Ege Postası
Geri

MHP lideri Bahçeli'den cemevi açıklaması

MHP lideri Devlet Bahçeli, CHP'ye başörtüsü çağrısı yaparak, "Şayet samimilerse buyursunlar gündemdeki Anayasa değişiklik teklifine destek versinler" dedi. Alevi açılımını gündeme taşıyan Bahçeli, "Geçmişteki olaylara saplanarak yarınlarımızı heba edemeyiz. Alevi kardeşlerimizin hayatında yer eden cemevi gerçeği kabul edilmelidir" ifadelerini kullandı
MHP lideri Bahçeli'den cemevi açıklaması
Haberler / Politika
11 Ekim 2022 Salı 11:13
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimiz, cemevinin ibadethane olarak tarif ve tanımlamasının arzusundadır. Aleviliğin hem inanç boyutu hem de kültürel bir yapısı vardır. Şayet Alevi kardeşlerimiz cemevini ibadethane görüyorsa ki öyledir, bize düşen buna saygı duymak ve peşin hükümlerin ambargosundan kurtularak yapıcı ve destekleyici bir tavır almaktır. Bunda çekinecek, tereddüt edecek, endişeye kapılacak hiçbir şey olamayacaktır. Kimin nerede ve nasıl ibadet edeceğinin yazılı bir kuralı, bağlayıcı bir hükmü, genel geçer bir ilkesi yoktur” dedi. 

Devlet Bahçeli, bugün partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli, özetle şunları söyledi: 

“TÜRK SİYASETİNİN BİR AHLAK REFORMUNA İLERİ DÜZEYDE İHTİYACI VAR” 

Türk siyasetinin bir ahlak reformuna, yeni bir kalkınma hamlesine, istikamet ve ilhamını milletimizin hedef ve özlemlerinden alan büyük bir atılım haline ileri düzeyde ihtiyacı vardır. Kabuk bağlamış yaraları deşerek siyaset üretilemez. CHP Genel Başkanı, ‘Türkiye’yi barıştıracağım’ diyor. Helalleşme çağrısı yaparak geçmişi değil de geleceği kurtarmaya çalıştığından bahsediyor. Barışmak için küslüğün ve küslerin olması gerekmiyor mu? Türkiye’nin barışması için doğudan batıya, kuzeyden güneye küslüğün hâkimiyeti lazım değil mi? Peki bu küslük nerededir? Birbirine küsen kimledir? Kılıçdaroğlu’nun görüp de bizim göremediğimiz, müşahede ve mülahaza edemediğimiz bu küsler nereye saklanmış, nerede sadır olmuştur? Kılıçdaroğlu’nun ya ruh sağlığında kaygı verici bir bozulma vardır ya da siyaseti akıl dağılması, rota sapması yaşamaktadır. İki durum da kendisi ve partisi adına buhrandır. Kılıçdaroğlu’nun vaki durumu aynen şöyledir; ‘tatsız aşa tuz neylesin, akılsız başa söz neylesin’. Aklı arkada tutup ahmaklığı kılavuz yapan Kılıçdaroğlu ve CHP yönetiminin hali pürmelali, tamı tamamına budur. 

“TÜRKİYE KÜS DEĞİLDİR” 

Üzerinde yaşadığımız topraklarda bin yıldır kardeşlik hüküm sürmektedir. Türkiye küs değildir. Tam tersini iddia eden Kılıçdaroğlu ve çıkarcı ortakları, kündeye gelmiş müfteriler koalisyonudur. Kılıçdaroğlu’na tavsiye ediyorum; diken olup ayağa batıncaya kadar, gül ol da yakaya takıl. Namertliğin izini süreceğine, mertliğin kulvarına gir de adamlıkla anıl. Fakat ne gezer. Ne söylesek nafile, ne yapsak beyhude. Bir kulağından girip diğerinden çıkıyor, sanki duvara konuşuyoruz, aynı tas aynı hamam. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun siyaseti siyaset değildir, yolu yol değildir, çizgisi belirgin ve net değildir. 

“TÜRKİYE’DE BAŞÖRTÜSÜ SORUNU BİTMİŞ MAĞDURİYETLER DÖNEMİ KAPANMIŞTIR” 

Bildiğiniz üzere başörtüsü meselesi, milletimizin kalıcı ve köklü mutabakatıyla çözülmüş bir meseledir. Bu konuyu ısıtıp tekrar gündeme getirmenin, yeniden kısır bir tartışma ortamı yaratmanın hiç kimseye bir faydası dokunmayacaktır. Türkiye’de başörtüsü sorunu bitmiş, mağduriyetler dönemi kapanmıştır. Ancak Kılıçdaroğlu’nun derdi başkadır, hesabı başkadır, hedefi başkadır, hevesi başkadır. Bu kapsamda CHP’nin geçen hafta hazırlayıp TBMM’ye vermiş olduğu kanun teklifi samimiyetsiz, tutarsız, içerik itibariyle de baştan savmadır. Kaldı ki yeni bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç da yoktur. Hatırlatırım ki 9 Şubat 2008 tarihli 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la Anayasa’nın 10. maddesinin dördüncü fıkrasına ‘bütün işlemlerinde’ ibaresinden sonra gelmek üzere ‘ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında’ ifadesiyle, 42. maddesine altıncı fıkradan sonra gelmek üzere ‘kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğretim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanılmasının sınırları kanunla belirlenir’ fıkrası eklenmişti. AK Parti’yle birlikte yaptığımız bu değişiklik, esas itibariyle başörtüsü meselesini, tamamen çözerek anayasal güvenceye kavuşturmuştu. 411 milletvekilinin eli adalet için, inanç ve ifade hürriyeti için kalkmıştı. Ancak CHP, Anayasa Mahkemesi’nin kapısında soluğu alarak bu kanunu iptal ettirmişti. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun 3 Ekim 2022 gecesi sosyal medya hesabından bir video yayınlayarak başörtüsüne yasal düzenleme çağrısı yapması, müteakiben hazırlanmış teklifin TBMM Başkanlığı’na sunulması, baştan ayağa sahtekarlık, savrukluk, sakatlık ve saçmalıktır. 

“MHP, BAŞÖRTÜSÜ SORUNUN GÜNDEMDEN ÇIKARILMASI AMACIYLA ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNE SONUNA KADAR VARDIR” 

Biz, o günlerde ‘411 el kaosa kalktı’ manşetlerini unutmuş değiliz. Biz, o günlerde bizzat Kılıçdaroğlu’nun başörtüsüne ‘bez parçası’ dediğini unutmuş değiliz. Bugün ise Kılıçdaroğlu’nun başörtülü kardeşlerimize ‘rehine’ iftirasını da unutacak değiliz. Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi, şayet samimiyse, şayet mazilerindeki ayıplı sayfalardan nedamet duyuyorlarsa buyursunlar, gündemdeki anayasa değişiklik teklifine destek versinler. Başörtüsü meselesini yasal değil anayasal güvenceye kavuşturmak için haydi gelin elinizi taşın altına koyun. Dürüstseniz gereğini yapın, karnınızdan konuşmayın. İşte er meydanı, işte demokrasi imtihanı, işte tutarlılığınızı göstermenin altın fırsatı. MHP, başörtüsü sorununun bütünüyle gündemden çıkarılması amacıyla hayırlı bir girişim olarak değerlendirdiği anayasa değişikliğine sonuna kadar vardır ve sözünün de 2008 yılında olduğu gibi arkasındadır. Sayın Kılıçdaroğlu, minderden kaçma, kaçak güreşme, bahane arama, açık sofraya oturmak için teklif ve ısrar bekleme. Niyet okumasak da geçen hafta CHP sözcülerinin açıklamalarıyla yine pişmiş aşa su kattıklarına, anayasa değişikliğine sıcak bakmadıklarına şahit olduk. Her şeye rağmen umudumuzu kaybetmek istemiyoruz. CHP’den milli iradeye, inanç hürriyetine saygı bekliyoruz. 

“ALEVİ İSLAM İNANCINA SAHİP KARDEŞLERİMİZİN HAKLI TALEPLERİ VARDIR” 

Bildiğiniz gibi, Alevi İslam inancına sahip kardeşlerimizin haklı ve meşru talepleri vardır ve bu talepler temiz bir mizaçla, kardeşliğin alicenaplığıyla adil, eşitlikçi, insani, tarihi, kültürel, hukuki ve hakkaniyetli ilkeler mihverinde karşılanmalı, ortak akıl ve geniş bir uzlaşma zemini oluşturulmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanaatimiz hep bu yönde olmuştur. Alevi İslam inancına sahip kardeşlerimiz bizim canımız, can beraberimizdir. Ne ayrımız ne de gayrımız vardır. Cami ne kadar bizimse cemevi de o kadar bizimdir. Saz bizim, söz bizimdir. Cem bizim, semah bizimdir. 

“CEMEVİ GERÇEĞİ, CAMİ-CEMEVİ KARŞITLIĞINA DÖNÜŞTÜRÜLMEDEN KABUL EDİLMELİDİR” 

Hep dedik, yine diyoruz; Alevi kardeşlerimizin hayatında tartışılmaz bir yer etmiş olan cemevi gerçeği, siyasi kaygılardan uzak, cami-cemevi karşıtlığına dönüştürülmeden kabul edilmelidir. Cemevi, inanç ve kültür hayatımızın vazgeçilemez bir gerçeğidir. Bu gerçeği tahrip ederek asıl manasından ve müktesebatından koparmak çok tehlikelidir. Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimiz, cemevinin ibadethane olarak tarif ve tanımlamasının arzusundadır. Aleviliğin hem inanç boyutu hem de kültürel bir yapısı vardır. Şayet Alevi kardeşlerimiz cemevini ibadethane görüyorsa ki öyledir, bize düşen buna saygı duymak ve peşin hükümlerin ambargosundan kurtularak yapıcı ve destekleyici bir tavır almaktır. Bunda çekinecek, tereddüt edecek, endişeye kapılacak hiçbir şey olamayacaktır. Kimin nerede ve nasıl ibadet edeceğinin yazılı bir kuralı, bağlayıcı bir hükmü, genel geçer bir ilkesi yoktur. 

“GECİKMİŞ HAKLARININ ÖNEMLİ BİR KISMININ VERİLMESİYLE İLGİLİ KARAR” 

Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından geçtiğimiz hafta cuma günü Alevi İslam inancına mensup kardeşlerimize yönelik iyileştirici ve müspet açıklamaları tümüyle destekliyor, çok isabetli bulduğumuzu özellikle belirtmek istiyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın kurulacağının, cemevi hizmetlerinden eğitim faaliyetlerine kadar tüm çalışmaların bu kurumsal yapı altında kamu güvencesi desteği ve denetimiyle yürütülecek olmasının, cemevlerinin aydınlatma, içme ve kullanma suyu, yapım, onarım, bakım giderlerinin karşılanması ve imar planlarındaki yeriyle ilgili tüm sorunların çözüleceğinin, cemevlerinde erkân hizmetlerini yürütmekten sorumlu Alevi Bektaşi inanç önderlerinden talep edenlere de bu kurumsal yapı bünyesinde kadro verileceğinin bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız marifetiyle ilan edilmesi, milli birlik ve beraberliğimize muazzam bir katkıdır. Bu reform mahiyetli demokratik, kültürel ve inanç bazlı adımların Alevi kardeşlerimize bir lütuf değil, gecikmiş haklarının önemli bir kısmının verilmesiyle ilgili karar olduğunu ifade etmek de boynumuzun borcudur. 

“ENERJİ GÜVENLİĞİNDE YAŞANAN DARBOĞAZLAR SIKINTILI BİR SÜRECE İŞARETTİR” 

ABD ve Avrupa ülkelerinin inatçı faiz artırımları, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’yla IMF’nin yüksek faiz kaygısı, bununla mündemiç küresel ekonomiyi çembere alan resesyon tehlikesi, aynı zamanda gıda ve enerji güvenliğinde yaşanan darboğazlar, sıkıntılı bir sürece açıkça işarettir. Küresel ekonominin bu yıl için tahmin edilen büyüme oranının yüzde 3,2’ye, 2023 için de yüzde 2,9’a düşürüleceği İMF Başkanı tarafından açıklanmıştır. Ayrıca Rusya’dan Almanya’ya direkt olarak doğal gaz taşıyan hatlar olan Kuzey Akım-1 ile Kuzey Akım-2’de meydana gelen sızıntılar, üstelik bu sızıntıların sabotaj neticesinde olabileceğine dair iddialar, enerji alanında kargaşa ve kutuplaşmaya yeni bir boyut katmıştır. Artık enerji ihtiyacını güvenceye alma stratejisinin önümüzdeki dönemde dış politikaların ana parametresi olacağı anlaşılmaktadır. Enerji güvenliğinin dört ayağı vardır. Birincisi, enerji kaynağının mevcudiyeti; ikincisi, enerji kaynağına kesintisiz erişim; üçüncüsü, enerjinin uygun maliyeti; dördüncüsü de enerjinin kabul edilebilirliğidir. Bunlardan birisi yoksa enerji güvenliğinden bahsetmek mümkün değildir. Bugünkü zaman diliminde küresel ölçekte enerji tüketiminin yaklaşık üçte ikisi petrol ve doğal gaza dayanmaktadır. Enerjinin rezerv ve tüketim noktaları arasında güvenli iletimi her ülke için stratejik hedeflerden birisi haline gelmiştir.  

“AVRUPA’YA ENERJİ NAKLEDEN KUZEY ROTASI ARTIK GÜVENSİZDİR” 

Avrupa’ya enerji nakleden kuzey rotası artık güvensizdir. Enerji jeopolitiği açısından gelişmeleri yorumladığımızda; Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Kafkasya’daki zengin gaz ve petrol kaynaklarının Avrupa’ya taşınmasında en emin ve güvenli terminal Türkiye’dir. 
Ukrayna, Polonya ve Baltık Denizi’ndeki tehditleri ve belirsizlikleri dikkate aldığımızda, Hazar Bölgesi’nden Avrupa’ya ulaşan TANAP, diğer yandan Rusya’dan çıkıp Türkiye’den geçerek Avrupa’yla buluşan Türk Akım, en emniyetli hatlara dönüşmüştür. Ülkemizin Libya ile imzaladığı hidrokarbon anlaşması da tarihi nitelikte olup Batılı ülkeleri bir hayli rahatsız etmiştir. Enerjinin üretimi, tedariki ve iletimi konusunda mukayeseli avantajları olan ülkeler büyük bir koza sahip duruma gelmişlerdir. Türk Akım’ın hedef alındığına yönelik iddialar da dikkatle takibi gereken bir tehdittir. Bu iddianın sahibi Putin, suçlanan ülke de Ukrayna’dır. Rusya ile Ukrayna arasında askeri, enerji ve iletişim altyapılarına uzun menzilli yüksek hassasiyetli füzelerle yapılan saldırıların ağır maliyetleri olacağı şüphesizdir. İki ülkenin de aklıselim bir çizgiye gelmesi, bölge ve dünya barışı adına bir mükellefiyettir. Diğer yandan Yunanistan’a enerji taşıyan hat, TANAP’tır. Bu ülkenin Türkiye’ye parmak sallamaktan vazgeçip sabrımızı taşırmaktan uzak durması, enerji güvenliği açısından lehine bir durum olacaktır. Avrupa ülkeleri, bu kış nasıl ısınacaklarını, nasıl aydınlanacaklarını kara kara düşünmektedir. Çok şükür Türkiye’nin böyle bir sorunu, böylesi bir korkusu asla yoktur. 

“BİDEN’IN ARMAGEDDON TEHLİKESİNİ GÜNDEME TAŞIMASI TESADÜFİ DEĞİLDİR” 

Zillet ittifakının akıl ve siyaset rehberi ABD Başkanı Biden, nükleer savaş riskinin 1962 Küba Krizi’nden bu yana en yüksek seviyede olduğunu geçen hafta açıkladı. Hatta dedi ki ‘Putin nükleer silah kullanırsa dünya Armageddon ihtimaliyle karşı karşıya kalır’. Tehdit tonu çok yüksek olan, adeta alarm zilleri çalan bu skandal açıklama, dünyayı anında tesiri altına almıştır. Altını kalın bir şekilde çizerek diyorum ki; Evangelist Hristiyanlar, Hz. İsa’nın yeryüzüne geleceğine, Deccal ile savaşacağına ve Kıyamet Savaşı denen bu savaşın Tel Aviv yakınlarındaki Armageddon denilen yerde olacağına inanmaktadır. Bu durum, sadece siyasi değil inanç temelli bir konudur. Evangelistlerin ABD siyasetindeki özgül ağırlığı çok fazladır. Beyaz Saray’da nüfuz gücü olan bazı Evangelistler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine, Putin’in bir süre sonra Ortadoğu’ya yöneleceğini, bunun da Kıyamet Savaşı’nı başlatacağını söylemişlerdir. Biden’in beyni sulansa da akli melekeleri tartışılsa da Armageddon tehlikesini gündeme taşıması bize göre tesadüfi değildir. ABD Başkanı’nın bu açıklamasından hemen sonra, Ukrayna Devlet Başkanı da Putin’in nükleer saldırıya hazırlandığını, sivil yerleşim yerlerinin vurulduğunu duyurmuştur. Muhtemel felaketin gerçekleşmesi demek, beşeriyetin hayat ve varlık haklarına kastetmek, dünyanın yıkımına çanak tutmak demektir. İnsanlık böylesi bir vahşeti asla kaldıramayacaktır. Nükleer savaş ihtimalinin konuşuluyor olması bile fecaattir. Dünya, ortak akıl ve iradeyle barışçıl çabalarla bugünkü tehlikeli ortamdan çıkmalıdır. Bu işin şakaya gelir hiçbir yanı yoktur.

“AĞZINDA BAL OLAN ARININ KUYRUĞUNDA İĞNESİ OLUR”

Kılıçdaroğlu’nun bu gelişmelerin gölgesinde apar topar ABD’ye gitmesi talihsizliktir, densizliktir, pervasızlıktır, düşüncesizliktir. Gerekçeyi de hazırlamışlar. Neymiş ziyaretin amacı; teknolojik ve bilimsel gelişmelere yönelik görüş alışverişinde bulunmakmış. Cumhuriyet’in ikinci yüzyıl vizyonunu en parlak beyinlerle tartışacaklarmış. Utanın, utanın. Parlak beyin arıyorsanız milletimizin gözleri çakmak çakmak parlayan evlatlarına bakın. ‘Bir Türk dünyaya bedeldir’ diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına sarılın. Merakımız şudur; Kılıçdaroğlu, teknolojik ve bilimsel gelişmeler hakkında ne söyleyecek, neyi duymayı umut edecek, hangi parlak beyinlerle bir araya gelecektir? Sayın Kılıçdaroğlu, bırak bu işleri, geç bu masalları. Ağzında bal olan arının kuyruğunda iğnesi olur. Buna da çok dikkat et. Herkes biliyor ki ABD’ye, cumhurbaşkanı adaylığı için icazet almaya ya da işaret edilecek müstakbel zillet adayının ismini öğrenmeye gittin. 

“ÜLKEMİZİN PARLAMENTER SİSTEME GERİ DÖNMESİ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR”  

Kılıçdaroğlu barışma ve helalleşme hikayesini anlatadursun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir cenaze nakil aracında yüklü miktarda uyuşturucu yakalanmıştır. Meğer İstanbul Belediyesi gerçekten de çok çalışıyormuş. Bunlara kalsa kaçakçılık meşru, hırsızlık olağan, yağma sıradan, ihanet de demokratik bir haktır. Zillet ittifakı işte budur. CHP’nin gerçek yüzü suçtur, kirdir, çamurdur, kokuşmuştur. İnanıyoruz ki Allah bilir kulunu, ona göre verir çulunu. Zilletin çulu, Türkiye’nin başına geçirilmek istenen deli gömleğidir. Ülkemizin parlamenter sisteme geri dönmesi söz konusu değildir. Henüz cumhurbaşkanı adayını bulamamış, bulmak için de okyanus ötesinde gezip tozmayı iş edinmiş sömürülmüş bir zihniyete Türkiye teslim edilir mi? Milli gelecek, emanetlerine bırakılır mı? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türk ve Türkiye yüzyılının stratejik gücü, yönetim güvenliğidir."

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2024 Ege Postası