CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bugün, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'na (KESK) bağlı Eğitim Sen Genel Başkanı Necla Kurul ile Eğitim Sen Genel Merkezi'nde görüştü. Kılıçdaroğlu ve Kurul, görüşmelerinin ardından açıklama yaptı, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Kurul, şu değerlendirmeleri yaptı:
“VELİ YOKSULSA, SEFALET İÇERİSİNDEYSE, İŞSİZLİK GİRDABINDAYSA, HAYATINI SOSYAL YARDIMLARLA SÜRDÜRMEK ZORUNDAYSA BU SORUNLAR ÇOCUKLARIMIZI ETKİLER”
“Ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, ziyarette bulundu ve bizleri onurlandırdı, güçlendirdi. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Eğitim alanı, kuşkusuz sağlıkla birlikte en temel kamusal alanlardan birisi. İnsan sağlıklı olmalı ve insan kendini gerçekleştirmeli dünya içerisinde, her ikisi de son derece önemli. Ama bizim alanımız olan eğitim alanında, çok ciddi sorunlar var. Okullar açıldı, sorunlar çok daha net bir biçimde kamuoyunun gündemine yerleşti. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak bizler sadece eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik haklarını savunmuyoruz. Çünkü okulda işleyen süreç, öğrenciyle öğretmenin birlikteliğinde hatta velinin iş birliğinde gerçekleşebilir. Veli yoksulsa, sefalet içerisindeyse, aynı zamanda işsizlik girdabındaysa, hayatını sosyal yardımlarla sürdürmek zorundaysa bütün bu sorunlar çocuklarımızı etkiler. Çocuklarımızın okula geliş-gidişlerini etkiler. Çocuklarımızın okulun içerisinde bir bardak su alamamaları biçiminde sonuçlar üretir. Çocuklarımızın açlığı sorunu, ciddi bir sorun olarak bugün karşımıza çıkıyor. O yüzden halihazırda merkezi yönetim bütçesi tartışılırken kesinlikle çocuklarımıza bir öğün öğle yemeği sağlayacak bir bütçenin, bir ödeneğin ayrılması son derece önemli.
“YÜZDE 1 DÜZEYİNDE OLAN ÖZEL OKULLAŞMA ORANLARI, BUGÜN YÜZDE 9,2’YE ULAŞMIŞ DURUMDA”
Eğitim alan çok çeşitli sorunlarla karşı karşıya dedik. Çünkü kamusal olmaktan uzaklaştı eğitim alanı. Eğitim alanı, artan bir biçimde özelleştirme ve ticarileşmenin bir parçası haline getirildi. Bir dönem, yüzde 1 düzeyinde olan özel okullaşma oranları, bugün yüzde 9,2’ye ulaşmış durumda. Eğitim alanı herkese açıktır ve kamusal tartışmalarıyla eğitimle ilgili kararlar verilmelidir dedik. Ancak okulların açılmasına iki hafta kala, haftalık ders çizelgesinde köklü bir değişikliğin olduğunu gördük. Laik eğitim karşıtı politikaların çok yaygın bir biçimde uygulamaya geçirildiğini gördük. Karma eğitim ilkesi, çok kıskanç bir biçimde sahiplendiğimiz bir ilkeyken bu ülkeyi ihlal edecek uygulamaları önünü açan Milli Eğitim Bakanı'nın konuşmalarını duyduk ve arkasından Samsun'da tek cinsiyetli bir okulun açıldığını öğrendik. Başka özel okullarda neler oluyor bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz; bir dönem, Gülen cemaatinin okulları, siyasal iktidarın gözde okullarıydı. Binin üzerinde okul kapatıldı, özel okuldu bunlar. O yüzden kamusal eğitim, bu bağlamda son derece önemli.
"ÖĞRETMENLERİMİZ ŞUNU SÖYLÜYORLAR: ‘ESKİDEN BİR AYLIK TATİLE GİRERDİK. BU TATİLİN SONUNDA ÇOCUKLARIMIZ BOY ATMIŞ OLARAK GELİRDİ.’ ŞİMDİ ÇOCUK BÜYÜMESİNDE CİDDİ SORUNLAR VAR”
Yine okullarımızda eğitim nitelikli mi diye soracak olursanız, eğitimin niteliği son derece düşük. Çünkü okullarda ifade özgürlüğü üzerinde ciddi baskılar var. Her an bir şikayetle karşı karşıya kalabilir okullardaki öğretmenler, yöneticiler. Yine öğrenciler aynı şekilde. Oysa ortaya bir yenilik çıkacaksa, bir nitelik artışı gerçekleştireceksek ancak özgür ifadenin söz konusu olabildiği demokratik böyle bir arzu, böyle bir talep hayata geçebilir. Okullarımızda gerçekten temiz içme suyuna erişimde çok büyük sorunlar var. Okullarımızdaki çeşmelerden su içen öğrenciler, arkadaşının şişesinden bir yudum su alabilir miyim diyen öğrencilerle karşı karşıya kalıyoruz. Aynı zamanda, öğretmenlerimiz şunu söylüyorlar: ‘Eskiden bir aylık tatile girerdik. Bu tatilin sonunda çocuklarımız boy atmış olarak gelirdi. Gürbüzleşmiş olarak gelirdi.’ Şimdi çocuk büyümesinde, gelişmesinde ciddi sorunlar var. Bu nedenle de içme suyu konusunun da okullarda ciddi bir sorun olduğunu ifade etmemiz lazım.
“MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI, ÇEDES PROJESİYLE KENDİ GÖREVİNİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI'NA BIRAKMIŞ GİBİ GÖZÜKÜYOR”
Milli Eğitim Bakanı geldi, hızlı bir biçimde, ‘Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum’ (ÇEDES) adında, üç kurumun imzaladığı protokolü hayata geçirmek üzere çalışmalara başladı. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı. Millî Eğitim Bakanlığı, bu ÇEDES projesiyle kendi görevini Diyanet İşleri Başkanlığı'na bırakmış gibi gözüküyor. Bu nedenle okullarımızda din görevlilerinin, manevi danışman adı altında görevlendirmelerini istemiyoruz, bunları reddediyoruz. ÇEDES protokolünün mutlaka iptal edilmesini istiyoruz. Çünkü büyük tehlikeler var çocuklarımız için. Çocuklar okula gelecekler, bu din görevlileriyle karşılaşacaklar. Ama bir süre sonra bu çocuklar, bu görevliler kanalıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gençlik merkezlerine gönderilecekler. Gençlik merkezlerinde, dinci vakıf ve dernekler, tarikat ve cemaatlerle karşılaşacaklar. Biz, 6 yaşında evlendirilen çocuğu biliyoruz. Biz, gençliğinin baharında intihar eden gençlerimizle karşı karşıyayız. Bizim ihmal ve istismarla karşı karşıya olan çocuklarımız var. Çünkü kamusal olmayan her yer, tek bakış açısının hâkim olduğu her yerde çürüme vardır. O yüzden herkese açık olan, herkesin birbirini denetleyebildiği, birbirine bir şeyler öğretebildiği eğitim alanını sağlamak ve yaratmak son derece önemli.
“CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA, OKULLAŞMA ORANLARI ARTARKEN AKP-MHP İKTİDARININ BULUNDUĞU DÖNEMDE, OKULLAŞMA ORANLARINDA GERİLEME VARDIR”
Türkiye'de eğitim hakkına erişim ciddi bir biçimde zorlaşmıştır. Bunun nedenlerinden birincisi okul terkleridir. Okullaşma oranlarında düşme vardır. Çok uzun süredir, cumhuriyet tarihi boyunca, okullaşma oranları artarken son çeyrek yüzyıl içerisinde, yani AKP-MHP iktidarının bulunduğu dönemde, okullaşma oranlarında ilkokullarda ve ortaokullarda bile bir gerileme vardır. Çok ciddi bir okul terki sorununun olduğunu görüyoruz. Açık liselere devam eden öğrenci sayısı, 2 milyon 100 bin olmuş. Bu, şu demektir: Sınavdan sınava okula gelip giden, birkaç öğretmenle karşılaşan çocuklar var. Okulu hiç görmeyen, görmediği halde 2 milyona yakın öğrencinin bir biçimde diploma aldığı ama nitelikli bir eğitimden geçmediği öğrenciler var. Bu sorun ileride çok daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacak. Sınavla öğrenci alan okullar dolduktan sonra öğrenciler, mahallelerinde bulunan mesleki teknik liselerine ya da imam hatip liselerine devam etmek durumundalar. Ve bu iki liseye devam etmeyen öğrencilerin de açık liseye kaydını yaptırdığını biliyoruz. Aynı zamanda sınav odaklı bir sistem nedeniyle 12’nci sınıfta, öğrencilerin okuldan ayrılıp açık liseye geçtiğini ve eğitimden, eğitimin sosyalleştirici yönlerinden, geliştirici ve özgürleştirici, güçlendirici yönlerinden uzak kalarak, sadece bir dershane ve özel ders kültürüyle karşı karşıya kalarak onun insanlaşmasının engellendiğini düşünüyoruz.
“TOPLUMU, SİYASAL İKTİDARIN İDEOLOJİK VE POLİTİK ÇİZGİSİNE GETİRME BAĞLAMINDA AYNILAŞTIRICI POLİTİKALAR, EĞİTİM ALANINA YOĞUN BİR BİÇİMDE UYGULANMAYA BAŞLANDI”
Mesleki Eğitim Merkezleri’nde (MESEM) bir okul fikri, bir mesleki eğitim fikri yok. Mesleki Eğitim Merkezleri, 4 gün iş yerlerinde, bir gün okulda bir uygulama başlatarak çocukları eğitim hayatından uzaklaştırmış ve çocuk işçiliğinin önünü açmış bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Karma eğitim ilkesinin ihlali, öğretmenlere önlük giydirme... Bir toplumu, siyasal iktidarın ideolojik ve politik çizgisine getirme bağlamında aynılaştırıcı politikalar, eğitim alanına yoğun bir biçimde uygulanmaya başlandı. Öğretmenlerimiz isterse zaten önlük giyiyorlardı. Matematik öğretmeni, fizik öğretmeni laboratuvara giren öğretmen önlük giyiyordu. Küçük yaş gruplarıyla eğitim yapan öğretmenlerimiz istediklerinde giyiyorlardı. Ama bugün boyu, kilo meselesi bakanlıkça halledilmiş, merkeziyetçi bir anlayışla öğretmenleri aynılaştırma politikasının 24 Kasım’da öğretmenlere adeta bir hediye olarak önlüğü vermek gibi bir algıyla görüyoruz. Tabii bütün bu meseleler eğitim ve bilim emekçilerini çok olumsuz biçimde etkiliyor.
"İHRAÇ EDİLEN 130-140 BİNİN ÜZERİNDE KHK İHRAÇ KİŞİLER, 7 YIL GEÇMESİNE RAĞMEN HÂLÂ ADALETE ULAŞMIŞ DEĞİLLER”
Bir yandan ekonomik haklarından uzaklaştığı için dolar bazında ücretleri giderek düştü. Çeyrek altın, eğitim emekçileri için tasarruf aracıydı. Bu anlamda da ücreti gittikçe düşmüş, enflasyon karşısında geçinemiyoruz diyen, kiraları ödeyemiyoruz diyen, düşük hizmet yılına sahip öğretmenlerimiz ciddi bir biçimde geçinememe sorunuyla karşı karşıyalar. Sadece ekonomik sorunlar değil, aynı zamanda demokratik sorunlar da çok kritik bir önem kazanıyor. 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından gerçekleştirilen 20 Temmuz Sivil Darbesinin ardından kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) ihraç edilen 130-140 binin üzerinde KHK ihraç kişiler, 7 yıl geçmesine rağmen hâlâ adalete ulaşmış değiller. Ve sendikamızın üyesi olan 1602 arkadaşımızın sadece yüzde 34’ü dönebildi. Haksız, hukuksuz, keyfi, kurum kanaatleriyle ihraç edilen arkadaşlarımız, adalet sürecinde gerçek bir adaleti bekliyorlar. Ve adaletsizlikler gerçekten eğitim alanında çok büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim alanında yaşanan bütün bu sorunları, ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'yla paylaşmak bizler açısından çok önemli. Gerçekten kendisinden ne zaman randevu istesek görüşüp çok çeşitli sorunları paylaşabiliyorduk. Ama kendi mekanımızda bizi ziyaret etmesi, ayrıca güzel. Bu sorunlarımızı etraflıca kendisiyle paylaştık. Aynı zamanda bir dosyamızı da kendisine verdik.” (ANKA)
KILIÇDAROĞLU: ÖĞRETMENLERE ÖNLÜK GÖNDERECEĞİNİZE ÖĞRENCİLERE BİR ÖĞÜN YEMEK VERİN
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu,
Kılıçdaroğlu, görüşmenin ardından Nejla Kurul ile birlikte basın toplantısı düzenleyerek açıklamalarda bulundular. Mülakatın kaldırılmayacağına yönelik hükümetten gelen açıklamalara ilişkin Kılıçdaroğlu, "Bir siyasetçi verdiği sözün arkasında durmalı. Bir kişi verdiği sözün arkasında durmuyorsa ona bizim toplumda açıkça ‘yalancı’ denir. Mülakatı kaldıracağız dediler, güzel, el geldiniz kaldırın. Mülakatı mülakat gibi yapacağız dediler, demek ki daha önceki mülakat mülakat gibi değildi. Şimdi mülakatın arkasında duruyorum diyor. Kime inanacağız? Devletin nasıl yönetildiğini aslında bunlar gösteriyor" dedi.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“SORUNU YAŞAYANIN DİLİNDEN HERKESİN BİLMESİ, ÖĞRENMESİ GEREKİYOR: Aslında bir sorunu, o sorunu en iyi yaşayan anlatır. Buraya gelmemizin temel nedeni de o. Okullar açıldı. Benim siyasetçi olarak okullarda karşılaşılan sorunlar; öğretmenler açısından, öğrenciler açısından, veliler açısından karşılaşılan sorunları elbette dinleriz. Ama bu sorunları yaşayanların, bu sorunları geniş kitlelere duyurması gerekiyor. O açıdan sayın hocamın, belki sorunların bir kısmını ama ana hatlarıyla sizlere duyurması bizim açımızdan son derece önemli. Yaşanan sorunlar nedir, sorunu yaşayanın dilinden herkesin bilmesi, öğrenmesi gerekiyor.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI, MİLLİ OLMAKTAN ÇOKTAN ÇIKMIŞ: Birincisi Milli Eğitim Bakanlığı. Milli Eğitim Bakanlığı, milli olmaktan çoktan çıkmış vaziyette. Milli Eğitim Bakanlığı, eğer milli ise bakandan bakana eğitim politikası değişmez. Bakandan bakana eğitim politikası değişiyorsa artık o milli olmaktan çıkmıştır. Kendi siyasal ideolojilerine göre öğrenci yetiştirmek için eğer Milli Eğitim Bakanlığını kullanıyorsanız o bakanlık Türkiye’yi çağdaş hedeflere, amaçlara ulaştırma, daha doğrusu çağdalığı yakalama ve onu aşma hedefinden uzaklaşır demektir.
TASARRUFU ÖĞRENCİNİN BOĞAZINDAN MI YAPACAKSIN: Liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık. Hele Milli Eğitim Bakanlığı, liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık milli olmaz. Öğretmenlere yapılan baskı. Siz öğretmenlere önlük göndereceğinize çocuklara bir öğün yemek verin. Çocuk eğer okula aç geliyorsa öğretmen ile çocuk arasında ilişki kurulamaz. Hala bunu öğrenememişler. Çocuğun karnı açsa öğretmeni dinlemez. Bunun birinci önceliği karnının doymasıdır. Bunlar geldiler hem sütü hem yemeği kestiler. Vallahi bunlarda insaf yok, insanlık da yok. Tasarruf yapacağız… Tasarrufu öğrencinin boğazından mı yapacaksın sen.
21 YILDIR 57 BİN 340 DERSLİĞİ YAPAMAMIŞSINIZ: Öğretmen… Bu sorunlar yumağı öğretmen de sorunlu. Eğer bir öğretmen öğrenci ile bağlantı kuracaksa sınıfın yeter sayıda olması lazım. 60 kişilik, 70 kişilik, 80 kişilik sınıflarda öğretmen ile öğrenci ilişki kuramaz, öğrenciyi yetiştiremez. Bakın, 57 bin 340 dersliğe ihtiyaç var. Bunu biz söylemiyoruz, onlar söylüyorlar. 21 yıldır siz hala 57 bin 340 dersliği yapmamışsanız siz iktidar olamamışsınız ve siz halkın, öğrencilerin, velilerin taleplerine yanıt vermemişsiniz demektir.
SÖZLEŞMELİ, ÜCRETLİ, KADROLU… ÖĞRETMEN ÖĞRETMENDİR: Öğretmenlerin de dünya kadar sorunu var. Sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen, ücretli öğretmen… Allah aşkına öğretmen, öğretmendir. Ne demek. Kadrolu öğretmen var, güzel 657 sayılı yasaya tabii. Ne demek ücretli öğretmen? Daha düşük para veriyorsunuz ona. Ne demek sözleşmeli öğretmen, ona da düşük para veriyorsunuz. Yani öğretmenin sırtından bütçeden tasarruf yapacaksınız. Bu ülkede insanlar ‘daha çok vergi istiyoruz’ denildiği zaman gönüllü olarak Millî Eğitim Bakanlığı’na, eğitime mutlaka katkıda bulunurlar. Hiçbir şey istemeden. Çünkü bilirler ki çocukları orada ve iyi bir eğitim alması lazım.
7 MİLYON 662 BİN 807 ÇOCUK MADDİ YOKSUNLUK ÇEKİYOR: Öğrenciler… Devletin resmi rakamlar; çocuklarımızın yüzde 33,7’si yani 7 milyon 662 bin 807 çocuk maddi yoksunluk çekiyor. Bu çocuklar okula aç gidiyorlar. Sarayın, Millî Eğitim Bakanlığı’nın bundan haberi var mı? 21’inci yüzyıldan, 21’inci yüzyılın Türkiye’sinden söz ediyorum.
İNTERNETE ERİŞEMEYEN 3 MİLYONU AŞKIN EVLADIMIZ VAR: Okullarda hijyen koşulları… Eğer velilerden para toplarlarsa mümkün, yoksa mümkün değil. 60 bin yardımcı hizmet personeline ihtiyaç var. Dışarıda da milyonlarca işsizimiz var. Ücretsiz okul yemeği vardı, kaldırdılar. İnternete erişemeyen 3 milyonu aşkın evladımız var. Bu da 21’inci yüzyılın Türkiye’sinden bir rakam.
LİYAKATLİ KADROLARIN BUNLARI ÇÖZMESİ LAZIM: Sorunlar ciddi. Sorunları çözecek kurumun adı siyaset kurumu. Bu siyaset kurumunda iktidar olanların atadıkları Milli Eğitim Bakanı ve Millî Eğitim Bakanlığı’nın liyakatli kadroları bunları çözmesi lazım. Öğretmenlerimiz bu sorunların tamamını biliyor aslında. Nasıl çözüleceğini de biliyorlar. Ama onlara fırsat verilmiyor. Çünkü siyaset kurumu var olan sorunları çözmek değil, var olan sorunları derinleştirmek gibi bir görev üstlenmiş pozisyonda, bunu görüyoruz.
ÖĞRETMENLERİ BAŞ TACI EDEN BİR TOPLUM BÜYÜR: Bir toplumun şükran duyduğu bir kitle var mıdır derseniz o da öğretmenlerdir. Hepimizin öğretmenlerimize saygı duyarız. Çünkü onları baş tacı eden bir toplum büyür ve gelişir. Ahlaklı olur o toplum.”
“SARAY MI, ONUN ÇEVRESİ Mİ ÖDEDİ, HAYIR HEPİMİZ ÖDEDİK”
Kılıçdaroğlu ve Kurul, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın dün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “bilime olağanüstü önem veren bir lider” sözlerinin anımsatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Yani Merkez Bankası Başkanı demek ki bilime önem ve değer verdiğini faizi yükselterek keşfetmişler. Peki daha önceki uygulaması ne idi? Onun bilim dışı olduğunu söylüyor kendisi. Merkez Bankası’nın ekonomiyi düzeltmeye yönelik aldığı kararların doğruluğu tartışılabilir. Her zaman tartışılabilir. Devlette olması gereken liyakattir ve işi ehline teslim etmektir. Eğer siz devleti işi ehline, o işi yapacak kişiye değil de bütün kararları alma yönünde saraya ve bu konuda yeterli bilgisinin olmadığını hepimizin bildiği bir kişiye teslim ederseniz Türkiye bugünkü tabloyla karşı karşıya kalır. Soru şu; bunun bedelini kim ödedi? Alınan yanlış kararların bedelini kim ödedi? Saray mı, onun çevresi mi ödedi? Hayır, hepimiz ödedik. Toplum ödemeye de devam ediyor.”
“VERDİĞİ SÖZÜN ARKASINDA DURMUYORSA ONA YALANCI DENİR”
Mülakatın kaldırılması sözüne karşılık devam edeceğine yönelik Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in açıklamalarına ilişkin sorulan soru karşısında Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Bir siyasetçi verdiği sözün arkasında durmalı. Bir kişi verdiği sözün arkasında durmuyorsa ona bizim toplumda açıkça ‘yalancı’ denir. Bu kadar açık. Mülakatı kaldıracağız dediler, güzel, el geldiniz kaldırın. Mülakatı mülakat gibi yapacağız dediler, demek ki daha önceki mülakat, mülakat gibi değildi. Şimdi mülakatın arkasında duruyorum, diyor. Kime inanacağız? Devletin nasıl yönetildiğini aslında bunlar gösteriyor. Sağlıklı ve tutarlı bir devlet yönetiminin olmadığını bize gösteriyor. Gerçek maalesef bu. Devlet sağlıklı yönetilmiyor. Savrulan bir devlet yapısı, anlayışı var.”
“MECLİS BAŞKANI GELSİN TABİ, NİYE REDDEDELİM”
Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yeni anayasa görüşmeleri için randevu talebi olursa yanıtının ne olacağına ilişkin yöneltilen soruya, “Meclis Başkanı gelebilir. Meclis Başkanı, yeni anayasa talebiyle de gelebilir, başka amaçlarla da gelebilir. Meclis Başkanına bizim itiraz edecek halimiz yok. Gelsin sayın Meclis Başkanı. Yeni bir anayasa değişikliği için gelir mi gelmez mi, nezaket ziyareti için mi veya başka bir nedenle mi? Gelsin tabi. Meclis Başkanını niye reddedelim” karşılığını verdi.
“BEN ÖĞRETMEN DEĞİLİM”
Anadilde eğitime yönelik soruya Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Doğrusu isterseniz ben öğretmen değilim. Bu konuyu biz kendi içimizde parti olarak da tartışıyoruz. Bu konuda sadece parti içinde tartışılırken ilgili, bu alanda uzman olan eğitimcilerle ve dünya uygulamalarını da dikkate alarak kendi aramızda tartışıyoruz.”
Eğitim Sen Genel Başkanı Kurul ise aynı soruya; “Ana dilinde eğitim konusu, bizim çok güncel konularımızdan birisi. Bir çocuğu; kendi diliyle düş görmekten, kendi diliyle yazmaktan, okumaktan alıkoymak halihazırdaki insan hakları ihlallerinden birisidir. Ana dilinde eğitim, Türkiye’yi bölmeyecektir. Aksine birleştirici bir etki yaratacaktır. İktidarların bu konu üzerinden yarattığı kutuplaştırmayı aşmamız, hep birlikte nasıl çok dilli, çok kültürlü, çok yönlü çalışmalar yürüteceğimizi araştırmamız lazım. Bu da konuşarak mümkün olabilecek.”
“KABUL EDİLMEDİ”
“Okullardaki cemaatleşme” ile ilgili soru üzerine Kurul, şu değerlendirmeleri yaptı:
“ÇEDES projesi hayata geçtiğinde, okullarda dini cemaatlerin etkisinin artacağını düşünüyoruz. Bu nedenle, bu proje, bu protokol iptal edilmelidir. Gülen Cemaati bir dönem birlikte yürüdükleri bir cemaatti. Şimdi farklı farklı cemaatler, çeşitli bakanlıklarda etkili. Milli Eğitim Bakanlığı içinde de etkili olduğunu biliyoruz. Ancak bunları somut araştırmalarla ortaya çıkarmak mümkün değil, çünkü araştırma kültürünü ortadan kaldıran bir süreç var. Kendilerine dokunacağını düşündükleri hiçbir konunun araştırılmasını istemiyorlar. Ama okullar şöyle güvenlidir. Okullarda farklı siyasal görüşlerden, sendikalardan öğretmenler olduğu için; okulun içinde çalışma yürütmeleri zordur. Son dönemde okulda Kuran okumaları, okulun dışına yayın yapacak şekilde; okulu caminin işlevini görecek bir niteliğe çekme çabaları, özellikle kent yoksullarının bulunduğu okullarda gözlemleyebiliyoruz. Bu büyük bir sorun. Oralar siyasal iktidarın alanları değil, bizlerin alanları. Bizim vergilerimizle yaşayan yerler, bizlerin müşterek alanlarıdır.”
Kurul, Öğretmenlik Meslek Kanunu ve Kariyer Basamakları Sınavı ile ilgili soru üzerine şunları söyledi:
“Anayasa Mahkemesi kararının ardından Milli Eğitim Bakanı’nın yaptığı yorumlarda, ‘Bir öğretmenin niteliğini tek bir sınavla ölçemezsiniz’ diyen açıklamalarda bulundu. Kendisi göreve geldi, aylardır kendisinden randevu almaya çalışıyoruz. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile konuları kendisi ile konuşmak üzere. Ancak randevu vermiyor. Yine kapalı bir kutunun içinde Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili yandaş sendika ya da yetkili sendika ile birlikte bir süreç izleyeceklerini görebiliyoruz. Bizim önerimiz; ILO ve UNESCO’nun yayınladığı Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’nin esas alınarak, Öğretmenlik Meslek Kanunu konusunda düzenleme yapılması. Eğitim emekçilerinin pek çok sorununu çözebilecek nitelikte bir yasayı çıkarmak, bakanın önündedir. Bunun için taleplerimizi sürdüreceğiz. Ama sınav konusunda farklı bir kararları olmadığını görüyoruz. Bunu zamana bırakacaklar anladığım kadarıyla. Şunu açıkça ifade etmeliyiz. Eğitim emekçilerinin yaşamını çok etkileyecektir, bu yasa. Bu yasaya karşı itirazlarımızı daha güçlü bir şekilde yükseltmek durumundayız. Öğretmenlerimiz daha çok konuşmalı. İtirazlarını daha sıklıkla ifade etmelidir. Öğretmen, öğretmendir. Onun kariyeri, güvencelisi-güvencesizi olmaz. Her bir öğretmen mesleğine sahip çıkarsa bu yasalar yaşayamaz.”
Kılıçdaroğlu ise şu değerlendirmeleri yaptı:
“Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili bir taslak hazırladık. Parti olarak bu kanun teklifini hazırlarken bütün meslek kuruluşlarından, öğretmenlerden, öğretmenlerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarından, üniversitelerden görüş aldık. O görüş çerçevesinde bir Öğretmenlik Meslek Kanunu hazırladık ve bunu parlamentoya sunduk. Bu bizim hazırladığımız Öğretmenlik Meslek Kanunu gerçek anlamda öğretmenlerin laik, demokratik, hukuk devletini koruyan, sistemi daha sağlıklı bir zemine oturtan bir kanun teklifiydi. Ama bu kanun teklifimiz maalesef kabul edilmedi.”