Ege Postası
Geri

Kurtulmuş: Sistem vesayetçi bir sistem

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Türkiye'deki darbelerin esas nedenlerinden birinin sistem yapısından kaynaklandığını belirterek, "Sistem vesayetçi bir sistemdir. 1960 darbecilerinin ortaya koyduğu Anayasa ile 80 darbesinden sonra ortaya konulan 82 Anayasası da vesayetçidir." dedi.
Kurtulmuş: Sistem vesayetçi bir sistem
Haberler / Politika
26 Şubat 2017 Pazar 14:50
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

Kurtulmuş, Manisa Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen "28 Şubat'tan 15 Temmuz'a Darbeler ve FETÖ İhaneti" konulu panele katıldı. 
Eşi Prof. Dr. Sevgi Kurtulmuş'un da konuşmacı olduğu programın açılışında katılımcılara hitap eden Kurtulmuş, Manisa'da olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Türkiye'de millet iradesinin hakim olması için mücadele ederken hayatını kaybedenlere rahmet dileyen Kurtulmuş, "Allah bizlere onların yolundan yürümeyi nasip etsin, bizlere şehitlik nasip eylesin." ifadesini kullandı.

Kurtulmuş, darbeler tarihinin Türkiye'nin yakın dönem tarihinin, darbelerle mücadele tarihinin de Türkiye'nin demokrasi tarihinin bir özeti olduğunu anlatarak, Türkiye'nin çok partili siyasi hayatında gördüğü darbelerle, darbe girişimi teşebbüsleriyle Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren, bir takım ayak oyunlarıyla, kökü dışarıda olan planlamalarla karşı karşıya kaldığını söyledi.

"Bab-ı Ali Baskınından, Sultan Abdülhamit Han'ın bir takım kumpaslarla hal edildiği o tarihlerden başlayarak 15 Temmuz'a gelen bu süreç içinde darbelerin nitelikleri bakımından bir fark yoktur. Bu darbelerin hepsinin en ortak özelliği milletin yolunu kesmektir." diyen Kurtulmuş, darbelerin esas nedenlerine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:

"Birincisi, Türkiye'deki bu darbelerin esas nedeni, bir avuç azınlık millete rol biçmek ister, milleti bir kalıp içine oturtmak ister, milletti fikri, siyasi, ideolojik anlamda tahakküm altında tutmak ister. Aslında millete güvenmez. Milleti tek başına bırakırsan davulcuya, zurnacıya kaçar diye endişe eder. Darbecilerin hepsinin ortak özelliği modernist, Batıcı olmalarıdır, Batının karşında bizim mağlubiyetimizi kabul etmeleri, bu milletin Batı'ya benzemediği taktirde adam olmayacağına inanmalarıdır. Bu milletin değerlerine inanmazlar. Bunlar ta Genç Osmanlılarladan, Jön Türklerden, İttihat ve Terakki'den beri aynı zihniyete sahiptir, bu milleti adam etmek lazım.. O zaman nasıl adam edeceğiz'

'Milletin konuştuğu dile karışacağız, giydiği kıyafete karışacağız, okuduğu okullara karışacağız' diye, Osmanlı'nın son döneminden itibaren hep o arayış içerisindeler, tırnak içinde 'milleti adam etmek' isterler. Türkiye darbeler tarihinin fikri alt yapısında yatmakta olan cümle budur, 'bu milletin adam edilmesi' lazım."

DARBELERİN ZAMANLAMASI

Numan Kurtulmuş, milletin sandıkta başka bir iradeyi ortaya koyması halinde "o zaman bu milleti silahlarla, darbelerle düzeltmemiz lazım" denildiğini vurgulayarak, "Türkiye'nin bütün darbelerden önceki dönemlerine bakın, Türkiye'nin silkindiği, kendisine geldiği, kendisiyle barışma dönemlerine denk gelir. Ekonomik, siyasi olarak Türkiye'nin şahsiyet kazanmaya başladığı dönemlere denk gelir. Darbecilerin geleneksel olarak kullandığı en önemli şey 'haddini bildirmek', 'adam olmasını temin etmek', 'eğer yoldan çıkan varsa onları da hizaya getirmektir'. 28 Şubat'ın meşhur sözlerinin bir kısmını hatırlarsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız. 28 Şubat'ta dönemin siyasetçilerinden birisinin Meclis kürsüsünden o sözünü unutmayın; 'Şu kadına haddini bildirin'. Mesele haddini aşmaktır, siz kim oluyorsunuz da Anadolu çocukları, bu ülkenin imanlı çocukları kendi değerlerinizle geliyor ve parlamentoda başörtünüzle bulunmaya çalışıyorsunuz. 28 Şubat da bu anlamda 1960 darbesi gibi bir had bildirme operasyonudur." diye konuştu. 
Türkiye'nin milleti köklerinden koparmaya çalışan zihniyetin etkisi, dışarıdan verilen destekler sonucu darbelerle karşıya karşıya kaldığını belirten Kurtulmuş, 12 Mart'ın, 12 Eylül darbesinin, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün ne kadar dış destekli olduğunun milletçe malum olduğuna dikkati çekti. Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, 15 Temmuz'un arkasındaki güçlerin, destek verenlerin kim olduğunun belli olduğunu anlatarak, "Gecenin bir saatine kadar beklediler, darbe girişimi başarılı olsa, kendilerini tümüyle ortaya koyacaklardı. Aynen 12 Eylül gibi 15 Temmuz'un arkasında duracaklardı." dedi.

'DARBELER SİSTEMİN YAPISINDAN KAYNAKLANIYOR'

Kurtulmuş, darbelerin esas nedenlerinden birinin de sistemin yapısı olduğunu işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: 
"Türkiye'deki darbeler büyük oranda sistemin yapısından kaynaklanıyor. Sistem vesayetçi bir sistemdir. 1960 darbecilerinin ortaya koyduğu Anayasa ile 80
darbesinden sonra ortaya konulan 82 Anayasası da vesayetçidir. Hani dedim ya millete güvenmezler, 'millet davulcuya zurnacıya kaçar' diye düşündükleri için. Sandık ortada, ne oy çıkarsa çıksın aslında milleti yönetecek bürokratik oligarşiyi anayasanın içine yerleştirmişlerdir. Anayasa Mahkemesinin, HSYK'nın, yüksek yargının, Cumhurbaşkanlığı makamının nasıl vesayet mekanizması olarak çalıştığını hepimiz gördük. Cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasındaki tartışmaların Türkiye'ye ne kadar ağır faturalar ödettiğini gördük. Türkiye'de 1960'dan bu yana Anayasa Mahkemesi marifetiyle 68 siyasi parti kapatıldı. İçinde iktidar partisi olanlar var. AK Parti 6'ya 5, bir yargıç daha evet dese bugün AK Parti diye bir parti olmayacak. Direkten döndü. Siyasi yasaklı olan siyasi liderler oldu. Bu anlamda cumhurbaşkanlığı mekanizması sistemi kontrol eden bir mekanizma haline dönüştürüldü. 
Türkiye'de eğer siyasetin bir takım bürokratik, oligarşik mekanizmalarla kontrolü ve siyasetteki çift başlılık olmasaydı birçok darbenin alt yapısı hazırlanmış olmayacaktı. 1975 yılında Cumhurbaşkanı Korutürk ile Demirel arasında kim genelkurmay başkanı olacak tartışması olmasaydı, işin içinden çıkamıyorlar Kenan Paşa'yı Genelkurmay Başkanı yaptılar, Kenan Paşa 12 Eylül'ün yolunun taşlarını döşedi. Siyasi irade tek irade olarak bir Genelkurmay Başkanı belirleseydi Türkiye'de 12 Eylül zemini hazırlanmış olmayacaktı." 
12 Eylül öncesinde siyasi iradenin çok parçalandığını, cumhurbaşkanı seçimi oylamalarında uzun süre sonuç alınamadığını aktaran Kurtulmuş, bunlar olmasaydı darbenin zemininin hazırlanmış olmayacağını söyledi.

EN HAİN DARBE GİRİŞİMLERİNDEN BİRİ

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, 28 Şubat öncesinde de siyasi iradenin parçalanmış olduğunu, milletin oylarıyla seçilen Refah Partisi'ne egemen güçlerin hiçbir unsurunun iktidarı vermek istemediğini belirterek, şöyle devam etti:

MUHSİN YAZICIOĞLU'NUN ANLATTIĞI OLAY

"Saadet Partisi Genel Başkanı olduğum zaman Muhsin Bey (Muhsin Yazıcıoğlu) hayırlı olsuna geldi. 28 Şubat'ı anlattı. Onun ağzından söylüyorum, 'Biz Refah Partisine dışarıdan destek vereceğimizi söylüyoruz. Bizim ülkücü camiadan biri odama geldi. önce hoş-beş, arkasından başladı beni tehdit etmeye. 'Refah Partisini desteklemeyin, desteklerseniz şu olur falan' diye üst perdeden konuşmaya başladı. Son olarak şunu söylemişler, 'Muhsin sen bilmiyorsun, artık adamı 2 kilometre öteden sırtından vuruyorlar'. Muhsin Bey 'Tepem attı, masamın önüne gittim, kravatından tuttum, 'bana bak, git sana kim bunları söylediyse onlara söyle, biz adamı 2 kilometreden sırtından değil 10 santimetreden alnından vuruyoruz' dedi. Onun söylediği şeyi Halisdemir kardeşimiz Özel Kuvvetlerde 10 santimden darbeciyi yıkarak milletin bütün intikamını almış oldu."

Türkiye'deki vesayet odaklarının istemediklerini iktidara getirmemek için büyük gayret sarfettiğini dile getiren Kurtulmuş, Refahyol hükumetini kurulduğu günden itibaren "nasıl indiririz" diye harekete geçtiklerini anımsattı.  Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"28 Şubat postmodern falan değildir, dört dörtlük darbelerden birisidir, en hain darbe teşebbüslerinden birisidir. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül,
bunlar siyasi sonuçları olan darbelerdir. Ama 28 Şubat sadece siyasi sonuçları değil, sosyolojik sonuçları elde etmek üzere yapılmış darbedir. Türkiye'nin sosyolojisini değiştirmek için yapılmış bir darbedir. 28 Şubat'ın doğduran doğruya Türkiye sosyolojisine yaptığı iki sembolik alan vardır. Birisi başörtüsüne karşı yapılan bir darbedir. Başörtülülerin okumaması, kamu görevlerinin içinde olmaması, siyasette olmaması için yapılmış bir müdahaledir. Ecevit'in Mecliste 'şu kadına haddini bildirin' dediği şey aslında tam böyle bir zihin dünyasının sonucudur. İkincisi ise imam hatip liselerinin Türkiye'de etkili olmasını önlemek için yapılmış bir darbedir. Yani miletin büyük çoğunluğunun yine sosyolojik olarak güçlü bir noktaya gelmesini önlemek için yapılmış bir darbedir. 28 Şubat etkileri çok kuvvetli olmuş, uzun sürmüştür."

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege Postası