CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (DİSK) 16. Olağan Genel Kuruluna katıldı.
Burada yaptığı konuşmada Kılıçdaroğlu, 2008'de Sosyal Güvenlik Yasasının "reform" diye toplumun önüne konulduğunu ve reformla 2008'den sonra emekli olanlarla 2008'den önce emekli olanlar arasında aylık en az bin liralık farkın ortaya çıkarıldığını savundu.
Emeklilikte yaşa takılanlara değinen Kılıçdaroğlu, "Niçin EYT'liler va? Şöyle bir reform yaptılar. Kaç işçi, kaç sendikacı bunun farkında bilmiyoru? Kişi prim ödeme gün sayısını doldurunca işi bırakıyor, işi olduğu halde bırakıyor. Çünkü çalışsa yaşı doldursa alacağı emekli aylığı düşecek. Siz böyle bir reform dünyada gördünüz mü' Daha fazla çalışıyor, daha fazla prim ödüyor, daha az emekli aylığı alıyor. Ama çalışmasa, işi bıraksa, yaşı dolmayı evde beklese, yaşı dolduğunda daha fazla aylık alacak. Bu reform diye Türkiye'ye satıldı" diye konuştu.
"CHP PROTESTO ETTİ"
Bu yasa parlamentoda görüşülürken milletvekili olduğunu, CHP milletvekillerinin bunu protesto edip Genel Kurul Salonunu terk ettiğini anlatan Kılıçdaroğlu, soruna sahip çıkarken bilgiye dayalı söylemin çok önemli olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, 102 Sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesi'nin 1974'te TBMM'de kabul edilen bir sözleşme olduğunu, işsizlik, analık, meslek hastalığı, iş kazası, ihtiyarlık, malullük gibi 8 sigorta dalının uygulandığını, 9. sigorta dalının uygulanmadığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Nede? Aile sigortası. Niçin talep etmiyorsunuz ve hangi gerekçeyle talep etmiyorsunu? Emeklilik yaşı oldu 65. 60 yaşında patron dedi ki 'Kusura bakma kardeşim daha gençler var onları çalıştıracağım.' işinize son verdi. Hadi sigortalısınız kıdem tazminatınızı da ödedi. En fazla bir yıl işsizlik sigortasından para alacaksınız. Geriye kalan 4 yıl nasıl geçineceksini? Gideceksiniz iş yerine patron diyecek ki 'yaşlısın.' Gideceksiniz devlete 'emekli et.' 'Daha sen gençsin 65'i doldurman lazım'. 4 yıl nasıl geçineceksini? İşte orada Aile Sigortası devreye giriyor. Sosyal güvenliğin asgari normları, kişinin doğumundan ölüme kadar hem kendisine hem ailesine sosyal güvence sağlamak demektir. 1974 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu sözleşmeyi kabul etmiş ve 'Gereceğini yapacağım' demiş. Yıl 2020 ve sendikalar bunu istemiyor, talep etmiyor. Niçin talep etmiyorsunu? Hangi gerekçeyle talep etmiyorsunu? Yoksulluğu dile getirmek yetmez, çözümünü dile getirmek lazım. Çözümü sadece biz değil, evrensel hukuk zaten bu çözümü getirmiş. Bu çözümün her yerde dillendirilmesi, söylenmesi lazım. O zaman üreten Türkiye ve mutlu bir toplum yaratabiliriz."
"GÜÇLÜ BİR SOSYAL DEVLETİ İNŞA ETMEK ZORUNDAYIZ"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, birinci ayağın demokrasi, ikincisinin üreten Türkiye olduğunu dile getirerek, "Üçüncüsü, güçlü bir sosyal devlet kuramazsanız o memlekette huzuru sağlayamazsınız. Güçlü bir sosyal devlet. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmadığı bir devlet. İşsizlik dolayısıyla hiç kimsenin kendisini yakmadığı bir ülke. Parlamentonun duvarının dibine gelip intihar etmek isteyen, parlamentoda çatıya çıkıp intihar etmek isteyen, kendisini yakan insanların olmadığı bir Türkiye'yi güçlü bir sosyal devlet kurarak inşa edebilirsiniz. Güçlü sosyal devletin en temel ayağı anayasası, uluslararası normu, 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesidir. Bunları istemek zorundasınız" diye konuştu.
Taşeron işçiler için mücadele verdiklerini ama henüz tam anlamıyla sonuca ulaşmadıklarını dile getiren Kılıçdaroğlu, halen on binlerle sayılan taşeron işçi olduğunu öne sürdü.
Kemal Kılıçdaroğlu, toplumun unuttuğu bir kesimin daha bulunduğunu ve bu kesimin apartman görevlileri olduğunu aktararak, şunları kaydetti:
"Onların çocuklarının güneş görmeye hakkı var m? Onların çocuklarının iyi eğitim almaya hakkı var m? O zaman onların da sorunlarına eğilmek zorundayız. Sendikacı olmak sadece işçinin sorunlarıyla ilgilenmek değil, sendikacı olmak Türkiye'nin ve dünyanın sorunlarını yakından izlemek ve çözüm üretmek demektir. Biz kendi sorunlarımızı biliyoruz, çözümünü de biliyoruz. Güçlü bir sosyal devleti inşa etmek zorundayız."
"DÖRDÜNCÜ ÖNEMLİ NOKTA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK"
Dördüncü önemli noktanın sürdürülebilirlik olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Demokrasinizi geliştirirsiniz, üreten Türkiye'yi inşa edersiniz, her alanda üretiyorsunuz, sonra hakça bölüşüyorsunuz, güçlü bir devlet kuruyorsunuz. Sonra, bunun sürdürülebilirliği gerekiyor. Bunlar nedir biliyor musunu? Bunlar aynı zamanda Cumhuriyetin kurucu değerleridir. Cumhuriyeti kuran insanlar iki temel ilkeden yola çıktılar. Bir, 'Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Bayrağımın altında özgürce Türkiye halkı olarak yaşayacağım'. İki, 'Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılamazsa bu özgürlük ve bağımsızlığımı koruyamam, elinizden alırlar' diyor. Bugün eğer Türkiye dış politikada egemen güçlerin taşeronluğuna soyunuyorsa bilin ki o ülkede sorun vardır. Temel bir sorun vardır. Ekonomide, demokraside sorun var demektir. Siyaseten ülkeyi yönetenlerin egemen güçlere verecekleri hesap var demektir. Bunların hepsini bir şekliyle değerlendirmek zorundayız. İşin özeti sürdürülebilirlik, aynı zamanda devlette liyakat demektir. Ahlaklı insanlar devleti yönetirler. İşi bilenler devleti yönetirler. Eğer siz bu ülkede ayakkabı kutusunda rüşvet alan insanı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsil etmek üzere bir başka ülkeye büyükelçi olarak gönderiyorsanız orada sorun var demektir."
Kılıçdaroğlu, bugün en sıcak gündemin işsizlik olduğunu aktararak, "Bunu aşmak için de birlikte mücadele etmek zorundayız. Demokrasiyi inşa edeceğiz, Türkiye hep birlikte üretecek, güçlü bir sosyal devleti kuracağız ve bunun sürdürülebilirliği için de dünyadaki bilim dahil, bütün gelişmeleri yakından izleyeceğiz" diyerek sözlerini tamamladı.