Ege Postası
Geri

Kılıçdaroğlu gençlerle buluştu: Yurt sorununu çözeceğiz!

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB yurtlarında kalan kız öğrenciler ile dün akşam Kadıköy Moda İskelesi'nde çay ve simit eşliğinde sohbet etti. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu, gençlerin sorularını ve taleplerini dinleyerek çözüm önerilerini anlattı.
Kılıçdaroğlu gençlerle buluştu: Yurt sorununu çözeceğiz!
Haberler / Politika
17 Nisan 2023 Pazartesi 18:20
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Kemal Kılıçdaroğlu, bugün sosyal medya hesabında, “Seçimin kaderini kim belirleyecek” mesajıyla gençlerle yaptığı sohbetten kesitler içeren bir video paylaştı.

“13. CUMHURBAŞKANI’MIZA MODA’YA HOŞ GELDİĞİNİZ DİYORUM”

İmamoğlu, “Genel Başkan’ımıza, 13. Cumhurbaşkanı’mıza Moda’ya hoş geldiğiniz diyorum. Moda İskelemiz, çok şık bir iskele. Burası, göreve geldiğimizde biraz metruk bir haldeydi. Farklı kullanımlar için tahsis edilmiş bir yerdi. Burayı tekrar Büyükşehir Belediyesi’ne kazandırmak için bir kısım hukuki girişimlerimiz oldu ve ardından mutlu sonu elde ettik. Burası tekrar kurumumuza dönmüş oldu. Biz, o esnada, burayı nasıl bir fonksiyonla kullanalım diye arkadaşlarımla birkaç kez ziyaret etmiştik. Gördüğünüz gibi bir kafesi olan ama kitaplar, kütüphane ve buradaki oturma grupları aslında böyle değil. Çok şık, çok iç içe. İçinizde gelen oldu mu hiç Moda İskelesi’ne” diyerek gençlere sordu.

“TENHA BİR VAKİT GELEYİM DİYE DÜŞÜNDÜĞÜMDE BAKTIM Kİ YİNE KUYRUK”

Gençlerden bazıları “Evet oldu” yanıtını verdi. İmamoğlu, “Efendim, bakın bayağı gelen olmuş. Meraklısı gerçekten yüksek. Ben, bir iki defa, açılıştan sonra tenha bir vakit geleyim diye düşündüğümde baktım ki yine kuyruk. Girenler, çıkanlar, kahve kuyruğu var. Kitap okuma yerleri dolu” dedi.

“FİYATLAR NASIL BAŞKAN”

Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’na, “Fiyatlar nasıl Başkan” diye sordu. İmamoğlu da “Dönemin maliyetleri üzerinden bizim ucuza kahve, çay ikramımız oluyor ama yine de daha ucuza yapsak keşke diyecek durumdayız. Çünkü bu mekanlarımız kâr amacı gütmüyor. Böylesi güzel bir noktayı halka açık hem bir kitap bölümü olan, İstanbul Kitapçısı’nın da belli yerlerde satış yeri var ama burası daha çok kütüphane kimliğiyle hizmet veriyor. Böyle bir alanı kazandırmaktan gerçekten büyük bir gurur duydum” sözleriyle yanıt verdi.

“GENÇ KIZLARLA BÖYLE BİR SOHBETİ HEP BİRLİKTE YAPALIM İSTEDİK”

İmamoğlu, “Gençlerle ara ara buluşuyoruz. Sağ olsunlar, onlar bizlerle fikirlerini paylaşıyorlar. Bugün de biliyorum ki siz de gençlerle sıklıkla buluşup sohbet ediyorsunuz. Bunların bir kısmı basına yansıyor, bir kısmı yansımıyor. Sıklıkla buluştuğunuzu biliyorum. Bugün de İstanbul’daki yurtlarımızın sahibi olan gençlerimizle, genç kızlarla böyle bir sohbet hep birlikte yapalım istedik. Bu akşam sizi mi misafir ediyoruz, onları mı misafir ediyoruz, bu kavram biraz karışık bende” dedi. Kılıçdaroğlu da bunun üzerine “Ben Ankara’dan geldiğim için” karşılığını verdi.

“SORU SORDUNUZ DİYE BİR BASKI İLE KARŞILAŞMAYACAKSINIZ. SABAHIN KÖRÜNDE POLİS GELİP KAPIYI ÇALMAYACAK”

Kılıçdaroğlu, gençlere, “Arzu ettiğiniz soruyu rahatlıkla sorabilirsiniz. O konuda en ufak endişe etmeyin. Soru sordunuz diye bir baskı ile karşılaşmayacaksınız. Sabahın köründe polis gelip kapıyı çalmayacak. Rahatlıkla eleştirebilirsiniz de. O açıdan son derece rahat olun. Arzu ettiğiniz soruları sorun. Ben, sizin sorularınıza samimiyetle yanıt vereceğim. Öyle topu çevirip, bunu nasıl yapalım, atlayalım mı falan değil; açık, net yanıtlar vermeye çalışacağım” dedi.

“ŞU AN BİZİM OKUL YÜZDE 100 ZAMLANDI”

İsminin Zeynep olduğunu söyleyen Haliç Üniversitesi Tıp Fakültesi 1’inci sınıf öğrencisi, “Ben Adıyamanlıyım. Daha öncesinde de sizin yurtlarınızda kalmıyordum. Çok farklı bir yurtta kalıyordum. Başvurabileceğim, aklıma bir sürü yurt geldi. İBB beni almaz diye düşündüm. Bir sürü yurda başvurdum ve hepsinden bana inanılmaz fiyat çıkardılar ve kabul etmediler beni. Dedim ki tamam, en son İBB’ye başvurdum. Sonrasında yurdunuza kabul aldım ben. Şu an orada kalıyorum. Yapabileceğim tek bir eleştiri var, sayıları çok fazla artırılmalı. Sınırlı kalmamalı. Yurtların sayısı artırılmalı. Ben, şu an kaldığım yurttan çok memnunum. Okuluma da çok yakın. Konum olarak da çok güzel. Tıp fakültesi öğrencisiyim ve okulum 98 yılında açılmış. Önce pandemi süresinde şimdi de deprem süresinde, ikisinde de bizim okul tatil vermedi. Çünkü bir sistem işleyişi yok. 37 bin sıralama yaptım. Hayalim hep tıp fakültesi okumaktı, ailem dedi ki ‘Tamam, biz göndeririz’. Özel okula gönderdiler beni. Ama özel okulların şu anda fiyatları, yüzde 20 zamdan yüzde 60 zamma çıktı. Şu an bizim okul yüzde 100 zamlandı. Bunun bir takip çizelgesi yok. Kesinlikle bir sisteme bindirilmesi lazım. Deprem çok konuşuldu ama etkileri bitmedi. Devam ettiğini düşünüyorum. Bu bizim gördüğümüz ilk deprem değil, 2017 senesinde de Samsat depremi olmuştu. O zaman çok şükür ki öğle saatlerinde olmuştu. Bizim yerel halk işteydi. Bir sürü bina yıkıldı. Tekrardan evlerin yapılacağı, aynı şu anki vaatler verildi. Hâlâ evler yapılmadı. Hâlâ akrabalarımız konteynerde kalıyorlar” dedi.

“KİMSE SORUMLULUK ALMADI”

Kılıçdaroğlu ise “Depremin ikinci gününden itibaren oradaydık, Başkan ile birlikte. Diğer belediye başkanlarımız da. Gerçekten anlatmak çok zor. Mesela Kahramanmaraş’ta iki küçük kız geldi, ‘Babamız şurada enkazın altında, ne olursun kurtarın’ diye bana söylüyor. Ben de orada Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ekipleri vardı, ben de ekiplere ‘Gidin kurtarın, kurtarabiliyorsanız’… Enkazı kaldırabilecek vinçler henüz yoktu. Büyük sorunlar vardı. Depremin altında kalan, ama gecenin soğuğunda donarak ölen insanlar vardı. Büyük acılar yaşandı. Orada devletin olmadığını gördük. Çünkü süratle önlem almak mümkündü. Mesela Türk Silahlı Kuvvetleri’ni devreye koyduğunuzda, 6 saat içinde sahra hastanelerini bütün kentlerde kurmak mümkün. Kutup çadırlarını kurmak mümkün. Çünkü bununla ilgili bir tabur, ‘99 depreminden sonra özel bir tabur oluşturuldu ve eğitildi. O tabur daha sonra yok edildiği için böyle garip bir durum çıktı ortaya. Seyyar hastaneler oluşturulabilirdi. Gecikildi tabii bir hayli. Hayatını kaybedenlerin sayısı 50 bini aştı. Ama bir kişi, sorumluluk alıp, ‘Ya benim burada bir sorumluluğum var, ben istifa etmeliyim’ diye dillendirmedi. Kimse sorumluluk almadı. Ölenler, öldükleriyle kaldılar” yanıt verdi.

“GÖRECEKSİNİZ, 15 MAYIS’TAN SONRA BÜTÜN DEPREMZEDELERİN YIKILAN EVLERİ, AHIRLARI, DÜKKANLARI TÜMÜYLE YAPILACAK, BİR KURUŞ ALINMADAN SAHİPLERİNE TESLİM EDİLECEK”

Kılıçdaroğlu, “Açıklama yaptı Erdoğan, ‘Sizin konutları yapacağım, iki yıl ödemesiz, 20 yıl vade ile tekrar paraları ödeyeceksiniz’ diye. O konuda araştırdık. Bir kişinin, herhangi bir vatandaşın gidip bir dükkanı, bir daireyi satın alması için binanın bitmesi ve her şeyiyle satışa hazır hale gelmesi lazım. Bunun için 23 ayrı belge düzenleniyor. 43 ayrı kişi, bu belgeleri imzalıyor. Demirinden betonuna kadar bütün alanların her aşamasında ‘depreme dayanıklı’ diye belgeler yapılıyor, imzalanıyor. Vatandaş, sadece bir kez gidiyor tapuya, daireyi almak için tek imza atıyor. ‘Bu kadar devletin öngördüğü bütün kurallara göre bu bina yapıldı, depreme dayanıklı, ben de gidiyorum, bu daireyi satın alıyorum’ diyor imzalıyor. Burada idarenin kusuru var. Anayasa’ya göre idarenin kusuru halinde idare, doğan zararı tazmin etmenle mükelleftir. Siz konut yapıyorsunuz, insanlar hayatını kaybetmiş, insan kayıpları var, ‘Ben sana bina yapacağım, sana tekrar satacağım 20 yıl vade ile’. Hayır, bunu kabul etmiyoruz. Göreceksiniz, 15 Mayıs’tan sonra bütün depremzedelerin yıkılan evleri, ahırları, dükkanları tümüyle yapılacak, bir kuruş alınmadan sahiplerine teslim edilecek. Çünkü sosyal devlet dediğiniz budur, hukuk devleti dediğiniz budur” diye konuştu.  

“GENEL BAŞKAN’IMIZ BİZE BİRKAÇ KONUDA SÜREKLİ HEM TAVSİYE HEM DE ‘MUTLAKA YAPMALISINIZ’ DEDİĞİ HUSUS VARDIR. BUNLARDAN BİR TANESİ KREŞ, BİR TANESİ ÖĞRENCİ YURDU”

İmamoğlu, “Yurtların büyük ihtiyaç olduğunu biliyorduk. İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi’nin ilk kez yurdunu açmak bizi üzdü açıkçası. Halbuki öğrenci kenti diye tariflediğimiz, milyonun üstünde öğrencisi var bu şehrin. Böylesi bir kentte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin öğrenci yurdu olmaması büyük bir sıkıntı. Genel Başkan’ımız bize birkaç konuda sürekli hem tavsiye hem de ‘mutlaka yapmalısınız’ dediği husus vardır. Bunlardan bir tanesi kreş, bir tanesi öğrenci yurdu. Şu anda 3 bine yakın kapasitemiz var. Bu sene 5 bin oluyor. Çok hızlı 10 bine çıkartmak istiyoruz. Bazı bağışçılarla bunu yapabilmemiz mümkün. Geçmişte hiç mi yurt yapılmamış? Yapılmış. Hatta bir başka hazır yurdun içinin donanımı da yapılmış. Kirası da ödenmiş. Ama x, y, z vakıflarının, derneklerinin…  Kimseyi karalamak için söylemiyorum ama senin böyle bir şey işletmen, kamu kurumu olarak gençlere bu imkanı sunman o kadar kıymetli ki. Şu an aslında her birinizi, bir yönüyle de kurumumuzun bir gönüllüsü olarak görüyorum. İBB’yi tanıyorsunuz, 360 derece kurumlarımızla irtibat halindesiniz. Belki staj imkanlarından faydalananlar var aranızda. Çok mutluyuz, sayısını da artıracağız. Kaldı ki bizim özelikle KYK yurtlarıyla ilgili hem de sayı artırıcı hem de bursları yükselten vaatlerimiz var, değil mi efendim” diyerek Kılıçdaroğlu’na döndü.

“BİR YIL İÇİNDE TÜRKİYE’DE YURT SORUNUNU ÇÖZECEĞİ”

Kılıçdaroğlu, “Var var. Bir yıl içinde Türkiye’de yurt sorununu çözeceğiz. Bir kişilik, üçer kişilik sıcak-soğuk suyu, geniş bant internet erişimi, çalışma odaları, konferans salonları, kütüphanesi olan yurtlar yapmak zorundayız. Böylece üniversiteye gelen herhangi bir evladımız rahatlıkla yurda yerleşebilecek. Arkadaşlıkları geliştirebilecek. İnternet, çalışma mekanı sorunu çekmeyecek. Daha rahat edecek. Bunu bir yıl içinde bitirmeyi hedefliyoruz” dedi.

“ÇOK SIKLIKLA DUYMAYA BAŞLADIK SON İKİ YILDA, ‘ÜNİVERSİTEYİ KAZANIP BELEDİYENİN YURDUNA GİREMESEYDİM BENİ ANNEM BABAM YOLLAMAYACAKTI’ DİYEN”

İmamoğlu da “İnanın çok sıklıkla duymaya başladık son iki yılda, ‘Üniversiteyi kazanıp belediyenin yurduna giremeseydim beni annem babam yollamayacaktı’ diyen…” dedi. O sırada bir genç, kendi durumunun da öyle olduğunu söyledi.

“GÜZEL, ARTIK BİR YEMEK ISMARLARSIN”

İsminin İlknur olduğunu söyleyen bir genç, “İBB yurdu sayesinde iş sahibi oldum. İBB Sosyal Tesisi’nde part time olarak bir yıldan beri çalışıyorum. Kendi harçlığımı çıkarıyorum” dedi. Kılıçdaroğlu’nun gence “Güzel, artık bir yemek ısmarlarsın” demesi salondaki gülümsetti.

“TÜRKİYE’DE YURT YAPMIYORLAR AMA MİLYON DOLARLARI VERİP ‘MANHATTAN’DA YURT YAPIYORUZ’ DİYORLAR”

Kılıçdaroğlu, “Türkiye’de yurt yapmıyorlar ama milyon dolarları verip ‘Manhattan’da yurt yapıyoruz’ diyorlar. Gittim, o yurdu da gördüm. 35 katlı, Manhattan’da. Orası dünyanın en pahalı yeri. Bir ofisin metrekaresi 10 bin dolar, kira bedeli. Yurt mudur bu? Yurt olmadığını ben de biliyorum. Ama o binayı da paralarını da Türkiye’ye getireceğiz, hiç endişe etmeyin. Herkesin, kim götürdüyse… Sizin aileleriniz verdiği paralar onlar. Siz sanmayın ki biz vergi ödemiyoruz. Çocuk, doğduğu andan itibaren vergi öder” dedi

“KALKIŞ DURAĞI BİZİM ÜNİVERSİTE OLSA, BOŞ GELSE, ÖĞRENCİLERİMİZ BİNEBİLSE ÇOK SEVİNİRİZ”

Işık Üniversitesi’nde bilgisayar mühendisliği öğrencisi olan bir genç, “Bizim kampüsümüz Şile’de. Aslında Şile’de bir İstanbul’un ilçesi ama çok uzak. Ulaşım hakkında bir maruzatım olacak. Otobüslerin kalktığı duraklar oluyor, bir tane otobüsün kalktığı durak bizim üniversitenin durağı olsa, bu 139 T olsa çok daha iyi olur. Çünkü diğeri para alıyor, 139 T’de akbil geçiyor. Kalkış durağı bizim üniversite olsa, boş gelse, öğrencilerimiz binebilse çok seviniriz” dedi.

“ARKADAŞLARIM BURADA, HEMEN O NOTU ALACAKLAR VE TAKİP EDECEKLER”

İmamoğlu, öğrenciye, “Arkadaşlarım burada, hemen o notu alacaklar ve takip edecekler. Oradaki düzeni bozmadan bunu yapabilir miyiz, yoğun anlarınızda, her daim olmaz, mutlaka ilgilenecekler” sözleriyle yanıt verdi.

“NİTELİĞE BAKILMAKSIZIN ÇOK FAZLA ÜNİVERSİTE VAR”

Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisi Zeynep Keskin, “Niteliğe bakılmaksızın çok fazla üniversite var. Haliyle yığılma oluyor. İnsanlar 5-6 yıl okuyup yüksek lisans mezunu olarak işsiz kalıyorlar. Bunun olmaması için sizin ne gibi bir düşünceniz, planınız var” diye sordu.

“BİRİNCİSİ, BU YÖK DEDİĞİMİZ BELAYI KAPATACAĞIZ. İKİNCİSİ, KONTENJANLARI YENİDEN BELİRLEYECEĞİZ”

Kılıçdaroğlu, “Birincisi, bu YÖK dediğimiz belayı kapatacağız. İkincisi, kontenjanları yeniden belirleyeceğiz. Türkiye’nin ihtiyacına göre belirleyeceğiz. Bunu yaparken de planlama yapacağız. Biliyorsunuz ki Planlama Teşkilatı kapatıldı. Biz, Planlama ve Strateji diye yeni bir planlama örgütü kuracağız. 6 lider anlaştık. Eğitimin planlanması lazım. Kaç öğretmene, kaç veterinere, kaç eczacıya, hukukçuya ihtiyacımız varsa ona göre planlanacak. Ona göre öğrenciler alınacak. Şimdi nerede boş bir bina varsa orayı hukuk fakültesi yaptılar. Bir masa, bir sandalye, bir hoca yetiyor zaten. Bir süre sonra, üniversiteye büyük bir heyecanla başlayıp, üçüncü sınıftan itibaren ya ‘mezun olunca ne olacağım’ kaygısı içine düşen ve bir süre sonra da ‘ben işsiz mi kalacağım’ diye o kaygıyı besleyen sürekli ve sonunda da ‘Türkiye’de ben iş bulamayacaksam ben en iyisi yurt dışına gideyim, orada çalışacağım’ diyen bir atmosferin içine sürükleniyorsunuz. Buradan çıkarmak lazım. Planlamayla. Ben size ‘hemen yarın bunu yapacağız dersem’ doğru değil. Önce planlama. Hangi alanda ne kadar ihtiyacımız var? Ona göre planlanacak” diye yanıt verdi.

“ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİNDEKİ TEKNOLOJİ LİSELERİNİN YÖNETİMİ İLE MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ORTAK KARAR ALACAKLAR”

Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Mezun olduktan sonra işi hazır olacak. Ama üniversiteye gitmek istiyorsa iz düşümü olan fakülteye artı puan ile gidecek. Diyelim motor bölümünde okudu, stajını yaptı, eğer üniversiteye gitmek istiyorsa makine mühendisliğine artı puan, normal liseden mezun olan diyelim ki x puan ile giriyorsa bu daha düşük bir puan ile oraya girebilecek, temel eğitimi aldığı için. Böylece teknoloji liseleri cazip hale gelecek. Teknoloji alanı, süratle değişen ve gelişen bir alan. Bu organize sanayi bölgelerindeki teknoloji liselerinin yönetimi ile Milli Eğitim Bakanlığı ortak karar alacaklar. Hangi alanda elamana ihtiyaç varsa o alanda özel olarak eğitim yapılacak. Bu, üniversitelerin yükünü azaltacak, ara elaman dediğimiz ihtiyacı karşılayacak, kimse işsiz kalmayacak, nitelikli olanlar üniversiteyi gitmiş olacak. Bir toplumda herkesin üniversite mezunu olması şart değil, öyle bir kural da yok zaten. Dolayısı ile belli bir eğitimi, beceriyi yakalayanlar üniversiteye, diğerleri işsiz kalmamak ve ona uygun altyapıyı oluşturmak çerçevesinde teknoloji liselerine, -biz, bunlara çağdaş köy enstitüleri diyoruz- gidecek. Kursunu görecek, eğitimini alacak, sosyal güvenliği, iyi bir eğitimi olacak. Fabrikada iyi çalışacak. Yani bir meslek sahibi, sanat sahibi olacak. Kendi kendisi mutlu olacak, ailesi mutlu olacak. Fabrikada yükselebilecek.”

“GENÇLER İNANILMAZ BİR GİRİŞİMCİLİK RUHU TAŞIYOR”

İmamoğlu ise, “Gerçekten mesleğe dayalı eğitim, sertifika programları gibi hususlar, bu önümüzdeki dönem girişimcilik adına da gençlerin aradığı bir kulvar. Çünkü hani çok uzun okuma vesaire… Gençler inanılmaz bir girişimcilik ruhu taşıyor. Bu dönemde proje odaklı arayışları var. Sadece Genel Başkan’ımızın söylediği o sürece İstanbul’dan bir örnek vermek istedim” diye yanıt verdi.

“YENİ MEZUNUM, İŞ BULAMIYORUM”

İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden mezun olan Ecem Seylan Bulut, İmamoğlu’na restorasyonlar için teşekkür ederek, “Yeni mezunum, iş bulamıyorum. Kendi alanım, sanat tarihi alanında ülkemizde çok az fırsat var. Devlet müzelerinde çalışma imkanımız da çok az. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda ya da devlet müzelerinde bunlara dair çalışmalarınız olacak mı? Kültür sanat alanında ne tür değişiklikler yapacaksınız, bunları merak ediyorum” dedi.

“TÜRKİYE’YE TURİST AKINI OLABİLİR, HER ORTAMDA GELEBİLİR. MALUM, DENİZ TURİZMİ İLE İDARE EDİYORUZ”

Kılıçdaroğlu, “Kültür ve sanatın olmadığı toplumun bir geleceği yoktur aslında” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yani kültürü ve sanatı geliştirmek zorundasınız. 21’inci yüzyılda kültür ve sanatta ne kadar güçlüyseniz dünyada o kadar söz sahibi olabiliyorsunuz. Buna ‘yumuşak güç’ deniyor. Ya silahlarınız ya da zengin bir kültürünüz olacak. Dolayısıyla yazarınız, çizeriniz, sinemacınız olacak ve bütün kültürü dünyaya yayabileceksiniz. O açıdan tarihi eserlerin korunması, onların tanıtılması son derece önemli. Şanlıurfa’ya gittim. Malum Göbeklitepe… İnsanlık tarihi 12 bin yıl geriye gitti. Şanlıurfalılara şunu söyledim: Ya Japonya’daki, Kanada’daki adam burayı merak ediyor. Gelip Göbeklitepe’yi görmek istiyor ama Urfalının Göbeklitepe’den haberi yok. Normalde Şanlıurfa’da en az 10-15 tane 5 yıldızlı otelin olması ve onun tanıtılması, turist geldiği zaman ağırlanması, kültüre ve sanata kaynak ayırmak zorundasınız. Kültür Bakanlığı ile Turizm Bakanlığı bir arada olmaz. Turizm ayrı, Kültür Bakanlığı’nın ayrı olması lazım. Tüm kültürlerimizin ki çok zengin bir kültüre sahibiz şarkısından, türküsünden tutun yemeğine kadar, tarihi eserlerine kadar, bütün o eserlerin korunması ve dünyaya tanıtılması lazım. Türkiye’ye turist akını olabilir, her ortamda gelebilir. Malum, deniz turizmi ile idare ediyoruz. Geldiği zaman turist memnun oluyoruz ama yılın 12 ayında gelecek turistleri ağırlayabileceğimiz olağanüstü bir zengin coğrafyamız var. 18 ayrı uygarlığın başkenti Anadolu’da. Dolayısıyla bunlara bir kaynak ayıracak ve tanıtımını yapacaksınız. Sizler gibi bu alanda yetişen değerleri de oralarda görevlendireceksiniz.”

“TÜRKİYE’NİN DE TURİST SAYISI AÇISINDAN 90 MİLYONLARI GEÇMESİ ÇOK KOLAY BİR İŞ”

İmamoğlu ise İstanbul’un 16 milyona yakın turist sayısına sahip olduğunu kaydederek şunları belirtti:

“17 milyonu bulabiliriz diye bu sene hedef koyuyoruz. Bu deprem bir miktar moralini bu sektörün aşağıya indirdi. Hedefi muhafaza ederiz diye düşünüyorum. Çünkü daha itibarlı bir yönetim sistemi ile Türkiye’nin turizmde rekor kıracağını şimdiden öngörebiliyoruz. Çünkü İstanbul’un rahatlıkla 30 milyon turist hedefi koyması mümkün. Türkiye’nin de turist sayısı açısından 90 milyonları geçmesi çok kolay bir iş. Memleketin her köşesi ki Genel Başkan’ımız, Sayın Cumhurbaşkanı’mız Urfa’daki Göbeklitepe’den bahsetti, en doğuya gidelim, ben Ani Harabelerini gördüğümde şok içinde kaldım. 2 bin yıl öncesinin muhteşem bir şehri var orada ve gerçekten çok az ziyaretçisi var. Her yöremizin kendine has bu tür zenginlikleri söz konusu. Bu nedir biliyor musunuz? Bunun hiçbir zaman dönemi geçmeyecek. Fosil yakıtların dönemi bitiyor, yakında petrolü bu dünyada konuşmuyor olacağız. Ama yakın bir zaman diliminde sanat, kültür ve tarihi daha çok konuşuyor olacağız. Bizim, hiçbir zaman değeri azalmayacak, hatta çok çok yükselecek muazzam kültür ve sanat altlığımız var.”

“BU ATAMA KONUSUNDA ÜCRETLİ ÖĞRETMENLERİN KADROYA GEÇME GİBİ DURUMLARI KONUŞULUYOR. BU DOĞRU MU”

Maltepe Üniversitesi psikolojik danışmanlık okuduğunu söyleyen bir genç ise Kılıçdaroğlu’nun 100 bin yeni öğretmen ataması sözünü anımsatarak, “Bu atama konusunda ücretli öğretmenlerin kadroya geçme gibi durumları konuşuluyor. Bu doğru mu” diye sordu.

“DOĞRU, ÜCRETLİ VE GEÇİCİ ÖĞRETMENLER VAR ÖYLE. AYNI İŞİ YAPIYORLAR, BİRİSİ KADROLU, BİRİSİ ÜCRETLİ”

Kılıçdaroğlu, “Doğru, ücretli ve geçici öğretmenler var öyle. Aynı işi yapıyorlar, birisi kadrolu, birisi ücretli. Bir unvan daha vardı; sözleşmeli. Kamu, çalıştırıyorsa aynı işi yapan insanlara aynı kadroyu vermek zorundasınız. Öbür türlü devlet, haksızlık yapıyor. Aynı işi yapana, birisine 100 lira veriyor, diğerine 25 lira veriyor. Siz devletsiniz, adaleti sağlamak zorundasınız” dedi.

“DEPREM SONRASI PSİKOLOGLARA VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLARA ÇOK İŞ DÜŞÜYOR VE DİĞER EĞİTİM FAKÜLTESİ MESLEKLERİNE. BU KONUDA NELER YAPILACAK”

Öğrenci, “Özellikle deprem sonrası psikologlara ve psikolojik danışmanlara çok iş düşüyor ve diğer eğitim fakültesi mesleklerine. Bu konuda neler yapılacak” diyerek Kılıçdaroğlu’nun vaatlerini öğrenmek istedi.

Kılıçdaroğlu, kırsala önem vereceklerini kaydederek, “İnsanlar kırsalda kalsın, kentlere gelmesinler diye teşvik edeceğiz. Kırsalda çalışan kadın ve gençlerin sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Böylece kadın, orada rahatlıkla çalışabilecek. Gençler de rahatlıkla çalışabilecekler ve orada emeklilik haklarını kazanmak için ayrıca bir prim ödemeyecekler. Onları üretim zincirinin önemli bir halkası haline getirmek istiyoruz. Kırsalda ayrıca öğretmen olacak, ziraat mühendisi, teknisyeni, hayvancılık yapılıyorsa veteriner de olacak. Dolayısıyla aşıların, toprak analizlerinin yapılması ve üreticiye ‘Sen burada şunu üretirsen, şunu ekersen daha iyi gelir elde edersin’ denecek. Öğretmen için, nasıl diğer alanlarda sınırlama getiriliyorsa öğretmen için de sınırlama getirilecek. Binlerce öğretmen, ama okul sayınız 500. Olacak şey değil” diye yanıt verdi.

“GERÇEKTEN KENDİMİ SOKAKTA HİÇ GÜVENDE HİSSETMİYORUM”

Endüstriyel tasarım bölümü 3. sınıf öğrencisi olduğunu söyleyen başka bir genç, yurt dışına gitmek istediğini aktararak, “Almanca öğreniyorum, Almanya ya da İngiltere’ye gitmek istiyorum. Bu artık ekonomik sıkıntıdan çıktı, tamamen özgürlük ve güvenirliğe geldi. Hem kardeşimi düşünüyorum hem annemi düşünüyorum. Gerçekten kendimi sokakta hiç güvende hissetmiyorum. Bu konuda gerçekten ne yapılacak bilmiyorum. Benim kalmam için çok önemli mi bilmiyorum ama, kalmamız için bir şey yapacak mısınız” diye sordu.

“BİZİM ÜLKEMİZDE DÜNYA ÇAPINDA MÜHENDİSLERİMİZ, RESSAMLARIMIZ, SİNEMACILARIMIZ VAR. AMA DÜNYA ÇAPINDA SİYASETÇİMİZ YOK”

Kılıçdaroğlu, gençlerin özgürlük ve rahat yaşam istediğini dile getirerek şunları belirtti:

“Hayatlarına birilerinin müdahale etmesini istemiyorlar. Mezun oldukları zaman rahat geçinebilecekleri bir iş istiyorlar. Bu da sizin en doğal hakkınız aslında. Ülkeyi bu hale getirenin siyaset kurumu olduğunu ben de biliyorum zaten. Bizim ülkemizde dünya çapında mühendislerimiz, ressamlarımız, sinemacılarımız var. Ama dünya çapında siyasetçimiz yok. Temel sorunumuz da o. Siyasetçi, kendisini değil ülkesini düşünür, var olan sorunları çözmeye kilitlenir. Platon’un 2 bin 500 yıl önce söylediği bir söz vardır; ‘Eğer siyasetçi, siyaset yaparken zenginleşiyorsa sizin haklarınızı korumaz, çünkü kendi mal varlıklarını korumaya başlar’.  Siyasetçinin temiz olması lazım, ahlaklı olması lazım, halkına hesap vermesi lazım. O zaman bütün bu sorunlar rahatlıkla aşılabilir.

“TÜRKİYE’NİN KADERİNİ DEĞİŞTİRECEK OLAN SİZSİNİZ”

Önümüzdeki seçimde 5 milyon 300 bin genç oy kullanacak. 5 milyon 300 bin genç kime oy kullanacaksa o kazanacak. Dolayısıyla bizim tercihimizden çok sizin tercihiniz önemli. Siz diyorsanız ki ‘bu düzen çok güzel, ne güzel biri, elinde sopa var, bir şey dediğimiz zaman kafamıza vuruyor, biz devam edelim’, devam edecek. ‘Hayır, biz bunu istemiyoruz, biz rahat olmak istiyoruz, düşüncelerimizi özgürce açıklamak istiyoruz, baskı görmek istemiyoruz sokakta, cadde’, o zaman oyunuzu ona göre kullanacaksınız. Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan sizsiniz.”

“BEN, BİRİNCİ DÖNEMİN ORTASINDA EVSİZ KALDIM. BİRÇOK RESMİ KURUMDAN, ARAMAMA RAĞMEN KİMSE BENİMLE İLGİLENMEDİ”

Marmara Üniversitesi öğrencisi ve yüzde 81 engelli Derya Kılıç, “Ben, birinci dönemin ortasında evsiz kaldım. Birçok resmi kurumdan, aramama rağmen kimse benimle ilgilenmedi. 153’ü aradım, bana dönüş yaptılar. Bayrampaşa’ya kayıt yaptırabileceğimi söylediler. Birinci dönemin sonunda ayağımda bir sıkıntı çıktı ve ampute riskiyle karşı karşıya geldim. Bunun sonucunda çok fazla yürümemem gerektiği için yurt yönetimine de doktor raporumu sundum ve beni Maltepe yurduna aldılar. Teşekkür ederim. Sizin sayenizde üniversiteyi bırakmadım. Şu anda Maltepe yurdunda, gözlemlediğim kadarıyla yurdumuzun penceresi çok büyük ve herhangi bir korkuluk yok. Onunla ilgilenebilir misiniz? Kimsenin benim yaşadığımı yaşamasını istemiyorum. Bir de engelli odalarının artırılması gerekiyor bence. İkinci olarak, Genel Başkan’ıma da sormak istiyorum. Engelli hakları konusunda ne düşünüyorsunuz, sizce yeterli mi” diye konuştu.

“BU ATAMALARIN SÜRATLE YAPILMASI VE DOLDURULMASI LAZIM”

Kılıçdaroğlu, kamuda kadroların yüzde 3’ünün engellilere ayrıldığını belirterek, “Fakat bu kadroların büyük bir kısmı boş, atama yapılmıyor. Bu atamaların süratle yapılması ve doldurulması lazım. Özel sektör için de aynı kural var. Onlar da çalışan personelin belli bir oranı engelliler için ayrılmak zorunda. Eğer çalıştırmıyorlarsa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı denetler ve onlara ceza yazar, ‘Neden çalıştırmıyorsunuz’ diye. Tabii daha başka olması gereken haklar da var ama boş kadro varken dışarıda engelli iş istiyorsa o kadroları doldurmayan sosyal devlet sorumludur burada. O kadroların süratle doldurulması lazım” dedi.

“HAD BİLDİREN DEĞİL, HADDİNİ BİLEN İNSANLAR OLMAMIZ GEREKİYOR”

İmamoğlu, “Devletin görevlisi olan bizler, görevimizi yapıyoruz. İkincisi, size ait bu ülkenin değerini, varlığını, parasını kanunlara göre size yansıtıyoruz. Üçüncüsü; hakkınız, hukukunuz olduğu için size gösterilen özen ve doğru iş yapan yöneticilere ben teşekkür ediyorum, siz de teşekkür edin. Ama bu bir minnet duymak, lütufmuş gibi yöneticiye davranmayı gerektirmiyor. Ülkemizde değişmesi gereken bir kavram da bu. Vatandaşa karşı devlet yöneticisi bizler ki Genel Başkan’ım onu çok kullanıyor, vatandaşa karşı haddini bilen insanlar olmamız gerekiyor. Had bildiren değil, haddini bilen insanlar olmamız gerekiyor. Binalarımız ile ilgili mutlaka oraların güvenlik açısından yönetmeliğe uygun olup olmadığını arkadaşlarım test ediyorlar. Ama belli ki senin, yaşadıklarından ötürü kaygıların var. Yine arkadaşlarım o camları ölçüsüne bakarlar, bir eksiklik varsa onu giderirler. Olmadı, senin camının önünü boyarız, bir şey koyarız” diye vurguladı.

“SEÇİMDEN SONRA, UMUYORUM İKTİDARA GELDİĞİNİZDE GENÇLERİN NABZINI NASIL TUTMAYI DÜŞÜNÜYORSUNUZ”

Arayüz Kampanyası İnisiyatifi’nden Ayşegül Uzun, gençlerin siyasete katılımını kolaylaştırmaya çalıştıklarını aktararak, “30 yaş altında seçilebilecek aday sayısı çok az. Seçimden sonra, umuyorum iktidara geldiğinizde gençlerin nabzını nasıl tutmayı düşünüyorsunuz” dedi.

“GENÇLERİN SİYASETLE DAHA FAZLA İLGİLENMELERİNİ İSTERİM”

Kılıçdaroğlu, gençlerin baskı gördüğü için politik olamadığını belirterek şunları söyledi:

“Rahat bir ortamda düşüncelerini ifade edemiyorlar. Gençlerin siyasetle daha fazla ilgilenmelerini isterim. Siyaset bir kurtlar sofrasıdır, altın tabak içinde ‘Gel sene milletvekili yapacağız’ denen bir ortam değil. Mücadele etmek lazım. O mücadelenin sonunda belli yerlere gelmek lazım. Dolayısıyla biraz çaba harcamak lazım. Siyasal partilere gidip orada gençlik örgütlerinde yer almak ve o mücadeleyi gerçekleştirmek. Toplumun sorunlarını tek tek dilemek ve çözümler üretmek. Yani bu esnaf, çiftçi, emekli, taksi şoförü, TIR şoförü olur. Hayat o kadar renkli ki. Apartman görevlisi olur. Dolayısıyla bütün bu sorunları hem bilecek hem çözümler üretecek ve kendisini yetiştirecek. Siyaset böyle bir şey. Gençlere olanak sağlanması lazım. Bizim yüzde 20 gençlik kotamız var. Parti Meclisi’nin yüzde 20’sini gençler oluşturuyor. Yüzde 30 cinsiyet kotası var. Yüzde 30’unu kadınlar oluşturuyor. Bunun Siyasi Partiler Yasası’na da girmesini istedik ama reddedildi. Siyasi Partiler Yasası’na girseydi o zaman bütün partilerin mecburen parlamentoya gönderecekleri milletvekilleri arasında gençler ve kadınlar olacaktı. Hatta ‘kadın kotası yüzde 50, yüzde 50 olsun’ diye de bir kanun teklifi verdik. O da reddedildi. Sizin vereceğiniz mücadeleye bağlı. Siz mücadele verir, kadınların siyaseten daha güçlü olmasını ve daha çok siyasette yer almasını istiyorsanız, kadın örgütleri ile beraber siyaset kurumunu, partileri zorlamanız lazım. Şunu yapmanız lazım; ‘Bizim hakkımızı teslim etmiyorsanız size oy vermeyeceğiz’. Çok açık ve net. Gerçekten vermeyeceksiniz. O zaman bütün siyasetçiler gelir, ‘Aman bize oy verin, sizi gerçekten şuraya veya şuraya getireceğiz. Size şu kontenjanı sağlayacağız’ diye.”

“TÜRKİYE’NİN SİZİN GİBİ POZİTİF İNSANLARA İHTİYACI VAR”

Uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi üçüncü sınıf öğrencisi Bihterim Begüm Sonersen, iş bulma kaygısı olduğunu ve Türkiye’deki gençlerin iş bulamadığı için gittikleri Almanya’da kuryelik yapmak zorunda kaldığını ifade etti. Sonersen, Kılıçdaroğlu’na, “Türkiye’nin sizin gibi pozitif insanlara ihtiyacı var. Bugün gençlerin konuşmasına denk geldim, çocuk yani, genç de değil, ‘Bay ‘Kemal dedi ve güldü. Bunu bu hale getirmeniz, bir hakareti, çok değerli bir şey. Çok teşekkür ediyorum” dedi.

“BEN ÖNCEDEN İNANMAZDIM, SİYASETÇİLERİN İYİ İNSANLAR OLABİLECEĞİNE. FAKAT İSTANBUL, ARKADAŞLAR, GÜZEL İNSANLARA EMANET”

Sonersen, İmamoğlu’na da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin biriminde staj yapma imkanı bulduğunu aktararak, “Ben önceden inanmazdım, siyasetçilerin iyi insanlar olabileceğine. Fakat İstanbul, arkadaşlar, güzel insanlara emanet. Gerçekten bunu gördüm. Çok liyakatli insanlar çalışıyor. Benim hayatımda bambaşka bir perspektif, açtı, oradaki mahalleri gezmek ve saha analizleri yapmak” diye konuştu. (ANKA)

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege Postası