
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Özel, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası'na dikkat çekmek için turuncu kurdele takarak kürsüye çıktı. Özel, "Bu konuda LÖSEV ücretsiz bir şekilde lösemili çocukların tedavisine destek vermek için gayret gösteren çok önemli işler yapıyor. Hem LÖSEV'e sahip çıkmaya hem de lösemili çocuklarla dayanışma göstererek onların hayata tutunmalarına destek olmaya davet ediyoruz" dedi.
Özel, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"29 Ekim Cumhuriyetimizin kuruluşunu 81 ilimizde örgütlerimiz olan yerlerde belediyelerimiz ve vatandaşlarımız büyük bir coşkuyla kutladılar. 102. yılda Cumhuriyet coşkusunu en üst noktada yaşayan ve yaşatan herkese yürekten teşekkür ediyorum. 29 Ekim günü sabah Anıtkabir'deki törenlerin ardından Tuzla'ya geçtim. Burada 14 yıl önce sözü verilen ve bir türlü bitirilemeyen yaşam merkezini genç belediye başkanımız ve ekibi söz verdikleri gibi 1,5 yılda açtılar. 0-3 yaş arasındaki bebeklere ve küçük çocuklara hizmet edecek bir Bebek Akademi'yi de dahil her yaştan çocuklar için eğitimleri, kadınlar için meslek edindirme kurslarını da barındıran ve tam bir Cumhuriyet'e yakışan eseri Tuzla'ya kazandırdılar. Sonrasında Şişli'ye geçtik. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu'nun sadece arazisi 6,5 milyar değerinde olan bir yere 'Buraya bir kız yurdu yakışır' demesiyle Ata'mızın annesinin ismini taşıyan kız öğrenci yurdunu açtık, ardından da Kadıköy'de 30 yıldır yapılan o muhteşem cumhuriyet kutlamasına katıldık.
Hem yurtları kazandıranlara hem bu vizyonu ortaya koyanlara, kreş açanlara, kent lokantaları açanlara, CHP'nin belediyecilik anlayışıyla 'bu zorlukta ve baskı altında hizmetleri yapanlar yarın Türkiye'de bize neler yapmaz' dedirterek CHP'nin iktidarına en önemli yolun taşlarını döşeyenlere teşekkür ediyoruz.
"Bir yıl bittiğinde 650 bin konut yerine 18 bin konut teslim edildi"
Çağlayan'da yeni bir kumpasa karşı hep birlikte kenetlendik, mitinglerimizi yaptık. İsviçre'de yoldaşlarımızla bir araya geldik ve zorlu bir haftayı karmaşık duygular içinde ama korkuya teslim olmadan, zalimi memnun etmeden hep birlikte geçirdik.
Pazar günü 6 Şubat depreminin binici günüydü. Bin gündür adalet bekleyen aileler, geçim ve barınma mücadelesi veren yurttaşlar var. Deprem bölgesine yapılan her hizmet kıymetli. İlk dakikalarda bölgeye hareket etmiş ve 35 gün orada kalmış birisi olarak orada hangi parti olursa olsun, belediyelerin bir çorba dağıtanını da çok kıymetli görmüşüzdür. Bu ülkenin tüm kurumları bir şeyler yapabilmek için seferber oldular. Bunları değersizleştirmek kimsenin hakkı da haddi de değil. Ama bir yandan da deprem olduğu günün üç gün sonrasında 'bu felaket asrın felaketidir bunun altından kalkmak için devleti bilenlerin yönetmesi lazım, biz buradaki evleri bir yıl içinde yapacağız' diye bir devlet sözü verildi. İnsanlar aslında bütün imkansızlıklar ortadayken bu söze inanmak istediler. Belki seçim tercihlerini değiştirdiler ve o söylenen bir yıl geldi. Bir yıl bittiğinde 650 bin konut yerine 18 bin konut teslim edildi. Sözlerin 2,7'si tutuldu. Şimdi bininci gündeyiz ve şu anda 300 bine yakın konutu teslim etmekle övünüyorlar. Verdikleri sözün yüzde 46'sıdır.
"Depremzedeler bin gündür adalet arıyor"
Siz söz tutmuyorsunuz. Hatay'da bugün söylenenlerin yüzde 34'ü teslim edilebildi. Bugün yüzbinlerce depremzede hala konteynerda ya da gurbette yaşamak zorunda kalıyor. Teslim edilen konutlarda altyapı sorunları, şikayetler bitmiyor. Okullar, sağlık merkezleri hala konteynerlarda hizmet veriyor. Ülkede ekonomik kriz var, deprem bölgesinde çok daha ağır hissediliyor. Esnaf daha dükkanını açmadan eski borçlarıyla ilgili vergi dairesine çağırılacak. Rezerv alan mağduriyetleri devam ediyor. Depremzedeler bin gündür adalet arıyor. Yıllardır sonuçlanmayan davalar, yurtdışına kaçanlara kırmızı bülten çıkartmanın maliyetleri. Diğer taraftan kamu görevlilerine verilmeyen yargılama izinleri, yakınlarını kaybeden herkesin bir kez daha yüreklerini yakmaya devam ediyor. Her belediye başkanımız elini deprem bölgesinden hiç çekmediler. Hala yapılacak çok iş var. Biz davaları da takip etmeye, adaletsiz kararların yeniden yargılanması için gelecekte üzerimize düşen sorumluluğu almaya ve depremzedelerin hiçbir sorununu ortada bırakmamaya gayret edeceğiz.
"Sındırgı'ya devletin şefkatli elinin ulaşması gerekiyor"
Sındırgı ilk günden bugüne kadar 12 bin depremle sınandı. Başkanımız bir talepe Ankara'da. Biz bu talebin sonuna kadar arkasındayız. Sındırgı'nın afet bölgesi ilan edilmesi isteniyor. Zararların karşılanması, yapı denetimlerinin acilen yapılması için. Sındırgı'ya devletin şefkatli elinin ulaşması için biz de bu talebe sahip çıkıyoruz."
GEBZE TEPKİSİ
Özel, Gebze'de yıkılan ve 4 yurttaşın ölümüne neden olan binanın Ulaştırma Bakanlığı'nın denetiminde olan metro inşaatı nedeniyle yıkıldığını belirterek, şöyle konuştu:
"Malum Gebze’de bir şehircilik skandalı yaşanıyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı, sonra Ulaştırma Bakanlığı’na devredilen bir metro inşaatı var ve bu inşaatta 7 katlı, kendisi sağlam olan bir bina maalesef yıkıldı ve 4 yurttaşımızı kaybettik. Sonrasında 21 bina, 28 iş yeri tahliye edildi ve ardından daha olay sıcakken ‘Erken iletişim iyidir’ diyerek Ulaştırma Bakanlığı hemen ‘Konunun bizimle ilgisi yoktur’ dedi, çıktı kenara. Oysa geçen yıl temmuz ayında Makine Mühendisleri Odası’nın sorularla güçlendirdiği bir raporu çıktı ortaya, diyor ki, ‘Burada metro yapıyorsunuz, zemin zayıf. Bu inşaat, bu apartmanların altındaki zeminde kayma yaratabilir. Çalıştınız mı, baktınız mı, evleri boşaltmayı düşünüyor musunuz, kaç tane ev boşalttınız, burada kentsel dönüşüm düşünmüyor musunuz?’ Hiç kimse kıymet vermemiş ona. Bina çökünce, ‘O binaya özel bir şeydir, bizimle ilgisi yok’ dediler ama şimdi anlaşılıyor ki bütün bir mahalle metro inşaatı yapılırken doğru tedbirler alınmadığı, doğru özen gösterilmediği için büyük bir felaketin kenarından dönmüş.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi CHP’nin olsaydı metro inşaatını da Ulaştırma Bakanlığı üstlenmez tabii. Kendi imkanlarıyla Kocaeli Büyükşehir Belediyesi yapıyor olsaydı, bu çöküş olmuş olsaydı sabahın altısında hangi CHP’li belediye başkanının, belediye meclis üyelerinin, bürokratların kapılarını kırıp alacaklardı? Şimdi haberi duyar duymaz, 6 dakika içinde ‘Bakanlığımızla ilgisi yoktur’ diye yalan açıklama yapıyorlar. Orada ölen 4 vatandaşımızın adalet sağlansın isteyen ailelerin sonuna kadar yanında olacağız, mahalleyi takip edeceğiz.
"Sorumluların CHP iktidarında yakasını bırakmayacağız, yeniden yargılanacaklar"
Kartalkaya’da yangın oluyor, hepimizin içi yanıyor. Sabahın 9'unda bana il başkanım, milletvekilim, belediye başkanım ‘55’in üzerinde yitirdiğimiz canımız var’ diye bilgi veriyorlar. Ankara il kongresi yapacak Sayın Erdoğan. Partisine katılan bir milletvekiline rozet takacak. O ana kadar rakamı 5’te tutuyorlar. Rozet takılıyor, tören yapılıyor, alkış kıyamet bitiyor, yüzler gülüyor ve sonra açıklama geliyor vefat sayısı 60’a ulaştı diye. Böyle bir ülkede yaşıyoruz ve Kartalkaya’da yanan otelin kapısında nal gibi yazıyor: ‘Turizm Bakanlığı rushatlıdır’ diye. Turizm Bakanı, Bakan Yardımcısı, altındaki dünya kadar bürokrat bilirkişi raporuna göre birinci dereceden suçlu. O bilirkişi raporunu teslim almıyorlar Ankara’dan gelen telefonla. Bilirkişi raporuna ‘korsan’ diyorlar. Esas bizatihi kendisi korsan başka bir heyet oluşturuyorlar ve almadıkları rapora diyorlar ki, ‘Buradan Bakanlığı çıkar, yerine Bolu Belediyesi’ yaz. Bilirkişi diyor ki, ‘Nasıl yazalım, belediye sınırları dışında.’ Yazmayıp imzaladıkları raporu teslim almıyorlar. İkincide belediyeyi de dahil ediyorlar.
Belediyenin eri, vicdani sorumluluk denerek ağırlaştırılmış müebbet hapis aldı çünkü ‘O otele gitmişsin, eksiklikleri görmüşsün. Sonra başvuruyu çekmişler, bunu bildirmemişsin’ diye itfaiye eri ağırlaştırılmış müebbet alıyor. Turizm Bakanlığı önce sorumluların yargılanmaması için soruşturma izni vermiyor. Danıştay’a gidip bozduruluyor, soruşturma izni alınıyor ama onlar daha soruşturmaya dahil edilmedi. Olayın sıcaklığında bir kısım sanık açısından aileleri tatmin edecek mahkeme kararı veriliyor ama esas sorumlular, Turizm Bakanı’nın kendisi, zaten onun için burada milletimiz yeteri kadar milletvekili verip gelecek dönem onun Yüce Divan’da yargılanmasını sağladığımızda adalet onun üzerinden bir kez daha tecelli edecek. Turizm Bakan Yardımcısı, alttaki üst düzey sorumluların hiçbirisini yargılatmıyorlar, zamana bırakıyorlar ve olacağı söyleyeyim: Soma, Kartalkaya gibi 1,5 ayda yargılama yapılsaydı Soma’da 301’er tane ağırlaştırılmış müebbet çıkardı. Yaydılar 5 buçuk yıla, öldürdükleri kişi başına 5 gün yattılar. O yüzden şimdi de Turizm Bakanı’nın korudukları, kayırdıklarını zamana yayarak böyle bir akıbete getirecekler ama and olsun ki ne bu Turizm Bakanı’nın ne o yetkililerin ne Soma’yı yakanların ne Ermenek’teki sorumluların CHP iktidarında yakasını bırakmayacağız, yeniden yargılanacaklar."
"İstanbul'u Cenevizlilerden almaktan AK Parti’den almanın daha zor olduğu bir süreci bu ülkeye yaşatıyorlar"
TBMM Genel Kurulu gündemindeki Vakıflar Kanunu'nda değişiklikler öngören kanun teklifine tepki gösteren Özel, şunları söyledi:
"Millet, krizden, adaletsizlikten perişan durumda ama AK Parti’nin derdi, bu hafta bu yüce çatı altında Vakıflar Kanunu. Kanunla eğer bir binada geçmişte olup şimdi yöneticileri olmayan, dolayısıyla Vakıflar tarafından yönetilen bir vakfın bir binada çivisi varsa o bina Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçecek ve bundan sonra orada kalacak. O burayı kiralarsa da artık ihaleye ihtiyaç duymayacak. Kiralama yetkisi, ihale süreçleri devre dışı bırakılarak yapılacak. Baktığınızda bir anlam veremiyorsunuz. Bu kanuna göre Galata Kulesi’ni Cenevizlilere vermesi lazım da Cenevizliler Galata Kulesi yapmış, 1453’ten sonra Osmanlı’ya geçmiş. Galata Kulesi o günden bugüne kadar yanmış, çatısı yıkılmış, yapılmış, 1960’ta en son hali verilmiş ama İstanbul’un gözbebeği bir yer. İBB’deydi, İBB AK Parti’deyken yıllarca Büyükşehir’deydi. Giren her turistten alınan ücretler İBB’ye kalıyordu, İBB de onunla hizmet yapıyordu 2019’da Ekrem İmamoğlu İBB’yi kazanana kadar. 2020’de Galata Kulesi’ne çöktüler ve İBB’den aldılar. O gün bugün yargı süreci sürüyor. Yargı sürecinin tamamı İBB’yi haklı görüyor, kararlar çıktı, onandı, durdu... An meselesi Galata Kulesi tekrar İstanbulluların olacak. Oradan gelen gelirle İstanbul’a hizmet yapılacak. Yerebatan Sarnıcı ne haldeydi, İBB ne hale getirdi gördünüz ama bir vakıfın çivisi var. Orayı da Kültür Bakanlığı’na alacak. Amaç, ‘Vergi borçlarını, SGK’yı faiziyle bir seferde belediyelerden alıp belediyeler maaş dağıtamaz, çöp toplayamaz hale gelsin de CHP belediyeciliği gözden düşsün. Aman millet yerel seçimde oy verdiği CHP’ye genelde de destek vermesin’ ucuzculuğu, edepsizliğinin kanun metnini görüşüyor Meclis. Cenevizliler'den kurtarmak daha kolay olmuştur AK Partililerden kurtarmaktan.
Fatih Sultan Mehmet, Manisa’dan çıktı yola, Edirne’ye vardı, döktürdü kocaman topları, yaptı hesapları, yürüttü gemileri, aldı İstanbul’u, ‘Senin hakkındır’ dediler. ‘İstanbul’u aldıysan Galata Kulesi senin hakkındır.’ İstanbul'u Cenevizlilerden almaktan AK Parti’den almanın daha zor olduğu bir süreci bu ülkeye yaşatıyorlar ya, bu hukuksuzluğu bunu ne mahkeme çözer, ne kanun çözer. Bunu çözerse millet çözer. Galata Kulesi’ni millete emanet ediyorum.
"İstanbul’a da Türkiye’ye de gölge etmeme vakti gelmiştir"
‘Osmanlı bir vakıf medeniyetidir. Vakfiye geleneği vardır.’ Doğru ama sen nasibini almış mısın o namuslu yönetim anlayışından? ‘Mülkiyeti kamusal faydaya yönlendiren bir denge mekanizmasıdır.’ Doğru, kamunun mu faydasını partinin mi faydasını düşünüyorsun? İBB’yi 2019’da aldık ya, 2018’i tam yıl bunlar yaptı. 2018 yılında İBB’nin vakıflara verdiği paralar. Başta TÜRGEV, Ensar, TÜGVA, Önder İmam Hatipliler Derneği, İlim Yayma diye gidiyor.
Bu kadar para ödemişler yandaş vakıflarına, 847 milyon dolar, 4 lira 80 kuruşken. Şimdi dolar 42 lira. Yani şimdi ellerinde olsa 8 milyar lirasını İstanbul’un bu vakıflara verecekler. TÜGVA, TÜRGEV her yerden alıyor. Son günlerde neler yaptıkları ortaya çıkıyor. Neler yaptıklarını anlatanların hesapları kapatılıyor. Büyük bir suça bulaşmışlık, acayip işler var işin içinde ama bunların vakıftan anladığı bu. Sen İstanbul’u, ‘Bana hizmet etsin’ diye birine veriyorsun. O oranın bütün imkanlarını alıp -birinin başında bir oğlu, birinin başında bir kızı, birinin başında bir damat- onlara veriyor bu paraları. İstanbullunun ‘Bana hizmet edilsin’ diye verdiği oyla seçtiğini Silivri’ye atan, İstanbullunun hizmeti için olan paraları yandaş vakıflara dağıtan bir anlayışın artık İstanbul’a da Türkiye’ye de gölge etmeme vakti gelmiştir.
Bunları CHP’lilere anlatmıyorum, son seçimde bize oy vermeyenlere anlatıyorum. Seçimi kazanıyorsun, mazbatayı iptal ediyor. Bir daha kazanıyorsun bin türlü kötülük icat ediyor. Bir daha kazanıyorsun diplomanı iptal ediyor. Bir daha kazanıyorsun hapisler icat ediyor. Bir daha kazanıyorsun ‘yolsuz, terörist, casus’ diyor. Bunu yapan birisinin demokrasiden bahsetmesi, milli iradeden bahsetmesi mümkün mü? ‘Bugüne kadar demokrasi trenine bindik, işimize geldi indik’ diyor. Bindiği trenin lokomotifi, raylarını döşeyen kişi benim partimin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. O trenden ineceksin sen ama o tren yoluna devam edecek. Yolun sonuna kadar devam edecek. Kimsin sen, sen karşısında dururken sana rağmen döşendi o raylar. O rayları döşeyeni senin çok sevdiklerin idama mahkum ettiler Kurtuluş Savaşı’na girişmesin diye."
AKIN GÜRLEK'E MÜHLET
"Bu kürsüden geçen sene 18 Şubat günü, 'Bir darbe mekaniği işliyor' demiştim. Normalde darbeler, bütün dünyada bugüne kadar bilindiği kadarıyla birileri tarafından iktidara yapılır, muhalefete de dönerler bakarlar sen bu işin bir yerinde var mısın diye. Allaha şükür CHP 15 Temmuz Darbesi'nde de bundan önceki herhangi bir darbede de o demokrasi treninden inmediğiyle övünür. 15 Temmuz'da bize her türlü kötülüğü yapana darbe yaptılar. Dedik ki 'Seçim dışında bir göreve talip olmayız. Seçilmiş parlamentonun, demokrasinin arkasındayız, darbecilerin karşısındayız.' Ama şimdi yepyeni bir darbe modeliyle karşı karşıyayız. Mevcut iktidarın geleceğin iktidarına yaptığı darbe. Halefin selefe yaptığı darbe. Selefin halefe yaptığı darbe. Selefi merakında olanların yapmış oldukları geleceğe yönelik bir darbe. Ülkenin cumhurbaşkanının bir sonraki cumhurbaşkanına yaptığı darbe. Onun hazırlığındalar diye burada söylemiştim.
"Aziz İhsan Aktaş'ın kaçtığı söyleniyor"
Sonra 19 Mart'ı yaşadık ama esas mesele Esenyurt Belediyesi'ne 30 Ekim günü önce gözaltı yapılıp belediye başkanımız, sonra tutuklanıp belediyeye kayyum atanmasıyla başladı ve o günden bugüne o darbe süreci devam ediyor. Nihayet eylül ayı başında dedikleri iddianame yeni çıktı. Bir günde çöp oldu. Bir buçuk kanal arkasında durmaya biraz çalıştı. Okundukça perişan oldular. Bu muymuş, öyle miymiş dendi. Şimdi işte bekliyoruz, yarın ne olacak? Ama şu var: 704 yıl bir suç örgütü lideri var, Aziz İhsan Aktaş. Ben söylemiyorum, savcı söylüyor. Suç örgütü lideri diyor. Örgütü bu kurdu diyor. Sonra geldi bize itiraf yaptı diyor. Önüne gelene bir şey söyledi diyor. 704 yıl da hapsini istiyor ama serbest geziyor. Ortalıkta dolaşıyor. Dolaşıyor dolaşmıyor bilinmiyor. Bugünlerde kaçtığı da söyleniyor. Gören görürse bilen olursa söylenir. Ama 704 yılla yargılanan adam içeride, onun iftirasıyla dört yılla yargılanan belediye başkanlarımız hapiste. 704 yılla yargılanan geziyor, dört yılla yargılanan cezaevinde yatıyor, altı aydır, sekiz aydır on aydır. O dört yıldan yargılanan dört yıllık cezayı alsa yattığı süre neredeyse alacağı cezaya denk geliyor. Cezanın yatarı o kadar zaten. Böyle bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. Korkunç bir süreçle karşı karşıyayız. Tuttular, biraz önce söyledim, hırsız dediler, yolsuz dediler, terörist dediler, onu dediler bunu dediler. Baktılar olmuyor. İddianame yarın inşallah tesnip zaptıyla bütün arkadaşlarımız tutuksuz yargılanmaya başlar. Beklentimiz o yöndedir. Hukukun, adaletin, vicdanın gereği odur. 704yılla yargılanan suç örgütü lideri gezerken dört yılla yargılananı içeride tutamazsınız. Herhangi bir suçladığın kişiyi içeride tutamazsın. Çünkü bu kadar iftira üzerinden yürüyemezsin.
"Casusluk icat edip, yedek bir davadan tutuklama yaptılar"
Ama bir yandan da İBB dosyası gelecek. Diyorlar ki kendileri diyorlar, ben öyle bir kıyası kendim asla yapmayı doğru bulmam, kendi yandaşları diyor ki 'Güçlü olan Beşiktaş'tı tutmadı. Aziz İhsan Aktaş'tı tutmadı. İBB çıkınca nasıl savunulacak bu?' Namuslu bir hakime denk gelirse ki kahir ekseriyeti namuslu, umarız bu çetenin etkisinde korkusunda olan birine denk gelmez. 'Tutuksuz yargılanır bunlar' diyor. Bundan panik oldular. Bir casusluk icat edip, yedek bir davadan tutuklama yaptılar. Yedek bir davadan tutuklama İBB dosyasına güvenemedikleri için orada ortaya bir tek kanıt koyamadıkları için. Şimdi bu casusluk meselesine kısaca bir bakmak lazım. Şöyle özetlemek isterim, çok çarpıcı çünkü, Hüseyin Gün denen kişi İngiltere, İsrail ve ABD'ye casusluk yaptığını itiraf eden, 'casusluk yaptım' diyen ve son evrede itirafçı olup 'İmamoğlu'yla birlikte çalıştım' diye iftira atan birisi. 'Annem sizinle fotoğraf çektirmek istiyor' diye gelip yaşlı, manevi annesini sonradan şüpheli bir ölümle rahmetli olmuş hanımefendi, Ekrem Başkan'la fotoğraf çektirmek dışında bir teması yok. Bu iktidar döneminde Milli İstihbarat Teşkilatı dahil 86 milyon kişinin çalınan bütün verileri Ankara 23, 28, 33'üncü ağır cezalarda 27'inci idare mahkemesindeki açık dosyalarda sekiz bakanlık ve bağlı kuruluşlarının hepimizin TC'sinden kullandığımız ilaca yaptırdığımız tahlile, aldığımız maaşa, her şeyimizin bütün bilgileri çaldırılmış durumda. Hakan Fidan çaldırdı. Yeni yeni yargılanma imkan var. O biraz üstünü örtmeye çalıştı.
"Nal gibi yazısı var dosyamızda"
Bu veriler çalındı ve duruyor. Bu Hüseyin Gün'e soruyorlar İBB verilerini, kendi ifadesinde diyor ki 2018 yılında İBB verilerinin Darkweb'de satılmaya başlandığını söylüyor, Ekrem Başkan'dan önce. Parasını verirsen bu verilerin hepsi orada duruyor. Yani Ekrem Başkan alsa buna verse bu satmaya götürse 'Satılmışı var bunun elimizde var. Bu para etmez. Sen parayı ver ben sana alasını vereyim' diyecekler. Bu veriler öyle veriler. Bu iftiracı AK Parti'nin referansıyla Emniyet Genel Müdürlüğü'ne sunum yapmış, AK Parti yollamış. Bu iftiracı geçmişte İngiltere'de Lordlar Kamarasında AK Partili bakanlarla, milletvekilleriyle birlikte Türkiye adına sunum yapmış. Ekrem Başkan 17 Nisan 2019'da gelmiş, 18 Nisan günü şunu yapmış, 'şu verileri bir yedekleyin' başı gözü sağken. Hani sonradan 34-35 tane yolsuzluk dosyası çıkacak. Onlara Süleyman Soylu el koyacak. Örtbas edecek. Şimdiki İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı da bu dosyaların hiçbiriyle ilgilenmeyecek ya, o AK Parti dönemindeki bu pis işlerin kayıtları için demiş ki hani o gün giriyor ya kamera peşinde, yemekte ne var diyor. 'Normal yemek bu ama size antrikot' deyince 'Olmaz öyle. Bundan sonra herkese tek yemek' diyor. O gün bilgi işlemede diyor ki 'Şu verileri bir yedekleyin.' AK Partili bilgi işlemci Bilgi İşlem Daire Başkanı telefon açıyor AK Parti'ye. 'Bu verileri istiyor' diyor. 'Verme' diyorlar. Bölge İdare Mahkemesinden pat diye karar çıkarıyorlar. İdare mahkemesinden karar çıkarıyorlar. Verdiği sözlü, sonra kabul etmeyince yazılı talimatın durdurulması için. Süleyman Soylu açıklama yapıyor övünerek, 'Her ne kadar istediyse de mahkeme kararı ve etkin müdahalemizden sonra geri adım atmıştır. Verileri kopyalayamamıştır. Bu yüzden soruşturulmasına gerek yoktur.' Nal gibi yazısı var dosyamızda.
"10 Haziran günü İBB'de biz yokuz, kayyum var"
Diğer taraftan diyorlar ki '10 Haziran'da Necati Özkan'la bu kişi görüştü, verileri aldılar, kopyalanmayan verileri alacaklar.' 10 Haziran günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni Ekrem İmamoğlu yönetmiyor. Bugünkü İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya yönetiyor. Çünkü 6 Mayıs günü mazbatamızı iptal edip seçimlerin yenilenmesine karar verip İstanbul Valisi Ali Yerlikaya'yı İBB'nin başına oturttu bunlar. 10 Haziran günü İBB'de biz yokuz. Kayyum var. Seçim var. Biz meydanlardayız. Millete derdimizi anlatıyoruz. 13 bin olan farkı ayıptır söylemesi 806 bine çıkarmakla meşgulüz o sırada. Utanmazlığın dik alası olduğu için okumak isterim, bize birlikte casusluk yaptığınız dedikleri Hüseyin Gün'ün casusluğu birlikte yaptığını söyledikleri İngiliz Christopher Paul McGrath, 2024 Aralık, geçen sene aralıkta 10 ay önce Çevre Bakanlığı'ndan lisans yönetim ihalesi almış. 2025 Haziran bundan üç dört ay önce, bu haziran, Ekrem Başkan hapisteyken, bu adam Sanayi Bakanlığı'ndan siber istihbarat ihalesi almış. Ekrem Başkan hapisteyken devlet, Ekrem Başkan'la birlikte ajanlık yaptığını iddia ettikleri şirkete siber güvenlik ihalesi veriyor.
"Kozmik odaya giren savcı Mustafa Bilgili mi casus yoksa onun önünü açan Recep Tayyip Erdoğan mı casus?"
Konuşmamızın özel bir köşesindeyiz. Köşenin adı 'Hak etmediğimizi duyarsak, hak ettiğinizi duyarsınız' köşesi. Hak etmediğimizi duyarsak, hak ettiğinizi duyarsın köşemize hoş geldiniz. Casusluk nedir? Yıl 2009. O zaman hoca efendi ama CIA beslemesi dedikleri FETÖ'nün savcısı Mustafa Bilgili, Genel Kurmay Ankara seferberlik bölge başkanlığının kozmik odasına girmek ister. Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ kozmik odaya girilmesine izin veremeyeceğini durumu Başbakan Erdoğan'a anlatacağını, ileteceğini söyler. Erdoğan'la görüşmeye gider. Görüşmenin ardından kozmik odaya girilmesine izin vermek zorunda kalır. Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük casusluk faaliyetidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kozmik odası Türk Silahlı Kuvvetleri'nin namahrem odası artık FETÖ'cüler eliyle Amerikan istihbaratındadır. Şimdi kozmik odaya giren savcı Mustafa Bilgili mi casus yoksa onun önünü açan Recep Tayyip Erdoğan mı casus? Kararı millet versin.
"Fethullah Gülen mi casus 'ne istedilerse verdi' diyen Recep Tayyip Erdoğan mı casus?"
Yıl 2011. Seçimlerin hemen öncesi Danıştay'a 50, Yargıtay'a 108 yeni üye atanacak, CIA talimatlı Fethullah Gülen çetesi Amerika'dan harddisk içinde listeyi gönderir. O isimlerin atanmasını isterler. Danıştay'a 50'de 50, Yargıtay'a 108'de 107'i Gülen'in listesinden atama yapılır. Şimdi Fethullah Gülen mi casus 'Ne istedilerse verdi' diyen Recep Tayyip Erdoğan mı casus? Ya da İlker Başbuğ'u terörist iftirasıyla tutuklayan, tutuklatan Zekeriya Öz mü casus onun altına zırhlı arabasını yollayan Recep Tayyip Erdoğan mı casus? 15 Temmuz Darbesi'ni yapan rütbeli askerleri o göreve atayan Genel Kurmay Personel Daire Başkanı İlhan Talu bizzat FETÖ'cü çıktı. Şimdi onu o makama atayan Hulusi Akar mı casus, Hulusi Akar'ı bakan yapan Recep Tayyip Erdoğan mı casus? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir kez başbakan odası böcekle dinlendi, yıl 2013. İki yıl aradılar bulamadılar. Dinlemeyi yapan bugünün Milli Savunma Bakanı Sayın Yaşar Güler'in yaveri FETÖ'cü Mehmet Akkurt'tu. Şimdi yıllarca bugünün Genel Kurmay Başkanı'nın Milli Savunma Bakanı'nın yanındaki kişiyi FETÖ'cü olarak oraya koyan o cemaat mi casus yoksa o atamayı yapan Recep Tayyip Erdoğan mı casus? Dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan, Basri Aktepe'yi elektronik ve istihbarat daire başkanı olarak atadı. Tüm telefon dinlemeleri, izlemeler, teknik takipler, istihbarat adına ne varsa Hakan Fidan Aktepe'yi bunun başına getirdi. Bu FETÖ ajanı çıktı. Ve bu kritik koltuktan sonra bütün bilgileri CIA'ye Aktardığı ortaya çıktı. Şimdi Aktepe mi casus onu buraya atayan Hakan Fidan mı casus, Hakan Fidan'ı MİT başkanı yapan Erdoğan mı casus? Grup toplantımızın hak etmediğimizi duyarsak, hak ettiğinizi duyarsınıza ilişkin bu haftalık kısmı bu kadar. Sayın Erdoğan'ı, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ı haftaya bu köşeye yine beklerim.
"Başsavcılık görevinin ve maaşının yanında başka bir gelir elde ettiniz mi resmi yoldan?"
Bir de haftanın sözlü sorusu, AK Parti sözlü soruyu kaldırdı ya, Anayasa'da yok. Bizde var. Haftanın sözlü sorusunu soruyorum, Ekrem Başkanı, yolsuzlukla, hırsızlıkla, rüşvetle, itibarsızlaştırmaya çalışan, terörle irtibatlamaya çalışan ve Ekrem Başkan gibi milliyetçiyi, vatanseveri casuslukla itham edip ikinci tutuklamasını yaptırtan kişiye şunu soruyorum, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'na soruyorum, Sayın Akın Gürlek'e soruyorum: Hakimler Savcılar Kanunu'nun 2802, 48'inci maddesinin son fıkrası şöyle 'Hakim ve savcılar kanunlarda belirlenenden başka resmi ve özel hiçbir görev alamazlar. Kazanç getirici faaliyette bulunamazlar.' Kanun böyleyken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'na soruyorum, başsavcılık görevinin ve maaşının yanında başka bir gelir elde ettiniz mi resmi yoldan? Sözlü sorular süresi içinde yanıtlanır ve Meclis'e gelip muhatabının yüzüne okunurdu. Tatmin olmazsa yeni soru sorardı. Yarın akşama kadar bu sözlü soruma cevap bekliyorum. Cevap gelmediği takdirde yarın akşamki mitingimizde bu sözlü sorumun cevabını verdikten sonra tüm basın yayın organlarına ilgili belgeleri yolluyorum. Sözlü sorumun süresi yarın akşam bitiyor. Hadi bakalım"
YA HUKUİ ZEMİNİNE DÖNECEKSİNİZ YA DA...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, dün kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamaları hatılatan Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"Daha nazik bir üsluptu. Biz de daha nazik konuştuk. Duymamamız gerekeni duyduğumuz zaman, duyması gerekenleri söyledik. Ama bizim Türkiye’yi yurt dışına şikayet ettiğimizi tekrar söyledi ve dedi ki 'CHP’ye ilk genel başkan olduğunda demişti umutlanmıştık, ‘Yurt dışında Türkiye’nin partisiyiz’ diye.' Sen onu bir Haydar Aliyev’e sor bakalım. AKPM'de, Azerbaycan mevzusunda Türkiye, CHP, Azerbaycan'ın konsey denetimi dışına çıkmasının doğru olmadığını ve nasıl yeniden kapsanması gerektiğini nasıl anlatmış? Sen onu Kıbrıs meselesini, Güney Kıbrıs'tan bir parti, ‘Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) işgalcidir’ dediğinde CHP buna nasıl pozisyon almış? Sorduysan anlatmıştır Sayın Şansölye, Hükümet Sözcüsü Almanya'da kamuoyuna açıkladı; ‘Eurofighter'ları Türkiye'ye niye verdiniz?’ Dedi ki ‘Ekrem İmamoğlu'nun da açıklaması oldu. Özgür Özel'in de bu konuda üstün gayretleri oldu, çabaları oldu.’ Alman Savunma Bakanı ile konuşmuşum. 19 Mart darbesinden sonra, o zamanki Şansölye Olaf Scholz, Türkiye'yi veto etti Eurofighter’lar için. Sonra değişti, Sayın Merz geldi. Kardeş partimizin Başkanı Lars Klingbeil, hükümette hem maliye bakanı hem şansölye yardımcısı oldu. Sosyal demokrat savunma bakanı oldu. Savunma Bakanı ile bu konuyu konuşmuşuz, Lars Klingbeil’e söylemişiz. Almanya'nın vetosu kalkmış. Vetonun kalkmasına da 'İmamoğlu ile Özgür Özel'in açıklamaları sonucunda, isteği sonucunda yapmış' diyor.
"Yurt dışına çıkıp da 'Erdoğan enflasyonu düşüremedi’ demiyorum"
Bana diyor ki 'Yurt dışında Türkiye'nin menfaatlerini savunacağım’ demişti.’ Şimdi çıkmış, ‘Gelip geçici gündelik tartışmaları yurt dışında konuşuyor' diyor. Burada hem bir itiraf hem bir ikrar var. Ben yurt dışına çıkıp da -örneğin bu da gelip geçmiyor, çok yakıyor ama- 'Erdoğan enflasyonu düşüremedi’ demiyorum. Yurt dışına çıkıp da ‘Erdoğan Anıtkabir'e yine getirmiş bir çuval faydasızı, kendine tezahürat yaptırıyor. Anıtkabir gibi matem yerinde’ demiyorum. 'Erdoğan'ın oğlunun yönettiği vakıflarda şunlar var, bunlar var', bunları konuşmuyorum. Ben gidiyorum yurt dışına, diyorum ki '15 buçuk milyon insanın oy verdiği Cumhurbaşkanı adayımızın diplomasını iptal ettiler hasetliklerinden, kendilerinde yok, biz aday olamayalım diye aldılar, içeri koydular bu iftiralarla’ diye bunu anlatıyorum. Sen başörtüsü meselesinde gidip anlatacaksın. O gündelik, gelip geçici mesele değil. Sen parti kapatma davanı bütün dünyaya gidip anlatacaksın. Gündelik, gelip geçici mesele değil. Sen gideceksin 15 Temmuz darbesini, hepimizden yardım isteyip ‘Dünyaya anlatalım’ diyeceksin. Sonra mağduru olduğun, muhatabı olduğun darbe sana yapılınca dünyayı anlatacaksın; sen bize darbe yapmaya kalkınca dünyaya anlatınca, ‘Bunlar geçici gündelik tartışmalar’ olacak.
"Çocuğunu, 86 yaşında annesine bırakmış kadınlar yatıyor Türkiye'nin dört bir yanındaki cezaevlerinde"
230 gündür insanlar eşlerinden, evlatlarından, analarından, babalarından, çocuklarından ayrı kardeşim. 230 gündür zulüm görüyorlar. Ahmet Özer 365 gündür. Namuslu, şerefli insanlara ‘hırsız’ dediniz yetmedi, ‘yolsuz’ dediniz yetmedi, ‘terörist’ dediniz yetmedi; ‘ajan’ diyorsunuz, ‘vatan’ haini diyorsunuz. Sonra da dönüp ‘günlük, gelip geçici tartışmalar...’ Yüreğimizi yakıyor bu tartışmalar bizim. Perişan ediyor aileleri. 12 yaşında çocuğu, 86 yaşında annesine bırakmış kadınlar yatıyor Türkiye'nin dört bir yanındaki cezaevlerinde, 28 kişilik koğuşta 40’ıncı olarak yatıyor yerlerde. Bunlar yaşanacak.
"9 sene sonra, konjonktür icabı insafa geleceksin"
Sonra sen 9 yıldır Selahattin Demirtaş yatarken keyif yerinde, bir elin yağda bir elin balda duracaksın. 9 sene sonra, konjonktür icabı insafa geleceksin. Ama bu sefer içeri koyduğun bir başkasının ömrünü çürüteceksin, haysiyetiyle oynayacaksın, özgürlüğünü kısıtlayacaksın.
Bu yüzden buradan açıkça söylüyorum: Bu yargılamalar derhal tutuksuz yargılamaya dönmeden, bir yandan siz çıkıp bir şey söylüyorsunuz Kürt meselesiyle ilgili, adam çıkmış Ak Toroslar Çetesi beyaz Toros paylaşıyor, devlete meydan okuyor, Meclis’e meydan okuyor. O çetenin elinde insanların hayatları kararıyor. Mehmet Murat Çalık'tan bir kötü haber gelecek diye anasının gözünün içine bakıyor bütün Maçka. 14 tane hap yutuyor Muhittin Böcek, Antalya Cezaevi'nde ayakta kalmak için.
Sen bunların hepsine muhatap oldun; birgün kapına polis gelmedi, birgün gözaltına alınmadın, birgün tutuklu yargınlanmadın. Ceza aldın, rica minnet cezaevine çağrıldın. Yanında yatacağa kadar karar verildi. Cezaevinde şiir kaseti, albümü çıkarttın. 30 bin ziyaretçiyle övündün. Şimdi çıkmış, bu kadar kötülüğü yapıyor, sonra da başını yastığa koyuyor, kendi uyuyor, bize ‘Siz de uyuyun çocuklar’ diyor. Bu millet uyumaz. Bu millet uyandı. Bu millet ayağa kalktı. Bir daha geri oturmayacak. Bir daha asla oturmayacak. Sizi iktidardan götürene kadar mücadele edeceğiz. Ya hukuk zeminine döneceksiniz ya mücadelenin en kralını göreceksiniz."
DEMİRTAŞ AÇIKLAMASI VE ÖZÜR
"Bundan önce çıkıyorum otobüsün üstüne, arkadaş dört tane yolsuzluk. Adası belli, paftası belli, yapan belli, imzayı atan belli, ihaleyi veren belli, alan belli. Söylüyorum. Hadi, tık yok. Bayrampaşa’da AK Parti ilçe yöneticisi diyor: ‘Otoparkı AK Parti döneminde işletirken, iki - üç ayda bir belediye başkan yardımcısı otopark parasını elden alırdı, yatırmazdı. İleride borç çıkardı, aynı kirayı iki kere öderdik, o parayı yerdiler. Allah razı olsun sen yemiyorsun. Savcı gelsin sorsun, bunu anlatırım’ diyor. Bu adamı çağırmıyor. Oraya kaçak büfe yapmış adam. ‘Yapamazsın’ diyen belediye başkanımıza ‘Yık da göreyim’ demiş. Bizimki yıkmış. Partiden istifa etmiş, itirafçı olmuş, iftiracı olmuş. Geçen gün yapılan şaibeli seçimden sonra gitmiş Bayrampaşa’ya belediye başkan yardımcısı olmuş. Öbürü bizim Bulgaristan Türkleri çok kıymet verdiğimiz insanlardan, ‘Birini oraya koyalım’ denmiş. O insanlar hem oy vermiş, hem gönüllerini bize vermiş. Gönüllerini bize basmışlar. Gönüllerine belediye başkanımızı basmışlar. Birileri gitmiş oradan AK Parti o işlere şaibe karıştırmış. Onların hepsinin günü, vakti gelince teker teker her türden hesabı sorulacak. Ama Bayrampaşa Belediyesi el değiştirmiş. Çıkmışlar utanmadan teşekkür konuşması yapıyorlar. Bayrampaşa’ya teşekkür ediyorlar. Arsız adam. Bayrampaşa’ya teşekkür edecek biri varsa o Silivri’de yatan Hasan Mutlu. Bir parti varsa Cumhuriyet Halk Partisi. Biz kazandık Bayrampaşa’yı, sizi defettiler oradan. Büyük bir haksızlığa, büyük bin tane haksızlığa, ellerindeki parti bayrağını hiç bırakmadan, İstanbul’un bütün ilçelerinde mücadele eden ilçe başkanlarımızı ve İstanbul İl Başkanımızı ağırlıyoruz bugün. Hepsini yürekten kutluyorum, hepsini alınlarından öpüyorum. İyi ki varlar.
"Ama aynı zamanda demokratik Türkiye istiyoruz"
Şimdi ‘Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümü demokratikleşmeden geçer’ diye hep söylüyoruz. Birileri Terörsüz Türkiye dediler, hatta dediler ‘Karşı mısınız?’ Ne demek karşı olmak? Terörsüz Türkiye, ama aynı zamanda Demokratik Türkiye istiyoruz. Şimdi birileri ‘Terörsüz Türkiye’yi şöyle yapalım, demokrasi taleplerini bir yana bırakalım’ diye uğraşıyorlar. Bu sorunun demokratik zeminde çözülmesine önemli bir destek var. Ama bu işi yapmakta olanlara güven yok. Bir yandan Meclis Komisyonu, bizim fikrimiz olan komisyonu çalıştırmaya, demokrasi için adımların atılmasına gayret ediyoruz. Ama bir yandan da o komisyonu sadece dinleme komisyonuna çevirip, işlevsizleştirmeye çalışanları da bir yandan izliyoruz. Memlekette Terörsüz Türkiye’ye yürünecek. Şu anda 13 belediyede kayyım var. Altında 11 partinin imzasının olduğu kayyım uygulamalarına karşı kanun metni var, teklifi var. Erdoğan’ın ‘Bundan sonra kayyım istisna olacak -kaide yaptığını kabul ediyor- İstisnaya dönecek’ ifadesi var. Orada durup duruyor. Diğer taraftan Kürtlerin belediye meclislerine girmesini suç sayan Kent Uzlaşısı ayıbının ortadan kaldırılmasına yönelik herhangi bir adım yok. Tutukluluk halleri devam ediyor."
"Demirtaş’ın bu erdemli, bu onurlu, bu sabırlı, bu örnek olacak tutumu karşısında kendisine yürekten bir teşekkür ediyorum"
CHP Lideri Özgür Özel, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş kararına ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Demirtaş’a ilişkin açıklamasına ilişkin şunları söyledi:
"Bir taraftan Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ dahil, siyasi tutukluların serbest kalıp demokratik siyasetin önünün açılması gerekir. 4 Kasım 2016, bugün dokuzuncu yılıdır. Dokuz ve 12 yaşındaki kızlarının yanından alınmış Selahattin Demirtaş, götürülmüş. Şimdi bir kızı 18, bir kızı 21 yaşında. İki evlat hayatlarının en önemli dokuz yılını babalarından mahrum geçirmişler. Her başvurudan sonra Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi oraya bile gidip itiraz ettiler. O itirazları da reddedildi. Ve bugün Selahattin Demirtaş’la ilgili bir tahliye başvurusu yapıldı.
Buna Sayın Devlet Bahçeli’nin ‘Hayırlı olacaktır tahliyesi’ demesi çok hayırlı bir demeç. Hayırlı şeye hayırlı söyleyelim. Ama dokuz yıl önce tek başına karar vermesi gereken Türkiye’deki bütün hakimleri, bir gece yarısı koordine edip de farklı farklı yerlerden siyasetçileri alıp da önceden hazırlanmış ta Edirne’deki ta Kocaeli’ndeki, Gebze‘deki cezaevlerine gönderen o mekanizmanın kurgulanması hayırlı mıymış Türkiye için? Dün bunları yapmakla övünenler, Selahattin Demirtaş‘ı içeri atmakla övünenler, Figen Yüksekdağ’ı içeri atmakla övünenler, Osman Kavala’yı AİHM kararına rağmen içeride tutmakla övünenlere soruyorum. Bugün ‘Hayırlısı bu’ diyorsanız, dönüp de bir özür borcunuz yok mu acaba? Açık söyleyeyim. Bizim de var. Her ne kadar o zaman 120 milletvekilinin 100’ü red oyu verse de, her ne kadar o dönem bizler partide buna karşı bir mücadele vermiş olsak da Cumhuriyet Halk Partisi’nin 20 - 25 tane ‘İşte efendim referanduma gitmesin de geçecekse buradan geçsin’ diye kullanılan o oylarda bu partinin de kusuru var. Partinin bugünkü Genel Başkanı olarak tarih önünde o günkü kusur için tüm Türkiye’den, Türk milletinden özür diliyorum. Bugünkü Genel Başkan sıfatıyla.
Şu kadarcık kusuru vardı partinin. Sonra kusurun yüzde 99’unun sahipleri, şimdi bugün gelmişler sütten çıkmış ak kaşığa dönmüşler. ‘O hayırlı olur, bu hayırlı olur.’ Yine karşısında halen daha Selahattin Demirtaş diyebiliyor ki, ‘Sadece benim açımdan değil, 86 milyonun kardeşlik hukuku açısından önemsiyorum bu kararı.’ Selahattin Demirtaş’ın bu erdemli, bu onurlu, bu sabırlı, bu örnek olacak tutumu karşısında kendisine yürekten bir teşekkür ediyorum. Yürekten. Herkesin yapacağı iş değil bu.
"O gün rejimin şeytanı Selahattin Demirtaş’tı. Bugün rejime şeytan lazım. Ekrem İmamoğlu var"
Bir de işin bu tarafına bakalım şimdi. O gün Selahattin Demirtaş’a ‘terörist’ diyenler, ‘eli kanlı’ diyenler, ‘bilmem kaç kişinin ölümünden mesul’ diyenler, neredeyse ‘İdamı getirelim, asalım’ diyecek olanlar, bugün ‘Oralar hayırlı’ diyor, ‘Doğru’ diyor. Bugün ne diyor? Çünkü rejim şeytan değiştirdi arkadaşlar. Rejim şeytan değiştirdi. Bu rejim düşmanlık üzerine kurulu bir rejim olduğu için, kavga üzerine kurulu bir rejim olduğu için, korku üzerine kurulu bir rejim olduğu için, güya kendinde olmayan ama devletin kuvvetini ele geçirdiği devlette haksız kullanarak ayakta kalan rejim olduğu için, o gün rejime düşman lazımdı, şeytan lazımdı. O gün rejimin şeytanı Selahattin Demirtaş’tı. Bugün rejime şeytan lazım. Ekrem İmamoğlu var. Bugün el uzattıkları, af diledikleri, övdükleri, dün onların düşmanıydı, partinin adı HDP’ydi, DEM’di. ‘HDP’yi kapatmayan Anayasa Mahkemesi’ni kapatalım’ diyorlardı. Bugün orada başka bir yere geçtiler.
"Bu ülkenin umudu o yüzde 81'de, 86 milyonda"
Ama umudu da anlatamayan, kardeşliği anlatamayan, kardeşlik hukukundan nasibini almamış olanlar bugün ‘yeni düşman’ Cumhuriyet Halk Partisi‘nin, kendilerince ‘yeni şeytan’ Cumhuriyet Halk Partisi’nin düşmanlığıyla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Ama burada ihmal ettikleri bir şey var. Bu millet dünü de gördü, bugünü de gördü. O gün dediğinizi de duydu, bugün dediğinizi de duydu. Bu partinin dününü, bugününü, yarını biliyor. Bu partinin samimiyetini, bu partinin seçim kazandığında senin gibi evin önünde dahi hemen bir otobüs üstü bulup ‘Bay Kemal’ diye dalga geçmelerini, ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ diye ikrarlarını ya da alayına da gördü. Seçimi kazandığı akşam ‘Komşunuz AK Partili ise üzmeyin onu, korna basmayın ve davul çalmayın’ diyenleri de gördü. O yüzden en kısa sürede adaletin tecelli etmesini, tüm siyasi tutsakların serbest kalmasını bir kez daha talep ederken milletimize de şunu söylüyorum: ‘Bir ay sonra insan içine çıkamayacaklar’ diyenler Türkiye’nin her köşesinde, meydanlarda o kentin en kalabalık mitingini yapıyor. ‘Birbirinin gözüne bakamayacak’ denenler milletin gözünün içine bakıyor ve haklılığını anlatıyor. Anketlerde ‘Casusluk suçlamasına inanmıyorum’ diyen yüzde 81 var. Bu ülkenin umudu o yüzde 81’de, 86 milyonda."
Özgür Özel, AK Parti'nin iktidarının 23'üncü yılı olduğunu hatırlatarak, ekonomiye yönelik eleştirilerini şöyle sıraladı:
"AK Parti’nin 23’üncü yılı… Erdoğan iktidara gelişlerini ‘Şanla şerefle 23 yıl’ diye tanımladı. 23 yılda, gerçekten bu kadar övgü madalyasız olmaz. Ben hafta sonu maraton koştum, bir madalya kazandım. Sayın Erdoğan kıskanıyor böyle şeyleri. Keşke birlikte koşabilsek. ‘Siyaset yumuşar, iyi olur’ falan. O diyor ya ‘yumuşama.’ Ama ben madalyasız bırakmam, madalya törenini yapmamız lazım. AK Parti, 23 yılda 3,2 trilyon dolar vergi topladı. Kendinden önceki 79 yıllık Cumhuriyet döneminde toplanan verginin altı katı. Dolar bazında. Dolar bazında 79 yılda toplanan verginin altı katını 23 yılda toplamışlar. Toplanan o devasa vergi 3,2 trilyon dolar. Özelleştirmeden de 63,4 milyar dolar kazanmışlar. Bunların sonunda, 23 yılın sonunda ‘Şanla, şerefle birinciyiz.’
"Bu beşi bir yerdeyi Erdoğan'a takalım, öyle gezsin"
Yoksullukta Avrupa birinciliği madalyasını Sayın Erdoğan’a takıyorum. İşsizlikte Avrupa birinciliği madalyası, gelir adaletsizliğinde Avrupa birinciliği madalyası, faizde Avrupa’da birinci ama dünyada ikinci olmuş. O geçene çok kızacak. Faizde dünyada ikincilik, enflasyonda dünyada beşincilik madalyası. Bu beşi bir yerdeyi Erdoğan’ın boynuna takalım, öyle gezsin. Ama hukukun üstünlüğünde 143 ülkeden 118’inci sıradayız. Basın özgürlüğünde 180 ülkeden 159’uncu sıradayız. Bu ayıp, bu ülkeyi yönetip ya da yönetenlere kayıtsız şartsız destek verip ekonomiyi bu hale getirenlere, memleketi bu hale getirenlere yeter. Ama hani Erdoğan ‘Şurada beşinci oldum’ diyor ya. Enflasyonda dünya beşincisi. ‘Dünya beşten büyüktür.’ Olur mu öyle şey? Kimmiş onlar? Bakın Erdoğan’ı geçenler; Venezuela, Güney Sudan, İran, Burundi. Ve Türkiye sıralamada. Birinde siyasi kriz, birinde iç savaş, birinde siyasi kriz ve yaptırımlar, birinde iç savaş ve kıtlık.
Dünya beşincisi, dünyadaki 200 küsur ülke bizden iyi, dünya beşincisi Türkiye. Bizde de sivil darbe var, başka bir şey yok. Başımızda bir cunta. Dünyanın en yüksek beş enflasyonlu ülkesi bunlar. Düşük enflasyona sahip beş ülke: İsviçre yüzde 0,1, Finlandiya yüzde 0,5, İsveç yüzde 0,9, Fransa yüzde 1, Almanya yüzde 2,3. ‘Almanya bizi kıskanıyor.’ Yıllık enflasyon 2,3. Bizim ekim enflasyon daha yüksek geldi. Buradakilerin ortak özelliği hukukun üstünlüğüne, basın özgürlüğünde ilk 10’un içinde hepsi. Bunu görmek, bunu anlamak, bunu anlatmak lazım.
"Dedeağaç'a alışveriş turu"
Diğer taraftan tabii Sayın Erdoğan kızıyor bana ‘Eline bir şey alıyor, altın hesabı yapıyor’ diyor. Gerçekten altın hesabı yapmamaya karar verdim bugünlük. Bakın Sayın Erdoğan’a hesabı göstereyim: TÜİK’in yıllık enflasyonu yüzde 32,8. ENAG, bunu yüzde 60 buldu. Şimdi TÜİK enflasyona yüzde 32,8. Ama 200 TL’lik peynir, bir yılda 355 TL olmuş; yüzde 77. Dana kıyma 550 TL’den 900 TL olmuş; yüzde 63. Ayçiçek yağı 95 TL’den 170 TL’ye çıkmış; yüzde 79. Bu üç ürünün ortalama enflasyonu yüzde 68. Yani vatandaş geçmişte konuşuyorduk ya pinpon topu, bakır çubuk falan filanla değil, bununla karın doyurduğu için vatandaşın enflasyonu yüzde 68. Maalesef gördüm bunu şaşkına döndüm. Tur şirketleri tur düzenliyor Trakya’da, İstanbul’da. Sadece 35 Euro’ya; ‘Dedeağaç’ta gez ve alışveriş yap.’ Bin 400, bin 500 TL para veriyorsun tur şirketine. Yunanistan’a götürüyor seni. Geziyorsun, alışveriş yapıyorsun. Tur da bedavaya geliyormuş. Nasıl? Bizde 355 TL olan peynir, Yunanistan’da 240 TL imiş. Bizde 900 TL olan kıyma Yunanistan’da 350 TL imiş. Bizde 170 TL olan ayçiçek yağı Yunanistan’da 70 TL imiş. Sadece bu üçünü aldığında Türkiye’de bin 400 TL ödüyormuşsun, Dedeağaç’ta 660 TL imiş. İşte 23 yıl sonunda ‘şanla şerefle’ Erdoğan’ın övündüğü Türkiye."
Sayfa başına git







