Ege Postası
Geri

Özel: Kültür ve Turizm Bakanının yargılanması için partilerle görüşeceğiz

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kartalkaya yangın faciasına ilişkin olarak, "CHP olarak bir soruşturma komisyonu önerisini hazırladık. Bu hafta içinde önce bütün muhalefet grup yönetimlerine ziyaretlerde bulunacağız. Onlardan 279 rakamını sağlayana kadar ortaklaşmak için çaba sarfedeceğiz. Ardından 21 tane vicdanlı, oy aldığı Anadolu'nun temiz insanlarından korkacak milletvekiline ihtiyacımız var. Milletvekillerine teker teker ulaşıp 'bu ayıba ortak olmayın, bu bakanı Yüce Divan'a yollayalım. Anayasa Mahkemesinde açık bir şekilde bu çark nasıl kurulmuş, bu evlatlar nasıl yanmış hep beraber bakalım' diyeceğiz" dedi.
Özel: Kültür ve Turizm Bakanının yargılanması için partilerle görüşeceğiz
Haberler / Politika
4 Şubat 2025 Salı 15:37
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş

TBMM'de düzenlenen grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kartalkaya'da 78 kişinin hayatını kaybettiği yangın faciasında gelinen sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Özgür Özel konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

"78 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olan Kartalkaya otel faciasının üzerinden tam iki hafta geçti. Olay günü İçişleri Bakanı tüm sorumluların on gün içinde belirleneceğini taahhüt etmişti. Bugün o sözün üzerinden tam 14 gün geçti. Sorumlular ortada yok. Adalet Bakanı'nın önce resmi yazı ile görevlendirdiği sonra kabul etmeyip 'bu rapora Bolu Belediyesi'ni ilave etmezseniz almayız' dedikleri, 'bu rapordan Turizm Bakanlığı'nı çıkarmazsanız almayız' dedikleri rapora önce korsan dediler. Resmi görevlendirme yazısını açıkladık. 7 kişilik bilirkişi heyeti mesleki namuslarına da kişisel onurlarına da sahip çıktılar ve suçlu görmediklerini o rapora ilave etmediler. Suçlu gördüklerini de çıkarmadılar. Bizim bu raporu ifşa etmemizden ve bilirkişinin raporunun arkasında durmasından sonra bu kez 'ihtiyaç gördük, heyeti genişletiyoruz' dediler. O günden bugüne yeni bilirkişiler çalıştılar ama ne eski rapor ne yeni bilirkişilerin ilavesi ne de ayrı bir rapor ortada yok. Oysa gözaltındakiler hakim karşısına çıkarken o rapora göre sorumlulukları belirlenecek. Ama rapor İl Özel İdaresini dolayısıyla Bolu Valilğini sorumlu tuttuğu için, Turizm Bakanlığını sorumlu tuttuğu için raporun iki parçası birbirini suçlayan AK Partililerden ve onların atadıklarından oluşuyor. Herkesin bu meseleyi doğru yerden okuduğunu gördüler, gözlerine far tutulmuş tavşan gibi hakikatin karşısında hareketsiz kaldılar, 14 gündür kıpırdayamıyorlar.

"Bu utanç daha fazla gizlenemez"

Turizm Bakanı en son televizyonlar önüne çıktığında 25 kez 'bilmiyorum, haberim yok' diyerek aslında nasıl acziyet içinde olduğunu gösterdi. Kendisinin 2-3 yıl önce çıktığı bir televizyon programı ortaya çıktı. O programda kendi ağzından 'belediyelerin işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı dediğiniz aslında yangın belgesidir, itfaiye içerikleridir. Bu belgeleri verirler bir daha turizm tesislerinde denetleme yapmazlar. Bizde ise öyle değildir. Sınıflandırma belgesi vardır, bakanlığın belgesi işletme belgesidir ve bakanlık düzenli olarak buraları kontrol eder' diyerek Bolu Belediyesi'nin bir kere gitmesi gerektiğini ama daha sonra rutin denetimin kendilerinde olduğunu ve bir şey istenecekse kendilerinin isteyeceğini açıkça söylemiş. İçişleri Bakanı hala verdiği söze rağmen sessiz şekilde duruyor. Bu utanç maalesef daha fazla bu çuvala sığmaz. Bu utanç daha fazla gizlenemez.

"Kalem sizin, mürekkep sizin, sorumlu sizsiniz"

21 Ocak'ta yangın sürerken onlar önce kalkıp 10 can kaybımız var deyince biz 66 kaybı bilip Valilik ya da Bakan açıklasın diye beklerken altı saat Ankara İl Kongresi'nin bitmesini bekletip Kürşad Zorlu'ya yangından kaçıyormuş gibi rozet takıp, biz haftalık grup toplantısını ertelerken İl Kongresi bitince gerçek rakamları açıklayanlar bu sorumluyu 23 Şubat'ı bekletip büyük kongrelerini yapıp güya bu yangının AK Parti'nin sırtına yük olmasına engel olup çok sayıda bakan değişirken Turizm Bakanı ve diğerlerini birlikte değiştirip bu işten kurtulma yoluna gidiyor. Ben buradan Sayın Erdoğan'a sesleniyorum; Ankara İl Kongresi ayıplı bir işti yanlış yaptınız. Şimdi Büyük Kongreyi beklemek daha büyük bir yanlıştır. Bu bakanı derhal görevden alınız çünkü onu ne gün görevden alırsanız alın şu gerçeği değiştiremezsiniz; bu bakanı da iktidarınız boyunca bu ülkeye felaketler yaşatan büyün bakanları da atayan kalem sizsiniz. Kalem sizin, mürekkep sizin, sorumlu sizsiniz. Bunu değiştiremezsiniz.

Meclis, facianın araştırılması için bir araştırma komisyonu kurdu. Elbette oy da verdik, üye de veriyoruz, çalışma da bekliyoruz. Ancak bu komisyonun otele gidip yangın nasıl çıkmış, sorumlu kimmiş diyerek bir süreç içinde yer almasından ziyade bu komisyonun Kartalkaya yangınından hareketle Türkiye'de benzer faciaların yaşanmasın diye, bir anneanne altı torununu birden kaybetmesin diye, bir baba iki oğlunu toprağa gömmesin diye, okullar kapanıp karne sevinci ile eve koşan çocuklar dün okul başı yapamayıp sıralarında karanfiller olmasın diye bu Meclis'in oturup bütün kanunları bütün mevzuatları, sorumluluk alanlarını, eksik yetkilendirmeleri mutlaka doğru tarif etmesi ve Türkiye'yi bir daha bu felaketlerin yaşanmayacak şekilde gerekli yasal düzenlemelerin yapılması bu Meclis'in önemli bir görevidir. 

"Bu işin yerelde değil daha yukarıda Ankara'da sorumluları var"

Bu işin yerelde değil daha yukarıda Ankara'da sorumluları var. Bunları bir savcı sorgulayamıyor. Kültür ve Turizm Bakanına sorulacak çok sorunun alınacak çok cevabın ve gerçekten sorulacak bir hesabın olduğuna bu milletin yüzde 99'u ikna olmuş durumda. Ama bunun yapılması için Meclis'te bir soruşturma komisyonu kurmak gerekiyor. Bunun kurulma talebi suç duyurusudur. O dilekçenin Meclis'e gelmesi savcılık aşamasıdır. Meclis'teki komisyonun oluştuğu raporun oylanması mahkemeye sevktir, kabul edilmesi yüce divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinin yargılamayı yapmasıdır. Bunun için bu Meclis'e görev düşüyor. 16 Nisan 2017 referandumu bir tek adam rejimi yaratırken sahada işlenen suçların Ankara'da tepedeki sorumlularını sorgulamama konusunda da kendisine önemli güvenceler aldı. 1983'ten 2017'ye kadar beğenmedikleri o anayasada eğer böyle bir durum varsa 55 milletvekilinin imza atıp bu bakan soruşturulmalı demesi yetiyordu. Bugün Meclis 600 kişi 60 kişi yetecekti. Bu 60 kişi yerine şimdi sadece bu bakanın sorumluluğunu hissediyorum, Meclis bir komisyon kursun diye önerecek milletvekili sayısı 301'e çıktı. AKP ve MHP dışında 279 milletvekili var. Bütün muhalefet birleşse sadece bakalım bile diyemiyoruz.

Biz CHP olarak bir soruşturma komisyonu önerisini hazırladık. Bu hafta içinde önce bütün muhalefet grup yönetimlerine ziyaretlerde bulunacağız. Onlardan 279 rakamını sağlayana kadar ortaklaşmak için çaba sarfedeceğiz. Ardından 21 tane vicdanlı oy aldığı Anadolu'nun temiz insanlarından korkacak milletvekiline ihtiyacımız var. Milletvekillerine teker teker ulaşıp 'bu ayıba ortak olmayın, bu bakanı Yüce Divan'a yollayalım. Anayasa Mahkemesi'nde açık bir şekilde bu çark nasıl kurulmuş, bu evlatlar nasıl yanmış hep beraber bakalım' diyeceğiz. Kartalkaya'nın sorumlularının soruşturulması için Meclis'te bulunan 593 baba, anne, evlat, kardeşe sesleniyoruz; var mısınız bundan hesabı hep beraber soralım."

"90 milletvekilimizle sorunlarını kamuoyunda görünür kılmaya deprem bölgesine gidiyoruz"

"Yangın faciası hala yüreklerimizi yakarken yarın ben Adıyaman’da olacağım. Ertesi gün Kahramanmaraş’ta ondan sonraki gün Hatay’da olacağım. Çünkü iki yıl önce saat 04:17’de 7.7, 13:24’te 7.6 şiddetinde Kahramanmaraş merkezli ve 11 kentimizi yıkan 53 binin üzerinde vatandaşımızın hayatını kaybetmesine sebebiyet veren, ülkeyi o güne kadar 21 yıldır toplanan, 3 trilyon dolardan fazla parayı sekiz kez çıkardığı, imar aflarıyla toplayıp dirençli kentler için bir kör kuruş harcamayan, o depremin olmaması için bir kuruş harcamayan, yalnızca imar affından 26 milyar TL toplayan, 21 yılda 3 trilyon dolar vergi toplayan ve bu faciayı engel olamayanların bu millete hem öncesindeki sorumlulukları hem deprem olduğu andaki beceriksizlikleri, üç gün boyunca harekete hazır Türk ordusunu korkuyla kışlada tutmaları, millet sefalet içinde ayakları bilekleri içinde suda dururken, ilk önce hiç olmazsa çadır bekliyorken kar altında yağmur altında, çamur içinde duruyorken çadır sattıranları, depremin üçüncü gününde seçim odaklı konuşanları, bir yıl içinde herkes evine girecek diyenleri unutmadık. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak 11 ilde 90 milletvekilimizle önümüzdeki üç günde depremde yıkılan neresi varsa, hasar gören tüm illerde ve ilçelerde var gücümüzle olmaya, onlara iki yıl önce olduğu gibi iki yıl sonra da dokunmaya dinlemeye, anlamaya, onların sorunlarını yeniden meclise taşımaya, onların sorunlarını yeniden kamuoyunda görünür kılmaya deprem bölgesine gidiyoruz.

"Depremin birinci yılı bittiğinde teslim edilen konut sayısı 18 bin 19’du"

8-10 Şubat tarihlerinde Erdoğan yaptığı açıklamada, depremden iki gün sonra ve depremden dört gün sonra, 650 bin konutun yıkıldığını, devletin güçlü olduğunu ve bir yıl içinde tüm konutların yapılarak vatandaşlara teslim edilecek sözünü vermişti. 15 Mart tarihli grup konuşmasında ilk geri dönüşü yapıp 650 bin yıkılan konuttan bir yıl içinde 319 bin konutu teslim edeceğini sözünü vermişti. Bu sözle seçimlere gitmişti. Bütün Türkiye’de günde defalarca yaptığı seçim konuşmalarında bir yıl içinde herkesin evlerine kavuşacağını söylemişti. Depremin birinci yılı bittiğinde çıktık açıkladık. Teslim edilen konut sayısı ne 650 bin ne 319 bin sadece 18 bin 19’du yani söz verilenin yüzde 2.7’siydi.

"Erdoğan, verdiği sözün sadece yüzde 30’unu tutmuş durumda"

Bu konuşmadan iki ay sonra deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın çarelerini yalanla istismar ederek ve onların evlerine kavuşacağı ümidini, oy veren seçmenlerin duygularını istismar ederek seçimi ikinci turda kazanmış birisinin verdiği sözü yerine getirme oranı yüzde 2.7’ydi. İnsan duyunca kulaklarına inanamıyor. Deprem bölgesine verdiğimiz sözlerimizi tutmanın mutluluğu içindeyim diyor. Oysa Erdoğan’ın toplam yıkılan ev olarak söylediği rakam 650 bindi. 2 yıl sonunda kendi ağzından defalarca söyledi. Teslim edilen konut sayısı 201 bindi. Verdiği sözün sadece yüzde 30’unu tutmuş durumda. Sayın Erdoğan verdiğin söz bu. Erdoğan’a inananların on tanesinin üçü konutta, yedisi konteynerde ya da gurbette akrabaların yanında. Boş kentlerin, akrabalarının yanlarına sığınmış ailelerin, tutulmayan sözlerin ikinci yılındayız. Şimdi üçüncü yılın sonunda konutlar bitecek diyor. Tut ki üçüncü yılda verildi. İki yıl boyunca verdiği sözden sonra konteynere mahkum ettiklerinin yüzüne bakıp sözlerimizin hepsini tuttuk diyemezsiniz. Ayrıca ev teslim oranı Türkiye geneli yüzde 30 iken Hatay’da 256 bin konutun sadece 46 bini verilmiş. Sözün tutulma oranı yüzde 18’dir. Depremde Hatay maddi kayıplarında, can kayıplarının da neredeyse yarısına sahipken Hatay’a giderken de gecikenler, Hatay’ın bütün süreçlerinde bir türlü yüzünü dönmeyenler, bugün rakamlarla yüzde 39’luk Hatay dışındaki yerlerde konut teslimi varken, Hatay’ın oranıyla yüzde 30’a düşmekte, Hatay’ın kendi gerçekliği yüzde 18’de kalmaktadır. 

''Her 100 aileden 98’inin adalet beklentisi devam etmektedir''

Deprem bölgesinde sadece teslim edilmeyen konut sorunu yoktur. İlk başta sağlıkta, eğitimde, ticari yaşamda, sosyal yaşamda çok sayıda sorunlar varken bir yandan iktidar rezerv alanla rant peşine koşmuş, bilimsel olanla çıkar ilişkili olan birbirine karışmış, bir alanın rezerv alan ilan edilmesiyle oraya yıllarca emek vermiş, evini kaybetmiş kişilerin mülksüzleştirilmesi söz konusu olabilmektedir. Başta Hatay’da rezerv alan konusunda kimsenin içi rahat olmamaktadır. Evinden olanlara, ellerinden aldıkları yerleri kimlere nasıl peşkeş çekildiği konusunda duydukları kaygılara kimse net bir cevap verememektedir. Yapılan yargılamalar fiyaskodur. Her 100 sorumludan 97’sinin henüz haklarında bir karar verilmemiştir yani her 100 aileden 98’inin adalet beklentisi devam etmektedir.

"Salon insanı Erdoğan 'Ben sözümü tuttum' diyerek algı operasyonlarına bulaşmıştır"

Apartman isimleriyle, site isimleriyle bu salonda her hafta birkaç ailenin sorununu dile getirdik. Kiminin kısmi iyileşmeleri oldu ama kimi halen bu sorunla karşı karşıya ve sorumluların yurtdışına kaçmasından, izini kaybettirmesinden ya da bir şekilde işini halletmesinden acı çeken insanlar vardır. 100 binlerce vatandaşımız koruyucu sağlık hizmetlerine ulaşamamaktadır. Aile hekimi yoktur, aile sağlık merkezi yoktur, hemşire ve doktor sayısı yetersizdir, meslek örgütlerinin gönüllü onca dayanışmasına rağmen bu olana devlet hala regüle edememiştir. Aşı yapacak hemşire bulunmamakta, hemşire bulunduğunda aşı bulunmamaktadır. Ayrıca yoğun bakım sorunu en büyük sorundur. Yoğun bakıma yatırılması gereken hastalar 12-24-36 saat acil sedyelerinde beklemekte, yetersiz yoğun bakımları ölümlere sebebiyet vermektedir. Deprem bölgesinde yüzlerce okul yıkılmıştır, binlerce okul ağır hasar alıp yıkılmıştır. Açtık denilen okulların çoğu konteyner okullardır. Mücbir sebep böylesi bir depremde sadece 22 ay uygulanmış her üç ayda bir Hataylılar, Maraşlılar, Adıyamanlılar kalkıp heyet heyet burada gezmiş, üç ay daha uzatılmış sonuncusu uzatılmamış, sonra kapsamı çok daraltılmıştır ve 31 Mayıs’ta yeniden bitecektir. Oysa sadece Van depreminde bir seferde altı yıl mücbir sebep uzatılmış ve uygulanmıştır. Böylesi bir depremde konteynerde çorap satıp geçinen adamdan vergi almaya çalışmanın, oya örüp geçinmeye çalışan ablamdan beyanname istemenin, kendi karnını doyuramayandan devletin vergi toplanmasının vicdani gerekçesi ortada yoktur. Kentsel dönüşüm ve yerinden dönüşüm bölgenin en büyük ihtiyacıdır. 750 bin lira hibe, 750 bin lira kredi yeterli değildir. Grubumuzun önerisi, bölgenin talebi en az 1 milyon 500 bin lira hibe, 1 milyon 500 bin lira kredidir. Bunların hiçbirisi yerine getirilmemiş, bölgedeki sorunlar herkesin boyunu aşmış ama salon insanı Erdoğan sıcak salonlardan, kongre konuşmalarından 'Ben sözümü tuttum' diyerek algı operasyonlarına bulaşmıştır. Buradan salon adamı Erdoğan’a, sıcak salon seven Erdoğan’a, atadıklarının alkışını milletin teveccühü sayan Erdoğan’a diyorum ki, sokağa çık oraya git isyanı gör. Millet açtır, açıktadır, perişandır."

"CHP Grubu olarak teğmenlerin çıkış tazminatlarını ödeyeceğiz"

Özel, TSK'dan ihraç edilen teğmenlerin durumunu ele aldı. Özel, "Türk Silahlı Kuvvetleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu güzel milleti ve güzel devleti bu toprakları emanet ettiği, bu toprakların bir karışı için canını vermeye hazır her birimizin huzuru için ay yıldızlı şanlı bayrağın dalgalanması için gözünü kırpmadan canını vermeye hazır askerlerle, astsubaylarla, uzman çavuşlarla, subaylarla görev yapmaktadır. Bu ordunun şerefli subayları orduya katıldıkları ilk günden iki şeyin hayalini görürler. Bir, rütbe takacakları günün bir de meslek hayatlarında ulşacakları en üst rütbeden sonra şanla şerefle bu ordudan görevini yapmış olarak uğurlanacakları günün. Bu bazen albaylıktan emekli olur bazen yüzbaşılıktan, bazen amiral, general bazen çok erken bir şekilde ay yıldızlı al bayrağa sarılı bir tabutla. İkisini de birbirinden farklı görmezler. Bu teğmenler o hayalini gördükleri gün çok sevdikleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, orduya bayrağa bağlılıklarını dile getirmek için kılıçlarını çekip Ata'ya, bayrağa ve millete devlete sadakat yemini etmek istediler. Yıllardır olan bu gelenek belki de Harp Okulu’na girerken onları oraya çeken o kılıç çatma törenine izin istediler, ‘olmaz’ dediler, ‘törende olmaz’. Onlar da dedi ki ‘tören bitince Sayın Cumhurbaşkanı gidince, protokol gidince biz bu töreni birlikte yaparız.’ Gittiler, yeminlerini yaptılar ve ardından ‘emre itaatsizlik ettiniz’ diye Disiplin Kurulu’na sevk edildiler. Aslında ordunun şeref yılıydı bu yıl, kurulduğu günden beri ilk kez Kara, Hava, Deniz Harp Okulları’nın üçünün de birincisi bir kadın teğmendi. Bu hem Türk kadınının başarısıydı, bu bir Cumhuriyet hikayesiydi. Bunu hazmedemeyen bazı şeriatçı odaklar, bunu hazmedemeyen birtakım tarikatlar, cemaatler sekiz gün boyunca sosyal medyadan başta Ebru teğmen olmak üzere teğmenlere saldırdılar" ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:

 "Onları şanlı üniformalarına mutlaka kavuşturacağız"

"Selamını gülerek aldığı, hatrını sorduğu, ödülünü verdiği elini sıktığı Ebru teğmene sekiz gün susup ‘Sen kime kılıç çekiyosun’ diye çıkışta bulundu Erdoğan. O günden sonra itiraz ettik, millet sahip çıktı, Erdoğan suçladı. Maalesef o günden sonra teğmenlere soruşturmalar açıldı ve teğmenlerimizden beşi ve üç komutanları ordudan ihraç edildi. Birincisi teğmenlere aylardır sosyal medyadan hakaret edenler, cinsiyetçi küfür edenler, tehdit edenler, açık açık hedef gösterenlere soruşturma açılmamışken teğmenler ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ dedikleri için cezalandırılıp atıldılar. Ben şunu söylemeye devam edeceğim, teğmenlerimizle ilgili bir yanda bir cübbeli amirale soruşturmayı aylarca bekletip emekli hakkını verenler onların gençlik hayallerini mahvettiler. Yetmedi komutanlarının emekliliklerini de vermeden, emekli çağındaki komutanlarını yaktılar. Teğmenlerin de hayatlarını kararttılar. Beş teğmen ve üç komutanı hepimizin onurudur, gururudur. Onlar kendilerini hangi mevkide, makamda görmek istiyorlarsa bunu sağlamak boynumuzun borcudur. İktidar değişene kadar onları misafir edeceğiz, iktidar değişiminden sonra mümkün olan en kısa süre neyse birkaç hafta birkaç ay içinde teğmenlerimizi hiçbir kayıpları olmadan, maddi ve manevi dönem arkadaşlarından asla geri bırakmadan teğmenlerimizi bu kayıplarını telafi edeceğiz. Onları o şanlı üniformalarına mutlaka kavuşturacağız.

"Borç bizim borcumuzdur"

Meclis tarihinde yapılmamış bir şey yapacağız. Biraz önce Grup Başkanvekilim CHP grubunun oturum sayısını vererek resmi oturumu açtı, birazdan da kapatacak. Biz kapalı oturumlarda bazı kararlar alıyoruz. Siyasi kararlar ya da maddi konularla ilgili kararlar. Şimdi hem bu teğmenlerimizle hem de Tuzla Piyade Okulu’ndan uzaklaştırılan 7 teğmen vardı hatırlarsanız. Atatürk’ün resmini yakasına takmayanlara had bildirdikleri, görev yaptıkları için ordudan atılmışlardı. 2’si yürütmeyi durdurma ile döndü, biri dönmem dedi yargılandı diğer dördü de 5 teğmenimize orduya girdikleri ilk gün yedikleri ilk lokma ekmekten attıkları kurşuna, giydikleri kıyafetten terliğe kadar bütün yapılan masrafı faizi ile çıkarıp tazminat belirlemişler. Bu 5 teğmen için bizim bugünkü 5 teğmenimizi de yargılıyorlar, attılar. Onlara da tazminat çıkabilir ya da çıkmaz CHP grubu kapalı oturumlarında yaptığı oylamayı hiç kimseden gizlemeden saklamadan burada huzurunuzda yapıyoruz. CHP grubu milletvekillerinin Tuzla Piyade Okulu’ndan atılan 5 teğmenin ve burada okuldan atılan 5 teğmenin diğer 5 teğmenin çıkmış tazminatlarını bu teğmenlerimizin de çıkacak olası tazminatlarını maaşlarından yapacağımız kesintilerle ödemelerini oylarınıza sunuyorum. Oy birliği ile kabul edilmiştir. Teğmenimin yediği ekmek de, yaktığı kurşun da... Borç bizim bizim borcumuzdur."

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
POLİTİKA YEREL POLİTİKA GÜNCEL İZMİR EGE 3. SAYFA YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ SPOR YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ DÜNYA KÜLTÜR - SANAT GENEL MAGAZİN SEÇİM
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Copyright © 2025 Ege Postası