CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bu gece Habertürk TV canlı yayınında “Nedir, Ne Değildir?” programında Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladı.
"DEĞİŞMEYEN HİÇBİR ŞEY YOK"
Kılıçdaroğlu, partisinden gelen eleştirilerde, değişim kelimesinin yenilenme ile değiştirilmesini şöyle değerlendirdi:
“Değişmeyen hiçbir şey yok. Her şey değişir, zaman içinde. Mevsimler, insanlar, moda, ders kitapları, bilim değişir. Yeni buluşlar ortaya çıkar. Her şey değişir zaman içinde ama kurumsal bir yapınız varsa, bu kurumsal yapının felsefesi varsa ve bu felsefe çağdaş uygarlığı hedef edinmişse, dünyaya bilimsel gözlerle bakılmasını, refah devletini hedef edinmişse, burada neyi değiştireceksiniz?
“KURUMSAL YAPIMIZDA EKSİKLİKLER OLABİLİR, O EKSİKLİKLERİN GİDERİLMESİ İÇİN DE ÖRNEĞİN PARTİ TÜZÜĞÜMÜZÜ DEĞİŞTİRMEMİZ GEREKİR”
Bizim temel felsefemiz çağdaş uygarlığı yakalamak ve aşmaksa, bu felsefenin değişmesine gerek yok. Aynen devam edecek. Kuşkusuz, bu felsefeyi önceleyen programlarımız var. Zaman içindeki gelişmeler, o programın yenilenmesini sağlayabilir. Dolayısıyla programımız değişebilir. Kurumsal yapımızda eksiklikler olabilir, o eksikliklerin giderilmesi için de bizim örneğin parti tüzüğümüzü değiştirmemiz gerekir. Bunlar değişim olarak tanımlanabilirler.
“DEĞİŞİMİ ZAMAN GÖSTERİR. PARTİNİN YENİLENMEYE İHTİYACI VAR”
İnsanlara gelince, genel başkandan tutun partimize yeni üye olan kişilere gelince. Zaten hepimiz değişiyoruz, hiçbirimiz hiçbir yerde sabit kalmadık. Kalma şansımız da yok. Belli bir zaman dilimi içinde, hukukun öngördüğü, parti içindeki kuralların, parti içindeki geleneklerin ve tüzüğünün öngördüğü kurallar içinde elbette insanlar da değişebilir. Yenilenmeye gelince, yenilenmeye ihtiyacımız var. Değişimi zaman gösterir. Partinin yenilenmeye ihtiyacı var. Tüzüğü alacağız, tüzük çerçevesinde, tüzüğü değiştirerek, yenilenmenin, yeni kurallar getirmenin, partide var olan aksaklıkları gidermenin, partinin üyelerinin ve milletvekillerinin şikayet ettiği, seçimlerden gelen şikayetleri de dikkate alarak, partinin yenilenmesi lazım. Elbette yenileneceğiz. Neler yapılması gerektiği konusunda karar alacağız.
Karar aldık, kurultay için düğmeye basıldı. Delege seçimleri şu anda yapılıyor. Mahallede delege seçimleri yapılıyor. Hiçbir partide bu kadar büyük delege seçimi göremezsiniz. 1 milyonu aşkın üye şu anda mahalleden başlayarak, delegeleri seçiyor.
“GEÇMİŞTE NASIL GENEL BAŞKANLAR DEĞİŞTİYSE, BENZER TABLO İÇİNDE GENEL BAŞKANLAR YİNE DEĞİŞİR”
Gayet basit. Kurultay yapıyorsunuz. Biz aynı zamanda hukuk ve hukukun üstünlüğüne inanan bir partiyiz. Dün kurulan bir parti değiliz. Geçmişte nasıl genel başkanlar değiştiyse, benzer tablo içinde genel başkanlar yine değişir. Hiç kimse ben genel başkan olacağım diye özel bir çaba içine girmez. Örneğin ben hiçbir delegeye telefon açıp bana oy ver demem. Bunu dediğiniz zaman siz zaten genel başkanlık yapamazsınız. Gidip milletvekiline, gel bana oy ver demem. Bunu dediğiniz andan itibaren genel başkanlık yapamazsınız.
“GENEL BAŞKAN DEĞİŞİM İHTİYACI OLURSA, TABAN BUNU HİSSETTİĞİ ANDA ZATEN BUNUN KURALLARI VARDIR”
Böyle her seçimde yenilgi... Niye her seçimde yenilgi? Yani yerel seçimlerde başarı elde ettik. 11 büyükşehir belediye başkanlığı CHP tarafından yönetiliyor ve Türkiye nüfusunun yarısından fazlası. Bunu da yenilgi olarak tanımlıyor ve anlatıyorlar. Eleştiriye hep saygım vardır, bir seçime girersiniz, kazanırsınız, kazanmasınız. Bu zafer olarak da görülebilir, yenilgi olarak da görülebilir. Ama biz bakarız, kendi içimizde hesaplaşır, kendi içimizde oturur tartışırız. Neden kazanamadık, bunu da masaya yatırırız, hangi koşullarda kazandık, bunu da masaya yatırırız. Genel başkan değişim ihtiyacı olursa, taban bunu hissettiği anda zaten bunun kuralları vardır. Ben şunu söyledim. Bu geminin kaptanı ben miyim, benim. Kaptan gemiyi dalgalı ortamda denize bırakmaz. Terk etmez. Sağlam limana yanaştırır. Kurultay.”
“KURULTAY YEREL SEÇİMDEN ÖNCE YAPILMALI”
Kurultay yerel seçimden önce yapılmalı. Ben hiçbir delegeyi seçmem. Yok yani. Ben hiçbir il başkanına şunları delege yap, şunları delegelikten çıkar demem, diyemem zaten. Bunu dediğiniz andan itibaren o il başkanına yapılması gerekeni yapamazsınız. Bana şu delegeye bana oy ver dediğiniz andan itibaren o delegenin sözünden dışarıya çıkamazsınız. Delege, örgüt sizi esir alır. Bizim kendi kuralımız. CHP geleneklerinde genel başkan çok yukarıdadır, genel başkan şu seçim şurada olsun, şu seçim şurada olsun, şu delegeler şuraya gelsin, masa şurada kurulsun, delegeler gitsin bana oy versin. Bizim geleneğimizde o yoktur.”
“GELİN BEN GENEL BAŞKAN ADAYIYIM, BANA OY VERİN DİYE. HİÇBİR KISITLAMA OLMAZ. ÖZGÜRCE İNSANLAR ÇIKARLAR”
Şu anda seçim yapsak aynı şikayet gelmeyecek mi? Demek ki geçen delegeleri de ben seçtim o zaman değil mi? O zaman hemen şimdi kurultay yaparım. Nasılsa bunları ben seçtim, gelip bana oy verecekler. Şimdi ise eğer başka arkadaşlar ben genel başkan olacağım diyorlarsa, alana çıkarlar, örgütü gezerler, il başkanları toplantısında konuşmalar yaparlar, gelin bana oy verin derler. Daha bu süreç başlamadı. Göreceksiniz, adaylar çıktığı zaman onlar çıkacaktır, il il gezeceklerdir. Gelin ben genel başkan adayıyım, bana oy verin diye. Hiçbir kısıtlama olmaz. Özgürce insanlar çıkarlar. İl başkanları toplantısında konuşmalar yaparlar. Bunlar demokrasinin gereği.
Bu konuda hiç kimse sürecin üstüne gölge düşüremez. Bunu söyleyen CHP’yi tanımıyor demektir. Bilmiyor demektir. Seçimlerin nasıl yapıldığını ve genel başkanın konumunu bilmiyor demektir.
"HER BİRİSİNİN AYRI AYRI GEREKÇELERİ VAR. ŞİMDİ BEN İL BAŞKANLARINI, ŞUNU ŞU GEREKÇEYLE, ŞUNU ŞU GEREKÇEYLE ALDIK DERSEK DOĞRU DEĞİL"
(Bazı il başkanlarının görevden alınması) Her birisinin ayrı ayrı gerekçeleri var. Şimdi ben il başkanlarını, şunu şu gerekçeyle, şunu şu gerekçeyle aldık dersek doğru değil. Onu parti meclisi toplantımız var, parti meclisi toplantımızda görüşeceğiz. Hangi gerekçe ile aldığımızı parti meclisine aktaracağız. Parti meclisi oturacak, merkez yönetim kurulu'nun aldığı kararı denetleyecek. Yani, hayır bunu görevden haksız yere aldınız, iade edin diyebilir. Doğru yaptınız, kabul de edebilir.
"SEÇİM SONUÇLARINI KAZANAMADIK"
Yenilgi olarak görmüyorum. Seçim sonuçlarını kazanamadık. Şunu kabul etmemiz lazım. Bu konuda, oturup sağduyu ile irdelemek gerekiyor. İrdeledik, bizim kazamamamızın birden fazla nedeni var. 1 sandıklı yerler, küçük köyler ve kasabalarda oyumuz düşük. Biz buralara gitmemişiz yeteri kadar. Bu kabahat, kusur varsa bize ait. Buradaki yurttaşlar enflasyonu kentte yaşayanlara göre yeteri kadar hissetmemiş. Büyük kentlerin bir kısmında zaten birinci partiyiz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde zaten birinci pozisyondayız. Artı, bir şey daha var. Biz sıradan bir seçim yapmadık. Makul, demokratik ölçüler içinde bir seçim olmadı. Bütün bakanlar devletin araçlarını kullanıyorlar mıydı, kullanıyorlardı. Bütün bakanlar devletin imkanları ile vatandaşa gidiyorlar mıydı, gidiyorlardı. Devletin imkanlarını kullanarak bir seçim yapılması demokratik midir, değil midir? Ahlaki midir, değil midir?
Bir seçimde sahtekarlık yapılıyor ve o sahtekarlık bütün seçim meydanlarında gösteriliyorsa, havuz medyası dediğimiz medya, başta Yenişafak gazetesi olmak üzere, onun da altını özel olarak çizmek isterim. En büyük sahtekarlığı yapan gazetelerden birisidir. Çünkü 3 milyon lira para sadece Facebook hesaplarına ayırıldı. Yenişafak gazetesi, beni karalamak için. Bu gazetecilik midir, bu ahlak mıdır?
Erdoğan, sahte videolar yaptı, bütün seçim meydanlarında gösterdi. TRT bunları defalarca, günlerce gösterdi. Sahtekarlık yapan bir insandan Cumhurbaşkanı olur mu? Sağduyu sahibi bütün vatandaşlarıma seslenmek isterim. Sahtekarlık yapandan Cumhurbaşkanı olur mu?”
“SEÇİM SONUCU 60-40 OLSAYDI, YENİLGİYDİ”
Seçim sonucu 60-40 olsaydı, yenilgiydi. İkinci turda. O zaman gerçek anlamda yenilgi olurdu. Biz devletin kullandığı bütün imkanlara, yapılan bütün sahtekarlıklara rağmen bu ülkede 25 milyonun insanın oyunu aldık, 25 milyon insan demokrasiden ve özgürlükten yana oy kullandı. 25 milyon insanın kullandığı oyu bir yenilgi olarak tanımlayamazsınız. 25 milyon insan otoriter bir yönetimde, demokrasinden yana oy kullanıyorsa, insan haklarından yana oy kullanıyorsa orada bir umut vardır.
Kandil’den yapılan açıklamada, ‘Kılıçdaroğlu’na destek verin’ denildiği zaman kimin işine yarar? Erdoğan’ın işine yarar değil mi? Erdoğan’ın Kandil ile ilgisi yok muydu, ben bunu bilmiyor muydum? Kandil niye bu açıklamaları yapıyor?
“YAN YANA GELENLER ONLAR, SUÇLANAN BİZİZ. SALDIRIYA UĞRAYAN BİZ, YİNE SUÇLANAN BİZİZ”
Bir parti bir terör örgütüne sizin desteğinizi istemiyoruz diye bir şey söyler mi? Nasıl olur bu? Terör örgütü terörü niye yapar, ismi daha fazla zikredilsin diye. Bu ülkenin Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı terör örgütünün adını telaffuz ediyor mu? Etmiyor. Biz devlet terbiyesi almış kişileriz. Bütün terör örgütlerine karşıyız. Terör bir insanlık suçudur. Terör örgütüyle yan yana gelemezsiniz. Yan yana gelenler onlar, suçlanan biziz. Saldırıya uğrayan biz, yine suçlanan biziz.”
“YÜZDE 48 OY ALMAMIZ. 25 MİLYON İNSANIN DESTEK VERMESİ ÇOK GÜZEL BİR ŞEYDİ”
Yüzde 48 oy almamız. 25 milyon insanın destek vermesi çok güzel bir şeydi. Otoriter bir yönetimde ve bütün olumsuz koşullara rağmen. Dolayısıyla o insanlara hem teşekkür etmek, artı 25 milyonu 30 milyona çıkarmak için de mücadele etmek.
Hayır, yani ittifak seçimde, ondan sonra doğal olarak sonuçlanıyor. Özel olarak biz bir araya geldik, ittifakı bitirdik diye bir şey yok. Seçim ittifakıydı, ittifakımızı yaptık, seçim bitti. Yine liderler olarak zaman zaman telefonla da olsa, yan yana da olsa gelip konuşuyoruz.
“KURULTAYDA PARTİ TÜZÜĞÜNÜ DEĞİŞTİRECEĞİZ”
Uzun süreli parlamentoda bulunmanın bir yararı yok. Bir süre sonra zaten heyecanınızı da kaybediyorsunuz parlamentoda görev yaptığınız süre içinde. 3 dönem olabilir, 2 dönem olabilir. Şu anda bu konuda parti tüzüğünde yapılacak değişikliklerle ilgili sayfa açıldı. Orada örgütlerden görüşler geliyor, o görüşler yoğunluklu olarak, 2-3 dönem olsun derlerse düzenlemeler yapacağız. Kurultayda parti tüzüğünü değiştireceğiz.
“ŞİMDİ TEKNOLOJİ ÇAĞINDAYIZ. TÜRKİYE BUNUN NERESİNDE”
Amerika’ya, İngiltere’ye, Almanya’ya gittim. Osmanlı, Sanayi Devrimi’ni kaçırdığı için battı. Şimdi teknoloji çağındayız. Türkiye bunun neresinde? Eğer iktidar olduğumuzda dünyanın en saygın bilim insanlarını Türkiye kökenli, kendi ülkenize getirmiyorsanız, teknolojide bir atılımın önünü açmıyorsanız, üniversiteleriniz bilgi üretmiyorsa sizin teknoloji devrimini yakalama şansınız yok. Ben Amerika’ya MIT'e gittim, dünyanın bir numaralı teknoloji üniversitesi…Ben orada gidip siyasilerle görüşmedim. Türk profesörlerle, bilim insanlarıyla görüştüm. İngiltere’ye gittim, tasarım teknoloji konusunda üniversite hocalarıyla görüştüm. Bilim merkezlerini gezdim. Yapay zeka merkezlerini gezdim. Acaba biz bunları kendi ülkemize getirebilir miyiz? Kendi ülkemizde hayata geçirebilir miyiz diye.
“SİZ MİLYON DOLARLARI NİYE AMERİKA’YA GÖTÜRÜYORSUNUZ”
8 saat kaybolmadım. Bir senatörle görüşecektik ama Kanada’da sınırına yakın olduğu o kadar uzun mesafeyi gidip dönme şansım olmadı. 8 saat ben çıktım New York’a geldim, oradan Washington’a geçtim zaten araçla 8 saat. New York’ta Erdoğan ailesinin kurduğu gökdelene gittim. Onun önünde bir video çektim. Uçakla gitme şansım yoktu. Yanımda devletin polisi de vardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin polisi vardı. Gittim, binayı gördüm. Bu bina nasıl yapıldı? Paralar nasıl gönderildi? Buradaki vakıf da Erdoğan ailesine oradaki vakıf da siz milyon dolarları niye Amerika’ya götürüyorsunuz? Ben bunu sormuyorsam niye siyaset yapıyorum? Hazır Amerika’ya gitmişim, teknoloji merkezlerini geziyorum.
“BİR ÜLKEYİ GELECEĞE TAŞIYAN O ÜLKENİN NÜFUSUNUN YÜZDE 1,5-2’SİDİR”
(Seçimlerde etkisi oldu mu?) Onu ölçmek lazım. Çok iyi yaptın diyen de geldi. Bir ülkenin üniversiteleri bilgi üretmiyorsa siz teknolojide bir şey yapamazsınız. Boğaziçi Üniversitesi ne oldu, niye bu hale geldi? Bilim insanları neden yurtdışına gidiyor? Yüksek yetenek inşası diye bir kavram var. Bir ülkeyi geleceğe taşıyan o ülkenin nüfusunun yüzde 1,5-2’sidir. Dünya bu yüksek yetenekli insanları kapma yarışındadır. Çin ile Amerika arasındaki kavga aslında bir yüksek yetenek inşası kavgasıdır.
ALMANYA ZİYARETİ
(Almanya ziyaretinde İmamoğlu davasından bir problem çıkmaz’ diyen oldu mu?) Oldu tabii. (Kim?) Olur mu? Ahlak denen bir kural var, etik değerler var. Evet orada yapılan suçlamanın doğrudan, bilirkişi raporu var, alınan başka yazılar var. Normalde baktığınız zaman buradan bir şey çıkmaz. Kaldı ki benim Almanya’ya gidişimle, Ankara’dan oraya gidişim aynı saatlerde, akşam geldim zaten. Bir miting daha yaptık. Bu sefer ne oldu? Altı lider beraber gittik. (Orada yanıltıldığınızı düşünmüyorsunuz) Hayır. Sizin yurtdışı ziyaretiniz sizin kendi iradenizle olmuyor tek başına. Gideceğiniz üniversitede, gezeceğiniz yerlerde önceden programlanması lazım. Yoksa ben yarın geliyorum... sizi kabul etmezler. Bizim devletin kuralları var ama oradaki üniversitelerin de kuralları var. Mahkumiyet haberini aldığımızda uçak kiralayıp hemen geldim zaten.
Yanlış hatırlamıyorsam bir grup toplantısında bunu (‘Benimle misiniz’ sözleri) ifade etmiştim. Seçimlerden önceydi çünkü bir genel başkan konuşurken bütün grubun kendisine destek vermesini ve grubun çalışmasını ister. O ruhun tekleşmesini ister, bunu dillendirmek için. (Bir yalnızlık mı hissettiniz?) Hayır. (Belediye başkanları…sizinleler miydi? Sizinle hareket ettiler mi?) Çalıştılar.
“TAMAMINI SEYRETMEDİM HALA DA SEYRETMEDİM. GEREK DUYMADIM. SADECE BENİ İLGİLENDİREN DEĞİL PARTİYİ İLGİLENDİREN BİR KONU”
(Zoom toplantısı) Sabahleyin cep telefonuma gelen bir mesajla gördüm. Doğrusunu isterseniz tamamını seyretmedim hala da seyretmedim. Gerek duymadım. Sadece beni ilgilendiren değil partiyi ilgilendiren bir konu. Sadece beni ilgilendiren bir konu olsa sonuna kadar izlerim partiyi ilgilendiren bir konu. Sonuçta partiye uzun yıllar emek veren arkadaşların yaptıkları bir toplantı diye düşünebiliriz. Etik olarak rahatsız edici bazı uygulamalar vardı. Etik olarak. (Bu toplantı normal buluyor musunuz?) Hayır. (Normal bulan isimler var) Olabilir, ben normal bulmam o normal bulabilir. (CHP içinde bir sonucu olacak mı?) Onu biz yönetiyoruz zaten. Şimdi ben o konulara girmem. Parti içi sorunları televizyon ekranlarında konuşmayı doğru bulmam. Bana sordunuz, dikkat ederseniz çok kısa yanıtlar verdim.
“PARTİ İÇİNDE BİR KİŞİ GENEL BAŞKANLIĞA ADAYSA BUNUN YOLU, KURALLARI, İLKELERİ BELLİDİR”
(Size yönelik bir girişim olarak değerlendirmediniz mi?) Parti içinde bir kişi genel başkanlığa adaysa bunun yolu, kuralları, ilkeleri bellidir. Gelir aday olur başımın üstünde yeri vardır. Kimse neden aday oldun diye sormaz. Tam tersine kendisini destekleyen arkadaşlar varsa ortak hareket edebilir. Seçimlerin yapıldığı toplantılarda rahatlıkla konuşma yapabilir. Bu bizim geleneğimizde var zaten olmayan bir şey değil ki…Herkes AK Parti’yi gördüğü için ora gibi sanıyorlar. Biz öyle değiliz, demokrasiyi içselleştiren bir partiyiz ama burada etik değerlere, kurallara uyulması gerekiyor.
ÖZGÜR ÖZEL, GÖKHAN GÜNAYDIN
(Toplantıya katılan isimlerle ilgili disiplin süreci başlatacak mısınız?) Bu konularda herhangi bir yorum yapmam. Disiplin diye bir şey de yok. (Özgür Özel, Gökhan Günaydın…görevden almayı düşünüyor musunuz?) Hayır. (Sükunetle, itidalle mi karşıladınız?) Elbette. Parti içi sorunlar çözülür ama bunları televizyon ekranları başında tartışmayı asla doğru bulmam. Bir genel başkan parti içi tartışmaları televizyonda konuşmaz. (İmamoğlu’nun değişim çağrısı…) Yapabilir. Partilimiz değil mi? (Size yönelik olduğunu düşünüyor musunuz?) Olabilir. Bu suç değil ki…Bu AK Parti’de olsa suç, partiden ihraç bile edebilirler çünkü orada demokrasi yok. Demokrasinin olmadığı bir modeli bize uygulamak istiyorsunuz. Böyle bir şey yok. Bizim partide hiç kimse eleştirilmez diye bir kural yok. Tam tersine akıl akıldan üstündür. Siyasetçinin en çok ihtiyaç duyduğu şey sağlıklı bir eleştiridir. Onlar benim gerçek dostlarımdır. Eleştirilerin haklı yönü de olabilir haksız yönü de olabilir. Haksız yönü olursa söylerim, ‘Böyle söylüyorsun ama gerçek budur’ diye. Haklı yönü olursa ona da uyarım.
“OLMASINI İSTERİM. ELBETTE”
(Parti disiplini açısından sorun olarak görüyor musunuz?) Bu aşamada hayır. (İmamoğlu, 200’den fazla toplantı yaptım dedi.) Olur. Olabilir. (CHP’ye katkı sağlamak için yapıldığını düşünüyor musunuz?) İddia öyleyse öyledir. (İmamoğlu yeniden İBB’ye aday yapacak mısınız?) Olmasını isterim. Elbette. (Bu toplantılar sonrası temasınız oldu mu katılanlarla?) Yok hayır. İsterlerse geliriz görüşürüz. Her toplantıya ayrıca bir telefon açıp niye toplantı yaptınız demem. (Öztrak’ın ‘etik dışı’ açıklaması.) Öztrak parti sözcüsü olarak soru üzerine açıklama yaptı. Soru sorulmasaydı yine açıklama olmayacaktı. (Etiği nedir bunun) Biz biliriz.
“İNSANLAR PERİŞAN HALDEYKEN, ZAMLAR ALMIŞ BAŞINI GİDİYORKEN CHP’NİN İÇ SORUNLARININ TARTIŞMA KONUSU OLMASI BENİ RAHATSIZ EDİYOR”
(CHP’de bir kriz yok diyebilir misiniz?) Kriz olarak görmüyoruz. Zaman zaman bu tür olaylar olur. Su mecrasını bulur. Buradaki temel sorun şu; ülkenin bu kadar ciddi sorunu varken, insanlar perişan haldeyken, zamlar almış başını gidiyorken CHP’nin iç sorunlarının tartışma konusu olması beni rahatsız ediyor. Temel şeyim bu. Bu konuda bütün arkadaşlarımı uyardım. Arkadaşlarım elbette seçimler dolayısıyla kendi görüşlerini dile getirebilirler, konuşabilirler.
“KURALIN DIŞINA ÇIKILDIĞINDA VE TEKRARLANDIĞINDA GEREĞİNİ YAPARIM”
Ama her milletvekilinin, belediye başkanının hepsinin ortak hedefi var, bu ülkede yaşayan 85 milyon, çok dar bir grup hariç zamlardan perişan oldu. Parti içi tartışmaları toplumun önüne getirmek kadar yanlış bir şey yok. Mücadele mi? Mücadele olur tabii. Onun kuralları, etik değerleri vardır o kuralların içinde mücadele edersiniz. Kuralın dışına çıkıldığında ve tekrarlandığında gereğini yaparım. Şimdi söylüyoruz. Her toplantının etik kurallar için yapılması lazım.
“BENİ DE DEĞİŞTİRECEK OLAN KURULTAY BEN NASIL KENDİ KENDİMİ DEĞİŞTİREYİM? BEN KURULTAYIN YERİNE GEÇEBİLİR MİYİM”
(Bu isimlerin büyük bir çoğunluğu sizin genel başkanlığı bırakmanız gerektiğini düşünüyor.) Olabilir. İlla herkes beni destekleyecek diye bir kural olur mu? O zaman görüş ayrılığı olmaz. (Partinizde tek adam gibi davrandığınız, herkesi değiştirebildiğiniz ama kendinizin değişmesi konusundaki süreçlerin önünü fiilen tıkadığınız yönündeki eleştirilere ne dersiniz?) Güzel bir şey söylediniz. Herkesi değiştirdiniz dediniz. Demek ki değişim oluyormuş. Beni de değiştirecek olan kurultay ben nasıl kendi kendimi değiştireyim? Ben kurultayın yerine geçebilir miyim? Bir partinin genel başkanını kim belirler. Kurultayı belirler. 100 yıldır böyle. Ben kendi kendimi genel başkan ilan edeyim, kendi kendimin genel başkanlığını sonlandırayım ya da bitireyim. Bunlar doğru değil.
Siz bir parti yönetiyorsunuz. Partiyi yönetirken de kurallarına, ilkelerine göre yöneteceksiniz. Partinin tüzüğü, hukuku vardır, gelenekleri vardır o çerçevede yöneteceksiniz. ‘Ben istediğim gibi partiyi yönetirim’ CHP’de böyle bir şey yok.
“KİŞİSEL OLARAK BİR KIRGINLIĞIM YOK AMA PARTİ OLARAK YAPILAN YANLIŞ”
(Tanju Özcan’ın disipline verilmesi) Partinin ilkelerine aykırı davrandığı için disipline verdik. Siz az önce diyorsunuz ya, ‘Siz tek adam…Kimse değiştiremez…’ Tanju Özcan’ı MYK'da partiden kesin ihraç edilmesi görüşüyle YDK’ya sevk ettik, YDK MYK’yı dinlemedi. Demek ki burada demokrasi var. 1 yıl süreyle ihraç ediyorum dedi. (Kızgınlığınız var mı?) Kişisel olarak bir kırgınlığım yok ama parti olarak yapılan yanlış. Elinizi vicdanınıza koyun sahtekarlık yapan birisinden Cumhurbaşkanı olur mu? Topluma kendisi itiraf etti, ben değil o söyledi. Montajcılık yapan bir adamdan Cumhurbaşkanı olur mu?
“SEÇİM KAMPANYASI BAŞARILIYDI”
Seçim kampanası sürecinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte yürütüldüğüne dair iddiası ve “Seçim kampanyası başarılı mıydı” sorusuna Kılıçdaroğlu, şu yanıtı verdi:
“Seçim kampanyası başarılıydı. Ekrem Bey, zaten Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayıydı. Onun seçim kampanyası içerisinde olması kadar doğal bir şey yok. Hiç eksiğimiz olmadı dersem, doğru olmaz. Belki altı liderin bir arada konuşması daha az olabilirdi, daha fazla farklı yerlere ayrı ayrı yerlere gidebilirdik.”
“KENDİMİ HİÇ YALNIZ HİSSETMEDİM. GÜÇLÜ BİR DAYANIŞMA KÜLTÜRÜMÜZ VAR”
“Kendinizi yalnız hissediyor musunuz” sorusuna Kılıçdaroğlu yanıtı verdi:
“Hayır, biz bir aradayız. Durum değerlendirmesi yapılırken ben tek başıma değerlendirmem. Elbette benim de görüşüm olur. Ben olabildiğince görüşümü en son açıklarım, arkadaşlar düşüncelerini daha rahat ifade etsinler diye. Parti Meclisi’nde de böyle olur, Merkez Yönetim’de de böyle olur. Milletvekilleri ile kapalı bir toplantı yapıyorsak orada da en son görüşlerimi açıklarım. Milletvekili arkadaşlarımız, ‘genel başkan böyle söyledi, ben söylemeyeyim’ diye bir duyguya kapılmasınlar diye. Kendimi hiç yalnız hissetmedim. Güçlü bir dayanışma kültürümüz var.”
İmamoğlu ve Yavaş’ın 14 Mayıs gecesi “Kazanıyoruz” açıklamasına ilişkin kendisine yöneltilen soruya Kılıçdaroğlu, “Orada bir masa etrafında toplanmış vaziyetteyiz. Ben de oradayım, diğer arkadaşlar da orada. Sayın İmamoğlu ile Sayın Yavaş da orada. Faik Bey ilk açıklamayı yapmıştı. Sonra, Sayın Yavaş ve İmamoğlu’nun açıklama yapması yönünde görüş belirlendi. Öyle bir karar çıktı” dedi.
“PROTOKOL VAR, BU PROTOKOLLE İLGİLİ KONUŞMAM DOĞRU DEĞİL”
Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
(Ümit Özdağ ile yaptığınız özel bir protokol var mı) “Var, Bu protokolle ilgili konuşmam doğru değil. İki kişi arasında yapılan ve iki kişinin namusuna teslim edilen bir protokoldür. Benim bu konuda konuşmam en azından ahlaki olarak doğru değil. (Sayın Öztrak niye yok gibi bir açıklama yaptı?) Öztrak, protokolü bilmiyor”
“Bir seçime girdik, kazanamadık. Siyasette bir mücadele eşit koşullarda olursa onu bir şekli ile yenilgi olarak kabul edersin. Koşullar eşit değil, koşullar ahlaki değil”
Kılıçdaroğlu, ayrıca kendisi ile ilgili yayınlanan ses kaydının araştırıldığını ve savcılığa bildirileceğini ifade etti.
“TRT, KENDİ YASASINA GÖRE TARAFSIZ YAYIN YAPMAK ZORUNDA. TRT’Yİ DE MAHKEMEYE VERDİK. AİHM’E KADAR GÖTÜRECEĞİZ”
(Cumhuriyet Halk Partisi’nde kaotik bir durum var gibi bir algı oluştu?) “Bunu en çok medya kullanıyor. Çünkü, saray onu istiyor. Saray zamların tartışılmasını istemiyor. Bir partinin içindeki tartışmayı gazetelerin manşetlerine taşımak, onları büyütmek, internet sitelerinin tamamında birinci haber yapmak… Bu kadar zam normal mi? Niye onlar manşetlere taşınmıyor? Havuz medyası zamları manşet yaptı mı? TRT manşet yaptı mı? Şunun için söylüyorum, kaldı ki bulunduğunuz konum itibariyle izleme şansınız olmayabilir, benim gibi… Beni dinleyen sade yurttaş da bunu bilmeli. Devletin aygıtları, devletin televizyonunun Cumhuriyet Halk Partisi’ne ayırdığı süre 10 dakikaysa AK Parti’ye ayırdığı süre bir buçuk saat. Bu adil mi? Milliyetçi Hareket Partisi’ne ayırdığı süre dört beş katımız ve TRT, kendi yasasına göre tarafsız yayın yapmak zorunda. TRT’yi de mahkemeye verdik. AİHM’e kadar götüreceğiz. TRT dediğimiz devletin kurumu, benim vergilerimle yayın yapacak; yasasına aykırı davranacak. Ondan sonra biz kalkacağız TRT’ye ‘Bu devletin televizyonu’ diyeceğiz. Devletin değil, sarayın televizyonu. Saraydan nasıl talimat alıyorsa aynı şekilde yayın yapıyor. Orada da ahlaki kurallara uyulmuyor. Tek sandıklı yerlerde en çok izlenen televizyon kanalı TRT. Bütün sahtekarlıkları yayınlayan TRT. Kanal izleyemiyor, yok.”
“TOPLUM ÖYLE BİR HALE GELDİ Kİ DEMOKRATİK ORTAMI BİLE KAOS OLARAK GÖRMEYE BAŞLADI”
“Biz tek adam partisi değiliz. Toplum öyle bir hale geldi ki demokratik ortamı bile kaos olarak görmeye başladı. İnsanlar düşüncelerini söyler, eleştirir genel başkanını ne var bunda? Kıyamet mi kopar, bu yeni de değil. Ama karşı tarafa bakıyorlar orada tek adam rejimi var, bize dönüyorlar ‘Niye siz tek adam değilsiniz, neden onların yaptığı gibi yapmıyorsunuz’ diyorlar. Biz öyle değiliz, bu ülkeye demokrasiyi getiren bir partiyiz, insan haklarını getiren partiyiz biz, düşünce özgürlüğünü savunan partiyiz biz. Kim adaletsizlik ile karşı karşıya kaldıysa bize oy versin vermesin biz onların haklarını savunan bir partiyiz. Biz cumhuriyeti kuran bir partiyiz. Dolayısıyla bizi diğer partiler gibi değerlendirmesin.”
“BEN HİÇBİR ZAMAN ADAYIM DEMEDİM. BUNDAN ÖNCEKİ KURULTAYLARDA DA ADAYIM DEMEDİM”
“Ben hiçbir zaman adayım demedim. Bundan önceki kurultaylarda da adayım demedim. İlk Genel Başkan olduğumda da ben adayım demedim ama o dönemin koşulları getirdi. Aday olmam istendi… Ben kimseye gidip, ‘Beni aday gösterin’ demem, diyemem. Benim ahlakıma uygun değil; partinin geleneklerine uygun değil.”
"SAYGI DUYARIM"
(Aday olmadığınız durumda, nasıl bir yol izlersiniz? Birini mi işaret edersiniz?) “O ayrı bir konu. Başka bir genel başkan adayı çıkarsa partinin iyi yöneticiliğinden, partinin geleneklerine bakacağından ve o geleneklere derinleştireceğinden, demokrasi kültürünü geliştireceğinden, eleştiri yapanlara saygı ile bakacağından, eleştiri yapanlara ‘tasfiye ederim’ düşüncesine girmediği zaman elbette ki böyle bir aday çıkarsa saygı duyarım.”
(Yerel seçimlerdeki motivasyon kaynağı nedir?) “Orada sahtekarlıklar olmayacak. Erdoğan’ın yaptığı sahtekarlıklar, montaj videolar olmayacak. A Haber yalan haberler üretmeyecek, Yeni Şafak oturup da başkalarının paralarından bir siyasi parti liderini karalamak için belli hesaplara montaj videolar göndermeyecek. Orada daha demokratik ölçüler içinde yarışılacak. Yeni Şafak’ta köşe yazarları var, köşe yazarları şunu sormalı; bu gazete niye sahtekarlık yapıyor? Bu gazete niye sahte videolar yayınlıyor? Bu gazete gelip de niye Kemal Kılıçdaroğlu ile röportaj yapmıyor? Siz bana nasıl soru soruyorsanız, onlar da bana aynı soruları sorsun. Benim o zaman onlara bu sahtekarlığı niçin yaptınız diye sorma hakkım olacak. Siz bir gazeteci misiniz? Bir siyasi partinin yan organı mısınız? Ben bunu sormak isterim.”
“CHP İÇİN ASIL OLAN ALTI PARTİ LİDERİNİN İMZALADIĞI ORTAK MUTABAKAT METNİDİR”
“Sayın Özdağ ile ilgili yaptığım görüşmelerden, Sayın Sinan Oğan ile yaptığım görüşmelerden de diğer parti liderlerinin bilgisi vardı. Bu protokolle ilgili bilgileri yoktu. CHP için asıl olan altı parti liderinin imzaladığı ortak mutabakat metnidir.”
(Yeşil Sol Parti’nin yerel seçimlerde aday çıkartma kararı) Ankara, İstanbul, Adana, Mersin zaten bizim. Ayrıca biz, Balıkesir’i alacağız; Bursa’yı alacağız; Manisa’yı alacağız; Denizli’yi alacağız…"
“GENEL SEÇİMLERDE SAHTEKARLIK VARDI, YALANLAR VARDI. BUNLAR OLMASAYDI BİZ KAZANIYORDUK”
“14 Mayıs'ta kuralları bozan birisi var. O kuralları uygularken sahtekarlık yapıyor. Kuralları bozan birisi ile biz yarıştık. Dolayısıyla yerel seçimlerde böyle bir ortam olacak mı olmayacak mı? Yerel seçimler farklı. Onun kendi iç dinamikleri var. O dinamikler içinde yürüyeceğiz."
“Yerel seçimlerde halkın kendisi ittifak yapar. Liderler çok halk bakar. Yerel seçimlerde belediye başkanları aşağı yukarı herkes tanır. Büyük metropoller hariç. Kim daha iyidir, nedir ne değildir bilinir, gider oyunu ona verir. O dinamikleri göz ardı etmemek gerekiyor."
“CHP’Yİ EN UFAK AYRINTISINA KADAR İZLİYORSUNUZ, EKONOMİYİ DE EN UFAK AYRINTISINA KADAR İZLEMENİZ LAZIM”
"Ekonomiyi konuşmayacağız sanırım... Bakın, CHP’yi en ufak ayrıntısına kadar izliyorsunuz, ekonomiyi de en ufak ayrıntısına kadar izlemeniz lazım. Siz bu soruları sormak isterseniz, Erdoğan sizin karşınıza çıkamaz. Çünkü Erdoğan’ın karşısına seçilen gazeteciler çıkıyor. Önceden sorular veriliyor. Arkasına bir prompter kuruluyor. Erdoğan hazır soruları alıyor, prompterdan okuyor. Ülkenin bütün sorunlarına yanıt veremiyorsan sen nasıl Cumhurbaşkanlığı yapıyorsun?”
“PARTİNİN YAPTIĞI AÇIKLAMALAR, ÖRGÜT TARAFINDAN NE KADAR İÇSELLEŞTİRİLDİ VE ÖRGÜT BUNU TOPLUMA NE KADAR YANSITIYOR BİZİM BUNLARI DENETLEMEMİZ LAZIM”
(Örgütleri neden kendinize bağladınız?) “Şunun için bağladım; örgütlerin daha dinamik çalışmalarını istiyorum. Ve örgütleri daha iyi denetlemek istiyorum. Şöyle, bizim yaptığımız yani partinin yaptığı açıklamalar, yayınladığı genelgeler, yazılar, genel başkanın yaptığı konuşmalar örgüt tarafından ne kadar içselleştirildi ve örgüt bunu topluma ne kadar yansıtıyor bizim bunları denetlememiz lazım."
(İstanbul İl Başkanı değişecek mi?) “Normal yasalara göre bir seçim yapılacak. Adaylar çıkacak kendi aralarında yarışacaklar. Şu anda delege seçimleri, ilçe, sonra il. Ağustos sonu eylül başı gibi olabilir."
“PM TOPLANTISINA TANJU BEYİN GELECEĞİNİ SANMIYORUM”
(Pazar günü PM’yi neden topluyorsunuz?) Normalde 2 ayda bir topluyoruz. PM’den bir teklif geldi ‘Ayda bir toplansa daha mı iyi olur diye?’ Biz de olur dedik. Belediye başkanlarıyla da bir araya geleceğiz. Artık seçim sürecine girdik. Onlar da çalışacaklar. Neler yapıp yapmadılar, biz neler düşünüyoruz. O çerçevede bizim düşüncelerimiz olacak” yanıtını verdi.
(Belediye başkanları toplantısına İmamoğlu veya Tanju Özcan gelecek mi?) “Tanju beyin geleceğini sanmıyorum. İmamoğlu büyük ihtimalle gelir. Niye görüşmeyelim? Düşman değiliz ki…CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı…”
(Zoom toplantısıyla ilgili görüşmek ister misiniz kendisiyle?) "Hayır o konulara girmek istemem, kendisi açarsa o zaman. Toplantının konusu da o değil zaten. Toplantının konusunu yerel seçimlerde neler yağacağız? Yeni bir arkadaşımız, yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı arkadaşımız var, o arkadaş da kendi düşüncelerini bir şekliyle aktaracak"
“YERİ ZAMANI GELİR EĞER İTTİFAKI OLUŞTURACAK ORTAM OLUŞURSA YAPILIR”
(Yerel seçimde ittifak olur mu?) “Bilmiyorum. Henüz o aşamaya gelmedik. Sanki ittifak yokmuş gibi her parti öyle çalışıyor. Yeri zamanı gelir eğer ittifakı oluşturacak ortam oluşursa yapılır."
“Seçimleri kazansaydınız, ekonomide ne yapardınız?) "İlk yapacağımız işlerden birisi kamuda israfı önleme genelgesi çıkarırdık, bunlar gibi yapmazdık. Saray dediğiniz ayrı bir dünya. İsraf gırla gidiyor, milyarlar gidiyor orada. Dolar bazında ihale alacaksınız, gelir garantisi alacaksın onları da bitirecektik."
“ERDOĞAN GELDİ AYNI ŞEYİ YAPTI, ÜSTELİK BANA GÖRE TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALADI. DEVLETİN İTİBARINI YERLE BİR ETTİ”
"Reuters’te bir haber çıktı İsveç’in NATO’ya gelişini onaylamadan önce Bilal Erdoğan ile ilgili olarak. Yalanlandı haber. Reuters ne dedi, ‘Ben haberimin arkasındayım.’ İsveç’in NATO’ya girişine evet dedi. Biz baştan beri NATO’nun genişlemesini istiyoruz zaten. Ben doğruyu söyledim linç edildim. Erdoğan geldi aynı şeyi yaptı, üstelik bana göre tükürdüğünü yaladı. Devletin itibarını yerle bir etti.
Biz öteden beri Türkiye’nin güvenliği açısından, üzerine düşen yükün hafiflemesi açısından. Biz devletimizi düşünürüz. Partiyi değil. Bizim için önce Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenliği gelir. Dış politikada ben istediğim gibi konuşurum diye bir laf yoktur. ‘Kur’an yakana ben izin vermem’ dedi mi? Dedi. Oraya gidince ne oldu? Çünkü oğlu üzerinden tehdit edildi ve onun ne olduğu belliydi. Malvarlığı üzerinden teslim alındı. Yabancıların teslim aldığı bir kişi Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetemez.
Ben Türkiye’nin dış politikada barış eksenli ve ülkenin çıkarları korunarak bir dış politika izlenmesini hep söyledim. Dış politikada iktidar muhalefet olmaz. Ortak hakaret etmesi gerektiğini söyledim. Ama Erdoğan, ‘Ben istediğim gibi yönetirim’ dedi. Ne oldu?”