüzlük konusunda cezalar caydırıcılık haline getirilecektir. Geçti 11 yıl hiçbir şey yok. İki görevden ayrıldıktan sonra, bürokratların, yapılmaması gereken işler alanlar genişletilecektir. Süre ne kada? 6-12 ay. Bugüne kadar 11 yıl geçti hiç yapılmadı. Siyasetin finansmanı saydam hale getirilecek. Adalet Bakanlığı 6-12 ayda yapacaktı. Bugüne kadar hiçbir şey yapmadılar. Sır kavramı yeniden düzenlenecekti. Bugüne kadar hiçbir şey yapılmadı. Yolsuzluklar konusunda, hükümet, medya, sivil toplum, kamu yönetimi, yolsuzluğu işleyecek ve yolsuzluk olaylarının üzerine gidecek. Bu görev de başbakana verilecek yazılmış.
"RÜŞVETİ SAVUNUR HALE GELDİ"
17 Aralık'tan bu yana, sivil toplumdan örnek vermek istiyorum. Sivil platform tam sayfa ilan verdi. Sağlam irade. Erdoğan'ın bir fotoğrafı. Şimdi ben merak ediyorum. Bu sivil dayanışma platformu kimlerden oluşuyor. Ve bu pasrayı nereden buluyorla? Eğer onlarda ahlak varsa, onlar gerçekten bu ülkenin namuslu bir yurttaşı olarak görmek istiyorlarsa, bu paraların nerelerden sağlandığını çıkıp kamuoyunda açıklasınlar. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Başbakan rüşveti savunur hale gelmiştir.
Birisini söyleyeyim, Hak-İş. İşçinin parasıyla mı o ilanı verdin, yoksa kendi paranla mı o ilanı verdin. Çık söyle. Yeri gelince mangalda kül bırakmıyorsunuz. Bir siyasal iktidara destek verebilirsiniz. Ama yolsuzluğa ve rüşvete bir sendika asla ve asla destek olamaz. AKP sadece bununla mı yaptı, hayır.
2002 seçimlerinde önce demokratikleşme programı diye bir program yayınadı. Adalet ve Kalkınma Partisi'ne oy veren vatandaşlarım için anlatıyorum. İyi niyetle gittiniz, oy verdiniz. Ama sizi kandırdılar. Az önce söyledim, hiçbirisi yerine getirilmedi. 2002'de yayınlandı. Şöyle diyor: giriş bölümü sayfa 8.
"CEMİL ÇİÇEK SÖYLEDİ BEN SÖYLESEM..."
Toplumları tahrip eden yozlaşma yolsuzluk çıkarcılık hukuk önünde fırsat açısından eşitsizlik, ırkçılık gibi olumsuzluklar partimizin en yoğun mücadele alanlarıdır diyor. İnanıyor musunu? Tam tersine, asıl iştigal konuları bu. Şöyle söylüyor devam ediyor: Siyasetin kirlenmesini önleyen yasal düzenlemeler yapılacaktır. Nerede bu düzenleme paket? Yok. Millet sana bunları yap diye oy verdi. sen milleti kandırdın.
Seçimle gelen herkesin kanunen vermek zorunda olduğu mal bildirimi, şeffaf olarak kamuoyunun bilgisine sunulacaktır. Hiç duyduğunuz mu AKP'li vekilin mal varlığını açıkladığını. Yok. Defalarca seslendim. Sayın Başbakan sen kendine, bakanlarına, çocuklarına da güveniyorsun. O adamlar, istifa ettirdiğin adamlar, neden mal varlıklarını çıkıp kamuoyuna açıklamıyorlar. 2002'de açıklayacaklar diyorsun, 2014 sakın açıklamayın diyorsun. Sana oy veren milletin önüne nasıl çıkıyorsun sen. Sen bu milleti kandırdın, işte belgesi. Bunları yazan ben değilim, sensin. Bana oy verin bunları yapacağım diyen sensin. Tam tersini yapıyorsun.
Başka. Milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılacak diyor. Kuvvetler ayrımı ilkesi hassasiyetle uygulanacaktır diyor. Kalmadı ki, Cemil Çiçek açıkladı. "138'nci madde çökmüştür" dedi. Ben desem diyecek ki, ana muhalefetin lideri söylüyor diyecek. TBMM Başkanı söylüyor.
"HER YER RÜŞVET HER YER YOLSUZLUK"
Başka ne diyor. Komik bir şey ama okuyacağım. Halkımız ödediği vergilerin hakkını sorma hakkına sahiptir. Yahu bu parlamentoya sen, Sayıştay'ın raporlarını getirmiyorsun. TBMM adına denetim yapıyor. Sen bunları yazmışsın. Bütün yurttaşlarıma sesleniyorum, sizi kandıran siyasal iktidara teslim olmayın.
Bunlardan birisi diyor ya "Biatsa biat, sonuna kadar arkasındayız" hırsızlığın sonuna kadar arkasında olana adam denmez bizim ülkede. Her yer rüşvet, her yer yolsuzluk, maalesef öyle. Efendim biz, yolsuzluğa karşı devletler kurumu var, biz onların üyesiyiz. Onların Mart 2012'de Türkiye raporu yayınlandı. Belirtilen 17 tavsiyenin yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır. Şunları yapın diyor. Yine o raporun rüşvetle ilgili bölümünden "TCK'nin 257'nci maddesindeki düzenlemelerle karmaşıklığın arttığı hususunda kaygılı olduğu, ülke içi kamu görevlileriyle, işlenen rüşvet suçlarına ilişkin hükümlerin uyumlaştırılmamasından dolayı derin teessüflerini ifade eder"
Bir gazeteci arkadaşımız soruyor ya. Almanya'daki bir kurum, Türkiye'de bir bakan rüşvet verdiler. Neden bunun üstüne gitmiyorsunuz diye. AKP'nin yaptıkları bunlar. Çok şey söylüyor, her namuslu yurttaşın duyunca mutlu olacağı şeyler. Laf tamam, iş yok.
"14 AY ÖNCE BAŞLATILAN BİR OPERASYON"
Laf tamam iş yoksa ne oluyo? Memleketi rüşvet götürüyor, yolsuzluk götürüyor. 17 Aralık. Bizim cumhuriyet tarihimizin en büyük rüşvet en büyük yolsuzluk operasyonu yapıldı. Hemen çıktılar. Seçimlere üç ay kala, eğer böyle bir operasyon yapılıyorsa, bu bir kumpastır diyorlar. Halkı kandırıyorlar, bu operasyon 14 ay önce başlatılan bir operasyondur. Kendileri söylüyor. Bir ihbar mektubu gelmiş. Cumhurbaşkanı'ndan Maliye Bakanlığı'na kadar her yere gitmiş. Araştırmışlar, soruşturmuşlar, bazılarını dinlemişler, fotoğraflar çekmişler, belgelemişler. Olay çok büyük. Sonra düğmeye basıldı ve belli kişiler gözaltına alındı.
"MİT RAPORU ORTAYA ÇIKTI"
Sonra bir şey daha çıktı. 18 Nisan 2013 tarihli MİT raporu da ortaya çıktı. Doğrudan başbakana verilen bir rapor. Diyor ki, hani ana aktörü var, yakalanan. "Bakanların Zarrab ile ilişkisi ortaya çıkarsa hükümet zor durumda kalır" diyor. Başbakan'ın masasına konuyor bu. Olay yeni bir olay değil. Ben şimdi o sayın Başbakana sormak isterim. Yani 2013'te bu rapor önüne konduğunda, o bakanları çağırıp acaba hiç konuştun m? Konuşmaz, nede? Talimatı veren o arkadaşlar niye konuşsun. Çete reisi zaten.
Bir yolsuzluk ortaya çıktığında, bütün dünyada sağlıklı işleyen demokrasilerde, halkın vicdanını dinleyen siyasiler şunu yaparlar. "Sonuna kadar gidin kardeşim, kime ulaşırsa gidin biz bu yarayı atalım" der. "Toplumu çürütmeyelim" der. Bunlar ne yaptıla? Önce paniklediler, arkadan devletin içinde çete var dediler. Arkadan polisleri görevden aldılar. Bürokratları görevden aldılar. Savcıları görevden aldılar. Yetmedi, efendim bu polis madem gidip hırsızları yakalayacak, yönetmeliği değiştirelim, önce hırsıza haber versin. Samimi söylüyorum, anlatırken de sıkılıyorum. Doğrudan yürütme organı yargıya müdahale ederek, savcının elini kolunu bağladı.
"HIRSIZA HABER VERİRSENİZ SONUCU BU OLUR"
Deniz Feneri davasını hatırlıyorsunuz değil m? Bu toplum belleğindedir. Polis İstanbul'da bir arama yapılacağını siyasi otoriteye bildiriyor. Köstebek var biliyorsunuz. Onun koruma müdürü Kırıkkale belediye başkanını arıyor. O da hemen cep telefonla konuşmayayım, sabit telefonla konuşayım diyor. Arıyor haber veriyor. Eğer hırsıza haber verirseniz sonucu bu olur. Yönetmeliği değiştirdiler. HSYK açıklama yaptı, doğru değildir diye. Kıyamet koptu. Vay efendim siz nasıl konuşuyorsunuz. Sen sabahtan akşama kadar konuşuyorsun, bırak o da konuşsun. Senden mi izin alacak, demokrasi yok mu'
Bu yolsuzluğun boyutu 247 milyar, 247 katrilyon lira. Arkadaşlarıma bir talimat verdim. Dedim ki bu 247 milyarla neler yapılırdı. TÜİK'in verilerine göre şu anda 2 milyon 831 bin kişi iş arıyor. Bu yolsuzluk parasıyla 2 milyon 831 bin kişiye 8 yıl süresince asgari ücretten para ödenirdi. 300 bin atama bekleyen öğretmen var. 300 bin öğretmeni göreve başlatırdınız, bunlara 30 yıl süreyle para öderdiniz. 9 buçuk milyon emekli var. her emekliye 25 bin lira ikramiye verirdiniz. Emekliler diyor ya maaşla geçinemiyoruz diye,i
Oy verirsen daha fazla götürecekler, haberin olsun. 6 GAP, 30 tane de Marmaray yapılırdı arkadaşlar. Recep Tayyip Erdoğan'ın neden bu kadar telaşlandığını daha iyi anladınız. Üstüme geliyorlar diyor. Niye telaşlanıyorsun se? Bir pisliğe bulaşmadıysan telaşlanma. herkes işini yapsın. sen de başbakansın, neden korkuyorsu? Dedi ki çeteler var. Yargının içinde çeteler var, militanlar var. bu yargı olmaz. HSYK olmaz. Böyle bir şey mi olur diye söylendi.
"BIRAKALIM AK İLE KARA ORTAYA ÇIKSIN"
Şubat 2012, diyor ki "Militan yargı dönemi sona ermiştir. Zira bu ülkede 12 Eylül 2010'dan sonra millet iradeye yargıya el koymuştur" diyor. 29 Aralık 2013 "HSYK konusunda yanlışlık yaptık. Eğer şu anda anayasayı değiştirecek güce sahip olduğumuz anda bu yetkiyi değiştirmek zorundayız" Yargıya müdahale edeceğim diyor açıkça. Oradakileri süreceğim diyor. 21 Nisan 2009 "Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. Bırakalım yargı hukuk işlesin. Bırakalım ak ile kara ortaya çıksın" 27 Aralık 2013 "Egemenlik kayıtsız şartsız yargının değildir. Egemenliği milletin elinden alıp, bana aittir diyen yargı bunun da hesabını vermelidir" diyor.
Kimse kusura bakmasın bu lafı kullanacağım için ama, adam cahil, adam cahil. Çünkü egemenlik hakkı millete aittir doğru. Ama egemenlik ilgili organlar denetimiyle uygulanır der. Yasama, yargı, yürütme. Güçler ayrılığı ilkesini bilmeyecek kadar cahil bir adamın başbakanlık yapması ayıp değil midi? 22 Haziran 2010 "Görülmekte olan davaya müdahale anayasal suçtur" diyor. 21 Aralık 2013 "Yürütme olarak yargının karşısına dikiliriz" diyor. Şimdi anayasa madde 8. Yürütme organını tanımlarken cumhurbaşkanından başlıyor. Sayın Cumhurbaşkanı'na soruyorum. Yürütme olarak yargının karşısına dikiliriz sözüne katılıyor musunuz, katılmıyor musunu? Dikilecekseniz eyvallah, dikilmeyecekseniz siz kalkıp konuşmak zorundasınız, yargıya müdahale etmeyin diye.
12 Ekim 2010 "12 Eylül'de gerçekleşen anayasa değişikliklerinin, özellikle HSYK değişikliğin ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha öğrendik" diyor. 27 Aralık 2013 "Yetkim olsa HSYK'yı yargılarım" diyor. Senin o yetkin olamaz Recep Tayyip Erdoğan. Sen yargılamayı yapamazsın. Hakimler yapar. Ama bir gün o hakimlerin karşısına çıkacak mısı? Eğer bu ülkede temiz siyaset gerçekleşecekse çıkacaksın. 26 Ekim 2010 "Yeni HSYK ile Türkiye'ye Cumhuriyet demokrasi geldi" diyor. 4 Ocak 2014 Dolmabahçe'de topladı ya konu mankeni gazetecileri "Siz oraya milletin iradesiyle gelmediniz. Atamayla geldiniz. Haddinizi bilin" diyor.
"CEHALETİN BU KADARINA PES"
Bilmiyor, yaptığı değişikliği de bilmiyor. Çoğu seçimle geldi. Cehaletin bu kadarına pes. 2 Mart 2011'de Balyoz tutukluluğu "yaşananlar demokrasin hukukunun sözde değil özde hayata geçmesidir" diyor. Senin en yakınındaki adam milli orduya kumpas kuruldu derken suratın kızardı mı acab? Şunu söyledim Bartın'da, kendi milli ordusuna kumpas kuran halkına da kumpas kurar. Bugün de diyor ki, yargı güdümlü hareket ediyor diyor.
Ergenekon ve Balyoz davasındaki tutuklamaları şöyle savunuyor "Bizim görüş açıklama gibi bir lüksümüz yok." Adamcağızın anayasadan haberi yok. Yargı zaten millet adına karar veriyor. Bunları söyleyen, bir söylediği ile diğer söylediği arasında 180 derece farklı olan dünyada farklı bir başbakan yoktur. Hatırlarsınız ben fıkra anlatmıştım "Adamın birisi ölüyor, meleklere soruyor, bu saatler nedi? Bakıyor karşıda bir saat akreple yelkovan 12'de durmuş. Kimin diyor bu saa? Bu Mustafa Kemal Atatürk'ün saati, hayatında hiç yalan söylemedi. Pek çok dünya liderinin saatlerini soruyor. Yahu aklıma bir şey geldi. Recep Tayyip Erdoğan'ın saati, onun saatini gösterir misini? Onun saati cehennemde diyor. Onun saatini vantilatör olarak kullanıyorlar."
Hayatımda bu kadar 180 derece farklı konuşan bir başbakan görmedim. Dünya tarihinde de örneği yoktur. Recep Larus diye bir kitap çıkarttık.
ÇETELER Mİ KOYDU O PARAYI
Ayakkabı kutundan bir başbakan korkar hale gelmişse, rüşvetin ve yolsuzluğun hangi boyutlara oluştuğunu anlamak zorundayız. Çete var diyor kendisine sordum. O banka müdürünün evinde 4,5 milyon doları çeteler mi koydu oray? O helal para mıdır acab? Helal paranın ayakkabı kutusunda ne işi va? bunu duymuyor. Dolmabahçe'deki konu mankeni olan gazeteciler de bu soruyu sormuyor. O gazetelerden birisinin tepe yöneticisi, banka genel müdürüne telefon ediyor. "Süleyman, bana iki milyon gönder de işçilerin parasını ödeyeceğim" orası senin babanın çiftliği mi'
Başbakan bunu duymuyor, görmüyor bunu. Görmezsen başbakanlık yapamazsın. Bu millete bunun hesabını veremezsin sen.
Sonra, bakanların çocukları. Yatak odalarında, bir değil, iki değil, yedi tane para kasası. Boy boy. Bunları da çeteler mi yerleştirdi'
Sonra, peki bu kasaların içinde milyarlarca lira var, dolar var. Bunları da mı çeteler yerleştird? Bunu da duymuyor.
Çete var, çete var. dünyası çete. Sonra para sayma makinaları var. o kadar çok para var ki, elle sayamıyorsun tabi. Yatak odasında, kasalar da orada. Sanki mübarek banka şubesi açmış orada. Emin olun hiçbir bankada yedi kasa yoktur arkadaşlar, bir tane kasa vardır.
BAKANIN KOLUNDA BİR SAAT... 700 BİN LİRA
Sonra, bir bakan. Kolunda bir saat var. 700 bin lira, eski parayla söylüyorum, adalet ve kalkınma partisine oy veren vatandaşlarım 700 milyar lira o saat. Kim verd? niye simitçiye bu saati vermiyorlar, bakkala vermiyorlar. Neden senin bakanına 700 milyarlık saati veriyorla? Duyuyor mu, duymuyor. Ne diyo? Çete var diyor.
Yine sordum. Bir çete var gerçekten. Çeteyi görmek istiyorsan çok basit. Topla bakanlar kurulunu göreceksin çete orada. Dört tane adam. Bir de reisi görmek isteyebilirsin. Getireceksin bir ayna, bakacaksın, çete reisini göreceksin.
Tabi merak ediyorum, bu Sayıştay raporlarının gelişini de çeteler mi engelliyor'
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, saygı duyduğum bir politikacıdır. Ocak ayında gazetecilerle bir araya geldi. Dedi ki anayasanın 138'nci maddesi çökmüştür dedi. Yasama organının başı, yargının çöktüğünü ifade ediyor. Madde, yargının bağımsızlığıdır. Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya kanuna hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler diyor. Hiçbir organ, makam kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında, mahkemelere emir ve talimat veremez. Genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Şimdi sayın Cemil Çiçek'e sormak isterim. Çöktüğünü söylüyorsun. O çökmede senin payın var mı yok m? Sen yasama organının başındasın. Lafı ortaya atamazsın. Lafı muhatabına söyleyeceksin. Ben o yargının karşısına dikilirim diyen kim, recep tayyip Erdoğan değil m? Yürütme organının başı. Onu da yanlış anladı o, yürütme malı götürmek değildir. Sayıştay raporlarının bir anayasal kurumdur sayıştay. TBMM adına kamu harcamaları denetler, tüyü bitmemiş yetimin hakkını sorar. Sen o raporu getirmedin. En büyük suç senin omuzlarındadır. Sen o raporları getirtecektin. Neden gelmiyor bu raporla? Bu yolsuzluklar anlaşılmasın diye. Bunun için bir Meclis Başkanı çaba gösterir m? Kimse kusura bakmasın. Saygı yasalara uymakla başlar. Saygı yetimin hakkını korumakla başlar. Saygı halkına hesap vermekle başlar.
Kusura bakma baş aktörlerinden birisisin. Çıkıp konuşacaksın, başbakana söyleyeceksin. Oturumu yönetiyorsun, başbakan kürsüde. Diyor ki "bunları sen mi susturacaksın, yoksa ben mi susturayım" sen kimsi? Söyleyemiyor, senin müdahale hakkın yok diyemiyor. Neden diyemiyo? Koltuğunu ona borçlu da ondan.
Bu arada yargıç karar veriyor, şunların mal varlığına tedbir koyun diye. 7 gün bekletiyorlar. Kararı uygulamıyorlar. Anayasa ne diyor, derhal uygulanır diyor. 7 gün geciktirenler anayasayı ihlal etmiştir, bunun hesabını vereceklerdir.
Mal varlığına el konulanlardan birisi de gazete sahibi. O gazeteyi terk et, orada çalışanlar senin yüzüne bakamazlar. Bir an önce sat. Yayıncılık kamu görevidir. Dördüncü güçtür demokrasilerde. Mal varlığına el konulan kişi gazete patronu olamaz. Bunu anla aklın başındaysan orayı terk et.
Bir bakanı var, sabah gitmiş bakanlığa önüne bir tane istifa dilekçesi koymuşlar, bir de bildiri metni koymuşlar, bunların ikisini koymuşlar. Neden imzalayayım, o söyledi ben yaptım, istifa edecekse o etsin demiş. Kim patro? Yukardaki. Adı ne Recep Tayyip Erdoğan.
AĞAOĞLU'NA BAKIN NE SÖYLÜYOR
Sadece bu m? İstanbul'da bir arazi var, Bakırköy'de. Çok değerli. İmar planı değişikliği yapıyorlar, Bakırköy belediyemiz reddediyor, büyükşehir belediyesi de reddediyor. Arsanın sahibi Ağaoğlu biniyor özel uçağına başbakan'a çıkıyıor, büyük patrona. O da Erdoğan Bayraktar'a talimat veriyor. Ve gereğini yapın diyor. Bu konuşma tapelere düşüyor.
Ağaoğlu'na bakın şimdi ne söylüyor "Orada bak şunu söyleyeyim. Ben onu bakanlığa yaptırmadım. Açık da net de konuşuyorum. Ben Başbakan'a yaptırdım. Ben de gittim, sayın patrona söyledim, büyük patrona. O da bakan talimat verdi, halledin burayı dedi"
Çete reisini anladınız değil m? Ben söylemiyorum. Peki neyin karşılğında yapıldı. Başbakan'ın oğlunun TURGEV diye bir vakfı var. Ağaoğlu'ndan birisi konuşuyor. Küçükbakkalköy'de 20 dönümlük bir arazi var. TÜRGEV'e veriliyor. Hiç para alınmadan. Ne diyor tapelerde.
"Pat pat patron çağırdı. İyi bir fatura kesti bize. Haberin olsun onu konuşacağım" ne faturas? "Konuşuruz, bilal bilal." Ve Bilal'e 20 dönümlük arsa veriliyor.
Başbakan diyor ki, ailem vakıf kurmuş, yurt verecek burs verecek. Bu para nerede geliyor biz onu araştırmak istiyoruz. 20 dönümlük araziyi senin oğlunun vakfına niye versinler'
Olay şu, devletten ihale alıyorsun, diyorsun ki götür rüşveti vakfa öde.
Senin oğlun gidip ifade vermiyorsa, hangi devletten söz ediyorsun sen'