Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi basın açıklaması yaparak Türkiye’deki göçmen ve mülteciler için hem mültecilik statüsünün verilmesi hem de vatandaşlık imkanının tanınmasını talep ettiklerini belirtti. Terzi, "Vatandaşlık talebimiz sadece Suriyeliler için değildir. Vatandaşlık için belli vasıflar ve beceriler taşınması, maddi kaynaklara sahip olunması gibi sınıf temelli ayrımcılığı ret ediyoruz. En çok ezilenin en çok korunması gerektirdiğini biliyor; yoksulların, kadınların ve çocukların yanında yer alıyoruz" dedi.
Koşulsuz konukseverlik vurgusu
Mültecilerin her birinin bambaşka bir öyküsü olduğunun görmezden gelindiğinin ve ait oldukları sınıf, etnik köken, din, mezhep, kültür ve ulusal aidiyetlerinin politik malzemeye dönüştüğünü ifade eden Terzi, “Dünya, uluslararası hukuk ilkelerini hiçe saymakta, baskı ve zulüm sebebiyle ülkelerinden kaçan insanları yasal olarak korumamaktadır. Yeryüzünde savaş, yoksulluk, iklim değişikliği, siyasal baskılar, diktatörlükler, soykırımlar, sistematik toplumsal terör, küreselleşmenin neoliberal politikaları, toplu yersiz yurtsuzlaştırmalar ve ucuz iş gücü transferleri nedeni ile 60 milyon insan mülteci statüsü olmayan mülteciler durumundadır. Bu insanların onurlu bir yaşam sürme hakkı için BM, AB hiçbir şey yapmıyor. Mültecilerle ilgili en yalın gerçek, bu insanların hayatta kalmak için kendi ülkelerini terk ederek her türlü vatandaşlık haklarını kaybettikleri ve sığındıkları ülkede de haklardan ve vatandaşlıktan mahrum biçimde hayatta kalma mücadelesi verdikleridir. Bu durumda halkların göçmenlere ve mültecilere yönelik etik anlayışı, ulus devletlerin konjonktürel siyasetini ya da uluslararası hegomonik güçlerin/kurumların kısıtlamalarını aşacak biçimde bir konukseverlik; koşulsuz konukseverlik olmalıdır” diye konuştu.
“Vatandaşlık talebimiz sadece Suriyeliler için değil”
Türkiye’de yaşayan diğer yabancıların durumuna da dikkat çeken Terzi, şöyle devam etti: “Türkiye'deki yabancılar Irak, Afganistan, Somali, Pakistan, İran, Romanya, Ukrayna, Rus Federasyonu, Bangladeş, Gürcistan gibi onlarca ülkeden geliyor. Bu insanlar, Suriyeliler gelmeden önce de şehirlerde göze görünmeden çeşitli sektörlerde ucuz ve güvencesiz olarak çalışıyorlardı. Vatandaşlık talebimiz sadece Suriyeliler için değildir. Vatandaşlık için belli vasıflar ve beceriler taşınması ve maddi kaynaklara sahip olunması gibi sınıf temelli ayrımcılığı ret ediyoruz. En çok ezilenin en çok korunması gerektirdiğini biliyor yoksulların, kadınların ve çocukların yanında yer alıyoruz. Vatandaşlığa en çok ihtiyacı olanlar; aşıları yapılmayan bebeklerdir, beş yıldır her türlü merdiven altı atölyelerde kaçak olarak günde 10-12 saat, üç kuruşa çalıştırılan Suriyeli çocuklardır, yarı yevmiyeye tarlalarda mevsimlik işçilik yapan köylülerdir, Türkiyeli erkeklere kuma olarak satılan Suriyeli kadınlardır.”
“Suriyelileri suçlamakla hiçbir yere varamayız”
Terzi, sözlerini şöyle tamamladı: “Onların yaşamlarını güvence altına almak, toplumun bir parçası haline gelmelerini sağlamak şöyle dursun içlerinden vasıflı olanlarını seçip vatandaşlık vermek demek diğerlerini ‘işe yaramaz, dilenci, hırsız, ahlaksız, pis, vatan haini’ olarak toplumsal linçle karşı karşıya bırakmak olur. Yabancı olanı, ötekini, Suriyelileri suçlamakla hiçbir yere varamayız.” (iha)