CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün TBMM’de; grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu, şu mesajları verdi:
“100 YILLIK BİRLİKTELİĞİMİZİ, ÖNÜMÜZDEKİ YÜZYILDA DA KİMSE ENGELLEYEMEYECEK: Güzel bir aileyiz. Elbette özgürce tartışacağız. Ama 100 yıllık birlikteliğimizi, önümüzdeki yüzyılda da hiç kimse engelleyemeyecek. 100 yıllık geleneğimiz, kültürümüz, tartışmalarımız var ama bir şey daha var, hayatın gerçeği, tarihin gerçeği 100 yıllık CHP kale gibi halkın sorularına eğiliyor ve çözüm için de çaba harcıyor.
HEPİMİZİN HEDEFİ, GELECEĞİN ÖNCÜSÜ OLMAKTIR: 100 yılda bu ülkede bedeller de ödendi. Bedel ödeyenlerden birisi de Ahmet Taner Kışlalı. Kalemiyle, bilgisi, birikimi ve hocalığı ile hepimizin saygı duyduğu bir kişiydi. Ailesini ziyaret ettim. Çalışma odası hiç değişmemiş, çalışma odasını gezdirdiler. Mütevazı bir çalışma odası var ama önemli olan düşün akıl zenginliği, bunu orada hemen hissediyorsunuz. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, bir daha bu tür felaketler Türkiye’ye bir daha gelmesin, aydınlar susturulmasın. Onun söylediği çok önemli bir cümle var: ‘Atatürkçülük geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncüsü olmaktır’ der. Gerçekten de hepimizin hedefi, geleceğin öncüsü olmaktır.
HAKSIZLIĞA KARŞI DİMDİK DURAN CHP VAR: TRT’den Elif Akkuş tutuklandı. TRT’de uzun yıllar çalışan, savaş muhabirliği yapan bir gazeteci. Gözaltına alındı, tutuklandı ve kendisi hapishanede şu anda. Onun davasını gerek ben gerek grup başkanvekillerimiz gerekse milletvekili arkadaşlarımız yakından izleyeceğiz. Haksızlık nerede varsa, haksızlığa karış dimdik duran CHP var. Bu ülkeyle gerçek anlamda adalet gelinceye kadar, mücadele edeceğiz.
ERİŞİM ENGELİ GETİRDİLER, KİMSE DUYMASIN DİYE: İstanbul’da bir Cumhuriyet Başsavcısı’nın Ankara’ya yazdığı bir dilekçeyi gündeme getirmiştim. ‘Yargı içinde çeteler oluştu’ demişti, dilekçesinde. Devletin geleneğinde, 100 yıllık bir Türkiye Cumhuriyeti tarihinde; bir başsavcı Ankara’ya bir dilekçe yazıp ‘Yargının içinde çeteler oluştu’ dememiştir. Ama eğer bu noktaya gelmiş, bir savcı ‘Yargının içinde çeteler oluştu’ diyorsa, bıçak kemiğe dayandı demektir. Yani devletin temelinin sarsıldığını artık hepimiz kabul etmeliyiz. Bunu dillendirdim. Mektubun can alıcı noktalarını okudum. Arkasından habere erişim engeli getirdiler. Kimse duymasın diye. Şu anda gidin sokağa. İster Hakkari, ister Trabzon, ister Tekirdağ, Kırıkkale’ye gidin. Nereye giderseniz gidin. Vicdanlı her bir vatandaşa sorun. Kadın, erkek. Yaşı ne olursa, olsun. Türkiye’de adalet var mı? Türkiye’de mahkemeler adalet dağıtıyor mu diye sorun. Diyecek ki, hayır adalet yoktur. Adaletin olmadığını biliyoruz ama yürekli bir savcının bunu dillendirmesi, bizim adalet tarihimiz açısından da çok önemlidir. İleride yargı tarihini yazacaklar için de önemli bir belge olarak önümüzde duruyor.
RÜŞVET DAĞITAN AVUKATLAR… RÜŞVET ALAN HAKİMLER: Hatta öyle ki yeni oluşan çetelerin FETÖ’nün çetelerine rahmet okutacak düzeye geldiğini de dilekçesinde yazmak durumunda kaldı. O gün dilekçesinde söz etmediğim bir cümle daha var, onu da burada okuyum: ‘Yapılan görevlendirme ile sürekli aynı hâkimin nöbetini takip eden avukatların, bu işte menfaat temin eden hakimlerin tespit edilip HTS, banka kayıtları, mal varlığı araştırılması, sosyal yaşantılarının hâkim ve savcı mesleği ile bağdaşır olup olmadığının tetkikine ihtiyaç duyulmaktadır.’ Bu dilekçeyi de Adalet Bakanlığı’nın kendisine gönderdiği yazıya dayanarak ifade ediyor… Rüşvet dağıtan avukatlar ve rüşvet alan hakimler, hepsi yerinde duruyor. Türkiye çalkalanıyor ama o hakimlerin tamamı yerinde duruyor. Savcıların ne olduğu belli değil. Mal varlığı araştırması yapılıyor mu, yapılmıyor mu? Bilmiyoruz ama bunların hepsi duruyor.
ERİŞİM ENGELİ GETİRİLEN KONUŞMA METNİM, TBMM GENEL KURULU’NDA OKUNACAK VE MECLİS’İN TUTANAKLARINA GEÇECEK: Dün Barış Terkoğlu, güzel bir yazı yazmıştı. Diyor ki: ‘Hapishanede bile bu çeteler Anadolu Adliyesi’nde hangi mahkemenin kurulacağını, başkanlığına da hangi hâkimin getirileceğini biliyorlar.’ Yargının içine düştüğü durumu düşünebiliyor musunuz? Ben Yenikapı mitinginde demiştim. Adliyeye, camiye, kışlaya siyaseti sokmayın demiştim. Siyaseti sokarsanız önünü alamazsınız. Bunlar adliyeye siyaseti soktular. Birilerinin isteği üzerine istedikleri kişiyi mahkûm ettirdiler, istediği kişiyi serbest bıraktılar ve bugün Türkiye ciddi bir sorun ile karşı karşıya. Erişim engeli getirildi ama grup başkanvekili arkadaşlarıma söyledim. Erişim engeli getirilen konuşma metnim, TBMM Genel Kurulu’nda okunacak ve Meclis’in tutanaklarına geçecek.
FERİŞTAHINIZ GELSE, BİZİ ASLA SUSTURAMAZ: Bunlar zavallı adamlar. Sanıyorlar ki ‘Biz erişim engeli getirttik. Artık Kılıçdaroğlu konuşmaz’. Siz kimsiniz ya? 85 milyonun hakkını ve hukukunu savunuyorum, sizin değil. Sizin feriştahınız da gelse bizi asla susturamaz. Feriştahınız da gelse. Adaleti bu memlekete getireceğiz. Muhalefette olsak da getireceğiz adaleti.
21. YÜZYILIN DÜNYASI İÇİN EN BÜYÜK AYIPLARDAN BİRİSİ: Bütün dünyanın gözünün önünde masum çocukların katledildiğini görüyorsunuz, kadınların öldürüldüğünü, yaşlıların öldürüldüğünü görüyorsunuz. Nerede? Filistin’de. Kendilerini uygar bir dünyanın parçası olarak tanımlayan o sözde devletlerin yöneticileri ne yapıyor? Akan kanı mı durduruyorlar, hayır. Ellerinden gelse, utanmasalar alkış tutacaklar. 21. yüzyılın dünyasından söz ediyorum. İki bini aşkın çocuk katledildi. Beş bini aşkın insan hayatını kaybetti. Hastane bombalanır mı? Akıl var, mantık var. Ama bir insanın gözü dönmüşse, artık bir şeyi görmüyorsa, kendi koltuğuna düşkünse, Netanyahu için söylüyorum; onlar giderler, elbette hastaneyi de bombalarlar. Bunun bütün dünyanın gözünün önünde yapılması, 21. yüzyılın dünyası için en büyük ayıplardan birisidir.
GÜVEN VERMİYORUZ: Geçmişte, Türkiye Ortadoğu’nun en güven veren ülkesiydi. Avrupa ve Ortadoğu arasında güzel bir coğrafyamız var. Güzel bir köprüdeyiz, Asya ile Avrupa arasında güzel bir köprüyüz. Türkiye Ortadoğu’da yaşanan bütün sorunlar açısından sorunu ilk çözecek ülke olarak akla gelirdi. Çünkü Türkiye dış politikası ile güven veren bir ülkeydi… Bugün geldiğimiz noktada Türkiye güven veren bir ülke olmaktan çıktı. Oysa pek çok uluslararası kuruluşun oluşumunda, özellikle İslam dünyası ve Orta Doğu’da Türkiye önderlik yapardı. Bir sorun çıktığı zaman gelir Türkiye’nin kapısını çalarlardı. Bizim bu sorumuzu gelin çözün, diye. Bunun temelinde güven yatardı. Ama üzülerek ifade edeyim, son yıllarda Türkiye bu güveni kaybetti. Orta Doğu ateş topuna döndü. Bizimkiler bağırıyorlar, ‘Biz gelip arabulucu olalım mı, bizi arabulucu olarak görün’ diye. Kimse bu sesi duymuyor. Soru şu, ne için kimse duymuyor? Hangi gerekçe ile kimse duymuyor? Çünkü artık Türkiye, dış politikasında güven veren bir devlet olmaktan çıktı. Güven vermiyoruz…
SÖZÜ DİNLENEN BİR TÜRKİYE’DEN ORTA DOĞU’DA DIŞLANAN BİR TÜRKİYE KONUMUNA GELDİK: Ortadoğu’nun yüzünü bize dönmesi ne demektir biliyor musunuz? Demokrasiye dönmesi demektir. Kadın ve erkek eşitliğine dönmesi demektir. Ortadoğu halkları bize imreniyor. Bizim gibi olmak istiyorlar. Özgür bir ülkede yaşamak istiyorlar. Ama bizim ülkenin yöneticileri de Orta Doğu’nun kralları gibi olmak istiyorlar. Aramızda derin bir görüş ayrılığı var. Eğer dış politikayı, iç politikadan ayırmazsanız, iç politikanın malzemesi olarak kullanıp, oraya eklemlerseniz, o zaman dış politika dış politika olmaktan çıkar ve siz güven kaybına uğrarsınız. Türkiye geçmişte sorular çözmeye talip olmazdı, sorunları çözmeye davet edilirdi. Şimdi bizimkiler bağlıyorlar, ‘Gelin biz size arabuluculuk yapalım’. Ama kimse dinlemiyor. Sözü dinlenen bir Türkiye’den Orta Doğu’da dışlanan Türkiye konumuna geldik.
DAMADINA BAKACAKSIN: Arabuluculuk rolünü Katar’a verdiler. Katar yapıyor bunu. Bazen öyle bir dil kullanıyoruz ki, herkesi kırıp geçiyoruz. Sözümüzün nereye gittiğini bile hesaplayamıyoruz. Amerika iki uçak gemisi gönderdi. Erdoğan bağırıyor, ‘ABD nere, Akdeniz nere? Ne işin var senin orada?’ Allah aşkına biz de sormaz mıyız? Senin damadının Amerikan uçak gemisinde ne işi var? Ben bunu sormaz mıyım? İkili oynamayacaksınız, dürüst ve namuslu olacaksınız. Devlette ikili politika olmaz. Açık ve net olacaksınız. Evet, söyleyebilirsin. Neden o gemi oraya gidiyor, diyebilirsin. Ama derken, damadına bakacaksın. Yakınlarına bakacaksın. Neyi, nasıl yaptığına da bakacaksın. Türkiye güven kaybetti, doğru… Dışişleri Bakanlığı’ndaki bürokratlar, sırada bürokratlar değildir. Dışişleri Bakanlığı da sıradan bir bakanlık değildir. Türkiye’nin dış politikasını belirler… Rüşvet alandan büyükelçi yaparsanız, Türkiye’nin dış politikası güven vermez. Bunu 50 sefer söyledim… Güveni temelden sarsıyoruz biz… Güven kaybı, dış politikada çok temel bir kayıptır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 100. YILINDA YABANCI ASKERLERİ BUNLAR DAVET EDECEKLER: Cumhuriyetin 100’üncü yaşını kutlayacağız. Biz Cumhuriyeti kan ve gözyaşı ile kurduk. Ağır bedeller ödedik. Ülke düşman işgali altındayken; babalarımız, dedelerimiz, annelerimiz büyük mücadele verdiler. ‘Gözüm Sakarya’da ama düşüncem İstiklal Yolunda, yani İnebolu’da. Acaba silahlar gelir ve biz Milli Kurtuluş Savaşı’nı verir miyiz diye.’ Milli Kurtuluş Savaşı sıradan bir savaş değil. Ağır bedellerin ödendiği bir savaştır. Biz Cumhuriyeti kurarken, Milli Kurtuluş Savaşını verirken bütün mazlum milletlere örnek olduk… 100’üncü yılını kutluyoruz, şu iktidarın ve onun destekçisi bir partinin oyları ile yabancı askerler Türkiye’ye davet ediliyor. 100’üncü yılında. Ne için, terörle mücadele edecekmişiz. Eğer bir iktidar Türkiye Cumhuriyeti devletinin 100’üncü yılında; terörle mücadele konusunda kendi ordusuna, kendi güvenlik güçlerine güvenmeyip de yabancı bir ülkenin askerini Türkiye’ye davet ediyorsa, artık o iktidarın bu ülkeye vereceği hiçbir şey yoktur. Ben onun vatanseverliğinden kuşku duyarım. Vatansever değildir bu insanlar. Ne demek? 35-40 yıldır mücadele ediyor bu ülkenin ordusu, korucusu. Gittiğiniz her yerde anlatın. Cumhuriyetin 100’üncü yılında yabancı askerleri bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletine davet edecekler, çağıracaklarmış. Neymiş, terörle mücadele için. Söyledim, bir daha söyleyeyim. Bu topraklarda yabancı asker postalı istemiyoruz.
‘Filistin’de bu oluyor, olaylar var, çocuklar katlediliyor. Efendim biz, şenlikleri erteleyelim.’ Bunlar şenliği başka anlıyor galiba. Anmak demek, 100’üncü yılı kutlamak demek, bilim insanlarının, sanatçıların, esnafın konuşması, gençlerin sokaklarda yürümesi, meşale taşıması, Anıtkabir’i ziyaret etmesi demek. Şehitlerimizin mezarını ziyaret etmek, eğlenmek, gülmek, dolayısıyla 100’üncü yılı kutlamak demek. Dışişleri Bakanlığı’nın içinde bulunduğu fecaati az önce anlattım. Katar Büyükelçimiz, efendim Cumhuriyetin 100’üncü yılını kutlamayı ertelemiş. Ama beyefendi kendisi gitmiş düğüne. Fotoğrafa baktım, dedim ki ‘Bu bir Dışişleri mensubu olamaz.’ Bürokratik hayatımda çok büyükelçi ile karşılaştım. Bizim büyükelçilerimiz onurlu dururlar. El pençe kimsenin önünde durmazlar. Bilirler ki ‘biz Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil ediyoruz.’ O temsilden asla ödün vermezler. Düğünde çekilen fotoğrafı gördüm, iki eli önünde. Süt dökmüş kedi gibi iki kişinin arasında duruyor. Vallahi bu dışişlerinin yetiştirdiği bir büyük elçi olamaz dedim. Telefon ettim. Yahu bu adam kim? Gerçekten bu adam dışişlerinin yetiştirdiği birisi mi? Hayır öyle değil. Fotoğraf bile bunu söylüyor aslında. Türkiye’de Dışişleri Bakanlığını bu hale getirirseniz, Türkiye’nin saygınlığına gölge düşürürsünüz.
YAŞASIN CUMHURİYET, YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE 100 YAŞINI DOLDURAN CHP: Bütün hedefimiz, Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmaktır. Göreceksiniz bizim belediyelerin olduğu yerlerde bütün sokaklar ve caddeler kırmızı beyaz olacak. Bayrağımızın rengi olacak. Cumhuriyetimizi sevinç ve coşku ile kutlayacağız. Konserler, bordo gösterileri, fener alayları, dans gösterileri, tiyatro gösterileri, müzik dinletileri… Bütün bunların tamamı gerçekleşecek... Yani CHP 100 yıllık Cumhuriyeti coşku ile kutlayacak.
Mustafa Kemal Atatürk’ün üç cümlesini de ifade edeyim. ‘Demokrasinin tam ve en belirgin hükümet şekli cumhuriyettir’ diyor. Yani Cumhuriyet, demokrasiyi inşa etmenin ilk ve en temel adımıdır. Cumhuriyeti kurarsınız, oturtursunuz, arkasından demokrasiyi inşa etme süreci gelir. Bu söylüyor Mustafa Kemal Atatürk. ‘Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, cumhuriyet 10 yaşını doldururken, demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe koymalıdır.’ Ve ‘Cumhuriyet bilhassa, kimsesizlerin kimsesidir’ diyor. Yani Cumhuriyet’te kimse kendini kimsesiz hissetmesin. O nedenle diyoruz ki, yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti ve 100 yaşını dolduran yaşasın Cumhuriyet Halk Partisi.” (ANKA)