Bartın’ın Amasra ilçesinde Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait maden ocağındaki grizu patlaması sonucu 42 madencinin hayatını kaybettiği facianın üzerinden bir ay geçti. Faciaya ilişkin ön bilirkişi raporunda, “havalandırmanın yetersiz olduğuna” dikkat çekilmişti. Soruşturma kapsamında, madencilerin tanık sıfatıyla verdiği ifadelere ANKA Haber Ajansı ulaştı.
İşçi Aydın Çetin, Amasra Cumhuriyet Başsavcılığı’nda verdiği ifadesinde, “Tahminimce yaklaşık 6 ay süre ile olayın meydana geldiği bölüme girmek mümkün değildir. İçerideki metan gazının oksijen ile temasını engellemek için yollara baraj yapıldı” diye açıkladı.
“YAŞAM ODASI MALİYETLİ BULUNDU”
Nakliye işçisi Aydın Gündoğdu ifadesinde, Soma’da 301 madencinin yaşamını yitirdiği facianın ardından Amasra’da yaşam odası yapılmasının gündeme geldiğini ancak “maliyetinin yüksek” bulunarak yapılmadığını şöyle anlattı:
“Maden ocağında kullanılan benim bildiğim sadece maske istasyonları var, orada yedek maskeler bulunmaktadır. Bunun dışında bir yaşam alanı yoktur. Bu yaşam odası konusu Soma faciası sonrasında bir gündeme geldi, ama baktılar ki maliyeti yüksek sonrasında vazgeçildi.”
“LAĞIM ÇALIŞMASI HAVALANDIRMA SIKINTISINA SEBEP OLUYORDU”
Üretim işçisi Aydın Kalaycı, madendeki havalandırma sıkıntısına dikkat çekerek, şunları açıkladı:
“350 kotunda yapılan lağım çalışmaları sonucunda oluşan hava sirkülasyonu -300 kotunda bir havalandırma sıkıntısına sebep oluyordu. Vefat eden arkadaşlarımın bir kısmının burada oluşan havalandırma sıkıntısından kaynaklı nefessiz kaldığını düşünüyorum.
Benim bildiğim kadarıyla arkadaşlarımız son 3-4 ayda ayak arkasında açıklık olduğunu bu sebeple tavanın düşmediğini, -350 kotta gaz birikintisinin fazla olduğunu söylemişlerdi. Biz bu hususu arkadaşlarımız şifahen sözlü olarak yetkililere bildirdiler, ama biz işçi pozisyonunda olduğumuz için çok da dillendiremedik. Normalde ayak arkasına beton enjeksiyon yapılırdı, ayak altlarına taş tozu serpilirdi ve kömür tozunun patlaması engellenirdi, yaklaşık 1 yıldır ben bunun yapıldığını hiç görmedim, bu normalde kalan kömürlerden oluşan gazı engellerdi.”
“KAPSAMLI EĞİTİM VERİLSE HAYATTA KALABİLİRLERDİ”
Maden ocağında -300 kotta 2. rekupta kazmacı olarak görev yapan Birol Ayaş, kendilerine verilen işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimlerinin yetersiz olduğuna dikkat çekerek, şunları belirtti:
“Bize ani bir olay gerçekleştiğinde temiz hava yoluna doğru hareket etme konusunda bilgi verildi. Maskeyi takıp maske istasyonlarına yani maske odalarına gitmemiz söylendi. Bize her sene aktif şekilde yılda iki gün iş güvenliği kursu verilirdi. Benim kanaatime göre bu eğitimler teorik olarak kalıyordu, uygulamalı eğitim olsaydı daha iyi olabilirdi. Bununla ilgili vefat eden arkadaşlarımız 2-3 yıllık tecrübeye sahip arkadaşlardı, onlara daha kapsamlı bir eğitim verilse idi, belki de vefat sayısı daha az olabilirdi. Olay günü gördüğüm kadarıyla çoğu maskesini takamamıştı.”
“ARKADAŞLARIMIZIN BAZILARI YAŞIYOR OLACAKTI”
Kazma işçisi Burak Sümertaş, maske istasyonlarının kuyu başından uzak olmasının ölümleri azaltacağını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Kuyu başında veya maske istasyonlarında oksijen tüpleri olsaydı belki de bizi kurtarmaya gelen arkadaşlarımız daha iyi bir müdahalede bulunabilirlerdi. Patlama neden olmuş onu bilmiyorum ama patlama sonrasında iyi bir kurtarılma planı ve çalışması olsaydı belki de vefat eden arkadaşlarımızdan bazıları yaşıyor olacaktı. Ben bu patlamaya sebep olan veya kasıtlı olmasa da ihmalkarlık gösteren kim varsa araştırılmasını ve ceza almasını istiyorum, bu sebeple şikayetçiyim.”
Elektro mekanik bölümü hidrolik servisinde bakımcı Engin Altan, beton barajının iki tane olsa patlamanın şiddetinin daha az olabileceğini açıklayarak, şunları belirtti:
“Benim dikkatimi çektiği kadarıyla -350 kotta hava sirkülasyonunu azaltan beton baraj bir taneydi belki iki tane olsaydı, patlamanın şiddetini ve diğer bölgeleri ilerlemesini azaltabilirdi.
Bize ani bir olay gerçekleştiğinde temiz hava yoluna doğru hareket etme konusunda bilgi verildi. Maskeyi takıp maske istasyonlarına yani maske odalarına gitmemiz söylendi. Bize her sene aktif şekilde yılda iki gün iş güvenliği kursu verilirdi. Benim kanaatime göre bu eğitimler teorik olarak kalıyordu, uygulamalı eğitim olsaydı daha iyi olabilirdi. Bununla ilgili vefat eden arkadaşlarımız 2-3 yıllık tecrübeye sahip arkadaşlardı, onlara daha kapsamlı bir eğitim verilse idi, belki de vefat sayısı daha az olabilirdi. Olay günü gördüğüm kadarıyla çoğu maskesini takamamıştı.
“KÜÇÜK KAZALARDA BİLE YETERSİZ OLAN SAĞLIK EKİBİ”
Acil durumlarda müdahale edecek ayrıca bir ekip yoktur. Ben olay günü belki kalabalıkta görmedim ama müdahalede bizim dışımızda çok kimse yoktu. Bizim çalıştığımız tesiste bir adet tesis doktoru bulunur, ayrıca her vardiyada bir tesis doktoru yoktur ve her vardiyada bir veya iki adet acil tıp teknisyeni vardır. Bunların yanında bir bizim işçi arkadaşlarımızdan her vardiyada ilk yardım eğitimi almış arkadaşlarımız vardır, tabi bunların bilgileri zayıftır. Ben acil durumlarda müdahale ekibinin sağlık konusunda çok yetersiz olduğu kanaatindeyim, daha öncede büyük çaplı değil ama küçük çaplı bir iki kişinin ciddi şekilde yaralandığı kazalarda müdahale eksikliğinden kaynaklı arkadaşlarımız mağdur oldular, zaten küçük kazalarda bile yetersiz olan sağlık ekibi bu gibi ciddi bir olayda tamamen yetersiz kaldı.
Patlamanın sebebi niye oldu bilmiyorum ama patlamanın sebebi her ne olursa olsun patlama sonrasında büyük bir kriz yönetimi konusunda problem vardı. Patlama engellenememiş olabilir ama olay sonrasında güzel koordine edilse ide belki vefat eden arkadaşlarımızdan bir kısmı yaşıyor olabilirdi.”
Konvör bakım servisinde Ferhat Dönmez, biriken gaza yeterli oksijen gelmemesi nedeniyle patlamanın yaşanmış olabileceğini şöyle açıkladı:
“9 nolu bandın yanına geldiğimizde Ayhan Akgül, Erol Bulduk, İzzet Ak isimli arkadaşlarla karşılaştık. Ayhan yerde yatar ve yanmış şekilde, Erol Bulduk dizlerinin üzerinde dua ediyordu ve yanmış şekildeydi, şoka girmişti. İzzet Ak ise sırt üstü yatmış şekilde, elbiseleri yanmış, ceket yanmış ve kımıldayamaz biçimdeydi ve sol ayağı diz altından kırık olduğunu gördüm. İzzet Ak'a ‘Patlama nasıl oldu’ diye sordum. O da ‘Lağım (dinamit) patladı, ocak patladı’ dedi. İzzet'in üzerindeki elbiseleri maket bıçağıyla kestim çünkü elbise yanmış şekilde hareketini engelliyordu. Benim buradaki fikrim bacada biriken gaza yeterli oksijenin gelmemesi sebebiyle patlama olmuş olabilir diye düşünüyorum. Onları diğer arkadaşlara çıkarmaları için verdik. Malzeme naklinin yapıldığı -300'e geri çıktık.
Çıktığımız esnada ilk önce Rıdvan Acet arkadaşımızı 1. Rekup malzeme vincinin olduğu yerde yatar halde kafasının arkası patlamış sol ayak kopmuş şekilde gördük. Onu aldık. 1. Kartiye ayak başı tarafına girdiğimiz sırada 2 arkadaşımızı daha orada yanmış ve yatar halde bulduk. 1 arkadaşımızın hafif nabzı vardı kalp masajı yaptık nefes almaya başladı sırtıma alırken etleri elime geldi ve dökülüyordu onunla birlikte -350'ye indirdim. Sedyeye koyduğumuzda tekrar nefesi kesildi. Rıdvan Acet arkadaş ile birlikte sedyeyle dışarıya çıktım. Rıdvan Acet'e gelen telsiz anonsunu duydum kesicilerin düştüğünü erken uyarı söyledi. Araya girdim Rıdvan'a ‘Beni ara’ dedim. Beni aradığı nokta 2. rekup 4335 nolu telefon. Ama Rıdvan'ı bulduğum nokta 1. rekup malzeme vincinin olduğu yerdi. İhmal olarak erken uyarı sisteminin ya erkenden Rıdvan'ı uyarmadığı ya da cihazlarda uyarıyı görmemeleri olabilir.”
“İŞİMDEN OLURUM ENDİŞESİ”
Maden işçisi İbrahim Çamşul, işçilerin ihmalleri “işimden olurum” düşüncesiyle açıklamadığına dikkat çekerek, şunları belirtti:
“Ben 1,5 ay öncesine kadar maden ocağının içinde çalışıyordum. 2019 yılında işçi alımı oldu, bu işçiler 1,2 yıl içinde hemen usta yapıldılar. 2009 yılında giren tecrübeli işçileri geri hizmete aldılar başka boşluklara yerleştirdiler, 2019 yılında başlayan işçileri nezaretçi veya nöbetçi mühendis başlarında olmadan madene soktular, çalışmaya gönderdiler, posta başları işçilerden 1-2 saat sonra maden ocağına giriyorlardı, mesela vardiya 16:00'da başlıyor işçi madene giriyor, nezaretçi ise 19:00 -20:00 saatlerinde içeri giriyorlar. Birçok işçi işimden olurum düşüncesiyle ifadelerini korkarak baskı altında vermektedir. Doğruları söyleyemeyen işçiler var. 2010-2013 yıllarında kömür çıkarmak için sensörleri kapakla veya ceketle kapatarak ya da doğrudan sistemi kapatarak işçileri zorla çalıştırıyorlardı.
“ARKADAŞLAR MÜHENDİSLERE ‘BURASI PATLAYABİLİR’ DEMİŞLERDİ AMA ÖNLEM ALINMADI”
Arkadaşlar patlamadan birkaç gün önce mühendislere ‘Gaz sızıntısı var, burada koku var, burası patlayabilir’ demişler. Buna rağmen herhangi bir önlem alınmadı. Ben bunu patlama öncesi arkadaşlardan duydum. Son zamanlar tamamen -350 kotundaki kömüre yöneldiler buraya yöneldiklerinde havalandırma problemi ortaya çıkacağı için aslında -250 veya diğer kotlara dağılarak bir kömür çıkarma yapmaları gerekiyordu. Trafomuz sağlamdı, çalışıyordu. -350 kotunu haddinden fazla deldikleri için, balon dediğimiz madenden alınan gazı dışarı çıkarıp ölçtükleri balonu hemen doldurup dışarı çıktıklarını görüyordum bu şekilde ihmaller olduğunu ben düşünüyorum. İş yerinde ihmaller fazlalaşmıştı.
“PATLAMA ÖNCESİ GAZ SIKINTISI SÖYLENİYORDU”
Asansör görevlisi Kamil Çelikok, patlamadan önce gaz sıkıntısının yaşandığını belirterek, “Benim çalıştığım bölümde herhangi bir eksiklik yok maden ocağının içini bilmiyorum ama gaz çıkışı olduğu söylentisi vardı, buralarda gazı havalandırıp çalışıyorlardı. Patlama günü öncesinde gaz sızıntısı olduğu söyleniyordu” dedi.
“KAZADAN ÖNCE GAZ SIKINTISINDAN ARA VERİLİP, ÇALIŞMAYA DEVAM EDİLİYORDU”
Madende -300 kotta motorcu olarak çalışan Kemal Berberoğlu, faciadan önce gaz sıkıntısı nedeniyle işe ara verildiğini kaydederek, şunları aktardı:
“Kaza öncesinde hatırlamadığım zamanlarda birkaç kez patlamanın olduğu bacada gaz sızıntısı olmuştu. Gaz sızıntısı meydana gelince işçiler geri çekilip çavuşların talimatıyla 1-1,5 saat sonra tekrar çalışmaya devam ediyorlardı. Metan gazının yükseldiğini bize gaz izleme merkezi haber veriyordu. Birkaç kez telsizden bu şekilde uyarı yapıldığını şahit oldum. Ocak havalandırıldıktan sonra çalışmalara devam ediliyordu. Bunun haricinde üretimin durduğuna şahit olduğumu hatırlamıyorum.”
“ACİL ÇIKIŞI YOK”
Nakliye işçisi Muhammet Batmaz madende acil çıkış olmadığı şöyle anlattı:
“Madene girdikten sonra bir ilk girdiğimiz yoldan giriş çıkış yapma imkânımız var, ilk madene girilince asansör sizi -250 kota indirir, oradan yaklaşık yüzde 10'luk bir eğim ile elektrikli fayton yardımı ile -236 kota gidilir, buradan -300 kotuna telesiyej dediğimiz teleferik sistemi ile gidilir. -300 kot ile -350 kot arasında sadece yaya yolu vardır, ayrıca -250 kot ile -350 kot arasında kömür çıkışını sağlayan bir bant sistemi var. Bu bantlara normalde kömür taşınır, ama biz arkadaşlarımızın rica ettiği durumlarda veya yetkililerin isteği bağlamda işçiler yorgun hissettiğinde bindiriliyor. Aslında talimatlarda insan taşımak yasak şeklinde bizi tebliğ edildi. Bunun dışında benim bildiğim acil çıkışı yoktur.”
“BİRÇOK ARKADAŞIN HAVALANDIRMA YETERSİZLİĞİNDEN NEFESSİZ KALDIĞINI DÜŞÜNÜYORUM”
Madende -300 kotta çalışan üretim işçisi Muhammet Şenyerli de havalandırmanın yetersiz olduğunu kaydederek, şunları açıkladı:
“Normalde kullanılan vantilatörler vardı, bizim çalıştığımız -300 kotta vantüp ile havalandırma sağlanırdı, yalnız yaklaşık bir-bir buçuk aydır bizim bulunduğumuz kotta bir metan gazı sıkıntısı vardı, havalandırma yetersizdi, bunun için ekstra bir vantüp yapıldı, ancak buna rağmen havalandırma yeterli değildi. -350 kotunda yapılan lağım çalışmaları sonucunda oluşan hava sirkülasyonu -300 kotunda bir havalandırma sıkıntısına sebep oluyordu. Vefat eden arkadaşlarımın bir kısmının burada oluşan havalandırma sıkıntısından kaynaklı nefessiz kaldığını düşünüyorum.
“-350 KOTTA GAZ BİRİKİNTİSİNİN OLDUĞUNU SÖYLEMİŞLERDİ”
Benim bildiğim kadarıyla arkadaşlarımız son 3-4 ayda ayak arkasında açıklık olduğunu bu sebeple tavanın düşmediğini, -350 kotta gaz birikintisinin fazla olduğunu söylemişlerdi. Biz bu hususu arkadaşlarımız şifahen sözlü olarak yetkililere bildirdiler, ama biz işçi pozisyonunda olduğumuz için çok da dillendiremedik. Normalde ayak arkasına beton enjeksiyon yapılırdı, ayak altlarına taş tozu serpilirdi ve kömür tozunun patlaması engellenirdi, yaklaşık 1 yıldır ben bunun yapıldığını hiç görmedim, bu normalde kalan kömürlerden oluşan gazı engellerdi.” (ANKA)